• Sonuç bulunamadı

Türkiye‟de Telekomünikasyon Alanının Yeniden Yapılandırılması

2. AVRUPA BĠRLĠĞĠNĠN OLUġUMU VE YAPISI

3.11. Avrupa Birliği‟ndeki Gelişmelere Paralel Olarak Türkiye‟de Durum

3.11.10. Türkiye‟de Telekomünikasyon Alanının Yeniden Yapılandırılması

Türkiye‟de telekomünikasyon alanında yeniden yapılandırmalar öncesi politikaların olgunlaştırılması sürecine katılım Devlet Planlama Teşkilatı, Ulaştırma Bakanlığı ve telekomünikasyon alanında hizmet veren kamu kuruluşlarının yönetimleri ile sınırlı görünmektedir. Telekomünikasyon politikalarının oluşturulmasında etkili olan unsurlardan birisi ulusal güvenlik olduğundan, ordu da politika oluşturma sürecinde bu aktörlerle birlikte önemli bir rol oynamaktadır. Ancak ulusal telekomünikasyon endüstrisi, bu endüstri kuruluşlarının yabancı ortakları ve telekomünikasyonun kalkınma açısından önemli olduğu varsayımıyla politika önerileri üreten bazı uluslararası kuruluşlar da bu süreçte zaman zaman etkili olmuşlardır. Ayrıca 1980‟lerin başında sayısallaşmaya ilişkin ilk taleplerin NATO‟dan gelmiş olması gibi örnekler düşünüldüğünde, politika oluşturma sürecine katılımın sınırlarının görünenin daha ötesinde olduğu söylenebilir (Geray, H. 1994).

19942 yılında Dünya Bankası tarafından tamamlanan bir rapor, Türkiye‟nin telekomünikasyon politikaları açısından çerçeve niteliği taşımaktadır. Bu raporda, posta ve telekomünikasyon hizmetlerinin birbirinden ayrılması ve telekomun şirketleştirilmesi, bağımsız bir düzenleyici kuruluş oluşturulması, yeni katma değerli

181

hizmetlerin özel şirketler tarafından verilmesi ile birlikte telekomünikasyon alanının rekabete açılması önerilmektedir. Bu raporda sunulan öneriler Türkiye‟nin telekomünikasyon politikalarını büyük ölçüde belirlemiştir. (Geray, H. 2002: 144).

182 4. SONUÇ

“İletişim neden bu kadar önemli?” sorusuna cevap arayarak başladığımız çalışmamızda sonuçlar bizi hep küreselleşmenin etkilerine götürmektedir.

Aslında insan denilen canlı türü doğada tek başına var olamayacak kadar güçsüzdür. Bu güçsüzlüğünü birleşerek yenmeyi başarmıştır. Bu birleşmelerin sonucunda şimdiki “Küresel Dünya” karşımıza çıkmaktadır.

Küreselleşme insanın var olmasıyla başlayan süreçte kutuplar arası iletişim sayesinde sürekli büyüyen bir kavram olmuştur. Küreselleşmeyle birlikte ekonomik ve sektörel yönlerden piyasalar birbirlerini kopyalamaya başlamış ve bu benzerliklerden yeni farklılıklar çıkarmak için sürekli bir yenilik arayışı doğmuştur. Bu yüzden gelişmiş ülkelere bakıldığında iletişim çok farklı bir boyut kazanmıştır. Fikirlerin yayılmasında, ürünlerin tanıtılmasında iletişimin rolü her zaman başrol olmuştur.

İletişim Politikaları‟nı sürekli yenileyerek geliştiren ülkelere bakıldığında bu ülkelerin dünyada Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Avrupa Birliği gibi söz sahibi gelişmiş ülkeler olduğu görülmektedir.

Bir ülkede birçok alanda olduğu gibi, iletişim alanında da belirli politikalar oluşturularak, bunlara uygun yol ve yöntemler izlenmelidir. Zamanla ilerleyen teknoloji iletişim konusunda bildik yöntemlerle beraber (Radyo, televizyon ve yazılı basın), hızla gelişen interneti de içine almayı başarmıştır.

Örneğin yazılı basın yüzlerce yıllık bir geçmişe sahipken, sosyal medya denilen bir e-iletişim yöntemi henüz birkaç yıllık olmasına rağmen kendini bir adım öne atmıştır. Acaba bu iletişim yöntemini bu kadar önemli kılan şey nedir? Sosyal medya denilen olgu gerçekte var mıdır? Peki bütün iletişim kanalları belli bir kitleye bağlıyken sosyal medyanın böyle bir bağı var mıdır?

İnternet kullanılarak gerçekleştirilen iletişimin en önemli avantajı; bir haberi aynı anda milyonlarca kişiye ulaştırabilmesidir. İletişim konusunda korkunç bir hıza sahip olan internet bu yönüyle de sosyal intifadalar gibi ayrı bir tehlike de oluşturmaktadır.

183

Son birkaç yıldır Kuzey Afrika ve Orda Doğu‟da cereyan eden, adına “Bahar” denilen ve ulusların kendini yönetenlere karşı olan hareketleri sosyal medyanın ne denli güçlü ve tehlikeli olduğunu bize göstermektedir.

Tunus ile başlayan bu “Bahar Hareketleri”nin birçok ülkede yönetimin ve rejimin değişmesine neden olması bize sosyal medyanın gücünü göstermektedir.

Bu çalışmada ayrıca iletişim politikalarının önemi irdelenmiştir. Küreselleşmeyle birlikte daha da önemli roller üstlenen iletişimin aynı zamanda ülkelerin gelişmişlikleriyle de alakalı olduğu görülmektedir.

İletişimin önemini şu örneklemle de açıklayabiliriz.

Reklam bir markanın en önemli adımıdır. Firmalar bir ürün geliştirdiklerinde bu ürünü tüketiciye tanıtamadığı takdirde, reklama kadar ki yapılan çalışmalar çöpe gitmiş sayılacaktır. Zira reklamlar ürünle halkı buluşturma adına atılan bir adımdır. Reklamlarda firmanın ürettiği ürün ile tüketici arasında bir bağ kurulur ki bu bağ tanışma bağıdır. Bu adımla ürün tüketici ile iletişime geçerek kendini tanıtır, “Ben de varım ve işte böyle bir şeyim.” der. Burada reklam iletişimin kendisidir.

Aynı durum küreselleşmeyle birlikte ülkelerin gelişmişliği ile de alakalıdır. Reklamı iyi yapılan bir ülke için rahatlıkla gelişmiştir diyebiliriz.

İyi reklam yani tanıtım o ülkeyi küresel olarak bütün uluslara tanıtacaktır. Bu tür ülkeler gerek ekonomik gücünü gerekse siyasi politikalarını yayma konusunda diğer ülkelere göre fersah fersah önde olacaktır.

İletişim politikaları konusunda Avrupa Birliği ülkeleri incelendiğinde Birlik ülkelerinin adım atmakta Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya gibi ülkelere göre geç kaldığı görülmektedir.

İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Avrupa ülkeleri çok büyük bir yıkıma uğramıştır. Bu yıkımdan kendilerini kurtarma çalışmaları sürekli üretim konusunda olmuştur. Bu yüzden iletişim konusu Avrupalı ülkeler tarafından uzun bir süre göz ardı edilmiştir.

184

Daha önce de belirttiğimiz gibi üretilen ürün –bu ister bir sanayi ürünü, ister bir siyasi fikir olabilir- iyi bir reklam, tanıtım çalışması ile tanıtılmazsa daha önce harcanan emekler neredeyse boşa gitmektedir.

Bu durum 70‟li yılların sonunda bariz olarak kendini gösterince Avrupa ülkeleri adım atmak zorunda kalmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri‟nin teknolojik atılımlarıyla Avrupa ile arayı açması ve ayrıca Japonya‟nın öncülüğünde Uzak Doğu ülkelerinin büyük gelişimi Avrupa ülkelerini arayış içerisine itmiştir. İletişim teknolojilerinde Avrupa‟nın rakiplerinin gerisinde kalması ve rakip ülkelerle makasın giderek açılması Avrupa‟nın bu alanda rekabetçiliğini gözden geçirmesini gerekli hale getirmiştir. Bu kapsamda Avrupa‟nın aradaki bu farkı kapatması ve daha önceki rekabetçi yapısına geri dönebilmesi için kapsamlı bir strateji oluşturma ihtiyacı hissedilmiştir.

Avrupa tarafından atılan ilk somut adım 1993 yılında hazırlanan büyüme, rekabetçilik ve istihdam üzerine hazırlanan Beyaz Kitap metni ile atılmıştır.

Bu metinle sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanması ve Birlik içerisinde daha fazla istihdamın sağlanması, Avrupa Birliği‟nin diğer ülkelerle olan rekabetçiliğinin sağlanması amacını taşımaktadır. Bu metinle eksiklikler irdelenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya‟ya ithafta bulunarak iletişim politikaları alanında bazı önerilerde bulunulmuştur.

Avrupa Birliği, 1986 yılında Avrupa Birliği‟nin televizyon programları yayıncılığını ve yapımcılığını düzenleyen direktiflerden ilkini yayınlamıştır.

Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi‟nin (1986) hazırlanış nedeni birlik tarafından; yeni iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle televizyon kanalı sayısının çok artması ve yayınların ulusal sınırları aşması karşısında, hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‟nin 10. maddesi uyarınca kıtada televizyon yayıncılığını ve Avrupa‟nın kültürel kimliğini geliştirmek, hem de Sınırötesi yayınlara bir düzen getirmek olarak açıklanmıştır. Daha sonra çıkarılan Sınır Tanımayan Televizyon Sözleşmesi ile kapsam biraz daha genişletilmiş ayrıca dijital yayıncılık da kapsama alınmıştır.

İletişim politikaları konusunda geri kalan Avrupa, ayrıca bu geri kalmışlığından kurtulmak için çeşitli destek programları da düzenlemiştir. Genel olarak Medya Programları olarak adlandırılan bu programlar beşer yıllık destek planları olmuştur.

Benzer Belgeler