• Sonuç bulunamadı

Türk İnsanın Ötekileştirilmesi

7. GELİBOLU ROMANINDA ORYANTALİST SÖYLEM

7.6. Türk İnsanın Ötekileştirilmesi

Meryem, John Taylor’la evlendikten sonra beş çocuk doğurur; bunlardan üçü hayatta kalır. Taylor, çocuklarını çok sever, onların her isteğini yerine getirir. Meryem ise, taşyüreklidir ve çocuklarını hiç sevmez. Beyaz, anne ve babasını şöyle anlatır:

"Anam Meryem, ne biri doğduktan bikaç ay soona ölen – Allah rahmet eylesin Ali Abim’i- ne de yaşayan biz üç çocuğunu, ne oyun oynamak için sık sık cepheye kaçan kardeşi İsa Dayımı, ne de torunlarını, torun çocuklarını sevdi. Anam Meryem

heçbirimizi sevmedi. Sevmesinin mümkünü yoktu. Anam Meryem bizi heç sevmedi, heç okşamadı, heç öpmedi. Gözü bizi heeç görmedi. Bizi, karasevdalısıylan arasına giren münasebetsiz mâni… nasıl demeli? Engeller, ha işte ööle engel diye gördü. Anam bizim varlığımızdan daima rahatsız oldu." (s.178)

Yazar, burada Gazi Alican Çavuş'u (yani Taylor'u), tüm güzel ve olumlu sıfatlar ile nitelemiş ve onu Türk köylüleri arasında eşi benzeri ender bulunan örnek bir baba olarak aksettirmiştir:

"Gazi Alican Çavuş, kendi doğurduğu kıza herkesten-ve elbette Merye'den-daha yakın, daha ilgili ve daha şefkatli olmuştu.(....)"(s.21)

Yazar, Beyaz Hala ağzıyla Meryem'i her yönüyle karikatüriz ederek, olumsuz tavsif ve tasvirlerde bulunur:

"Meryem, babası Sünnetçi Hasan'ın bile yola getirmediği dikkafalı, katır inatlı bir kızdı. Daha küççücükken gizlice babasının sünnetlerini seyreder, ağabeylerinin ciğaralarından tüttürürdü.Hamarat ve becerikli, dayanıklı ve kuvvetliydi.Çok mu akıllıydı, yoksam deli mi? Bilinmez, Bunu bi Allah bilir…"(s.176)

Beyaz Hala, babası onunla ilgilenmese ve onu sevmese ya da babasını kaybederse, annesiyle ne yapacağını düşünmektedir. Burada yazar, Batılıların emperyalist söylemine göre vahşi Doğu insanını temsil eden Meryem Ana'nın vahşetinin boyutunu tasvir etmektedir:

Küççükken bazı geceler kendi kendime derdim ki, “Acep babam bizi sevmeseydi mühimsemeseydi anam ne yapardı?” Haa? Bunu ne zaman düşünsem pek bi korkardım. Korkudan ağlar, ertesi sabah erkenden babama koşar, sarılırdım. “Yine kötü rüya görmüş küçük kızım” derdi babam. Sanırdım ki, babam ölse, anam bizi kapı dışarı atar. Şimdi sanki sırf babamın hatırına bize bakmaktadır. Bu sorumun cevabını heç bir zaman öğrenemedim…”(s. 178-179).

Yazar romanı boyunca Doğu insanını Batı insanıyla karşılaştırmaya çalışmıştır. Yazar, Batılı adam, John Taylor'un ve Doğu kadını Meryem'in karakterini temsil ettikleriyle karşılaştırır. Romanda Türk annesini temsil eden vahşi Meryem; sosyal hayatı hiç olmayan, çocuklarına yumuşak davranmayan bir kadın olarak anlatılır. Bir Türk babasının çocuğuna iyi davranmasının Türk toplumunda ilginç bir şey sayıldığı romanda vurgulanır. Doğulu insanların aksine Batı'yı temsil eden John Taylor, kızı Beyaz Hala'yı seven, ona hep sarılan, onunla oynayan ve ona İngilizce şarkıların dilini öğreten iyi bir baba olarak romanda anlatılmıştır:

“Daha birkaç sene evvelsine kadar köy yerlerinde adamlar babalarının yanında bebeklerini kucaklarına alamaz, sevemezdi marı. Amma benim babam, Gazi Alican Çavuş (Taylor) bambaşkaydı… Allah mekânını cennet etsin, nur içinde yatırsın… Ahh benim babam ne civan adamdı… Taa o vakitler, kim ne der felan takmaz, bizi, hele beni çok sever, kucağından indirmezdi. Saatlerce bizimle oynar, İngilizlere esir düştüğünde öğrendiği İngiliz oyunlarını, şarkılarını öğretirdi. Öğrendikçe babam beni daha çok da fazla sever, gözlerinin içi gülerek, “Benim akıllı kızım!” diye saçımı okşardı.

“Bi gün oyun oynamaya dalmışız yine yedi sekiz yaşlarında felandım, anam gelmiş dikilmiş başımıza, heç görmemişiz. Saatlerce bir köşede beklemiş, ööle seyretmiş bizi Onun farkına vardığımızda yüzü taş gibiydi. Anamın o bize bakan taşlaşmış yüzünü heç unutmam. Bana bakışındaki kıskançlık, derisinin taş tutmuş hali, gözlerindeki korku, vücudunun yay gibi gerilmiş, atlamaya hazır duruşu… Anamın o taş yüzü hâlâ rüyalarıma girer. Hâlâ korkarım.”(s. 179).

Yazar, Meryem'i kızı Beyaz Hala'nın ağzından en acımasız sözcüklerle eleştirir ve Türk kadınlarını acımasızca küçümsemeye devam eder, Türk kadınını inatçı, taş kalpli ve iğrenç görünüşlü olarak okuyucuya tanıtır:

“O taş suratlı, dili kilitli, kalbi kurumuş Meryem, Sünnetçi Hasan’ın katır inatlı kızı beni bi kere okşamamış anam, …”(s.180).

Beyaz Hala, babasını eşi benzeri bulunmayan biri olarak tanımlar. Beyaz Hala, annesinin babasının aksine şefkatli ve merhametli olmadığını söyler:

"Meryem kadın iyi bi karıydı ama velakin çok şefkatsiz, sevgisiz bir anaydı.Aaah, ah …Yine de Allah rahmet eylesin, ne diyeyim?"(s.214)

"Anam Meryem gözel sayılmazdı,"diye yine aniden başladı konuşmaya Beyaz Hala..."(s.235)

"Beyaz Hala, Viki ile konuşurken Arıburnu’nun isminin İngiltere ve Avustralya devletlerince Anzak Koyu olarak değiştirildiğini, bu durumun da işgalci zihniyetin bir ürünü olduğunu belirtir. İşgalcilerin her kim ve nerede olursa olsun, haksız olduğunu söyler. Derken sözü İstanbul’un fethine getirir ve Konstantinopolis’i İstanbul yapan Türkleri de işgalci olarak niteler:

“İşgalciler haksızdır. Her kim olursa, her nerede olursa olsun, işgalciler haksızdır. İster İngiliz, ister Türk, ister Zelandalı, İster Östalyali olsun…Ve haksızlar daima lanetlenirler.”(s. 161).

Yazar, başka bir sayfa’da Beyaz Hala dili ile böyle devam ediyor:

“Şimdi sen diyeceksin ki, Konstantinopolis’in adını da mı Yeni Zelendalılar değiştirdi? Haklısın. Ama ben sana dediydim? Ha? Hatırla Bakeyim… İşgalcinin iyisi olmaz, dedim di mi?”(s. 167). Yazar, sözü İstanbul’un fethine getirir ve Konstantinopolis’i İstanbul yapan Türkleri de işgalci olarak niteler.

Beyaz’ın babası bulunmaz bir insandır, eşsizdir:

“Babam bambaşkaydı, eşi emsali yoktu… Babam… Allah rahmet eylesin, iyi adamdı, çook iyi adamdı, gani yürekli adamdı… Benim babam kahramandı… Babam… Ah babam ah…”(s. 181).

Benzer Belgeler