• Sonuç bulunamadı

DÜNDAR TAŞER’İN BÜYÜK TÜRKİYE İDEALİ VE “MESELE”

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 120-126)

111

düzen ile “devlet sektörü” ve “millet sektörü” adı altında iki sektörün oluşturulacağı ve kalkınmanın bu sektörler üzerinden gerçekleştirileceği ilan edilir.519

Genel hatlarıyla yukarıda incelenen milliyetçi toplumcu düzen ile Karaca alternatif bir sosyo-kültürel ve iktisadi sistem inşa etme arayışı içerisindedir. İncelenen sistemin en belirgin özellikleri olan devletin belirleyiciliği ve planlama hususu öne çıkmaktadır. Bu zaviyeden bakınca eser, dönemin ruhu ile uyumlu bir bütünlük arz eder. Türkiye’de bütün toplumsal kesimler tarafından tabu haline getirilmiş olan kalkınma, Karaca’nın eserinde otoriter bir niteliğe bürünmüş, bu anlamıyla Türk modernleşmesi çizgisi içerisinde devletin belirleyiciliği yolunun takipçisi olmuştur. Bunu yaparken sürekli Atatürk’e referans vermesi ise bir meşruiyet arayışın göstergesidir. Genel olarak bakıldığında Karaca’nın eseri bir toplum modelinden ziyade bir yönetsel model sunma gayreti olarak yorumlanabilir. İdare pratiğinin yöntemiyle ilgili düzenlemeler “korporatist” bir nitelik arz etmektedir. Bu haliyle Karaca’nın eseri Türkeş’in Dokuz Işık adlı planının ayrıntı kısmi için hazırlık evresini teşkil etmiştir. Dokuz Işık’ın çözümlemeleri ile Karaca’nın eseri arasında büyük bir paralellik söz konusudur. Her haliyle Milliyetçi Toplumcu Düzen, bir dönemde Ülkücü Hareket’in en çok okunan kitaplarından biri olmasıyla ve Ülkücü düşünceye tesirleri ile incelenmeyi hak etmektedir.

112

Hareket Dergisi”522 ve “Devlet Gazetesi”523nde 1967-1972 yılları arasında yazdığı fıkraların toplanmasıyla oluşmuştur ancak Taşer’in nüktedan ve hamasi yönü ağır basan, bolca aforizma ürettiği bu yazılar, Ülkücü Hareket’in fikri yöneliminde ciddi bir ağırlığa sahip olması ve Türk tarihi ile Türk devlet geleneği hakkında ürettiği alternatif tezlerin nüvelerinin bulunması sebebiyle burada incelenmiştir. Bunlarla birlikte Taşer’in bir önemli katkısı da Mesele’de öncüllerini verdiği, dönemin ruhuna hiç de uygun düşmeyen, kalkınma merkezli olmayan modernleşme/gelişme/büyüme vizyonudur. Bu anlamıyla bu bölümde Mesele ile birlikte Ziya Nur Aksun’un Dündar Taşer’den aktarımlardan oluşan Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi524adlı çalışması da incelenecektir. Taşer’in fikri ağırlığı önemli olmakla birlikte ona gücünü ve şöhretini kazandıran Ülkücü Hareket’in kitleselleşmeye başladığı dönemlerde kurulmasına öncülük ettiği yapılardır (başta Ülkü Ocakları olmak üzere). Bu yapıların kurulmasını teşvik eden düşünce de Ülkücü Hareket’te bir ideolojik dönüşüme işaret eder. Bu dönüşümde Taşer’in yöneliminin belirleyici olduğu, Taşer’in kurumsallaşmadaki etkinliği nispetinde görülmektedir.

Taşer’in düşüncelerinin odak noktası Türk modernleşmesidir. Taşer’e göre Türk modernleşmesi kaba bir “taklit”ten ibarettir.525 Tanzimat’tan bu yana inşa edilen bütün kurumların “Türk milletinin tarihi köklerine bağlı olmadığı”526nı öne sürerek toplumsal gerilimin kaynağını bu noktada görür. En büyük Türk devleti olarak gördüğü Osmanlı’nın

“sultan- medrese- sipahi dengesi”527 üzerinde varlığını sürdürürken bu düzenin ortadan kaldırılmasının bir başıboşluk yarattığını belirtir. Tanzimat’ın “doğal bir sonucu”528 olarak gördüğü Cumhuriyet devresinde halk ve aydının kesin olarak birbirinden ayrıldığını iddia

bkz. M. Yılmaz, “Dündar Taşer”, Modern Türkiye’de Siyasal Düşünce: Milliyetçilik C.4 içinde, Tanıl Bora- Murat Gültekingil (ed.), 5. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2017, s. 668-677.

522 Milli Hareket Dergisi’nin yayın politikası ve yazar kadrosu için bkz. H. Öznur, Ülkücü Hareket: Yayın Organları, Makaleler, Temel Kavramlar, s. 3-10.

523 Devlet Gazetesi’nin yayın politikası ve yazar kadrosu için bkz. H. Öznur, a.g.e., s. 11-15.

524 Z. N. Aksun, a.g.e., 11. Baskı, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2012.

525 D. Taşer, Mesele, s. 32.

526 A.g.e., s. 38.

527 Z. N. Aksun, a.g.e., s. 38.

528D. Taşer, a.g.e., s. 128.

113

edecektir.529 “Topyekûn batılılaşma” fikri sebebiyle yeni nesil aydınların halkın değerlerinden uzak kaldığını belirtecektir. Aydın tasviri, atanmış olma durumuyla ya da kurulu düzenin doğal unsuru olma anlamında seçilmişlerin karşısında konumlandırıldığı yorumu yapılabilir. Halkın değerleriyle çatıştığı düşünülen bu kesimin halkın onayını alamama durumunun bir

“kompleks”530 yarattığı iddia edilmektedir. Millete yabancı olduğu düşünülen kurumlar aracılığıyla atanmışların millete hizmet etmek yerine, milleti ıslaha gayret ettiği müşahede edilir. Bundan çıkış yolunu “aydının halkın istediği adam olmasında”531 gören Taşer, ideal aydın tipini Osmanlı devlet hayatında bulur. Bir analoji ile tasavvuf düşüncesinden

“fenâfillâh”532 kavramı devşirilir. Bu düşünce devlette erimek anlamında “fenafi’d- devle”533 şekline türetilmiştir. Bu düşüncenin Hegel’in “devlet görüşünden”534 bile “ileri” bir aşama olduğu dile getirilir. Fenafid-devle düşüncesindeki espri, devlet sorumluluğunu üzerinde taşıyan isimlerin her türlü hizip, çıkar, mevki, hırs vb. den azade yalnızca devletin devamlılığı için eylemesine dayanır. Buradaki devlet algısı, her türlü çatışmacı toplum telakkisinden bağışıktır. Devlet ve toplum, organizmacı bir görüş ile doğallaştırılır. Bu doğallığın, tarihin içinden süzülerek gelen bir nizam ile devam ettiğini belirten Taşer, yasa yaparak, yasaları değiştirerek “düzenin değişmeyeceğini”535 söyleyerek, iktibas edilen yasaların mevcut

“nizam”ı yıktığını iddia etmekte, Türk milletinin 140 yıldır “mecrasından çıktığı”536nı dile getirmektedir.

529Z. N. Aksun, A.g.e., s. 16.

530 D. Taşer, a.g.e., s. 58.

531 A.g.e., s. 71.

532Fenâfillâh düşüncesi için bkz. M. Kara, “Fena”, TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklo pedisi.org.tr/fena (Erişim Tarihi: 02.12.2019).

533 Z. N. Aksun, A.g.e., s. 19.

534 Devleti bir evrensellik uğrağı olarak müşahede eden Hegel’e göre devlet aklın ifadesi olarak Tin’in(geist) kendisini gerçekleştirmesidir. Atomize olmuş bireyden aile ve sivil toplum uğraklarını geçerek evrensel devlete ulaşan Hegel’in devlet düşüncesi için bkz. G. W. F. Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, Çev: Cenap Karakaya, İstanbul, Sümer Yayıncılık, 2015.

535 Bu husus Taşer’in 27 Mayıs tecrübesi ile ilintilidir. Darbe öncesinde özgürlükçü bir anayasa yapmak suretiyle bütün problemlerin aşılabileceği düşüncesinde olduklarını belirten Taşer, bunun gerçekleşmediğini görmesinin kendisi için bir zihinsel devrim olduğunu dile getirir. Bkz. Z. N. Aksun, a.g.e., s. 49.

536Z. N. Aksun, a.g.e., s. 27.

114

Bu teşhislerin sonucu olarak Türkiye’de “nizam”ın çöktüğü ve yeniden kurulması gerektiği sonucuna ulaşır. Yeniden kuruluş fikrinde odak noktası, devletin ve düzenin devamlılığı fikridir. Düzenin devamlılığı fikri reform karşıtlığı değil tarihsel süreklilik içerisinde anlamını bulan muhafazakâr modernleşme olgusudur. Temel değer olarak (vatandan da önce) düşünülen devletin varlığının korunması “Türklüğün bekası” mücadelesi olarak görülür. Bekanın korunması için alınacak tedbirlerin kapsamı ise hudutsuzdur. “Hürriyet” bu minvalde Taşer tarafından devletin devamlılığını tehdit edebilecek bir olgu olarak görülebilmektedir. Çünkü tarihsel tecrübe olarak hürriyet mefhumunun Osmanlı’yı batırdığı iddia edilmekte ve hürriyet, demokrasi, insan hakları vb. kavramların ülke bütünlüğünden önemli olmadığı dile getirilmektedir.537 Hürriyet ve devletin devamlılığı ilişkisi konusunda bunları dile getiren Taşer aynı zamanda hürriyetçilik ile milliyetçiliği “eş manalı” olarak değerlendirmekte, hürriyeti “fertle hükümet arasında cereyan eden bir direnme” olarak tanımlamaktadır.538 Hal böyle olunca, Taşer’in hürriyetle ilgili yargıları paradoksal bir nitelik arz etmektir. Bu zaviyeden bakınca Taşer’in siyasi hürriyet (özgürlük anlamında) ile (hür teşebbüs ve mülk edinme-anlamında) iktisadi hürriyet arasına bir çizgi çektiği ve sadece ikincisinden yana olduğu iddia edilebilir.

Taşer’in çözümlemesindeki özgürlükçülük karşıtı yönelimin sebebini Türkiye’deki mücadeleyi bir “beka- var oluş” mücadelesi olarak görmesinde arayabiliriz. Bu düşünce çok yüksek bir “tehlikede olma” hissiyle “varlık-yokluk mücadelesine” girilmesini meşrulaştırır.

Taşer’de “beka tehdidinin” terennüm ettiği düzlem sağ-sol düzlemidir. Taşer sağ- sol mücadelesini “milli var olma mücadelesi” olarak değerlendirir.539 Sağ-sol kavramsallaştırması ise “Atsız’dan mülhem”540 bir düzlemde milliyetçilik eşittir sağcılık şeklinde bir okuma ile

537 D. Taşer, a.g.e., s. 77.

538 A.g.e., s. 134.

539 A.g.e., s. 179.

540 H. Nihal Atsız, sağ-sol tasnifini şöyle yapmaktadır: “Sağ ve solu iyi anlatmak, eksiklik ve kısırlıktan kurtararak öne sürmek lâzım. Çünkü sağ ve sol yalnız iktisadi veya sosyal bakımdan değil, millî şuur bakımından da ele alınıp

115

anlamlandırılır.541 Taşer’in milliyetçilikle eşitlediği sağcılığı aynı zamanda tarihselliğin ifadesi olarak da değerlendirmesi ilgi çekicidir. Kökünü “geçmişten aldığını” iddia ettiği ve “realist”

olduğunu düşündüğü sağa,542 “sola kapalıyım, bildiğim kadarıyla da sağcıyım”543 diyerek açık ifadelerle sahip çıkar. Bu tavır Ülkücü Hareket için istisnailik arz eder. Ülkücü Hareket içerisinde açık ifadelerle “sağcı” olduğunu dile getiren başka bir isme rastlamak mümkün gözükmemektedir. Taşer siyasal düzlemi sağ ve sol olarak bölünmüş bir düzlem gibi düşündüğünden, bu düzlem içerisinde bir tarafta konumlanmayı zorunlu sayar. Hatta konumlanmamayı “ruh hastalığı”544olarak değerlendirir. Taşer sağcılığına bir diğer referans olarak Atatürk’ü gösterir. Atatürk’ü “dinen, ruhen, iktisadi olarak sağcı” diye takdim eder.545 Bu bakışla birlikte Atatürkçülüğe de “Atatürk devrimcidir, yaptığı devrimdir, yaptıklarını korumak, yani Atatürkçülük muhafazakârlıktır” diyerek yeni bir form kazandırır. Taşer’in siyasal stratejisinde bu pozisyon Atatürkçülüğü de kapsayacak bir şekilde sağa kökensel yeni bir form, milliyetçi bir form kazandırma çabası olarak okunabilir. Batılılaşmaya alternatif bir söylem olarak Türk tarihinin devletler üzerinden devamlılığına yapılan atıf, bir muhafazakâr modernleşme vurgusu içerisinde Osmanlı’yı siyasal alana yeniden davet eder. Taşer, bir ulus devlet olan Türkiye ile Osmanlı’nın emperyal vizyonunu birleştirerek sol değerleri kuvvetli olan üçüncü dünyacı tezlere alternatif tezler üretmiştir.

“Biz bir cihan devletinin kalıntısı üstünde cihan hakimlerinin evlatları olarak oturuyoruz. (…) Ne geri kalmış milletlerden birisi ne de kurtuluş savaşı yapan

değerlendirilmelidir (…) Sağ ve solun Türkiye için en doğru tarifi, milliyetçilik açısından ele alınarak yapılabilir.

Bir parti, milliyetçi olduğu nisbette sağcıdır. Milliyetçilikte millî gelenekler mühim olduğundan bu türlü partiler millî ahlâk bakımından muhafazakârlardır. Fakat milliyetçilik, milletin toplum ve fert olarak yükselmesi demek olduğundan milliyetçi bir parti adaletin ve servetin dağıtımı bakımından sosyalistlerin fikirlerine yakın olabilir (…) Demek ki aşırı sağ veya sağ tabirleri yanlış kullanılmaktadır. İdeoloji bakımından “sağ” milliyetçiliği, “sol”

beynelmilelciliği temsil ettiği için sağda Türkçüler, solda da beynelmilelciler vardır. İster dünya beynelmilelcisi, ister İslâm beynelmilelcisi olsun, Türklüğü başa geçirmeyen, ihmal eden veya yok sayan bütün düşünceler soldur.”

Bkz. H.N. Atsız, “Sağcı Kimdir?”, Ötüken, 50. sayı, Şubat 1968.

541 Z. N. Aksun, a.g.e., s. 166.

542 D. Taşer, a.g.e., s. 144.

543 Z. N. Aksun, a.g.e., s 173.

544 A.g.e., s. 175.

545 D. Taşer, a.g.e., s. 119.

116

kavimlerin birincisiyiz. İstiklalini son elli yıl içinde bizden almış 19 ülkenin efendisi idik.”546

Taşer’in düşüncelerini en iyi özetleyen ifadeler yukarıdaki pasajda aktarılanlar olsa gerektir. Belirtilen tarihsel mirasın taşıyıcısı olan bir neslin, kendi gerçekliğinin farkına vararak yeni bir “nizam” inşa edip “güçlü” bir Türkiye yaratması arzu edilir. Milliyetçilik ise bu zaviyeden tarihsizleştirilerek bir doğallık olarak kabul edilen “milli görüş” olarak resmedilir.

Çünkü Taşer’e göre “milli görüş ancak tespit edilir, sonradan oluşturulamaz.”547 Bu milli görüş için bir nevi ilahi hikmetin tecelli ettiği sembol olarak ise “üç hilal”548 belirlenir. Üç hilal, jeopolitik ve jeostratejik bir hakimiyet modeli olarak tasvir edilir. Taşer, sola karşı, milli görüşün bu hareketin taşıyıcıları olarak, “zinde kuvvetler” içerisinde kök salması için örgütlenme gereğinden bahseder. Taşer bu tarihi-politik düşüncelerini geliştiremeden erken denilebilecek bir yaşta vefat etmiştir. Uygulama imkânı bulduğu saha ise üniversite gençliğinin örgütlenmesi için kuruluşuna öncülük ettiği Ülkü Ocakları’dır. Taşer, istisnailik arz eden görüş ve önerileriyle, iktidar stratejisiyle, entelektüeller üzerindeki nüfuzuyla Ülkücü Hareket’in tarihine damga vurmuş isimlerden birisidir.

546 A.g.e., s. 32.

547 A.g.e., s. 114.

548 Taşer’in “üç hilal” kavramsallaştırması için bkz. D. Taşer, “Üç Hilal”, Milli Hareket Dergisi, 18 Ocak 1968.

117

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: KURUMSAL EVREDE DOKTRİNER ESERLER

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 120-126)