• Sonuç bulunamadı

Sol Karşıtlığı mı? Sağ Mevkidaşlığı mı?

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 157-163)

1. TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ İÇİNDE ÜLKÜCÜ HAREKET’İN YERİ

1.5. Sol Karşıtlığı mı? Sağ Mevkidaşlığı mı?

Sağın siyaseti çatışma-husumet dinamiğinden çıkararak idare tekniği olarak sunması sola karşı bütüncül bir reddiyeyi açığa çıkarır.664 “Toplumsal bölünmeyi çıkaran sol”, bütünlüğün dinamiğini bozucu olarak değerlendirdiği için aslında sağ, kendini sağ olarak

662 B. Ayvazoğlu, Tanrıdağı’ndan Hıra Dağı’na- Milliyetçilik ve Muhafazakârlık Üzerine Yazılar, 3. Baskı, İstanbul, Kapı Yayınları, 2013, s. 131-132.

663Z. N. Aksun, a.g.e., s. 161.

664T. Bora, “Türk Sağı: Siyasal Düşünce Tarihi Açısından Bir Çerçeve Denemesi”, Türk Sağı: Mitler, Fetişler, Düşman İmgeleri içinde, İnci Özkan Kerestecioğlu- Güven Gürkan Öztan (ed.), 3. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2016, s. 11

149

tanımlamak yerine sola karşı mücadele perspektifinde tanımlar. Bu çerçeveden ele alındığında sol bir bütün olarak siyaset alanın dışında kriminal bir olgu olarak teşhis edilir.665 Bu durum sağ siyasetin egemen söyleminin uzantısıdır. Sağ siyaset kendini toplumun doğallığının bir sonucu gösterip bu kendinde olma halinin sol tarafından “tehdit” edilmesine reaksiyon göstermek hususunda birleşir. Sola karşı mesafenin yanında sağın birleştiği başka birçok ortak özellik sayılabilir. Ancak bu durum Türk sağını bir “yumak” olarak değerlendirmeyi meşru hale getirmez.

Tanıl Bora’nın hal kavramı666 bir formun türevleri olarak anlamlı olabilir. Hâlbuki her bir formun üst belirleyenleri olduğunu varsaymak, o formu silikleştirip içeriksizleştirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Bu minvalde Türk sağı da içeriği itibari ile neyi ihtiva ettiği hususunda anlamlandırılmamıştır. İdeolojilerin dünyayı anlamlandırma biçimleri olarak varlığının belirleyici etkisini ve bu etki var ise bunun sonuçlarını görmek bakımından bu anlamlandırma faaliyetine girişilmelidir. Aksi takdirde farklı tarihselliğin ürünü, farklı sınıfsal çıkarların ifadesi, farklı dünya durumunun sonucu, farklı toplumsal bileşimlerin nihayeti olan ideolojiler, kimlik kurucu yanları dışlanmış olarak resmedilince bu ideolojilerden geriye mistifiye edilmiş söylem analizinden başka bir şey kalmamaktadır. Bora’nın kavramsallaştırmanın temel malzemesi Benedict Anderson’un indirgemeci din- milliyetçilik ilişkisi analizidir.667 İslamiyet’in siyasal söylemine ve Türkiye’deki dinsellik algısının görünümlerine kafa yormadan bu din ve milliyetçilik ilişkisine dair çözümlemelerin açıklayıcı olmadığını öne sürüyorum.

Buraya kadarki kısımda Ülkücü Hareket’in Türkiye siyaseti, Türk milliyetçiliği ve Türk sağı içindeki yerini tarihsel, toplumsal ve siyasal yönleriyle değerlendikten sonra son olarak

665A.g.m., s. 15.

666 “Türk sağının üç hali” kavramsallaştırması için bkz. Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali: Milliyetçilik, Muhafazakarlık, İslamcılık, Birikim Yayınları, İstanbul, 2014, s. 8.

667 Bkz. B. Anderson, a.g.e.

150

Türkiye’nin iktisadi düzlemine bakmak gerekecektir. Ülkücü Hareket’in sınıfsal pozisyonu etrafında yapılandırılan analizler çerçevesinde değerlendirildiğinde Türkiye siyasetinde Ülkücü Hareket’in iktisadi düzlemde uzlaşabileceği, ümit vadedebileceği veyahut tekliflerinden çekinebileceği düşünülen kesimleri işaret etmek gerekmektedir. Bu minvalde Ülkücü Hareket’in ilgili dönemde toplumsal taban tutma hususundaki imkan ve sınırlılıklarının anlaşılması da mümkün olacaktır. Bunun için inceleme konusu yapılan dönem Türkiye’sinin iktisadi yapısına bakmak gerekmektedir.

2. 1965-1980 DÖNEMİ TÜRKİYE’SİNİN İKTİSADİ YAPISINA KISA BİR BAKIŞ

İktisadi olarak baktığımızda 1960 sonrası Türkiye, tarıma dayalı büyüme stratejisinin yerine uluslararası pazarlardan çok iç piyasanın sürüklediği, korumacı ve planlamacı bir iktisat politikasını takip etmiştir.668 “1960 darbesiyle birlikte iktisadi politikaları formüle edip uygulayabilecek yeni bir idari mekanizma kuruldu. Bu politikalardan doğrudan doğruya yararlanacak sanayiciler ve örgütlü işçiler olacaktı”669 Devletin korumacı gölgesi altında gelişen büyük sermayenin altında ezilen küçük sermaye grupları ise hedeflerine klientalist ağlar yaratarak siyaset yoluyla ulaşmaya çalışmıştır.

Bu dönemde Türkiye’de uygulanan ithal ikameci iktisat politikası ile dayanıklı tüketim malları ülke içinde üretilmiş, bu üretim geniş bir tabana yayılmıştır. “İthal ikameci sanayileşme Listçi “milli ekonomi” ekonomi modeline benzemez.”670 Temel hedefi milli burjuvazi yaratmak değil sanayileşmenin planlı bir suretiyle devlet korumacılığında gerçekleşmesidir. İthal ikameci sanayileşmenin Türk sağında aldığı biçim kalkınmacılık söylemidir. Kalkınmacılık, bir uluslararası proje olarak Truman Doktrini perspektiflidir.671 Ömer Turan’a göre, Türkiye

668K. Boratav, Türkiye İktisat Tarihi, 20. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2015, s. 119.

669 Ç. Keyder, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, 21. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2017, s. 117.

670A.g.e., s. 186.

671Ö. Turan, “Kudretli Devlet, Manevi Kalkınma, Ağır Sanayi: Türk Sağı ve Kalkınma”, Türk Sağı: Mitler, Fetişler, Düşman İmgeleri içinde, İnci Özkan Kerestecioğlu- Güven Gürkan Öztan (ed.), 3. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2016, s. 461.

151

sağının kalkınmacılığı bu denli kolay benimsemesinin üç sebebi vardır. Bunlar, soğuk savaş konjonktürü, güçlü devlet tahayyülü ve son olarak kalkınmacı düşüncenin anti-sınıf perspektifidir.672 Dönem itibariyle kalkınma mitosu sadece sağın değil bir bütün olarak siyasal yelpazenin her kesiminin savunduğu görüş olmuştur. Bu meyanda belirtilmesi gereken Türk siyasetinde devletin belirleyiciliği meselesinin bütün siyasal yaklaşımların üst kimliği olduğudur. Toplumsal ilerlemenin dümenine daimi olarak devlet oturtulmuştur. Genel kalkınmacı sağ perspektifin dışında MHP’nin önerileri bir çeşit toprak reformunu, zorunlu tasarrufları, korporatist öğeleri barındırıyordu.673 Bu bakımdan MHP’yi iktisadi-politik olarak sağın marjına yerleştiren onun kalkınma görüşüdür.

Geriye dönecek olursak ithal ikameci sistem, yabancı sermayeye de ithalata da kapalı değildir. Bu üretim ve tüketim rejimi beklenenin aksine Türkiye’nin döviz açığını kapatmaktan uzaktır. Çünkü öncelikli olarak lüks tüketim mallarının birçok ara malı ve bu üretimi yapabilecek teknoloji ithal edilmiş, bunun yanında sanayi üretimini sürdürebilmek için yüksek miktarda petrol tüketimi ihtiyacı doğmuştur. Bu durum uluslararası pazarlara mal ve hizmet ihraç etme kapasitesi olmayan Türkiye’nin döviz açığını mutlak surette arttırmıştır. Buna rağmen Türkiye ekonomisi büyüme trendini sürdürebilmişse bunda iki temel etken vardır. İlki doğrudan dış yardımlarken ikincisi Türk göçmen işçilerin dövizleridir.674

Genel halk kitlesine yönelen yaygın üretim hem kitlelerde göreli bir refah artışına sebebiyet vermişken hem de sermaye çevrelerinin devlet koruması altında güçlenmesini sağlamıştır. Bu bakımdan geniş kitlelerin talepleriyle sermayenin taleplerinin örtüştüğü bir evre olarak görülecek bu dönemde Türkiye çağının ilerisindeki sosyal güvenlik rejimi, artan işçi ücretleri, doğrudan destek alabilen tarım sektörü siyasal sistemi geniş kitlelerin beklentilerine

672 A.g.m., s. 464-465.

673 A.g.m., s. 491-492.

674 K. Boratav, a.g.e., s. 124.

152

duyarlı hale getirmiş, Türkiye yaygın bir “popülist” bölüşüm rejimine angaje olmuştur.675 Ancak bu sistem 1977’ye kadar sürdürülebildi. Küresel petrol krizinin Türkiye’ye yansıması Türkiye’nin dış kaynaklarını kısarken DÇM adı verilen kısa süreli borçlanma yöntemiyle mevcut düzenin devam ettirilmeye çalışılması krizin şiddetini artırmıştır.676 Türkiye ilgili dönemde her ne kadar büyümeyi sürdürse de sanayi kesiminde genişleyen bir istihdam imkânı yaratılamamış, hizmet sektöründe istihdam oranları katlanmıştır. Bu durum batı tipi sınıfsal kompozisyonlardan ziyade melez sınıfsal formlar üretmiştir: Hizmet sektöründe çalışan ancak köyle bağı kesilmemiş ve hatta köyü kentsel alanda yeniden üretebilmiş yeni kentlileşen gecekondu çevresi, devletin bölüşüm rejimiyle simbiyotik ilişkileri olan ve siyasete yön verme kuvveti olmayan sermaye kesimi, siyasi istikrarsızlık içinde geniş halk kesimleri ve sermayeden bağımsız politikalara yönelemeyen teknokratlar vb.

Türkiye ilgili sürecin nihayetinde döviz ihtiyacını karşılayamaz ve cari açığını kapatamaz hale gelmiş, en sonunda aslında bir IMF anlaşması olan 24 Ocak kararlarının uygulanması ile birlikte yeni bir döneme girilmiştir.

1965-1980 dönemi, ortaya koyulan özellikleri bakımdan Ülkücü Hareket’in savunduğu iktisadi politikaların toplumsal desteğinin önünde önemli engellerin var olduğunu göstermektedir. Sermaye çevresi üzerinde devletin denetimini artırmaya ve üretimin “stratejik”

olarak değerlendirilen kısmını devlet tarafından üretmeye talip olan, sermayeyi zorunlu tasarruflar yoluyla genel bir planın hizmetine vermeye çalışan, kısa vadede yüksek kâr getiren yurt içine yönelik üretim yerine uzun vadeli ağır sanayiye yönelen MHP politikalarının sermayenin desteğini alması beklenilemezdi. Diğer yandan MHP’nin savunduğu solidarist yönelimli model, işçi ücretleri üzerinde bir basınç uygulamaya meyyal, sendikal hakları “tek

675 A.g.e., s. 124-126.

676 A.g.e., s. 131.

153

sendikacılık” ilkesi adı altında sınırlandırmayı amaçlayan yönelimiyle işçi sınıfının da desteğini almaya uygun görünmemektedir.677

1965-1980 döneminin tarım kesiminin doğrudan destekler aldığı bir zaman aralığı olduğunu belirtmiştik. Bununla birlikte bu kesimin şehirle ilişkilerinin de giderek arttığı ve bu meyanda melez formlar oluşturduğu da söylenmişti. Böyle bir zeminde Ülkücü Hareket, köylü kitlesini toprağında tutacak ve üretimi kooperatif yapıları ile devletin belirleyiciliğine alacak politikaları ile köylü sınıfının desteğini de almaya yakın görünmemektedir. MHP’nin bu dönemde bağlaşıklık kurabilecek -memur ve teknisyen kesimi dışında- yegâne kesim, küçük sermaye olarak görülmektedir. İthal ikameci sistemin büyük sermayeyi koruyan, işçi ücretlerini yükselten, küçük sermayenin serbest ilişkilerle gelişmesine imkân sağlamayan yönelimi küçük sermayeyi tepkisel arayışlara doğru kaydırmıştır. Ülkücü Hareket bu çevrenin sınırlı ölçüde desteğini almakla birlikte, bu kesimin asıl desteği İslamcı siyasette yoğunlaşmıştır. Çünkü taşrada yerel ilişkileri domine eden cemaat-tarikat ilişkileri bu çevreye bir sosyal sermaye imkânı sunmuştur. Ülkücü Hareketin yapısı itibariyle böyle bir desteği sunması imkânsızdır.

En nihayetinde MHP, 1980 yılına gelirken zirveye çıkan iktisadi bunalım karşısında kitle desteğini doktrinine tercih etmiş ve 24 Ocak kararlarını desteklemiş, “toplumcu piyasa ekonomisi” terimini kullanmaya başlamıştır.678 Genel olarak baktığımızda Ülkücü Hareket’in iktisadi görüşleri ile toplumsal kesimlerin beklentilerinin büyük bir uyum göstermediğini kaydedebiliriz. Bu durumunda Ülkücü Hareket’in toplumsal taban tutma hususundaki imkan ve sınırlılıklarını belirlediğini değerlendirmek mümkündür. Siyasi tercihlerin salt olarak iktisadi beklentilerle uyumlu olduğu gibi bir varsayımdan hareket etmeyen bu çalışmada

677 1970 yılında kurulan Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu [MİSK] da Ülkücü Hareket’in işçi sınıfı içinde istenilen düzeyde örgütlenmesini sağlayamamış ancak MİSK varlığı Türk-İş’i daha milliyetçi bir çizgiye getirmiştir. Bkz. Y. Akkaya, “Korporatizmden Sendikal İdeolojiye, Milliyetçilik ve İşçi Sınıfı”, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce: Milliyetçilik C.4 içinde, Tanıl Bora- Murat Gültekingil (ed.), 5. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2017, s. 838.

678 T. Akyol, “Liberalizm ve Milliyetçilik”, s. 748.

154

toplumsal kesimler ile MHP siyasetinin uyumlulaşabileceği uğrakların din, kültür, tarih, ekonomi vb. düzlemlerde analiz edilmesi amaçlanmaktadır.

Bu bakımdan son analiz düzlemi “aydın”lardır. Bir siyasi hareketin hegemonik hale gelme imkanını belirleyen yapılardan birisi de aydınlarıdır. Ülkücü Hareket’in bu hususta entelektüel çevreyi domine edebilecek kendi aydın mahfiline sahip olduğunu söylemek güçtür.

Yukarıda da defaatle belirtildiği gibi nihayetinde genç bir kitlenin politik aktivizmini hareket noktası olarak belirmiş Ülkücü Hareket’in aydın yetiştirmek gibi bir vizyonu söz konusu olmuş ancak ülkenin sürüklendiği çatışmalı koşullarda bu mümkün olmamıştır. Söz konusu şartlar içinde Ülkücü Hareket’in entelektüel olarak beslendiği ve kendini yakın hissettiği çevre milliyetçi-muhafazakar entelektüellerdir. Bu kesimin Ülkücü Hareket’le ilişkisi ve kamuoyu oluşturma hususundaki entelektüel potansiyelleri siyasal bir pozisyon olarak Ülkücü Hareket’in sınırlılıklarını tayin eden hususlardan biridir.

3. MİLLİYETÇİ- MUHAFAZAKAR ENTELİJANSİYA VE ÜLKÜCÜ HAREKET

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 157-163)