• Sonuç bulunamadı

Her dilin kendine özgü ses dizim kuralları vardır. Türkçenin ses dizim kurallarında ünlü-ünlü, ünlü-ünsüz ve ünsüz-ünsüz uyumları ön plana çıkar.

Ünlüler arasında artlık-önlük uyumu (büyük ünlü uyumu) ve düzlük-yuvarlaklık uyumu (küçük ünlü uyumu) görülür (Eker, 2006: 283). Banguoğlu (1986: 80), önlük- artlık uyumu için “dil benzeĢmesi”, düzlük-yuvarlaklık uyumu için “dudak benzeĢmesi” adlandırmalarını kullanır. Ünlü uyumu Altay dil ailesinin ortak özelliğidir (Korkmaz, 2009: LXXII). Türkçe sözcüklerde kök hecedeki ünlülerle sonraki hecelerdeki ünlüler önlük-artlık bakımından uyumludur. Ön ünlüyü ön ünlü,

art ünlüyü art ünlü takip eder. “anne, elma, hani, hangi, dahi, kardeĢ” gibi Türkçe sözcüklerdeki ön-art uyumsuzluğu bu sözcüklerin zaman içinde değiĢime uğraması sonucunda oluĢmuĢtur. +daĢ (+taĢ), +ken, +ki, +leyin, -(I)yor, +gil, +mtrak, +gen ekleri önlük artlık uyumuna uymayan sözcükler oluĢturabilmektedir. Bu eklerin istisnai bir durum oluĢturmalarının nedeni yazı diline sonradan geçmiĢ olmalarıdır. Bunun yanı sıra +ken, -(I)yor ekleri sözcükken eke dönüĢmüĢtür (Eker, 2006: 283- 284). “i-” fiilinden türeyen “iken” zarf fiili ve “yoru-r” fiilinden türeyen Ģimdiki zaman eki sözcükken ek biçimini aldığı için önlük-artlık uyumuna ters düĢen sözcükler oluĢturur (Demir ve Yılmaz, 2003: 148; Korkmaz, 2009: 17).

Alıntı sözcüklerde ünlü uyumu görülmez. Fakat alıntı sözcüklere getirilen eklerde önlük-artlık uyumu gözetilir (Gencan, 2007: 75). Yabancı kökenli sözcüklerdeki son hecenin ünlüsüne önlük-artlık bakımından uyumlu bir ek getirilir: tarih-e, hakikat-i gibi (Ergin, ?: 71). Bazı yabancı kökenli sözcüklerin son hecesinde art ünlü bulunmasına rağmen bu sözcüklere getirilen ekteki ünlü ön ünlü olabilir. Bunun nedeni sözcüğün sonundaki öndamaksıl k ve öndamaksıl l ünsüzleri ya da ince a‟dır. Bunların dıĢında Türkçeye uzun zaman önce geçmiĢ yabancı kökenli sözcüklerin önlük-artlık uyumuna uyduğu görülür (Eker, 2006: 284). Önlük-artlık, diğer bir deyiĢle kalınlık-incelik, uyumu dolayısıyla k, g, l ünsüzleri yanlarındaki ön (ince) veya art (kalın) ünlülere göre incelik-kalınlık gibi özellikler kazanırlar (Korkmaz, 2009: LXXII).

Düzlük-yuvarlaklık uyumu (küçük ünlü uyumu) gereği düz ünlülerden (a, e, ı, i) sonra düz ünlüler, yuvarlak ünlülerden (o, ö, u, ü) sonra düz-geniĢ (a, e) ya da dar- yuvarlak (u, ü) ünlüler gelir (Gencan, 2007: 77-78). Fakat b, m, v dudak ünsüzlerinin kendinden sonraki ünlüyü yuvarlaklaĢtırması (dudaksılaĢtırması) sonucu “avuç, avun-, çamur, kavun” gibi sözcükler bu kurala uymamaktadır (Eker, 2006: 285, Yardımcı, 1996: 13).

XIII-XV. yüzyıllardan kalan Eski Osmanlıca metinlerde incelik-kalınlık uyumu görülmediği bilinmektedir (Banguoğlu, 1986: 88). Eski Anadolu Türkçesinde ise düzlük-yuvarlaklık uyumu görülmez. Bu uyum Türkiye Türkçesinde etkin bir hâl almıĢtır. Bu nedenle düzlük-yuvarlaklık uyumunun etki alanı kalınlık-incelik uyumu

düzlük-yuvarlaklık kuralına uyduğu bilinmektedir (Ergin, ?: 72-73).

Türkçe kökenli sözcüklerde yalnızca sözcüğün ilk hecesinde o, ö ünlüleri bulunabilir. “yoru-r” fiilinden gelen Ģimdiki zaman eki –(I)yor bu durum için istisna oluĢturur (Korkmaz, 2009: 17, Yardımcı, 1996: 14).

Ünlü-ünsüz uyumu gereği art ünlülerle kullanılan g, k, l art damakta, ön ünlülerle kullanılan g, k, l öndamakta oluĢur (Yardımcı, 1996: 13-14). Bu nedenle bu uyuma ünlü uyumu yerine „hece uyumu‟ da denmektedir (Demir ve Yılmaz, 2003: 161). Bu kurala uymayan sözcükler yabancı kökenlidir. Türkçe olmasına karĢın art ünlülü sözcüklerde öndamaksıl l‟nin kullanıldığı da görülür: Gülay, Ayla gibi (Eker, 2006: 292). Bu istisnai durum l‟den önce gelen „y‟ ünsüzünden kaynaklanmaktadır. „y‟ ünsüzü bu sözcüklerdeki kalın l ünsüzünü ince l‟ye dönüĢtürür (Banguoğlu, 1986: 97).

“v” ünsüzü „a‟ ve „u‟ ünlüleri arasında yer aldığında yarı ünlü niteliği kazanır (Ergenç, 2002: 24). Yuvarlak ünlüye komĢu olan „v‟ sesi, çiftdudaksıl „w‟ sesine dönüĢür. Bu olaya „dudaksılaĢma‟ denir (Banguoğlu, 1986: 102). „w‟ çiftdudak ünsüzünün tarihi Karahanlı Türkçesine kadar uzanmaktadır. Bu ünsüz Oğuzcada „v‟ ünsüzüne dönüĢmüĢtür (Korkmaz, 2009: LXXXVIII).

Sözcük sonlarındaki süreksiz ünsüzler ç, k, p, t‟ye ünlü ile baĢlayan bir ek getirildiğinde ötümlüleĢir. Ergin (?: 63-64) sözcük sonunda yer alan p, ç, t ünsüzlerinin iki ünlü arasında kaldığında ötümlüleĢtiğini (b, c, d) belirtir. „k‟ ünsüzünün ise hem ötümlüleĢip hem yumuĢadığını ekler. „k‟ ünsüzü Eski Anadolu Türkçesinde „g‟ye dönüĢüp ötümlüleĢmiĢ, Türkçenin yakın zamanlarında ise yumuĢayıp „ğ‟ ünsüzüne dönüĢmüĢtür. „p, ç, t, k‟ ünsüzleri tek heceli sözcüklerin ve eylem tabanlarının sonunda yer alıyorsa ötümlüleĢmez (Gencan, 2007: 84). Arapça ve Farsçadan alıntı bazı sözcüklerin geldikleri dilde son ünsüzleri ötümlüdür (kitâb, hesâb gibi). Türkçeye geçerken kural gereği ötümsüzleĢirler (kitap, hesap gibi). Ünlü ile baĢlayan bir ek aldıklarında ise asıllarına geri dönüp ötümlü hâle gelirler. Fakat bu durum her koĢulda geçerli değildir. Sık kullanılan ve eski dönemlerde Türkçeye geçmiĢ alıntı sözcükler bu kurala uyarken az kullanılan ve yakın tarihte Türkçeye

geçmiĢ olan sözcüklerde bu ötümlüleĢme görülmez (hukuk-un, evrak-ın gibi) (Demir ve Yılmaz, 2003: 160).

g, ğ, y ünsüzleri önlerindeki ünlüyü daraltıp ince sıradan bir ünlü hâline getirir: yapmayacağım > yapmi: ca: m, almayayım > almi: m gibi (Banguoğlu, 1986: 101). Bu değiĢim yazı dilinde gösterilmez.

Ünsüzler arasında da bir uyum söz konusudur. Ünsüz uyumu yan yana gelen ünsüzlerin ötümlülük bakımından birbirine uymasıdır. Ötümsüz ünsüzler ötümlü karĢılıkları ile yan yana bulunmazlar. Ötümsüz ünsüzler, yine ötümsüz ünsüzlerle ya da ötümsüz karĢılığı olmayan ötümlü ünsüzlerle yan yana gelebilir. Ötümsüz karĢılığı olan ötümlü ünsüzler ötümlü ünsüzlerle, ötümsüz karĢılığı olmayan ötümlü ünsüzlerse ötümlü veya ötümsüz ünsüzlerle yan yana gelebilir. Bu ünsüz uyumu kök ve ek birleĢmelerinde ünsüzle baĢlayan ekler için iki farklı Ģeklin oluĢmasına neden olmuĢtur. Ötümlü ve ötümsüz karĢılıkları olan ünsüzlerle baĢlayan eklerin ilk ünsüzlerinin ötümlü ve ötümsüz olmak üzere iki Ģekli vardır: -ce/-çe, -de/-te gibi. Ünsüz uyumu Osmanlıcanın sonlarıyla Türkiye Türkçesinde görülen ve kural hâlini almıĢ bir uyumdur. Hatta alıntı sözcükler bile bu uyuma tabii tutulmuĢtur: müsbet > müspet gibi (Ergin, ?: 76-77).

Yine ünsüz uyumu gereği süreksiz yumuĢak ünsüzlerle baĢlayan ekler, sert ünsüzlerden sonra gelirse sertleĢir (Gencan, 2007: 83). Banguoğlu (1986: 111) k, g, ğ ünsüzlerinden önce gelen iç sesteki n‟nin damaksılaĢtığını belirtir. Ergenç (2002: 24) ise k, g, y, j ünsüzleriyle birlikte kullanılan n‟nin genizsileĢtiğini belirtir: Añkara gibi. Kalın ve ince l ünsüzleri iç seste genizsi n‟den sonra gelirse n‟ye dönüĢür: yanlıĢ > yannıĢ (Banguoğlu, 1986: 110). Bu konuĢma diline özgü bir benzeĢimdir. „n‟ ünsüzünden sonra gelen „k‟ ünsüzü „g‟ye dönüĢür (Gencan, 2007: 85). Sözcük sonundaki „z‟ ötümlüleĢir (Ergenç, 2002: 24).

Türkçe sözcüklerin ya da hecelerin baĢında yan yana iki ünsüz bulunmaz (Ergin, ?: 67). Böyle bir durumda iki ünsüz arasında bir ünlü türer (Gencan, 2007: 73). Birkaç istisna dıĢında sözcük sonunda birden fazla ünsüzün bulunduğu sözcükler Türkçe değildir (Ergenç, 2002: 19). Türkçe sözcük ya da hece sonunda ancak –lç, - lk, -lp, -lt, -nç, -nk, -nt, -rç, -rk, -rp, -rs, -rt, -st, -Ģt ünsüz birlikleri bulunabilir (Demir

temas derecesi ikincisinden daha azdır (Ergin, ?: 68). Diğer bir ifadeyle aynı hecede iki ünsüz bulunabilmesi için birinci ünsüzün l, n, r, s, Ģ ünsüzlerinden biri, ikinci ünsüzün ise süreksiz olması gerekir (Gencan, 2007: 86). Aynı hecede üç ünsüz yan yana bulunmaz (Eker, 2006: 294). Aynı hecede olmamak Ģartıyla iki ünsüzle biten bir sözcüğe ünsüzle baĢlayan bir ek geldiğinde sözcük içinde üç ünsüz yan yana gelebilir. Bu durum da ünsüz yığılması olarak adlandırılır (Ergenç, 2002: 19).

Yabancı kökenli sözcüklerde bulunan ünsüz çiftleri arasında ünlü türeyebilir (Eker, 2006: 293). Türkçe sözcük köklerinde ikiz ünsüz bulunmaz. “anne, elli” gibi sözcükler bu durumun istisnalarıdır. “anne” sözcüğü “ana” sözcüğünün çocuk dilince yorumudur ve zamanla genel kullanıma geçmiĢtir. “elli” sözcüğündeki „l‟ ikizleĢmesi ise Eski Türkçeden Batı Türkçesine geçerken bu sözcüğün sonundaki „g‟ ünsüzünün düĢmesiyle meydana gelir. Türkçe sözcüklerdeki ünsüz ikizleĢmesi ancak kök ve ek birleĢmelerinde gerçekleĢebilir (Ergin, ?: 66-67). Türkçe sözcük köklerinde ikiz ünsüz bulunmamasına yönelik kural Arapçadan alıntı sözcüklere de uygulanmıĢtır. Arapça sözcüklerdeki ikiz ünsüzler Türkçeye geçerken tekleĢmiĢtir. Bu sözcükler ünlü ile baĢlayan bir ek aldığında ünsüzlerin yeniden ikizleĢtiği görülür (Eker, 2006: 291).

Aynı hecede iki ünlünün yan yana gelip tek bir ses oluĢturmasına „diftong‟ denir. Türkçede diftong bulunmaz. Ses düĢmeleri nedeniyle yan yana gelen ünlüler tam bir diftong oluĢturmadığı için Türkçede diftong olmadığı kesin bir dille ifade edilebilir (Ergin, ?: 65). Ergenç (2002: 24) Türkçenin yazı dilinde diftong (ünlü kayması) olmadığını; fakat konuĢma dilindeki diftong varlığının sesyazarlarla saptandığını belirtir. Ergin (?: 65-66), Türkçede aynı hecede iki ünlü bulunmadığı gibi iki farklı hecede bulunan iki ünlünün de yan yana gelemeyeceğini belirtir. Ergin‟e göre (?: 65- 66) böyle bir durumda araya ya yardımcı ünsüz girer ya da iki ünlü kaynaĢıp tek bir ünlü hâline gelir. „ğ‟ düĢmesiyle iki ünlünün yan yana gelebildiğini savunmak da doğru değildir. Çünkü böyle bir durumda „ğ‟ sesinin dikkat edilmeden, hissedilmeyecek derecede sesletildiği söylenebilir. „ğ‟ sesi tamamen erimediği için iki ünlünün yan yana gelmesinden ya da diftongdan söz edilemez. Ayrıca „ğ‟ sesi tamamen erise bile yeri boĢ kalmaz. Yerine „y‟ sesi geçer. Bu anlamda „ğ‟ ünsüzü

vekâleten de olsa varlığını sürdürür. Diftong „ikiz ünlü‟ adıyla da anılmaktadır. Eker (2006: 290), Türkçede birincil ikiz ünlü olmadığını; fakat bir ünlüden sonra gelen „y‟ ve „ğ‟ ünsüzlerinin ikincil ikiz ünlü oluĢturabildiğini belirtir: değer > deer, öğrenci imiĢ > öğrenciymiĢ. Eker (2006: 289), Türkçede birleĢik sözcüklerin dıĢında iki ünlünün yan yana gelemeyeceğini belirtirken Gencan (2007: 70), birleĢik sözcüklerde iki ünlünün yan yana gelmesi hâlinde genellikle birinci sözcüğün sonundaki ünlünün düĢeceğini belirtir. Bazı yan yana iki ünlü barındıran Batı kökenli sözcüklerde Türkçenin bu kuralına uydurulur ve iki ünlü arasında ünsüz türeyebilir: puan > puvan, tual > tuval gibi (Gencan, 2007: 73).

Türkçe sözcüklerin baĢında c, ğ, l, m, n, ñ, r, v, z ünsüzleri bulunmaz (Ergin, ?: 60, Yardımcı, 1996: 23-25). Eker (2006: 288), bu ünsüzlere f, h, j, p, Ģ ünsüzlerini de ekler. Bu ünsüzlerden „ğ‟ sözcük baĢında hiç bulunmazken diğerleri yansıma sözcüklerde baĢa geçebilir (Eker, 2006: 287; Gencan, 2007: 64). Korkmaz (2009: LXXIII), Altay dil ailesinin hiçbir üyesinde l, n, r ünsüzlerinin sözcük baĢında bulunmadığını belirtir. Eski Türkçede „ç‟ ünsüzü sonradan „c‟ye dönüĢmüĢtür. Bu nedenle „c‟ bazı sözcüklerin baĢında yer alabilir. „n‟ ünsüzü ise sadece „ne‟ ve „ne‟den türemiĢ sözcüklerde baĢta bulunur (Ergin, ?: 60-61). „v‟ ünsüzü „var, var-, ver-, vur-‟ gibi sözcüklerde ve bu sözcüklerin türemiĢ hâllerinde baĢta bulunur. Eski Türkçeye bakıldığında sözcük baĢındaki „v‟ ünsüzünün „b‟ ünsüzünün değiĢmesi sonucunda oluĢtuğu anlaĢılmaktadır. „p‟ ünsüzü de „v‟ gibi „b‟ ünsüzünün değiĢmesiyle sözcük baĢında yer almaktadır. Sayılan ünsüzlerin bu durumlar dıĢında sözcük baĢında bulunduğu sözcükler yabancı kökenlidir (Eker, 2006: 287-288). Türkçe sözcüklerde akıcı ünsüzler sözcük baĢında bulunamayacağı için bu ünsüzlerin önüne ünlü eklenir (Banguoğlu, 1986: 66).

Türkçe sözcüklerin sonunda b, c, d, öndamaksıl g ve artdamaksıl g bulunmaz. Bu ünsüzlerin „sac, saç; ad, at‟ gibi anlam ayırt ettiği durumlar, bu kuralın dıĢında tutulmaktadır (Eker, 2006: 289). Eski Türkçede b, d, g ve ġ ünsüzleri sözcük sonunda bulunabilmekteydi. Fakat bu ünsüzler zamanla ya düĢmüĢ ya da baĢka bir ünsüze dönüĢmüĢtür (Ergin, ?: 62-63). Sözcük sonlarında b, c, d, g ünsüzleri yerine bunların karĢılığı olan p, ç, t, k ünsüzleri bulunur. p, ç, t, k ünsüzleri de iki ünlü arasında kaldıklarında b, c, d, ğ‟ye dönüĢür. Bu dönüĢüm ulama sayesinde iki sözcük arasında

sözcük sonlarında pek bulunmayan bir ünsüzdür. Sadece tek heceli sözcüklerde son ses olduğu görülür (Gencan, 2007: 64). Çok heceli sözcüklerin sonunda „p‟ ünsüzü bulunmaz (Demir ve Yılmaz, 2003: 160; Eker, 2006: 294).

Türkçede birincil (aslî, kendiliğinden) uzun ünlü bulunmamaktadır. KonuĢma dilinde ses yitimi, ulama, tonlama vb. ses olayları sonucunda ikincil uzamalar görülür; fakat bunlar yazıya geçirilmez (Eker, 2006: 286-287). Banguoğlu (1936: 38- 39), ikincil uzunlukları “büzülme uzunlukları” olarak adlandırmıĢtır. Yabancı dillerden gelen uzun ünlüler halk dilinde kısalma eğilimindedir. Alıntı sözcüklerdeki bu uzun ünlüler kapalı hecelerde kısalır; açık hecelerde yeniden uzar. Türkçe sözcüklerde ise yalnızca „ı‟ ünlüsü kısalma eğilimindedir. Bu nedenle tek baĢına hece olduğunda genellikle „i‟ye dönüĢür (Ergin, ?: 55). Birincil uzun ünlülere sadece Eski Anadolu Türkçesi döneminde rastlanmaktadır: âç, âd gibi. Ayrıca aynı dönemde ünsüz düĢmesi sonucu oluĢan uzun ünlüler de yer almaktadır (Korkmaz, 2009: XCVI).

Her hecede bir ünlü bulunur. Türkçede altı çeĢit hece vardır: bir ünlü, bir ünlü+bir ünsüz, bir ünsüz+bir ünlü, bir ünsüz+bir ünlü+bir ünsüz, bir ünlü+bir ünsüz+bir ünsüz, bir ünsüz+bir ünlü+bir ünsüz+bir ünsüz (Demir ve Yılmaz, 2003: 167; Gencan, 2007: 66).

Ünsüzle biten bir sözcük ve ünlü ile baĢlayan bir sözcük arasında ulama oluĢur. Ġkinci hecesinde dar ünlü bulunan iki heceli sözcükler türetildiğinde ya da bu sözcüklere ünlü ile baĢlayan bir ek getirildiğinde ikinci hecedeki dar ünlü düĢer (Gencan, 2007: 66-69).

Türkçe kökenli sözcüklerde c, f, ğ, h, v, j ünsüzleri bulunmaz. Bu ünsüzlerden c, f, ğ, h, v ünsüzleri; ç, p, k, q, b ünsüzlerinin zaman içinde değiĢmesiyle oluĢan ikincil ünsüzlerdir. „j‟ ünsüzü ise tamamen yabancı kökenlidir (Eker, 2006: 293). „j‟ Türkçede sadece yansıma sözcüklerde görülür (Ergin, ?: 58). „f‟ ünsüzü Altay dillerinden Türkçede ve Macarcada bulunmayan bir ünsüzdür (Korkmaz, 2009: LXXIII). Ancak „v‟ ünsüzünün „f‟ye dönüĢmesiyle ve yansıma sözcükler aracılığıyla Türkçede yer alır. Bunun dıĢındaki kullanımlar Türkçe değildir. „h‟ ünsüzü ise Eski

Türkçeden Batı Türkçesine geçirilirken bazı ķ‟lerin dönüĢmesiyle oluĢmuĢ ikincil bir ünsüzdür (Ergin, ?: 58).

Ayın ve hemze ünsüzlerini barındıran sözcükler alıntıdır. Bu sözcükler Türkçeye alınırken ayın ve hemze düĢürülür. Bu düĢme sonucunda ayın ve hemzenin önündeki ünlü uzayabilir (mi‟mar > mi: mar) ya da ikizleĢebilir (Ģi‟r > Ģiir) (Eker, 2006: 294).

„e-a‟ arası bir sese denk gelen ince a‟ya Türkçe sözcüklerde rastlanmaz (Ergin, ?: 56-57). „e-i‟ arası bir ses olan kapalı e Ġstanbul Türkçesinde genellikle yerini „i‟ ünlüsüne bırakır (Demir ve Yılmaz, 2003: 147; Ergin, ?: 57). Ağızlarda görülen kapalı e Ġstanbul Türkçesinde git gide daha çok yer almaktadır (Ergin, ?: 57). Kapalı e‟nin „i‟ ünlüsüne dönüĢmesi Eski Anadolu Türkçesi dönemine kadar uzanmaktadır. Eski Anadolu Türkçesinde ilk hecedeki kapalı e‟ler yerini „i‟ ünlüsüne bırakır. Fakat dönemin sonlarına doğru ilk hecede varlığını koruyan kapalı e ünlülerine de rastlanmaktadır: yél, yér gibi (Korkmaz, 2009: XCVI).

Ergin‟e göre (?: 57, 68, 69) Türkçe sözcüklerde sonunda ünsüz bulunmayan orta hece ünlüsü ya düĢer ya da değiĢir: ötürü > ötrü, yaĢayan > yaĢıyan. ç, Ģ, y ünsüzleri birlikte kullanıldıkları kalın ünlüleri inceltebilir: yaĢıl > yeĢil. „r‟ ünsüzü titrek olması ve söyleniĢindeki güçlük nedeniyle düĢmeye eğilimlidir. Ġstanbul Türkçesi „ğ, ñ‟ gibi çıkarılması güç seslerden kurtulma eğilimindedir.

Türkçedeki ünlüler ağızsıldır. Fakat „n‟ ünsüzünün önündeki ünlüler genizsileĢir. Türkçenin heceleri tek doruklu (tek ünlülü) ve düzenli hecelerdir (Banguoğlu, 1986: 38, 56).

Benzer Belgeler