• Sonuç bulunamadı

2.2.1. Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersinin Tarihçesi Orta Öğretimde “T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” Yüksek Öğretimde “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi” adıyla anılan dersler, Milli Mücadele sonucunda, yeni topluma yayılması aracı olarak ortaya çıkmıştır ( Aslan, 1998:302).

Türk İnkılabı ile, Türk Tarihinin öğretilmesi amacıyla eğitim sistemini düzenlemek için ilk kez 23 Nisan 1924’te toplanan II. Heyet-i İlmiye toplantısında, eğitim sistemi ile yeni rejim çalışmaları hedeflemiştir.

Toplantıda Tarih ders kitapları da değerlendirilmiş, programlarla “Türk Medeniyet Tarihi”nin yanı sıra Kurtuluş savaşı, T.C. devletinin kuruluşu, Cumhuriyetin İlanı ve Hilafetin Kaldırılması gibi konular eklenerek, hanedanla ilgili bölümler çıkarılmıştır (Ergün, 1982: 62-64).

Türk Tarihini Tektik Cemiyetinin öğretime yönelik ilk faaliyeti olarak değerlendirilebilecek, 605 sayfalık “ Türk Tarihinin Ana Hatları” kitabı, kısa sürede basılarak vatandaşlara tarih bilinci kazandırmak gayesini gütmüşse de, yapılmış hatalar sonucunda bilim çevrelerinden pek ilgi görmemiştir. Kitabın sadece son sayfasının Türkiye Cumhuriyeti Tarihine ayrıldığı görülmüştür. İlk anayasanın kabulünden yaklaşık yedi yıl sonra yazılmış ve son beş yılda önemli inkılâpların yapılmış olmasına rağmen, bu tarihi sürecin bir sayfaya sıkıştırılmış olması, ne kadar acele yazıldığını ortaya koymuştur (Behar, 1982: 114).

Türk Tarihinin Ana Hatlarından sonra, 1934’te 4 cilt olarak çıkarılan “Tarih I-II- III-IV” ders kitabının IV. cildi tamamen Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’ne ayrılmıştı. İki kısımdan oluşan bu kitabın birinci kısmı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, ikinci kısmı ise İstiklâl harbinden sonraki inkılâp ve ıslahat başlığı ile yapılmış inkılâplar ele alınmıştır (Behar, 1982: 114).

Tarih IV, yeni rejimin propagandası için gerekli olan bir araç işlevi görmüştür. Kitabın 1934 ve 1937 yıllarındaki baskılarına ilk basım yılı olan 1931 sonrasının; Türk Tarih Kongresi, Türk Dil Kurultayı, Halkevleri, Türkçe Ezan ve Kur’an, Devletçilik,

Bankalar, Tarım ve Ticaret, Sanayi ve Toplumsal Yaşamı Kolaylaştırmaya Yönelik Girişim ve Gelişmelerin eklenmesi bunun en güçlü kanıtıdır (Aslan, 1998: 60).

Türklerin tarihini Anayurt’tan başlatıp, IV. ciltte Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar getirmesi Milli Mücadele ve inkılâp tarihin o dönemin tarih yazıcılığından ayrı bir dal olmadığının göstergesidir (Safran, 1998: 94).

I. Dünya savaşı sonrası Osmanlı Devleti’nin durumu ile başlayan kitap Milli Mücadele Dönemi, savaş sonrası dış siyasal ilişkileri toplumsal ve hukuksal laikleşme süreci ile yeni değişimlerin beraberinde şekillenen devlet-toplum düzeni ana hatlarıyla gösterilmiştir. Kitabın en belirgin özelliği Cumhuriyetin tarihini, basım yılı olan 1931’e kadar uzanan son gelişmeleri de yansıtacak şekilde değerlendirilmiş olmasıydı (Aslan, 1994: 296).

1930’lu yılların başında Avrupa devletleri arasında ideolojik farklılaşmanın oluşumunu tamamladığı görülür. Türkiye’nin, ulusal egemenliğe, Cumhuriyete ve demokrasiye bağlılığını hem dünyaya duyurmak hem de gençliğini bu değerlerle yetiştirmek için tarihe yaslanmış olduğu ve onuncu yılında Cumhuriyet değerlerinin daha geniş kitlelere ulaştırılması gaye edinilmiştir (Akgün, 1998: 225).

1932 yılına geldiğimizde Reşit Galip’in özellikle Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü dolayısıyla üniversitelerde İnkılâp Tarihi derslerinin okutulması yönündeki gündeme getirdiği teklifi iki yıl sonra ses bulmuştur. O zamanki İstanbul Darülfünun’un yeni rejimle tam uyuşmaması böyle bir teklifte önemli rol oynamıştır (Toprak ve Tanör, 1997: 17).

Gençlerin inkılâpları daha iyi anlayıp kavraması, bu doğrultuda vatanına milletine sahip çıkması ve tarihini tanıması doğrultusunda 20 Haziran1933’te İnkılâp Enstitüsü kurulmuş, Türk Devrim Tarihi derslerini idare etmek amacıyla görevlendirilmiştir.

Reşit Galip’e göre, Yeni üniversitelerinin en birinci vasfı, milliliği ve İnkılâpçılığıdır Türk inkılâbının ideolojisini yeni üniversite işleyecektir. Bu maksatla kurulan Türk İnkılâbı Enstitüsü hukuki, siyasi, adli, içtimai, iktisadi ve mali sahalarda ve umumi surette milli kültür sahalarında Türk İnkılâbını doğuran sebepleri, Türk inkılâbının ana unsurlarını, prensiplerini, İnkılâptan doğan Türk istikbâlini her safhasında tetkik edecektir (Halıcı, 2004: 413).

Dersi verecek kimseler için dört kişilik kadro tahsis edilmiştir. Bu kadrolardan birincisine Türk İnkılâbının siyasal tarihini anlatması için Yusuf Hikmet Bayur ve yardımcısı olarak Doçent Enver Ziya Karal; İkinci kadro Türk İnkılâbı’nın dünyadaki diğer inkılâplarla mukayesesini ve hukuki boyutunu ortaya koyması için Mahmut Esat Bozkurt ve yardımcı olarak Doçent Yavuz Abadan; üçüncü kadroya inkılâpların ekonomik yönünü ele alan, Yusuf Kemal Tengirşenk ile yardımcısı Doçent Ömer Lütfü Barkan ; dördüncü kadroya ise dünyadaki siyasi partiler ile siyasal sistemlerin içinde Türkiye’deki siyasal hayatı değerlendiren Recep Peker ve yardımcı olarak Doçent Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun getirildiğini görüyoruz (Gömcü, 2006: 15).

Kadro tahsis edilen zevatın Milli Mücadele ve inkılâplarda aktif rol almış; daha sonra da Cumhuriyet'in siyasî, ekonomik ve ilim hayatına damga vurmuş insanlar olması (Aybars, 1994: 287). Önemli şahsiyetlerin ve ilim alanında kendini ispatlamış insanların yeni rejimin öncülüğünü alması, Türk İnkılâbını ve Cumhuriyetini en iyi şekilde aktarılacağı inancını yükseltmiştir.

Derslerin üç ay süre ile haftada dört gün ve öğleden sonraları verilmesi ve derslere devam zorunluluğu tutularak mezun olabilmek için Enstitüde verilen derslerden başarılı olma koşulu getirilmiştir (Aslan, 1995: 432).

Bununla güdülen amaç, Cumhuriyetin kendilerine emanet edildiğini gençlere, bilimin rehber edildiğini, laik düzenin nasıl gerçekleştiği, süregelen devrim ve gözetilen çağdaşlaşmaya esas alınan ilkeler hakkında gerekli bilgiler vermektir(Turan, 1998:165). İlk ders Reşit Galip’in çalışmaları ile İstanbul’da 4 Mart 1934’de, Yusuf Hikmet Bayur’un verdiği konferansla başladı. Maarif Vekâleti, 9 Mart 1934’te İstanbul’daki çalışmalar dâhilinde Ankara Hukuk Mektebi’nde de bir “İnkılâp Kürsüsü” açıldı. “İnkılâp Kürsüsü” Başbakan İsmet İnönü’nün 20 Marttaki konferansıyla başladı.

Önemli çalışmalar olan İnkılâp Enstitüsü ve “İnkılâp Kürsüsü” Cumhuriyet dönemini kapsayan önemli faaliyetlerdendir.

1942’de Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne bağlı Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nün kurulması ve Türk İnkılâp Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Rejimi Dersi Müfredatı’nın yayınlanmasıyla bu yönde en önemli adım atılmıştır (Yılmaz, 2005: 26). I. Dünya savaşının bitiminden Lozan Antlaşması sonuna kadar olan konuları içeren Tarih IV. 96 sahifelik bir fasikül şeklinde piyasaya sürülmüştür. Daha sonra 1945’te 193 sayfa olarak tamamı yayınlanan bu kitabın sonuna E. Ziya Karal, II. Dünya

savaşını da eklemiştir. Karal bu davranışıyla tarihsel olayların en son aşamasının topluma aktarılması yönünde önemli ve doğru bir gelişme kaydetmiştir.

1960’dan sonra bu dersin gençler arasında siyasi olaylara neden olması ve ortam karışıklığına neden olması, bu dersin hedefinden saptığı eleştirilerine neden olmuştur. 27 Mayıs sonrası dersin adı “Türk Devrim Tarihi” olarak değiştirilmiştir.

Türkiye’nin geçirdiği tarihsel sürece paralel olarak, tarihin bireyin ve toplumun ilgisini çeken bir bilim olması yanında devleti ve siyasal iktidarları da ilgilendiren bir alan olması dolayısıyla İnkılâp Tarihi dersi sık sık müdahalelere maruz kalmıştır (Erdaş, 2006: 17).

12 Eylül 1980 harekâtından sonra, dersin ismi “Türk İnkılâp Tarihi” olarak değiştirilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığınca oluşturulan özel bir komisyon müfredatı yeniden düzenlemiş ve bu çerçevede üniversite ve lise düzeyine göre yeni bir kitap hazırlatılmıştır (Erdaş, 2006: 19).

2.2.2. Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersinin Öğretimi 1931 yılından sonra tarih konularının sonunda yer alan Milli Mücadele ve inkılâp dönemine farklı bir anlam verilmeye çalışıldığı muhakkaktır. 1933’te İstanbul üniversitesinde, 1942’de Ankara Üniversitesi Dil, Tarih Coğrafya fakültesinde kurulan İnkılâp Tarihi Öğretimi ilk yıllardan bu yana eğitimsel amaçlardan ziyade politik amaçlara yönlendirilmiştir (Safran, 1998: 99).

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya savaşında yenilmesinin ardından verilen bağımsızlık mücadeleleri Türk milleti için bir başlangıç olmuştur. Türk milleti bu bağımsızlık savaşında var gücüyle, her şeyiyle mücadele vermiştir. Bağımsızlık savaşının kazanılmasıyla yeni Türk devletinin temelleri atılmış, Türk devleti gelişen siyasi olaylar ile birlikte yenilik hareketlerinin gerçekleştiği bir süreçten geçmiştir. Bağımsızlık Mücadelesi sürecin tüm Türk halkı tarafından bilinmesi, kavranması gerekli görülmüştür. Bu yüzden 1930-1931 yıllarından sonra bu dönem ders kitaplarına girmiştir. Milli Mücadele ve inkılâp dönemini anlatan bu konular uzun yıllar tarih dersleri ile birlikte ortaokul ve liselerde okutulmuştur.12 Eylül 1980 İhtilâlı’ndan sonra bu yakın dönemi anlatan konular “T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” adı altında tarih konularından ayrılarak ayrı bir ders haline gelmiştir.

Kısaca I. Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin genel durumuna bakılırsa; ordunun elinden silahı alınmış, İtilaf Devletleri yoktan sebepler ortaya atarak ülkeyi işgale başlamışlardı. Yunan kuvvetleri İzmir’i İşgale başlamışlardı. Azınlıklar kendi emellerini gerçekleştirmek için çalışıyorlardı. Bu gelişmeler üzerine Türk Milleti doğup büyüdüğü toprakları kurtarmak için silaha sarılmış her yerde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuştu. Türk Milleti tarihin en zor günlerini yaşıyordu. Türklerin önünde fazla seçenek yoktu. Ya I. Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı ile imzalanan Sevr Barış Antlaşması’nı kabul ederek yok olmaya mahkûm olacak ya da topyekûn bir mücadeleye girecekti. Atatürk önderliğinde Türk ulusunun tercihi ya istiklâl ya ölüm sözleri ile ifadesini bulan Milli Mücadele olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, savaşı kazanarak ve yeni devlete istikamet ve şekli vererek tarih sahnesindeki haklı yerini almıştır (Yalçın ve Diğerleri, 2000: 13). Türk İnsanın, bu çetin mücadeleler sonucunda verilen var olma, yok olma savaşındaki azmi, başarıyı, coşkuyu ve o eşsiz anlardaki eşsiz kahramanları “T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” dersi çerçevesinde ancak anlayıp kavrayabilirler.

25 Mayıs 1981 tarihli 2087 sayılı tebliğler dergisinde ortaöğretim kurumları “Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi Müfredat Programı’’ belirlenmiştir. Bu ders ortaokul üçüncü sınıflar için 2 saat, liselerin edebiyat kolunda birinci sınıflarda 1 saat, üçüncü sınıflarda 2 saat, fen kolunda: ikinci sınıflarda 1 saat, üçüncü sınıflarda 2 saat olarak okutulmuştur (Akyüz, 1989: 308).

25 Mayıs 1981 tarihli Müfredat Programında belirlenen İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük konularının son bölümü olan dokuzuncu bölümde yer alan “II. Dünya Savaşı ve Sonrası’’ dersinin amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün devrinin öğretilmesi, inkılâp, ilke ve görüşlerinin benimsetilerek kavratılması olduğundan 1938 yılından sonraki olaylarla ilgili konular 15.7.1981 tarihinde alınan kararla müfredattan çıkarılmıştır (Teb. Dergisi, Haziran 1981, sayı: 2092). Ancak İlköğretim Genel Müdürlüğünün 17.02.1999 tarih ve 1140sayılı teklif yazıları üzerine İlköğretim “T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” dersi öğretim programına onuncu bölüm olarak II. Dünya Savaşı ve Türkiye, konusunun eklenmesiyle 2001-2002 eğitim- öğretim yılından itibaren uygulamaya konulması kararlaştırılmıştır (Teb. Dergisi, Haziran 1999 sayı: 2501).

2.2.3. Türkiye Cumhuriyeti İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Dersinin Önemi

Tarih Öğretimi modern milli devletlerin tamamında milli kimliğin oluşturulmasında ve milliyetçiliğin yayılmasında önemli rol üstlenmiştir (Behar, 1992: 20).

Tarih geçmişe dair bir tespit ve geleceğe dair çıkarımlarda bulunup bu çıkarımlardan ders alma sürecidir. Tarihteki olayları gerekli belgeler yardımıyla mümkün olduğu kadar gerçeğe en yakın bir biçimde sunmak gerekir. Bu noktada toplumumuza ve özellikle genç nesillere tarihsel süreci doğru anlatmak ve kavratmak amacıyla “T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” dersinin gerekliliği bilinmelidir.

Tarih öğretimi, genç nesillerin milli ruh yapılarını meydana getirmekle, onlara kendi geçmişlerinin, bütün kültür ve değerlerini öğretmekle, mensup oldukları milletin medeniyet âlemindeki rolünü ve payını belirtmektir. Dünya kütüphanelerinde bulunan eserlerin büyük kısmını tarih ve ona bağlı kitapların meydana getirdiğini göz önüne alacak olursak, tarihin milletler üzerindeki manevi tesirini kolayca anlamış oluruz. Bugün ise tarih yepyeni bir değer kazanmıştır. Avrupa Birliğini meydana getirmek isteyen milletler ilk iş olarak tarih öğretimini bu yola çevirmekle işe başlamıştır. Yani tarih milletler hayatında siyasi ve ideolojik tutumların en büyük destekçisi ve kanıtı olarak değerlendirilmektedir (Yıldız, 1964: 90).

Millet olarak tarih bilincine sahip olmak ve tarihten bu güne ve geleceğe yönelik dersler çıkarabilmek için tarihi, araştırmalar çerçevesinde iyi analiz ederek iyi bilip iyi kavramak ve geçmişe önyargısız olarak yaklaşmak gerekmektedir. Tarih, geçmişteki olayların ilmidir. Bugün karşılaştığımız problemlerin hepsi geçmişte yaşanan olayların sonucudur. Bu sebepledir ki günümüz yaşanan ve gelecekte yaşanacak olaylar, karşılaşılan problemlerin doğru ve gerçekçi bir biçimde anlaşılabilmesi için geçmiş olaylarla ilişkilerinin tespiti; bu tespit yapıldıktan sonra yorumlanması ve günümüze yansıyan etkilerinin gösterilmesi gerekir. İşte bu önemli görevi tarih ilmi yapar. Tarih öğretiminin sağlayabileceği faydaların ışığında, tarih öğretiminin amaçlarını incelemek gerekir.

Amaçlar denilince genellikle bilişsel alana, yani bilgiye yönelik alanlar akla gelir. Oysa bir alanın öğretiminde, duygular, tutumlar ve beceriler de önemli yer tutar. Düşünme, duyma ve yapma birbirinden ayrılmaz boyutlardadır. Bu nedenle bir konunun

öğretilmesinde bilgilerin, duyguların ve becerilerin birlikte düşünülmesi ve ele alınması gereklidir. Ayrıca, çeşitli kaynaklarda verilen amaçlar, öneriler olarak ele alınıp belli bir dönem ve belli bir sınıf kümesi için özel amaçlar geliştirilmelidir. Bu yapılırken her sınıfı oluşturan öğrencilerin ihtiyaç, ilgi ve yetenekleri göz önünde tutulmalıdır (Paykoç, 1991: 30).

Genelde sosyal bilimlerin bir dalı olarak tarih öğretiminin barışı sağlamada rolünün büyük olduğuna inanılmaktadır. Barışın yanı sıra, öteki insanlara karşı saygı ve anlayış geliştirmede de tarih öğretiminden yararlanılmaktadır. Ayrıca uluslar arası dayanışmanın geliştirmesi ve belli bir ulusun üyesi olarak yurttaşlık becerileri ile değerlerinin geliştirilmesinde tarih öğretimi katkılar sağlamaktadır (MEB Tebliğler Dergisi, 1987: 83–84).

Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk tarihinden aldığı ilhamla yaptığı Tarih çalışmalarının amaçları şunlardır:

1- Milli bilinci kuvvetlendirmek için “Milli Tarih” anlayışını yerleştirmek. 2- Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temellerini kuvvetlendirmek.

3- Milli Mücadele ile kabul ettirdiğimiz siyasi istiklâlimizi, kültürel anlamda da devam ettirerek, dünya kamuoyunda Anadolu’nun Türk yurdu olduğunu kabul ettirmek.

4- Türk kültür ve medeniyetini ortaya çıkararak, dünya kültür ve medeniyeti içindeki önemini ortaya koymak.

5- Türk ve Türkiye tarihini kronolojik sıraya göre inceleyerek, Türk milletinin çeşitli coğrafi bölgelerde kurdukları devletlerin siyasi ve askeri durumlarını ve bu devletlerin devlet hayatını, ekonomik hayatını ve fikri hayatını ortaya koymak.

6- Yaşamış ve kaybolmuş olan Akdeniz medeniyeti ile Türklerin ilgisini ortaya çıkarmak.

7-Türklerin en eski yerli halkını ortaya koymak.

8-Türklerin Anadolu’da bir aşiretten devlet çıkarmaları mümkün olmadığına göre, onların Anadolu’da varoluşlarının esaslarını açıklamak

9- İslam Tarihinin gerçek hüviyetini ve Türklerin İslam Tarihindeki rollerini ortaya çıkarmak.

10- Türk dünyasında kültür birliği oluşturmak.

“T.C. İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” konularının araştırılmasında, Mustafa Kemal Atatürk ve araştırmacıların çalışmalarında genel olarak Tarih bilincinin

oluşturulması, zor şartlar altında kurduğumuz devletimizin değerlerine sahip çıkan gençlerin yetiştirilmesinde bu dersin ve konuların ehemmiyetle kavratılması gerektiği vurgulanmıştır.

Bütün bu düşünceler ve görüşler dâhilinde oluşturulan Tarih Programı’nın amaçları şöyle belirlenmiştir. Dersin amacı, öğrencilere;

1. Tarih boyunca kurulmuş büyük medeniyetler, insanlığa hizmet etmiş milletler ve devlet adamları hakkında genel bir tarih kültürü kazandırırken, Türk tarihinde, kültür ve medeniyetine geniş ölçüde yer vererek, Türk milletinin dünya tarihindeki önemini milletler ailesi içindeki şerefli geçmişini ve yerini, insanlığa yaptığı hizmetleri, dünya kültür ve medeniyetlerinin gelişmesindeki büyük payını öğretip, kavratmak, onların milli duygularını daha bilinçli ve köklü kılmak.

2. Türk milletinin zekâ ve kabiliyetini, çalışkanlığını, ilim ve sanat severliğini, estetik zevkini, insanlık duygusunun yüceliğini benimsetmek ve bu üstün özelliklerin davranış haline gelmesini sağlamak.

3. Tarihte büyük medeniyetler kurmuş, köklü geçmişe sahip büyük bir milletin evladı olduklarının sorumluluğunu duyurmak; gelecek için ümit ve güven vererek Türk milletine, dünya milletleri içinde layık olduğu yeri sağlamada ve Atatürk’ün direktifleri uyarınca “Milli Kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma” yolunda durmadan çalışmaları, sürekli bir çaba göstermeleri ve bu uğurda her fedakârlığı göze alabilmeleri gerektiği bilincini vermek.

4. Bugünü daha iyi değerlendirebilmeleri için geçmişteki çağlardaki, sosyal, ekonomik ve siyasi olayların sebepleri ve sonuçları üzerinde, günümüzde kıyaslama yaparak düşünme, araştırma ve muhakeme etme yeteneğini geliştirmek.

5. Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinin ve devletimizin bağımsızlığının ancak yurt ve millet bütünlüğünün bozulmasına fırsat vermemek ve güçlü olmakla devam edebileceğini kavratmak.

6. Tarihi olaylara yön veren kişilerin, yerinde ve zamanında gösterdikleri uzak görüşlülük, yüksek kavrayış, cesaret, fedakârlık ve kahramanlıkları veya uzağı göremeyişleri ve bilinçsiz davranışları sebebiyle olayların ve tarihin akışını nasıl etkilediklerini göstermek.

7. Toplumu yönlendiren Atatürk ve diğer Türk büyüklerinin sadece milli değil, evrensel yönlerini de kavratmak ve takdir ettirmek; milletimize düşen insanlık görevleri

bulunduğunu belirtmek ve onlarda insanlığa sevgi; saygı ve hizmet verme duygusunu uyandırmak.

8. Milli bağımsızlığımızın ve demokrasinin değerini kavratma; yurt ve millet bütünlüğümüzü koruma, milli çıkarlarımızı ve demokrasiyi üstün tutmak bilincini ve davranışlarını kazandırmak.

9. Geçmişle içinde bulunduğumuz zaman arasında bağlantı kurdurup gün geçtikçe daha da çoğalarak karmaşık hale gelen yurt ve dünya sorunlarını iyi değerlendiren, sorunlar yaratma yerine sağduyu ile hareket ederek onlara çözüm getirebilen; manevi ve maddi değerlerimize yürekten bağlı bir kişilik kazandırmaktır (Safran, 1993: 19).

Tarih öğretimi, modern milli devletlerin tamamında milli kimliğin oluşturulmasında ve milliyetçiliğin yayılmasında önemli bir rol üstlenmiştir (Behar, 1992: 20). Yeryüzünde imparatorlukların yıkılıp yerlerine Milli devletlerin almasıyla birlikte gelişen tarihe, milli bakış açıysa yaklaşma anlayışı, Tanzimat sonrası Türk tarihçiliğini de etkilemiş, bu etkileniş ile birlikte gelişen milli tarih yaklaşımı ancak Osmanlı’nın son yıllarında aydın kadronun düşüncelerinde yer etmeye başlamıştır. Fakat tarihin sistemli bir şeklide uygulanan politikalara destek olarak kullanılması ve eğitim sistemi içerisinde bir dayanak oluşturması, Cumhuriyet döneminde takip edilmeye başlanmış olan Türk Tarih Tezi, bizzat Atatürk tarafından planlanarak uygulamaya konulan milli çağdaşlaşma anlayışı çerçevesinde, tarih derslerinin niteliğini muhtevasını etkilemiştir (Yılmaz, 2004: 4).

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde, Osmanlıdan Cumhuriyete geçiş döneminde tarih öğretimi, Avrupa merkezli milli bir yaklaşımla aynı doğrultuda planlanmış ve bunun için eğitime yönelen tarih, rejimin siyasal niteliğini, tarih öğretimi ve eğitimi çerçevesinde üstlenerek İnkılâp Tarihi adı ile Türk eğitim tarihindeki yerini almıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısını değerlerini, önemli şahsiyetlerini toplumumuza ve özellikle gençlerimize benimsetmekte en önemli görevi Atatürk ilkeleri ve İnkılâp Tarihi dersinin amaçları yerine getirmektedir. Bunun en iyi şekilde sağlanabilmesi için dersin en anlaşılır ve en çağdaş öğretim yöntem ve teknikleriyle işlenmesi gerekir. Ancak Safran’a göre, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Atatürk’ün bizzat kendisinin ihdas ettiği Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi dersleri dogmatik verilmektedir. Öğrencilerde eleştirel düşünme, empati, karar verme,

demokratik tutum geliştirme, problem çözme becerilerini geliştirecek bir şekilde verilmemektedir, Atatürk dönemi olaylarının bilgileriyle öğrenciye yüklenilmektedir. İlköğretimden beri sürekli aynı bilgilerin tekrarı bir süre sonra ilgisizliğe yol açmaktadır. Hâlbuki genelde tarih öğretiminde elde edilen bilgilerin anahtarı “Tarih Bilinci”dir. Tarih öğretiminde hayata geçirilmemiş bir takım bilgilerin ezberletilmesiyle tarih bilinci sağlanamaz. Bu ancak toplumun değişim süreci kavratılarak elde edilir (Çağlayan, 1981: 29).

Kısaca Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Dersi’nin gereği gibi verilmesi demek geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın iç ve dış tehditlere karşı uyanık tutmak,

Benzer Belgeler