• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: BASEL DÜZENLEMLERİ VE STRES TESTLERİ

2.2. Türkiye’de Basel Uygulamaları

Buffer) ve döngüsel sermaye (Counter cyclical Capital) isimli oranlar ihdas edilmiştir. Söz konusu değişiklikler Basel II‟nin temel felsefesinden ciddi sapmalar göstermeyen ve yükümlülükleri daha da sıkılaştıran bir özellik göstermektedir. Adı geçen düzenlemelere tam uyumun sağlanmasının 2013-2019 arasındaki dönemde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır (BDDK, Ekim, 2010).

Basel III olarak adlandırılan düzenleme değişiklikleriyle ulaşılmak istenen hedefler şu

şekilde özetlenebilir: (Cangürel, ve diğerleri,2010, s.1)

• Kaynağı ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı bankacılık sisteminin dayanıklılığının artırılması,

• Kurumsal yönetişim ve risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi,

• Bankaların şeffaflığının ve kamuya bilgi verme özelliklerinin artırılması,

• Mikro bazda yapılan düzenlemelerle bireysel olarak bankaların dayanıklılığının artırılması,

• Makro bazda düzenlemelerle finansal sistemin şoklara karşı direncinin artırılması.

BASEL III ile yapılan düzenlemelere genel itibariyle bakıldığında, tamamen yeni bir düzenleme olmayıp, BASEL II bir devamı olup, eksikliklerin giderilmesi ve yeni yaklaşımlar içeren bir üst versiyonu olarak kabul edilmiştir.

2.2. Türkiye’de Basel Uygulamaları

Ülkemizde Basel kararları ile olarak “Mevzuatımızda, 1988 Basel Sermaye Yeterliliği Standardı’nın esaslarını benimseyen ilk düzenleme, 26 Ekim 1989 tarih ve 20234 sayılı Resmi Gazete ’de yayınlanan, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’na ilişkin 6 sayılı tebliğdir. HDTM tarafından yayınlanan tebliğ, bankaların sermaye artırımlarında ve öz kaynaklarının mevcut ve potansiyel riskler nedeniyle oluşacak zarara karşı korunmasında uyulacak; Sermaye Tabanı/Risk Ağırlıklı Varlıklar, Gayri nakdi Krediler ve Yükümlülükler Standart Rasyosu ile ilgili tanımları, uygulama yöntemlerini, risk ağırlıklarını ve asgari orana ilişkin açıklamaları içermektedir.” Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, (3182 Bankalar Kanunu’na İlişkin Tebliğ, No:6, 26 Ekim 1989, 20234 Sayılı Resmi Gazete. )

30

1989 yılında kabul edilen Basel I Kriterleri, kademeli bir geçiş süreci ile 1992 yılı sonundan itibaren tam olarak uygulamaya konulmuştur. Bu süreçte, sermaye yeterlilik oranının sırasıyla, 1989 yılında %5, 1990 yılında %6, 1991 yılında %7 ve 1998 yılında %8 olarak uygulanması öngörülmüş, bankacılık sektöründeki yasal ve kurumsal düzenlemelerin değişen koşullara ve uluslararası normlara uyumu konusunda önemli adımlar atılmıştır. Günümüzde bu oran %8 resmi oranıyla devam etmekle birlikte BDDK’nın uygulamada ve açıklamalarında %12 olarak bir hedef oran belirlediğini de gözden kaçırmamak gerekmektedir.

Türkiye’de 4. Bankacılık kanunu olan 3182 sayılı kanun 1985 Mayıs ayında yürürlüğe girmiştir. Sonrasında Basel I çerçevesinde yapılan düzenlemeler neticesinde kanunun tekrar revize edilmesi gerekliliği oluşmuştur. Bankacılık Kanunun yeniden düzenlemesi olan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 18.06.1999 tarihinde kabul edilerek 23.06.1999 tarih ve 23734 sayılı Resmi Gazete yayınlanması ile Avrupa Birliği standardlarında, bankacılık sisteminde mali düzen ve kontrolün sağlanması ile yapısal değişiklikler gerçekleştirmiştir. Bu kanun Basel I çerçevesinde Türk Bankacılık isteminin yeniden düzenlenmesi ve uluslararası standartlara kavuşturulmuştur.

4389 sayılı Bankalar Kanunu ile Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu, Merkez Bankası, Hazine Müsteşarlığı ve Bankalar Yeminli Murakıplar Kurulu üzerinde olan gözetim ve denetleme yetkileri, bağımsız bir üst kurul olarak kurulan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu “BDDK” devredilmiştir. BDDK siyasi idareden bağımsız, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurul olarak Bankacılık Kanunu çerçevesinde sektörün denetimi ve düzenlenmesini üstlenmiştir.

Ayrıca bu 4389 sayılı Bankalar Kanunu kapsamında, BDDK gibi bir üst kurulun oluşturulmasının yanında Bankaların kendi içlerinde iç kontrol ve risk kontrol birimlerinin kurulması şartı eklenerek, kontrol mekanizması oluşturulmuştur. 4389 sayılı Bankalar Kanunu 9. Madde 4. Fıkra “Bankalar, işlemleri nedeniyle karşılaştıkları risklerin izlenmesi ve kontrolünü sağlamak amacıyla faaliyetlerinin kapsamı ve yapısıyla uyumlu, esas ve usulleri Kurumca çıkarılacak yönetmelikle belirlenecek etkin bir iç denetim sistemi ile risk kontrol ve yönetim sistemi kurmakla yükümlüdürler. BDDK’nın kurulmasıyla Avrupa birliği standardları çerçevesinde BASEL I standartları

31

bankacılık sektörü üzerinde daha etkin uygulanmış ve bu çerçevede daha sıkı denetlenir hale gelmiştir (TBB 4389 sayılı bankalar kanunu).

BDDK’nın aktif olarak görev alması ile BASEL I kriterleri etkin bir biçimde uygulanmış ve bankaların bu kararlar çerçevesinde denetlenmesi mümkün olmuştur. Bankalar tarafından bu yeni kararlara uyum göstermek diğer Avrupa ülkelerine göre çabuk olmuştur. Bu noktada bankaların aktif yapılarında ağırlıklı olarak Devlet tahvil ve bonosu olmuş olması kredi riskini azaltan bir unsur olduğu düşünülmektedir. Ayrıca temel ayırımlardan biri olan OECD üyesi olup olmama kriteri Türkiye’ye için uyumu kolaylaştırmıştır.

1988 yılında oluşturulan ve sonrasında ufak değişiklikler yapılan Basel I kriterleri tüm ihtiyaçlara cevap veremez konuma gelmiştir. Öncelikle riskin sadece 4 farklı şekilde ağırlıklandırılmış olması ve tüm borçlular için aynı şekilde hesaplamaya dahil edilmesi güçlü ve güçsüz firmalara verilen tüm kredileri aynı sepette değerlendirmeyi zorunlu kılmıştır. Bunun birlikte bankaların ikincil piyasalarda ve türev işlemleri dikkate almamaktadır. Bu durum bankaların aktiflerinde farklı yöntemler uygulamasıyla risk düzeyini aşağı çekmelerine imkân tanımıştır. Ayrıca sadece sermaye yeterliliği üzerinden kredi riskini kontrol altına alması bunun dışında oluşabilecek piyasa ve operasyonel riskleri göz ardı etmesi eksiklik olarak dikkat çekmiştir.

BASEL I’e yönelik gelen bu eleştireler sonrasında Haziran 1999 başlayan geliştirme çalışmalar BASEL II uzlaşısı olarak 2004 yılında yayınlanmıştır. Sonrasında kapsamlı versiyon ise 2006 yılında BIS tarafından yayınlanmıştır.

Basel II düzenlemesinin bankalar üzerindeki temel etkilerine bakıldığında; düzenleme, borçlu-kredi kalitesine verilen önemin artmasına paralel olarak zaman içinde kurallara uygun bir kredi kültürünün yerleşmesini desteklemektedir. Piyasa disiplini, şeffaflık ve rekabetin artması, daha etkin hale gelmesi beklenmektedir ( Özince, 2005, s.20). Basel II ile finansal sistemin güvenilirliğinin ve istikrarının artırılması ile, serbest rekabet ortamı ve riskler konusunda daha kapsamlı bir yaklaşım sağlanmıştır.

Türkiye’de 2009 yılında ulusal bankaların standart yaklaşımı kullanmasıyla başlayacak olan Basel II düzenlemesi geleneksel kredi sürecine farklılıklar getirecek ve kredi sürecinin daha bilimsel ve risk odaklı olmasını sağlayacaktır. Vade, para cinsi, fonlama

32

maliyeti ve rekabet durumundan etkilenen kredi fiyatlaması sürecine daha çok parametrenin dahil olması ve riskin doğru ve spesifik bir şekilde hesaplanacak olması Basel-II’nin bankacılık sektörüne getirdiği en önemli yeniliklerden biridir ( Küçüközmen ve Oğuz, 2008, s.55).

“Basel II uzlaşısı 1. yapısal blokta , - Kredi Riski - Operasyonel Risk - Riski Azaltma – Teminat bölümleri yer almakta olup Basel I uzlaşısında yer alan sermaye yeterliliği asgari oranını ve piyasa riskine ilişkin son düzenlemeleri aynen muhafaza etmiş olmakla birlikte kredi riskine esas tutarın hesaplanmasında kullanılan ağırlıkların belirlenmesi konusunda yeni yöntemler sunmakta, operasyonel riski sermaye yeterliliği hesaplamasına dahil edilmiştir.

Diğer taraftan Basel II uzlaşısı 2. yapısal blokta ulusal denetim otoritelerine kur riski, likidite riski, faiz oranı riski ve yoğunlaşma riski ve benzeri riskleri karşılamak üzere sermaye yeterlilik oranını banka bazında yükseltebilmesine imkân sağlamakta ayrıca bankaların sermaye seviyesinin proaktif izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması konusunda denetim otoritelerini yetkilendirmektedir. Beklenen kayıplar ayrılan karşılıklarla, beklenmeyen kayıplar da sermaye artışları ile kapsanmaktadır.

Basel II uzlaşısı 3. yapısal blokta düzenlenen piyasa disiplini ile bankaların risk yapıları ve sermaye yeterliliği ve pozisyonları konusunda piyasa katılımcılarının daha fazla bilgi sahibi olabilmeleri için şeffaf bir yapı öngörmektedir.” (Aykut, 2008)

Basel II’nin getirdiği diğer önemli yenilik ise kredi riskinin yanında operasyonel riski hesaplamaya dahil etmiştir.

SYR = Öz Kaynak (Sermaye Tabanı) / Toplam Risk Ağırlıklı Varlıklar

( Toplam Risk Ağırlıklı Varlıklar = Kredi Riskine Esas Tutar + Piyasa Riskine Esas + Operasyonel Riske Esas Tutar)

“Piyasa Riskine Esas Tutar; Bankaların ticari portföy olarak nitelenen hesaplarda kayıtlı varlık ve pozisyonlar piyasa riski sermaye yükümlülüğüne tabidir. Bu çerçevede, alım-satım amaçlı veya satılmaya hazır menkul kıymetler portföyünde izlenen menkul kıymetler ile yine ticari hesaplarla ilgili türev sözleşmeler için standart metot veya denetim otoritesince izin verilmişse içsel modeller kullanılarak hesaplanacak piyasa riski için sermaye yükümlüğünün 12,5 katı (100 / 8= 12,5) ile çarpım sonucu bulunacak

33

miktar piyasa riskine esas tutar olarak paydaya eklenmesi gerekmektedir.” ( Altıntaş, 2006 )

“Piyasa riskine esas tutar, risk ölçüm modelleri veya standart metot ile hesaplanır. Kurum tarafından kullanımına izin verilen bir risk ölçüm modeli bulunmayan, risk ölçüm modeli Kurumca yeterli görülmeyen ya da modellerinin yeterliliğinin ve güvenilirliğinin kaybolduğuna Kurumca kanaat getirilen bankalarca, piyasa riskine esas tutar, standart metoda göre hesaplanan genel piyasa riski, kur riski, spesifik risk, emtia riski, takas riski ve opsiyonlardan kaynaklanan piyasa riski için gerekli sermaye yükümlülükleri toplamının onikibuçuk ile çarpılması suretiyle bulunur.Kurum tarafından kullanımına izin verilen bir risk ölçüm modeli bulunan bankalarca piyasa riskine esas tutar, riske maruz değere dayalı sermaye yükümlülüğünün onikibuçuk ile çarpılması suretiyle bulunur.

Piyasa riskine esas tutarın hesaplanmasında risk ölçüm modeli kullanımına ve risk ölçüm modeli ile piyasa riskinin hesaplanmasına ilişkin usul ve esaslar ile opsiyonlardan kaynaklanan piyasa riski için standart metoda göre sermaye yükümlülüğünün hesaplanmasına ilişkin usul ve esaslar bu Yönetmeliğe ilişkin Kurulca çıkarılacak Tebliğler ile düzenlenir.” (Bankaların Sermaye Yeterliliğinin ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik, 3 Bölüm Madde 6, 01 Kasım 2006).

“Operasyonel Risk, uzun vadeli kredi riski ve piyasa riski dışında kalan diğer riskleri toplamı olarak tanımlanmış, üstelik ölçülmesi mümkün olmayan risk türü olarak nitelenmiştir. Basel II uzlaşısı ile Operasyonel Risk yetersiz veya başarısız içsel süreçler insanlar ve sistemlerden veya dışsal olaylardan kaynaklanan kayıp risk olarak tanımlanmıştır. Tanım operasyonel riskleri kaynağının veya nedenine odaklanmakta ve operasyonel riskleri dört başlıca kaynakyan geleceğini kabul etmektedir. i) insanlar, ii) süreçler, iii) sistemler iv) dışsal olaylar .” (Altıntaş,2006)

“Operasyonel riske esas tutar, temel gösterge yöntemi, standart yöntem veya alternatif yöntem ile hesaplanır. Söz konusu hesaplamada standart yöntem veya alternatif yöntemin kullanılabilmesi için Kurumdan izin alınması zorunludur.

34

Temel Gösterge Yöntemi Bankanın son üç yıl itibariyle gerçekleşen yıl sonu brüt gelir tutarlarının yüzde onbeşinin ortalamasının onikibuçuk ile çarpılması suretiyle bulunacak değer, operasyonel riske esas tutar olarak dikkate alınır.

Yıllık brüt gelir, yılsonu itibariyle gerçekleşen faiz gelirleri ile faiz dışı gelirlerin net tutarlarının toplamından oluşur. Bu tutara, karşılıklar, bankanın destek hizmeti aldığı kişi ya da kuruluşlara yapılan ödemeler de dahil olmak üzere faaliyet giderleri ilave edilir; satılmaya hazır ve vadeye kadar elde tutulacak menkul kıymetler hesaplarında izlenen menkul kıymetlerin satışından kaynaklanan kâr/zarar ile olağanüstü gelirler ve sigortadan tazmin edilen tutarlar düşülür.

Standart yöntemde operasyonel riske esas tutar, yıllar itibariyle faaliyet kolları bazında bulunacak sermaye yükümlülüğü tutarları toplamının üç yıllık ortalamasının onikibuçuk ile çarpılması suretiyle bulunur. Yıllar itibariyle faaliyet kolları bazında sermaye yükümlülüğü toplamı, her bir faaliyet koluna ilişkin yıllık brüt gelirin aşağıdaki tabloda yer alan bu faaliyet kollarına karşılık gelen oranlar ile çarpılması suretiyle bulunacak değerlerin her bir yıl için ayrı ayrı toplanması suretiyle hesaplanır. .” (Bankaların Sermaye Yeterliliğinin Ölçülmesine ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik, 4 Bölüm, Madde 14, 01 Kasım 2006)

Ülkemizde 01 Kasım 2015 tarihinde yayınlanan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile Basel II’ye uyumlu yasal düzenlemeler yapılmıştır. Sonrasında BDDK tarafından yayınlanan çeşitli düzenlemeler ile Basel II etkin olarak kullanılmayı başlanılmıştır. Bankaların faaliyetlerini düzenleyici ve denetleyici kuru olan BDDK sermaye yeterlilik rasyosu ile birlikte bankaların likitide yeterlilik oranlarını yakından takip etmektedir. 19/10/2015 tarihli 5411 Sayılı Bankacılık Kanunun kapsamında Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’na Bankaların faaliyetlerini sorunsuzca sürdürmeleri için gerekli olan Likitide Yeterlilik Oranlarının belirlenmesi, düzenli olarak kontrol edilmesi ve gerekli görülen yerlerde müdahale etmesi için yetki verilmiştir. BDDK tarafından likitide yeterlilik oranı %100’den yabancı para likitide oranı ise %80’den aşağı olamaz. Ayrıca üst kurul bu oranları bankalar özelinde değiştirme yetkisine sahiptir.

Basel I’de en çok eleştiren tüm borçlular aynıdır yargısı, Basel II ile borçluların kredi risk notlarına göre farklılık göstermesine imkan sağlamıştır. Basel II’ye göre yüksek

35

nota sahip firma için daha az karşılık ayrılık ayrılırken düşük not için daha çok karşılık ayrılmak zorunda kalınmıştır. Bu durum bankaların tüm kredi verme politikalarını tekrar gözden geçirmelerine sebep olmuştur.

Kredi notu belirlemesinde dikkat çeken önemli bir kriter ise bir firmanın kredi notu içinde bulunduğu ülkenin notunun üzerine çıkamamasıdır. Diğer bir ifadeyle firmalar için üst sınır ülkenin almış olduğu kredi notudur. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kredi notu yatırım yapılabilir seviyenin altında olduğu için firmalar için kredi notu belirlenmesi gereksiz konuma düşmektedir. Ayrıca kredi notunun belirlenmesinde ülkede uygulanan muhasebe ve vergi sistemlerinin yeterli ve şeffaf olması gereklidir. Maalesef henüz ülkemizde özellikle Kobi ölçeğindeki firmalar için kredi notunun belirlenmesi pek mümkün değildir.

Kredi derecelendirme notu olmayan firmalarda risk ağırlığı %100 olarak alınmaktadır. Kredi borçlusunun mali durumu dışında kredi kullandırılan firmanın durumu ve teminat yapısı da risk ağırlığı etkileyen diğer unsurlar olmuştur.

Öncelikle konut ipoteği karşılığı kullandırılan krediler %35, Ticari amaçlı gayrimenkul ipoteği karşılığı kullandırılan krediler %50, Perakende Kobi olan (cirosu 50 milyon Euro’dan az, Kredi riski 1 milyon Euro’dan az firmalar için %75 risk ağırlık verilmiştir. Gayri Nakdi kredilerde nakit teminine yönelik verilen teminat mektupları ve mal alım bayilik konulu teminat mektupları %100 ağırlık verilirken bunun dışında kalan teminat mektuplarına %50 ağırlık verilmiştir.

Ayrıca, Basel II ile birlikte yıllık toplam cirosu 50 Milyon euro’nun altında, yıl sonu bilanço büyüklüğü ise 43 milyon euro’nun altında olan ve çalışan sayısı da 250’den az olan firmalar, Kobi olarak nitelendirilecektir. Bununla birlikte Kobi’ler 2 alt sınıf altında toplanacaktır; Perakende Kobi: Bir bankadaki nakdi ve gayrinakdi kredilerinin toplamı 1 milyon euro’nun altında olan Kobi’ler o banka için perakende kobi olarak nitelendirilecektir. Kurumsal Kobi: Bir bankadaki nakdi ve gayrinakdi kredilerinin toplamı 1 milyon euro’nun üstünde olan Kobi’ler o banka için kurumsal kobi olarak nitelendirilecektir. ( Çatalbaş G, ve Çatalbaş E, 2008, s.7)

36