• Sonuç bulunamadı

2. OSMANLI DÖNEMİ PADİŞAH KAFTANLARI

2.3. KAFTANLARDA KULLANILAN ESKİ TÜRK KUMAŞLARI

2.3.2. Eski Türk Kumaşlarının Özellikleri

Dünyaca tanınmış Türk kumaşları, zengin desenleri ve teknikleri ile Türk el sanatları içinde önemli bir yere sahip olmuştur. Bu sanat, deseni oluşturan nakkaşların ve o deseni dokuyan dokuma ustalarının uyumlu çalışmalarından oluşmuştur.

Osmanlı devleti dokumacılıkta hileyi ve tüketicinin zarara girmesini önlemek için bu sektörü kontrol altında tutmuştur. Bunu 16. Yüzyıldan itibaren çıkardığı kanunlarla, fiyatları değişen narh sistemiyle sağlamaya çalışmıştır (Tezcan, 1993: 27).

Osmanlı devrinde saray kumaşlarında, ipek iplikle beraber altın ve gümüş teller kullanılmıştır. Kumaşlarda kullanılan altın ve gümüş tellerin israfını önlemek için sadece saraydaki atölyelerde kullanılmasına izin verilmiştir. Nevber Gürsu kitabında gümüş ve altın telin üç şekilde kullanıldığını anlatmaktadır:

“1- Kılaptan: Gümüş ve altın veya altın alaşımlı gümüş tel çift iplik etrafına gevşekçe sarılır. Gümüş tel beyaz ipek iplik etrafına sarılınca gümüş etkisi yapar ve ‘ gümüş veya beyaz kılaptan’ adı verilir. Sarı iplik etrafına sarılınca altın görünüşü verir, buna da ‘ altın veya sarı kılaptan’ adı verilir.

2- Tel: Bazen ipek iplikle beraber doğrudan doğruya altın ve gümüş teller kullanılmıştır. Buna en değerli kumaş olan seraserlerde rastlanır.

3- Sim: Metal iplik, çekirdek pamuk iplik etrafına, ipliği kapatacak şekilde sarılmıştır. Kılaptanın aksine iplik hiç görülmez. Sadece metal tel görülür. Tabii burada kıymetli metal kılaptandan daha fazla kullanılmış olur. ” (Gürsu, 2003: 24).

Osmanlı sarayında kaftanlık ve mefruşat olarak kullanılan kumaşlardan çatma, kemha, seraser, atlas, sof, serenk, selimiye, kadife en tanınmış olanlarıdır. Bunların dışında tafta, diba, zerbaft, hâtâi, aba, çuha, gezi, canfes, kutnu, bürümcük vb. gibi birçok kumaş cinsi de vardır (Gündüz, 2003: 7).

Çatma: Kadifenin çeşidi olan, 15. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanan bir kumaştır. Kadifeden farkı, havlarının yüksek olmasıdır. Zemin ipek, havları kadifedendir. Yani desenler veya süslemeler kabartma halindedir. Dış giyimde kullanıldığı kadar yastık, perde ve örtü içinde kullanılmıştır. Klasik Osmanlı

motifleriyle süslü kadifelerin en tanınmış olanları çatmadır. Bursa, Bilecik, Aydos ve Üsküdar’ da dokunmuş olup; kırmızı, açık ve koyu yeşil, sarı, mavi, siyah ve tonları en çok kullanılan renklerdir (Bilgen, 1999: 33).

Osmanlı sarayı tarafından, yabancı devletlere hediye olarak çatmaların sunulmasından dolayı, bugün yurtdışındaki müzelerde birçok çatma kumaşı numuneleri bulunmaktadır.

Fotoğraf No- 16: Çatma kumaşı örneği TSM 13/264

Kemha: Kaftanlarda sıkça rastladığımız ipekli dokumalardan olan kemha, gösterişli, sert ve pahalı bir kumaştır. İpek, gümüş ve altın tellerle dokunmuştur. Ağır ve gösterişli olan bu kumaş Osmanlıda çokça kullanılmış olup, dünya müzelerinde örnekleri bulunmaktadır.

15. yüzyıl sonu ve 16. Yüzyıl başlarında, muhtelif adlar altında 8 cins kemhanın memleketimizde dokunduğu tespit edilmiş olup adları şöyledir: Yek-renk Kemha, Peşûri Kemha, Müzehhep Kemha, Dolabi (Tolabi). Kemha, Tabi Kemha, Güvez Bursa Kemhası, Kırmızı Amasya Kemhası (Altay, 1979: 14).

Kemhanın tok bir kumaş olmasına karşın, zaman zaman malzemesinden çalınıp, gevşek kumaşlar üretildiği, dokumacının bu hatasını kapatmak için; kumaşın

Seraser: Osmanlı döneminde kıymetli bir kumaş olan seraser, gümüş veya altın tel kullanılarak dokunan pahalı bir kumaştır. Bursa ve İstanbul tezgâhlarında seraserci başının denetiminde dokunup, Seraser dokuyan tezgâhların sayısı hep sınırlandırılmıştır.

Nevber Gürsu seraseri kitabında şöyle anlatmaktadır: “Desen çözgü tellerine alttan düz olarak bağlı takviye atkılarıyla dokunur. Desen altın alaşımlı telin, sarı ipeğe, gümüş telin ise fildişi renk ipek iplik etrafına sarılması ile dokunur. Fakat değerli iplikler sadece desenlerde dönüşümlü olarak kullanılır. Bunun nedeni ise, değerli metali israf etmemektir. Seraser ile kemha arasındaki farki seraserin telle, kemhanın ise kılaptanla dokunması ve desenlerin çok farklı olmasındandır. Seraser adı “baştanbaşa” anlamına gelir ki, desen bir eni kaplayacak şekilde ve kumaşın değerli tellerini gösterecek tarzda çizilmiştir. Seraser kumaşının en göze çarpan özelliği, altın ve gümüş tellerin hakimiyeti, konturların bir renk ipekle belirtilmesi, desenin sade; fakat görkemli oluşudur. Seraserin zemini gümüş kılaptandır. Konturların çoğu açık yeşil, bazen de turuncu ipekle belirlenir” (Gürsu, 1989: 26).

Fermanlardan anlaşıldığına göre, iktisadî sebeplerle on yedinci yüzyıldan itibaren seraserlerin kalitesi, alınmak istenen önleyici tedbirlere rağmen bozulmaya başlamış, hatta IV. Murat zamanında altın ve gümüş telli kumaşların dokunması yasak edilmiştir (Aktaran Gündüz, 2003: 8).

Fotoğraf No- 17 : Seraserden yapılmış bir kaftan TSM 13/1325

Atlas: Düz renkli, parlak, sık dokunuşlu, ipekli bir dokumadır. Padişah kıyafetleri içerisinde atlastan yapılmış kaftanlara sıkça rastlamaktayız.

İlk, bir Çinli tarafından icat edilen tezgâhta dokunmuş en eski ipekli tekniklerindendir (Gürsu, 1989: 27). Parlaklığından dolayı beğenilen atlas, önceleri dışarıdan getirilmiş, daha sonraları ülke içerisinde dokunmaya başlanmıştır.

Atlasın taraklı, düz ve hareli (çubuklu) çeşitlerinden maada eskiden kullanılan sürmayi denilen bir çeşidi de çok makbuldür (Gönül, 1968: 63).

Fotoğraf No- 18 : Atlas kumaşından yapılmış bir kaftan TSM 13/305

Kadife: Atkısı ve çözgüsü ipek olan, havlı bir kumaştır. Halı dokuma tekniğinde dokunurdu.

Dokuma sırasında geçici olarak araya sokulan çubuklar sayesinde, ek bir çözgünün ilmekler halinde yukarı kaldırılması ile havlı bir dokuma haline gelen kadifede, bu ilmekler kesilebilir yada bırakılabilirlerdi; Türk kadifelerinde hepsi kesiktir (Atasoy, Denny, 2001: 342). 15. Yüzyılın ortalarından itibaren Bursa’da dokunmaya başlayan kadife, Osmanlıda birçok alanda kullanılmıştır.

Serenk: İpekle dokunmuş, altın ve gümüş tel yerine sarı ipek kullanılmış bir dokumadır. Üç renk anlamına gelen serenkin en belirgin özelliği, üç renkte dokunulmasıdır. On beşinci yüzyılın ortalarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır.

Genellikle zemini güvez renk ve kendinden desenli olup; çiçekli olanına “Serenk”, beneklisine “Şahbenek”, düz olanına ise “Sade Serenk” denirdi (Anonim a, 2009).

Selimiye: Çözgüsü ve atkısı ipek olup, boyuna yollu ve küçük çiçek desenli bir kumaştır. 18. yüzyıldan sonra, padişah III. Selim zamanında üretilen bir kumaştır ve adını Padişahın isminden dolayı ‘ Selimiye’ ismini almıştır.

Sof: Ankara ve Tosya’ da dokunan sof, tiftik yapağından ince bükülmüş iplikle yapılırdı. Kadın ve erkek giysilerinde kullanıldığı kadar kaftan yapımında da kullanılmıştır.

Ankara’da sof için tiftiği yıkayarak eğiren, iplikleri boyahanelerde boyayan, tezgâhta dokuyan, dokunan sofları yıkayarak cendereden geçiren dört esnaf teşekkülü kurulmuş, esnaf loncaları ile bu kumaşlar güvence altına alınmıştır (Aktaran: Bilgen, 1999: 34). Beyaz, siyah, kırmızı renkleri en çok aranan ve kullanılan türdendir (Apak, vd, 1997: 31).

Hataî: 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra rastlanan, padişahlara dış kaftanı yapılan, ipek ve kılaptanla dokunmuş sert bir kumaştır. Çözgüsü ham ipek olup, kumaşa aprelik verilmiştir. Atkısı ise bükümlü ipek telli ve kılaptanlıdır (Altay, 1979: 12).

Gezi: Türkçe sözlükte ; “Pamuk ve ipekle karışık dokunmuş hareli kumaş” şeklinde açıklanmıştır (Anonim c, 2009). 16. Yüzyıldan sonra görülen, çözgüsü ipek, atkısı ipek ve pamuk karışımlı, sık dokunuşlu, hâreli bir kumaştır. Kumaş dokunduktan sonra, iki kızgın mengene silindir arasından geçirilerek ezmek ve sürtmek suretiyle kumaşın hâresi yapılır (Gürsu, 1989: 27). Bu kumaş dış kaftan yapımında kullanılmıştır. Çuha: Çözgü ve atkı ipliği yün yapağından eğrilmiş iplikten, düz renkte yapılan, tok bir kumaştır. O dönemde Eğin ve Selanik’ te dokunmuştur.

“Hem askeri, hem günlük hayatta üst giyimi olarak çok kullanılmasından dolayı; daima Fransa, İngiltere, İtalya, Macaristan, Hollanda gibi ülkelerden ithal edilmiştir. Yalnız dıştan alımın pahalıya çıkmasından dolayı, ülke içerisindeki mevcut fabrikalar iyileştirilmeye çalışılmıştır” (Tezcan, 1993: 25).

Benzer Belgeler