• Sonuç bulunamadı

MESNEVÎNİN 2. CİLDİN (1-906) FARSÇA METNİ VE TÜRKÇE İKİ

3.2. TÜRKÇE METNİN DEĞERLENDİRMESİ

Bu karşılaştırma sonucundaki bulgulara birkaç örnek verecek olursak şu şekildedir:

Veled Çelebi İzbudak’ın tercümesini hazırladığı Farsça metinde, Abdülbaki Gölpınarlı'nın ve Adnan Karaismailoğlu'nun tercümelerinde bulunan fakat Veled Çelebi İzbudak'ın tercümesinde bulunmayan beyit saptanmıştır:

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Yine dönüp diyordu ki: "Bu kötü zanna düşmek de bir tedbire sarılmaktır. Şüpheye düşmeyen, muvaffak olur mu?" - تدددددفگ زادددددب یا دددددُس مزدددددح ّندددددظ ؤ ُت تدددددس تدددسرد ددددنام یدددک تدددسین نظددددب هدددک رددده 233

Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercüme yaparken bazı beyitlerde yorum kattığı görülmüştür. Örneğin aşağıdaki beyitte, gerek olmadığı halde birinci mısranın sonuna "O güneş dolunmaz" şeklinde bir ekleme yapılmıştır:

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Fakat marifet güneşi, bir yerden bir yere gitmez; o, güneş dolunmaz. Onun tanyeri, akıl ve candan başka bir yer değildir.

Fakat irfan güneşi için nakil olmaz. Onun doğusu, can ve akıl almanın gayrısı değildir.

َم بادددددددددتفآ َن ار تدددددددددفرع تدددددددددسین لدددددددددق َم ِقرددددش ِرددددی وا تددددسین لددددقع و ناددددج 43

Aşağıdaki beyitte "Ebu'l Hasan" özneyken, Gölpınarlı tümleç haline getirmiş ve anlamda değişikliğe yol açmıştır:

180 ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU Kâh sarhoşlukla sana "Ebu'l Hasen" der, Kâh "Ey yaşı, ey bedeni taze ve yumuşak güzel." diye hitap eder.

Kâh Ebu'l Hasan sarhoşlukla sana "Ey yaşı küçük, ey yumuşak vücutlu." der. دددددگ دددددُت ه ار و ک دددددیو د َم ز ُب یتدددددس ندددددسحلاو ددددددَی َص ا َریغ ددددددِّسلا ن اددددددی َر ددددددَبلا بددددددط َد ن 59

Veled Çelebi İzbudak'ın ve Adnan Karaismailoğlu'nun tercümesinde bulunup Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesinde bulunmayan beyitler vardır. Örnek verecek olursak: ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU - Çünkü o sebatsız iki nurun ayrılığı, sana sıkıntı verdi de gözlerini açtın. دددددددُچ ِقاردددددددف نو ُد نآ ِرودددددددن و یب َث تادددددددب تدروآ هدددددددددسات گ ادددددددددش د تاهمدددددددددشچ ی 89

Aşağıdaki beytin tercümesinde, Abdülbaki Gölpınarlı'nın da tercüme ettiği "Ey kararsız kişi" zamirinin, Farsça metinde de yer almasına rağmen Veled Çelebi İzbudak tercüme etmemiştir:

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Ey kararsız kişi, mal çöpten ibarettir. Ama boğazındaysa Ab-ı hayatı içirmez.

Mal süprüntü çöpüdür. Çünkü o, boğazında Ab-ı hayata mani olur.

دددُچ ددددشاب سدددخ لاددم یب یا تدددسه و تادددبث ُلگ رد دددددددددددددَم تدددددددددددددیو ِعنا ِبآ تادددددددددددددیح 134

Abdülbaki Gölpınarlı aşağıdaki beytlerin bazı yerlerinde kendi yorumunu da eklemiştir. Bire bir değil, yoruma dayalı tercüme yapmıştır.

181 ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU Çünkü benden başkası, gözüne yokluk sürmesi çekmekte; hakikatte yok olan şeylerle gözünü sürmelemekte. Şarabı, Şeytan'ın tasvirinden tatmaktadır.

Çünkü gözüne yokluk sürmesi çeker. Badeyi, şeytan tasvirinden içer.

ز آ ددددددکن ه ددددددُس َد یتددددددسین ٔهمر یم ر َک دددددددش اددددددب یم ناطیدددددددش ریودددددددصت زا هد ددددددددشچ 107 Arkadaşlarıyla murakabeye daldı. Murakabede sevgilinin huzuru, adamın önünde bir defter haline gelir. (Tanrı'nın manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzur da okunur.)

İhvanıyla beraber murakabeye vardı. Önünde ihvan bulunmak bir defter [ve kitap] sayılır.

ددددِقارم سددددپ شیوددددخ ناراددددی اددددب تددددشگ ب

شیددددددپ راددددددی روددددددضح دددددددشاب یرددددددتفد 159

Hal diliyle " Ey şeyhler, bir merhamet edin. Bu ham ve merhametsiz hizmetçinin elinden yandım." diyordu.

Hal diliyle diyordu ki: "Ey efendiler, merhamet ediniz ki yandım bu eziyetten." ِنابز اب یم لاح دش یا تفگ ناه هدک یتمحر نددددددددددددددددددیز متخوددددددددددددددددددس ناددددددددددددددددددختما 238

Temiz şeyler, temizlere aittir; pislere de pis şeylere. Kendine gel!

Temizler, temizler tarafına gelirler. Pisler de muhakkakan pislerindir. ّیط یآ تادددددددددددب دددددددددددن نیدددددددددددبیط یودددددددددددس د دددددددددِثیبخلل ی نیددددددددده تدددددددددسا تادددددددددثیبخلا ن 272

Borçlu şeyh, yıllarca bu işte bulundu. Vazifesi buymuş gibi halktan borç almakta; halka vermekteydi.

Şeyh senelerce bu borç işini yaptı. Bir idare memuru gibi boyna aldı verdi. ِخیدددددش دردددددک رادددددک ندددددیا اهلادددددس یدددددماو یم یدددددددم دتدددددددس یادددددددپ نودددددددچمه داد رم د 388

Eğer benim dünyada rızkım olsaydı, ölülerle ne işim vardı? nasıl olurdu da ölürdüm?

Eğer benim dünyada rızkım kalsaydı, benim ölülerle ne işim vardı?

دددددُب یزور اردددددم ردددددگ نادددددهج رددددددنا ید

ناددددگدرم اددددب ارددددم یتددددسراک هددددچ دوددددخ 471

Kendine gel, kendine! O hüzünlü sözlere kapılma.

Sen, o hazin sözlere sakın mağdur olma! Yükü çeken

َم نیدددده ّردددد وددددش نیزددددح تددددفگ نادددددب ه َح نودردددگ ردددب و تدددسواگ ردددب رادددب نیدددن 497

182 Öküzün üstünde de yük

var, kağnı da feryat edip ağlıyor!

öküzdür. Araba ise inil inil inler!

Bir taraftan mutfaktan çıkan duman, bir taraftan o ayak vurmadan çıkan toz, bir taraftan sofilerin iştiyak ve vecitle canlarıyla oynamaları ortalığı birbirine katmıştı.

Matbahın dumanı, Sema’da ayak vurmanın tozu şevk ve iştiyaktan canın divaneliği. ِدود ِدردددددددددگ خبدددددددددطم نتفودددددددددک ادددددددددپ نآ و قایتدددددددشا ز قودددددددش نتفودددددددشآ نادددددددج 532

Kimi tutayım? Kime gideyim? Bu işi başıma sen açtın; seni kadıya götüreyim de gör!

Ben kimi yakalayım? Kimi kadıya götüreyim? Bu kaza senden benim başıma geldi.

مرددددب یددددضاق ار هددددک مرددددیگ ار هددددک نددددم مرددددس رددددب دددددمآ وددددت زا دوددددخ اددددضق نددددیا

559

Dostlardan gelen akis, sen denizden akse muhtaç olmaksızın su almaya iktidar kesbedinceye kadar boştur.

Hoş meşrep dostlardan öyle bir aks olmalı ki, akissiz deryadan su çekmelisin. ِناراددددی زا دددددیاب نادددددنچ سددددکع وددددخ ِرددددحب زا یوددددش هددددک یددددب بآ سکع شددددک 568

Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya da zindanının, ayakbastı parası alınmayan; hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur.

Naçar [içinde bulunduğumuz] bu cihan zindanının köşesi cezasız ve mahbes eziyeti olmaksızın olamaz. ِجنددددددددددک ِنادددددددددددنز ریزگاددددددددددن ناددددددددددهج َد یددددب و دزماددددپ یددددب تددددسین ّق َحلا ددددِص ری 594

Güneşin ziyası onu öldürür. Fakat güneş, yarasanın zahmetini hiç çeker mi? Yarasa, güneşe bir kötülükte bulunabilir mi?

Güneşin ziyası onu öldürür. Güneş, hiç ondan eziyet çeker mi?

ِشبادددددددددددت یم ار وا دیدددددددددددشروخ ددددددددددددشک ِجدددددنر ددددددشک یدددددک زدددددگره دیدددددشروخ وا 794 Fakat su ve su oğulları; hicap olmaksızın, bir vasıta bulunmaksızın, ne ateşten olgun bir hale

Su, suyun evlatları, [arada] perde olmaksızın ateşten pişemezler; ateşle یب بادددددددددددددددجح ی ِناددددددددددددددددنزرف و بآ بآ ز یدددددددگتخپ بادددددددطخ و ددددددددنباین شدددددددتآ 834

183 gelirler ne ateşin

hitabına mazhar olurlar.

görüşemezler.

Eğer cömertliğe karşılık verilecek şeyleri herkes görseydi, dünyada kimse nekes olmazdı. Çünkü hiçbir kimse karşılıksız bir şey bağışlamaz.

İmdi cihanda hiç kimse hasis olmaz. Çünkü kimse karşılıksız bir şeyi vermez.

ددددب سددددپ ه چیدددده ملاددددع لددددیخب دوددددبن سددددک ز آ ددددکن ه لیدددددب یددددب دزاددددبن یزددددیچ سددددک 901

Veled Çelebi İzbudak'ın aşağıdaki beytitlerin Farsçasına sadık kaldığını ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesinde bazı farklılıklar olduğunu görmekteyiz.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU O şaki, kötülüklerden çekinen kişinin kimyası hilâfına zehir ve yılan kimyasıdır. (Her şeyi zehirler, her şey ona karşı yılan haline gelir.)

O şaki, zehr-i mar kimyasıdır. Ashab-ı takva kimyasına asla benzemez.

یقددددددش نآ تددددددسرام و رددددددهز یاددددددیمیک ِ لادددددددددددخ ردددددددددددب یدددددددددددقتم یادددددددددددیمیک

156

Eşekçiler gibi bir kaç sopa indirdi. O, köpek hizmetçiden ne umulursa eşeğe onu yaptı.

Eşek canbazvari birkaç yerine vurup dürttü. O, köpeğe ne layıksa eşeğe onu yaptı. دزدددددب شدددددمخز هدددددس ود هنادددددشورف ردددددخ دددچنآ ردددخ ادددب دردددک ه ز آ یم گدددس ن دزدددس 242 Hepsinin de gönlü, şeytan evidir. İnsan şeytanının lafına pek kulak asma.

Hepsinin gönülleri, şeytan yuvasıdır. Şeytan adamlardan merdane hareket bekleme. ِیادددددددددددهلد تدددددددددددسوید ٔهدددددددددددناخ هدددددددددددمه ُدرمودددددددددید زا ریذدددددددددپ مدددددددددک هدددددددددمدمد م 252

Kendinize gelin; aklınızı başınıza alın; onunla arkadaşlık etmeyin! Size satmak için bir öküz bile getirse mutlaka çalmıştır. Öküzü hemen

Aman ha, sakın ha onunla çok dostluk etmeyiniz! Öküz getirirse sıkıca düğümleyiniz. دددددینک مددددک یددددفیرح وا اددددب نادددده و نادددده دددددکنوچ ه مدددددکحم هردددددگ درآ وادددددگ دیدددددسر 668

184 tutup bağlayın.

Tanrı sanatının tezgâh evi, madem ki yokluktur. O halde tezgâh evinin dışında ne varsa değersizdir.

San-ı ilahi tezgâhı yokluk olunca muattel kimseden başka bu varlık âleminde kim vardır. ِهادددددگراک ِعندددددص تدددددسیتسین نودددددچ قدددددح ِناددددددهج رد لددددددطعم زددددددج یددددددک تددددددسه 692

Bana, kuvvet kemerini bağışlarsan dağı yerinden koparırım. Bana, kudret kalemini verirsen bayrakları yıkar; orduları kırarım.

Sen, bana kemer ihsan edersen dağı yerinden oynatırım. Sen, bana bir kamış kalemi verirsen onunla ilimleri kırarım.

منددددددک رددددددب ار هددددددک میددددددشخب رددددددمک رددددددگ و ر د منکددددددددشب اددددددددهملع یددددددددکلک یدددددددده 347

Senin mana sandığın surettir; eğretidir. Sen kendince övünüp seviniyorsun.

Senin mânan, surettir ve ariyettir. Senin sevincine senin kafiyene [ ehliyetine] göredir.

تدددددددیراع و تدددددددستروص ودددددددت یدددددددنعم تدددددددیفاق ردددددددب و یدادددددددش بدددددددسانم ردددددددب

721

Abdülbaki Gölpınarlı aşağıdaki beyitte birinci mısranın başına "Ruh, üzümden şarabı; yoktan varı görür" cümlesini, Farsça metinde olmadığı halde eklemiştir. ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU

"Ruh, üzümden şarabı; yoktan varı görür." Onlar da keyfiyete düşecek olan her şeyi keyfiyetsiz görmüşler. Madenden önce sağlamla kalpı fark etmişlerdir.

Her keyfiyetli şeyi görmüş olur. Madenden evvel halis ve kalpı görmüş olur. دددددُچ هددددددید یب نو ار فیکادددددب رددددده فدددددیک ار فدددیز و یحدددص نادددک زا شیدددپ هددددید 179

Abdülbaki Gölpınarlı'nın aşağıdaki beytleri Farsça metinle ve İzbudak'ın tercümesiyle kıyaslandığında yanlış tercüme ettiği görülmüştür.

185 ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU

Gitti ama ahır aklına bile gelmedi. Yalnız sofiyi aldattı.

Ahırı aklına bile getirmedi. O sufiye bir tavşan uykusu verdi. دادددددی چیددددده وا دردددددکن ردددددخآ زا و تدددددفر باوددددخ ی دادددددب یفوددددص نادددددب یددددشوگرخ 218

İkindi vakti oldu. Hizmetçi, hatem gibi cömert birisinin verdiği bir tabak altını getirdi.

İkindi vakti olmuştu ki, hatem sanatlı kerimkâr bir zat tarafından elinde tabakla bir hizmetçi içeri girdi. ِزاددددددددمن دددددددددش یمداددددددددخ دددددددددمآ رددددددددگید ِشیددددپ ز فددددک رددددب قددددبط کددددی یمتاددددح 428

Eğer Uhud Dağı, beni anlasaydı o dağdan ırmak ırmak kan akardı." deyip duruyor.

Eğer Uhud dağı benden haberdar olaydı parçalanırdı; içi kan kesilirdi." ِهوددددددک را نددددددم زا ددددددُحا یدددددددب فددددددقاو د ددددُپ شددددلد و یتددددشگ هراددددپ یدددددش نوددددخ ر 512 Çünkü seninle uzaktan konuşmak gerek. Benimle düşüp kalkamazsın, benimle bir yerde oturamazsın.

Çünkü sen emirname ve pusula yazacak fıtrattasın. Zaten sen, bir mahallede beraber oturduğumuz arkadaş değilsin. ِلددددددها وددددددت هددددددک یدددددددب هددددددعقر و هددددددمان ددددددن ی مه و راددددددی و سیددددددلج یدددددددب هددددددعقب 871

Gölpınarlı beyitte geçen "gözü açık" ifadesini Farsça metinde zikredilmediği halde "gözlerini yumup daldı" şeklinde farklı ifade etmiştir:

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Sofi, uzun zaman yolculukta

bulunduğundan gözlerini yumup daldı; rüya görmeye başladı.

Sufi, uzun zaman yol yorgunluğu hasebiyle gözü açık rüyalar görüyordu.

زارد دددددش و دوددددب هدددددنام هر زا یفوددددص یم ادددددددهباوخ ِمدددددددشچ ادددددددب ددددددددید

زاردددددددف

220

Aşağıdaki beyitlerin, Abdülbaki'nin tercümesi ve Farsçe metin göz önüne alındığında Veled Celebi İzbudak tarafından eksik tercüme edildiği sanılmaktadır:

186 ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU

Sonra yine "Böyle kötü bir zanna düşmek hatadır. Niye kardeşim hakkında böyle bir zanda bulunuyorum?" diye söylenmekteydi.

Yine diyordu ki: "Bu suizan hatadır."

یم زاددددب تددددساطخ دددددب ناددددمگ نددددیا تددددفگ تددددسارچ منددددظ نیددددنچ نددددیا ردارددددب رددددب

232

Yine dönüp diyordu ki: "Bu kötü zanna düşmek de bir tedbire sarılmaktır. Şüpheye düşmeyen, muvaffak olur mu?"

- تددددفگ زاددددب یا ددددُس مزددددح ّنددددظ ؤ ُت تددددس تددسرد دددنام یددک تددسین نظدددب هددک ردده 233

Sofi, vesvese içindeydi. Eşeğe gelince öyle bir haldeydi ki; düşmanların cezası da dilerim böyle olsun. Düşmanlar, bu cezaya çarpılsınlar. دددسوسو رددددنا یفودددص و ه آ نادددنچ ردددخ ن نانمدددددددشد یازدددددددج ادادددددددب نیدددددددنچ هدددددددک 234 Güzel sesten, müjdelerden, çoşkun ve neşeli sözlerden hangisini dilerse, kulağa onu duyurur.

Onun kulağına eriştirir. ودددگ هدددب نآ دنادددسر ددددهاوخ واهدددچنآ و ورددددددخ زو تراددددددشب زا و امددددددس زا

683

Farsça metinde " saide " kelimesi yer alamamasına rağmen Veled Çelebi İzbudak bu kelimeyi ekleme yapmıştır.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Kırmızı yüzle sarı yüzü gündüz gösterdiğinden Tanrı, "Gün" lakabını taktı.

Hak Teâlâ kıyamete "Kıyamet günü" diye onun için lakap vermiştir ki, "Gün" kırmızı, sarı ve [saide]nin güzelliğini gösterir. ز بددددقل ار تددددمایق قددددح آ درددددک زور ن ِلاددددددددمج دددددددددیامنب زور درز و خرددددددددس 293

187

Bu beyitlerin anlamları kısmen yakın olsa da iki yazar da farklı cümlelerle ifade etmiştir. ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU

Elle alet, taşla demire benzer. Çift olması gerek ki ateş çıksın.

El ve alet, taş ve demir gibidir. Çift gerektir. Çift, doğmanın şartındandır. ندهآ و گندس ودچمه تلآ و تسد ا تدس ِطرددددش تددددفج دددددیاب تددددفج نداز ا تددددس 310 Çöp, çöpçesine su üstünde yürür durur. Saf su da bulanmadan akıp gider.

Süprüntü, süprüntecesine su üzerinde gider. Saf su da ıstırapsız yoluna devam eder. یدددددم هنادددددسخ سدددددخ ِیور ردددددب دور بآ یدددددددم یفاددددددص بآ یب دور بارطدددددددضا 421

Eğer Tanrı nurunu görürse ne gam. Tanrı visaline erişmek için iki gözden olmak pek değersiz bir şey!

Nur-ı ilahiyi görürse ne gamdır. Vesal-i hakta iki gözün karası ne kadar azdır.

ِروددن دددنیبب رددگ تددسم هددچ دوددخ قددح ِلاددصو رد هدددید ود قددح یددک مددک ا تددس 449

Kısmeti, bir saman çöpü bile değilken hırsı dağ kadar. Tanrı'ya yüzü yok, âlem yanında kadir kıymet kazanmış.

Kısmeti, bir saman çöpü bile değilken hırsı dağ kadardır. Her zümreden bila sebep para çekmeye çalışır.

هوددک وددچ شددصرح و هددن یهاددک شتمددسق یب دتدددسج هوردددگ رددده زا هودددجو یدددهجو 467 Zindandakilerin şikâyetlerinde haklı olduklarını anladı.

Kadı huzurunda bunların hepsi, o halkın gösterdikleri şikâyetler sabit oldu.

هددددمه نآ یددددضاق شیددددپ تددددباث تددددشگ هدددددددمر نآ تیاکدددددددش زا ددددددددندومن هدددددددک

628

Ey hilim sahibi Tanrı, bize duyanın insafa gelip kabul edeceği ince sözler hatırlat.

Bize, ey refik, o dakik sözleri hatırlat ki oda sana rahm eylesin.

قددددددددیقد یاهنخددددددددس ار اددددددددم هد داددددددددی قددددددیفر یا نآ دروآ مددددددحر ارددددددت هددددددک

693

Madem ki iş yurdu apaçık görüş yeridir, tabi iş yurdundan dışarısı da hicap mahalidir.

İş yeri aydın görme mahali olduğundan, imdi iş yerinden hariç olarak örtülü neresidir?

نشور یاددددج نوددددچ هددددگراک تددددسیگدید

تددددددسیگدیشوپ هددددددگراک نورددددددب سددددددپ 765

Fakat halk, Peygamberi de kendisi gibi bir adam sanır. O yüzden ona,

O kimse ki, Hakk'ı kendi gibi zannetti. O sebepten Hakk'a karşı haset eyledi.

م شددددک یددددسک نآ یتددددشادنپ دوددددخ لددددث ز آ یتددددددشادرب دددددددسح وا اددددددب ببددددددس ن 815

188 haset eder.

Hakikatte, âlemin gönlü odur. Çünkü ten (gibi olan âleme) bu gönül vasıtasıyla feyz gelir. Ten (gibi olan cihan) bu gönül yüzünden işe yarar.

İmdi âlemin kalbi odur çünkü ten bu kalp vasıtasıyla maksada vasıl olur. ِلد سددددپ نددددت هددددک ارددددیا تددددسیو ملاددددع یم ددددب لد نددددیا ٔهطددددساو زا دددددسر ه نددددف 838

Bu beyitte tercüme kısmen Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesi ile uymaktadır. Fakat Farça metinde geçen beytin ikinci mısrasındaki "kilim" kelimesini, "iklim" şeklinde çevirmiştir.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Ey Kelim, sen o devirden uzaksın; ayağını çek çünkü bu iklim uzundur.

Sen o devirdensin ey Kelim, bu devirden ayak çek çünkü bu kilim uzundur. ز وددت هددک آ رد یرود ن ا میددلک یا رود نددی تددددسزارد ارددددیز شددددکب اددددپ میددددلگ نددددیا 362

Aşağıdaki hikâye başlığı olan bölümde Farça metin göz önüne alınarak tercüme edildiğinde "Borçlular için helva satması" değil, " Alacaklılara helva satın alması"şeklinde tercüme daha doğru olacaktır.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

TANRI AZİZ SIRRINI TAKDİS ETSİN, ŞEYH

AHMED-İ HIDRAVEYH'İN TANRI İLHAMİYLE BORÇLULAR İÇİN HELVA SATMASI ŞEYH AHMED HIDRAVEYH GADDESALLAHU SIRRIHU-L AZİZİN HİKÂYESİ. İLHAM İLE

ALACAKLILARA HELVA SATIN ALMASI

دق هیورضخ ِدمحا خیش ِتیاکح هّرس ّالله س

189

Aşağıdaki beyitin Farsçasında "benzemek" kelimesi bulunmadığı halde Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesinde yer almaktadır.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Doğru kişilere anlattığımız hikâyedeki ahmağa benzeme.

O ahmak gibi ki doğru gidişli salikler için hikâye arasında onu, zikir eylemiştim. ناتدددددساد رددددددنا هدددددک هدددددلبا نآ ودددددچمه ِرددددددددکذ ِرددددددددهب میدرددددددددک وا ناتددددددددسار 454

Abdülbaki Gölpınarlı "mahvetmek" fiili yerine Farsça metinde geçmeyen "öldürmek" fiilini kullanmıştır.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Aradan bir kara aslan da dirilip sıçradı. Ahmağa bir pençe vurup öldürdü.

O kemik yığını ortasından kara bir aslan fırladı. Bir pençe atıp herifin vücudunu mahvetti. َج ردددب نادددیم زا هایدددس ریدددش کدددی تدددس ددددددددجنپ ۀ هاددددددددبت ار شددددددددشقن درددددددددک دز 461

Abdülbaki Gölpınarlı'nın bazı beyitleri İzbudak'a ve Farsça metine göre eksik tercüme ettiği görülmüştür. ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI VELED ÇELEBİ İZBUDAK FARSÇA METİN NU

"Ey Ab-ı hayat sahibi, bizi "Ol" emriyle dirilt. deyip nasıl ölmez?" dedi

"Nasıl "Kün" emrine itaatle onun huzurunda ölmüyor. Vay Mirab sen bize hayat bahşeyle demiyor." ِشیددددپ درددددیمن نوددددچ ِرددددما زددددک وا ددددُک ن ِرددددددددیما یا نددددددددک هدددددددددنز ار اددددددددم بآ 475

190

Abdülbaki aşağıdaki iki beytin tercümelerini birleştirdiği saptanmıştır.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Eliyle sucağınızı, yemceğinizi verdi. Bundan önce söylediğimiz hikâyedeki gibi yapmadı.

Kendi eliyle suyunu, samanını verdi. Bundan evvelki sûfi gibi yapmadı. فددددلع و داد شددددکبآ ِتددددسد زا شیوددددخ دددن ی نادددنچ شیدددپ میدددتفگ ادددم هدددک یفودددص 517

İhtiyatlı davrandı fakat kaza gelince ihtiyatın ne faydası olur?

Unutma, yanılma hususlarından ihtiyat etti. Kaza gelince ihtiyattan ne fayda?

طاددددددبخ و وهددددددس زا درددددددک شطاددددددیتحا طادددیتحا تدددسدوس هدددچ ددددیآ ادددضق نودددچ

518

Aşağıdaki beytin ikinci mısrası Abdülbaki'nin tercümesiyle uygunluk gösterirken, İzbudak'ın tercümesiyle uymamaktadır.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Varlık âlemi çarelerle doludur da Tanrı, bir pencere açmadıkça yine çare yok.

Cihan çare ile doludur. Senin hiç çaren yok mu? Haber et Tanrı sana da bir pencere açsın.

هراچ رددپ نوددک یددن هراددچ تددچیه تددس

یدددددنزور تیاددددددخ دیادددددشگن هدددددک ادددددت

688

Veled Çelebi İzbudak aşağıdaki beyitin tercümesinden sonra son kısmına parantez içerisinde yorumda bulunmuştur.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Vefa, aşkı artıyorsa suret, nasıl olur da vefayı değiştirir?

Çünkü vefakârlık, o aşkı arttırır. Hiç vefa aşk suretini değiştirir mi? [Mesela güzelin hasenine bir hulel

یم نوزدددفا قدددشع نآ ادددفو نودددچ ددددنک

یم نودددگرگد ترودددص ادددفو یدددک ددددنک

191 gelmekle aşk zail olur mu]

Farsça metinde "Hintli" kelimesi geçmesine rağmen Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesinde " Arap" kelimesi geçmektedir.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Efendisiyle inada girişip kinlenerek kendisini öldüren Arap köle gibi!

Hintli köle gibi ki kin bağlayarak efendisiyle cenkleşmiş olmak üzere kendini öldürür! ِملاددد نودددچ ددددشک نیدددک ودددک یوددددنه یم ار دودددخ هدددجاوخ ٔهزیتدددس زا ددددشک 798

İzbudak'ın aşağıdaki beytleri Farsça metinle ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümesiyle kıyaslandığında yanlış tercüme ettiği görülmüştür.

ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI

VELED ÇELEBİ İZBUDAK

FARSÇA METİN NU

Ayakkabın olsa bile taşlığa gitme. İki boynuzun varsa dört boynuzlu olma!

Tanrı pabucunu alırsa taşlığa gitme. Seni iki çatal yaparsa dört çatal olma! ددب رو و د گنددس رد ورددم تددشفک خلا خادش رادچ وت وشم تتسخاش ود رو 805

Ayva ve elmanın da az bir hamlığı olabilir. Fakat demire benzemezler. Hafif bir hararet isterler.

Ayva ve elmanın hafif hamlıkları var. Ama demir gibi latif bir parıltı istemezler.

فدددیفخ دراد ییمادددخ یدددبآ و بیدددس فددیطل دددهاوخ یددشبات نددهآ وددچ یددن

830

Verilen beyitlerin Farsça sıralandırması aşağıdaki şekilde olmasına rağmen Abdülbaki Gölpınarlı ve Veled Çelebi İzbudak tercümelerindeki sıralamada beyitler arası yer değişikliği yapmışlardır .

Benzer Belgeler