• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

3.4. Türk Dış Politikası Açısından Suriye Krizi

3.4.3. Suriyeli Mülteci Sorunu ve Türkiye'ye Etkileri

Suriye savaşının başlamasından günümüze kadar 3 milyonu aşkın Suriyeli mülteci, başta Türkiye Lübnan Ürdün gibi ülkeler olmak üzere, birçok ülkeye sığınmak durumunda kalmıştır. Türkiye bu süre zarfında Geçici Koruma Statüsü vererek tüm Suriyelileri kabul etmiştir. Geçici korumayı şöyle tanımlayabiliriz: ülkesinden ayrılmak zorunda kalan ve istediği halde geri dönemeyen, ülkemize gelmiş, uluslararası sığınma talebi kabul edilmeyen yabancılara geçici bir süreliğine verilen koruma hakkıdır. BM’nin rakamlarına göre Mayıs 2015 itibariyle 3.980.623 kayıtlı Suriyeli başka ülkelere sığınmıştır. Türkiye bunlardan 1.7 milyondan fazlasına ev sahipliği yapmaktadır (UNHCR,2015).

87

Savaşın başından bu tarihe kadar Türkiye mültecilere 5.6 milyar dolar insani yardım yapmıştır. Bu miktarın içinde yalnızca 394 milyon doları Avrupa ülkelerinden gelmiştir (AFAD; 2015). Bu iki rakamı kıyaslayınca savaşın Türkiye’ye faturasının ne kadar da ciddi olduğunu görebilmekteyiz. AB Komisyonu’nun Şubat 2016’da mülteci adına Türkiye’ye 3 milyar dolar verme taahhüdü Ankara’yı rahatlatacak olsa da bu, daha çok Suriyeli ve onlarla birlikte gelen sorunu kabul etmek anlamına gelecektir. Ayrıca çeşitli zorluklarla ve binlerce dolar masraf yaparak Avrupa’ya ulaşan mültecilerin öylece Türkiye’ye iade edilmeleri adil değildir. Toplum olarak buna dur demeliyiz. Ülkemize geri dönmeleri ne onları ne de bizi hoşnut etmektedir. Çünkü burada onlara yeterince iş imkânı sağlanmamakta ve barınacakları ortamlar tesis edilmemektedir. Bu sığınmacıların oran olarak az bir kısmı kamplarda yaşamakta, geri kalanları da kentlerde barınmaya çalışmaktadır. Kamplardakilerin durumu diğerlerinden daha iyidir. AFAD’ın Haziran 2015 kayıtlarına göre barınma merkezlerinden faydalanan Suriyeli sayısı 295.323’tür.

1.7 milyon Suriyelinin Türkiye’de barındığını göz önüne alırsak kentlerde yaşayanların fazlalığını görebiliriz. Hatta Türkiye mülteci raporuna göre bu sayının oldukça artacağı ve bunların yaklaşık %90’ının kamplar dışında yaşayacağını belirtmesi, Türkiye’yi ne derece etkileyeceğini açıkça göstermektedir.

Tablo 3.2. Türkiye’de Barınma Merkezleri Dışında Yaşayan Suriyeliler (İlk 10)

(Kaynak: ORHAN, O VE GÜNDOĞAR, S. (2015) “ Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Etkileri” , Orsam Rapor No: 19)

88

Tablo 3.2.’de kamplar dışında yaşayan Suriyeli mülteci sayıları verilmiştir. Özellikle en fazla sayıyı barındıran illerin çoğunlukla sınır şehirleri olduğunu görmekteyiz. En çok kişiye ev sahipliği yapan İstanbul’da sığınmacılar kötü çalışma şartları, yüksek ev kiraları ve toplumsal dışlanmışlık yüzünden zor bir hayat yaşamaktadırlar. Diğer şehirlerdekiler de benzer koşullara maruz kalmakta ancak İstanbul’un bu konuda en kötü olduğunu söylemek mümkündür. Mülteciler, ekonomik ve sosyal açıdan sorun oluşturmaktadır. Kaplarda yaşayanlar ekonomik açıdan sorun oluşturmaktadır. Kentlerde yaşayanların ise yöre halkıyla yaşadığı sorunların yanı sıra ülkenin hukuku, sosyal ve siyasi düzene uyum sağlayamamaları önemli bir sorun olmuştur (Yılmaz, 2013). Şahsen gözlemlediğim kadarıyla maddi durumu iyi olan Suriyelilerin entegrasyon süreci kolay yaşanmıştır. Fakat çoğunluğunun durumu kötüdür ve bunların bir kısmı akrabalarının yanına yerleşse de çoğu çok kötü şartlarda yaşamak zorunda kalmaktadır.

Gelen mültecilerle birlikte şehirlerin nüfusları artmış ve merkezlerde altyapı sorunları meydana gelmiştir. Yeterli istihdam gerçekleşmediği için güvenlik problemleri de ortaya çıkmıştır (Altundeğer ve Yılmaz, 2016: 295). Tüm bu yaşananlar toplumsal huzuru bozmakta ve bunun sonucunda da yerel halkın sığınmacılara karşı tepkisi artmaktadır. Açlık güdüsüyle hırsızlık ve gasp olaylarına karışan Suriyeliler halkın büyük tepkisini çekmiştir. Bu sebeple esnaflar büyük güvenlik kaygısı yaşamaktadır. Güvenlik zafiyetinden dolayı çoğu mahallede kadınlar yalnız yürümekten çekinmektedir. Sığınmacıların bulundukları mahallelerde kavga çıkartmaları halkın huzurunu kaçırmıştır. Diğer bir sorun da Suriyelilerin düşük ücretle çalışmasıdır. Bunun iki farklı sonucu olmuştur. Birincisi; yerel halkın istihdam oranı zaten düşüktür. Daha az ücretle çalıştırılan Suriyelilerin olmasından dolayı bu oran yerel halk içinde daha da düşmüştür. Öyle ki Suriyeli mültecilerin yoğun olduğu bölgelerde işini kaybeden yerel halkın büyük bir kesimi bunun sebebinin sığınmacılar olduğunu ifade etmektedir. Diğer bir sorun ise sığınmacıların bir kısmı dışında çoğunun Türkçe bilmiyor olmasıdır. Kaynaklanan diyalog eksikliğinden dolayı işletmeler zarar etmiştir (a.g.e.). Ancak bunu tamamı için söylemek doğru

89

değildir. Özellikle küçük işletmelerin düşük ücretlerle Suriyeli çalıştırdığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Bu işyerlerinin çalışanlarına hak ettiği ücretleri vermemeleri haksız kazanç sağlamalarına sebep olmuştur.

Şehirlerde canlanma meydana gelmiş olsa da ticaretle uğraşmayan yerel halk bundan olumsuz etkilenmiştir. Özellikle maddi durumu iyi olan Suriyelilere evleri kiralayarak bölgede ev sıkıntısı oluşmasına sebep olmuştur. Buna paralel olarak özellikle Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis ve Hatay gibi sınır illerde ev fiyatları 2, kira fiyatları ise 2-3 kat artmıştır. Bu bölgelerde Suriyelilere kiralamak için hızlıca evler inşa edilmesi, güvensiz ve bozuk yapılanmayı beraberinde getirmektedir (Orhan 2014: 16). Bölgelerde yaşanan arz-talep dengesinin değişmesi enflasyona sebep olmuştur. Suriye krizinin meydana getirdiği gergin ortam, bozuk Türkiye-Suriye ilişkileri, güney sınırlarında artan sığınmacı sayısı, ekonomiye vurduğu darbeler, istikrarsızlık ve sıkıntılara neden olmuştur. Dört senedir çözülemeyen ve artarak devam eden kriz Türkiye açısından sorun olmaya devam edecektir.

90

SONUÇ

Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan Sykes-Picot antlaşması Ortadoğu’nun hayat damarlarını kesmiştir. Devletleri yalnızca siyasi olarak değil, aynı zamanda sosyal açıdan da bölmüştür. Osmanlı zamanında kardeşçe yaşayan topluluklar bir anda birbirine düşman edilmiş ve gününüzdeki çatışmaların zemini hazırlanmıştır. Özellikle Suriye’nin yıllarca Fransız mandası altında kalması ve sonrasında isyanlar ve darbelerle kendini bulmaya çalışması bu sürecin eseridir. Kendini Bulmak dense de, bunu hiçbir zaman başaramamıştır.

Çalışmanın başında asıl önemli olan nokta “Yaklaşık %10’luk bir Alevi kesimi diğer %90’lık kesime nasıl hükmetmiştir?” sorusudur. Baba-oğul Esad orduyu ellerinde tutmuş, muhalif sesleri susturmuştur. Batı ülkeleri veya diğer Arap ülkelerini hedef göstermiş, halkı elinde tutmak amacıyla sürekli düşman üretmişlerdir. Ayrıca, benim gördüğüm kadarıyla, Baas Rejimi Arap dünyasındaki diğer diktatöryal rejimler gibi korku duvarları örerek kendi hâkimiyetini kurmuştur. Bunlardan biri, Rejime karşı gelecek herhangi bir tehdide karşı onu koruyacak, askerlerden oluşan bir duvardır. Diğeri ise Suriye halkının içine işletilmiş olan, Ba’as partisine herhangi bir alternatifin olmadığı ve partinin düşmesi halinde kan dökülüp istikrarın yerini anarşinin alacağı korkusudur. Nitekim bu iki senaryo da Arap Baharı sürecinde gerçekleşecek ve Esad’ı koruyan askeri duvar çok kan dökecektir. Fakat başlarda Esad bu duvarlar sayesinde halkın asla başkaldırmayacağını düşünmüştür.

Demokrasiyi inşa etmeyi ve adaletsizliğe son vermeyi amaçlayan halk, büyük çaplı bir başkaldırı gerçekleştirebilmiş, ancak bu, felaketle sonuçlanmıştır. Koltuğundan vazgeçmeyen Esad, halka topyekûn bir savaş ilan etmiştir. Benim varsayımıma göre Esad, iktidarı bırakması durumunda sahip olduğu her şeyi kaybedeceğini düşünmüş ve bunu bir ölüm kalım mücadelesi olarak algılamıştır. Başka bir varsayıma göre ise, büyük güçlerin savaşa müdahil olmasıyla olaylar genişlemiş ve Suriye toprakları günümüzde medeniyetlerin çatıştığı bir meydan haline gelmiştir. Bu sebeple işler Esad’ın elinden çıkmış, uluslararası bir düelloya dönüşmüştür.

91

Arap Baharı, Ortadoğu coğrafyasının temel taşlarını yerinden oynatmış, bölge için yeni bir çağ açmıştır. Söylenecek, yazılacak daha binlerce şey vardır. Burada insanlar yeni sorunlarla baş etmeye çalışmakta ya da açılan yaraları sarmaya çalışmaktadır. Protestolar ilk başladığında tüm dünya olanları alkışlamış ve halkın özgürlük taleplerini takdir etmişti. Ben de, tedirginliklerimin yanında, heyecanlanıyor ve yaşananlara umutla bakıyordum. Çünkü bu kaçınılmaz bir süreçti. Halk daha fazla baskı altında yaşayamazdı. İsyan dalgası önü alınamaz bir şekilde tüm Ortadoğu ülkelerini etkilemiştir. Özellikle Suriye kara tablonun sembolü olmuştur. İsyanlar ABD, Rusya, İran, Türkiye ve bunlar dışında birçok ülkenin de dâhil olduğu bir iç savaşa dönüşmüş ve bu toprakları bir satranç tahtası haline getirmiştir. Kimi yazarlara göre Üçüncü Dünya Savaşı burada çıkacaktır. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi oldukça zordur. Çünkü Yakın tarihte Soğuk Savaş’tan çıkan büyük güçler, birbirleriyle savaşmamaları gerektiğini ve böyle bir durumda bunun felaketle sonuçlanacağını biliyorlar. Zaten Sovyetlerin dağılmasından sonra kendini ancak toparlayabilen Rusya’nın kırılgan ekonomisi, ABD ile girişeceği bir mücadelede yerle bir olabilir. Diğer taraftan Irak ve Afganistan savaşlarında umduğunu bulamayan ABD, 2008 ekonomik krizinde epey sarsılmıştır. Tekrar bir harp meydanına girmesi onu iyice yıpratacaktır. Bu sebeple müdahil olan ülkeler bölgedeki örgütleri maşa gibi kullanmakta ve savaşı uzaktan yönetmektedir. PYD, NATO ve ABD’nin; Esad Rejimi, İran ve Rusya’nın; ÖSO, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın bölgedeki elleri olmuştur. IŞİD ise hepsinin ortak düşmanıdır. Son duruma baktığımızda, Suriye topraklarının bu aktörler arasında çatışmalar sonucu sürekli el değiştirdiğini söylemek mümkündür. Özellikle 2016 itibariyle ülke genelinde çatışmaların ciddi bir artış gösterdiğini görmekteyiz.

Bu yaşananlar ülkemizi ciddi şekilde etkilemiştir. Türkiye kuruluşundan bu yana gerek komşularla gerekse diğer ülkelerde sorunlar yaşamıştır. Avrupa Birliği'nin kurulmasından sonra Türkiye’nin dış politika hedefi Birlik’e katılmak olmuştur. 1963 Ankara Antlaşması’ndan sonra küçük adımlar atılmış olsa da ciddi bir kademe kaydedilemediği için 2000’li yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, hükümet politika değiştirmiştir. Avrupa Birliği üyeliğinin yanında bölgesel bir güç olmak adına Ortadoğu'ya yönelmiştir. Başta Suriye

92

olmak üzere Mısır, Libya, Tunus gibi birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesi ile yakın ilişkiler geliştirmiştir. Fakat Arap Baharı’nın ortaya çıkması ile birlikte bu ilişkiler bozulmaya başlamıştır. Özellikle Suriye, bir anda düşman ilan edilmiş ve yıllardır oluşturulmaya çalışılan dostluk ilişkileri tersine dönmüştür. Erdoğan, Esad’ın düşmesini istemiş ve muhalifleri desteklemiştir. Savaşın başında Rejimin düşeceğine ve muhaliflerin iktidara geldiğinde Suriye'nin Türkiye ile ilişkilerinin önemli seviyeye çıkacağını düşünen Erdoğan’ın bu düşünceleri gerçekleşmemiştir. Çünkü savaş büyümüş ve dış güçlerin müdahalesiyle bir çıkmaza sürüklenmiştir. Esad, düşmek bir yana, her geçen gün biraz daha güçlenmektedir.

En uzun sınırımız olan Suriye'de savaşın bu denli büyümesi ile ülkemizi etkilemesi kaçınılmazdır. Yaşanan siyasi krizler iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. Siyasi ve askeri sonuçlarının dışında ekonomik açıdan da Türkiye’yi etkilediğini söylemek mümkündür. Özellikle sınır illerde bu durum birçok şirketin batmasına sebep olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde geliştirilen ticaret ve yapılan yatırımlar ziyan olmuştur.

Bunların dışında savaştan kaçan yaklaşık 2.500.000 Suriyeli ülkemize sığınmış ve bizim açımızdan büyük bir problem meydana getirmiştir. Barınma, güvenlik, istihdam sorunları yaşayan Suriyeliler, Türkiye’de zor şartlar altında yaşamaya çalışmaktadır. Öyle ki buradaki zor şartlara dayanamayıp Avrupa'ya kaçmaya ve orada rahat bir hayat sürmeye çalışan mültecilerin Ege üzerinden Yunanistan’a kaçarken on binlercesi boğularak hayatını kaybetmiştir.

En önemlisi, Geçiş Sürecinin bir an önce gerçekleşmesi ve bu süreçte daha fazla can yanmamasıdır. Hem gelecekte yaşanabilecek olayları hem de günümüzdeki problemleri önlemek adına yapılması gerekenler aşağıda sıralanmıştır. Tabi ki problemin çözümünün basit olmadığını ve gelecek nesilleri etkileyeceğini biliyoruz. Ancak herkes elini taşın altına koymalıdır. Küresel aktörlerin bölge ülkeleri ile işbirliği içinde olması hayati bir önem taşımaktadır. Yaşananlar bu tez çalışmasında sığamayacak kadar büyüktür. Ateş düştüğü yeri yakar dememek lazım. Çünkü Suriye krizi başta komşularını olmak üzere bütün dünyayı az veya çok etkilemiştir. Yapılan okumalar ve araştırmalardan çıkarılan sonuçlar ve önerilerim şunlardır

93

1. Suriye'de halkın iradesi (Self Determinasyon) doğrultusunda krizin çözümlenmesi için uluslararası kamuoyunun ve başat aktörlerin bu konuda adım atmaları gerekmektedir. Uluslararası örgütler ve sivil toplum örgütlerinin Suriye'deki insani krizin durması yönünde eylemler gerçekleştirmeli ve toplantılar yapmalıdır.

2. Esad Rejiminin zayıflaması ile ortaya çıkan IŞİD ve PYD gibi terör örgütleri güç boşluğundan faydalanarak büyümüştür. Bu durum Türkiye’yi fazlaca etkilemektedir. Türkiye hem içerde çeşitli eylemler gerçekleştiren IŞİD’le baş etmek zorunda kalmakta, hem Suriye'nin kuzeyinde özerk bir yapı oluşturmaya çalışan PYD’ye engel olmaya çalışmakta, hem de ülkenin doğusunu harabeye çeviren PKK terörü ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu sebeple bu tür örgütlerin gelişmesine engel olunmalı ve bölgede bir an önce meşru bir hükümet kurulmalıdır.

3. Uluslararası güçler bölgedeki çıkarlarını gözetmeye devam ederse herhangi bir sonuca ulaşılmayacağı açıktır. Bu sebeple bölgedeki emellerinden ve isteklerini yaptırmaya çalışmaktan vazgeçip Suriye konusunda ortak bir karara varmaları gerekmektedir.

4. Bölgedeki halkların ırk ve mezhep farklılıkları gözetilerek ortak bir hedef oluşturmalarına ve bir arada yaşayabilme kabiliyetlerini arttırmalarına yardımcı olunmalıdır. Aksi takdirde savaşlar her zaman kaçınılmaz olacaktır.

5. Esad’ın kendi halkını ve milyonların hayatını mahvetmeyi bir an önce bırakması ve büyük güçlerin savaşı büyütmek yerine mutabakat sağlamaya çalışması gerekmektedir.

6. PYD bölgedeki Arap çoğunluğunun olduğu bölgelerde etnik temizlik yapmayı bırakıp sınırlarına çekilmeli ve meşru bir hükümetin kurulması adına muhalefetle işbirliği içinde olmalıdır.

7. Tüm Muhalefet, en başta olduğu gibi, ortak bir hedef güderek uluslararası destek almalıdır.

8. IŞİD İslam adını kullanarak insanları katletmemeli ve yine aynı amaçla tarihi eserleri tahrip edip dinin temellerini bozmayı bırakmalıdır.

94

9. Uluslararası anlaşmalara ve savaş hukukuna aykırı davranan Esad, her gün birçok sivilin ölümüne sebep olmaktadır. Yumuşak Güç kullanarak Esad’ın bu eylemlerinin sonra erdirilmesi sağlanmalıdır.

10. Suriye hapishanelerinde yaşanan işkencelerin ve insan hakları ihlallerinin durdurulması ve hapislerdeki masum insanların özgürlüklerine kavuşturulması gerekmektedir. Mahkûm kadın ve çocukların tamamı serbest bırakılmalıdır.

Şu ana kadar yazılan maddeler uluslararası toplumun ve Suriye’nin yapması gerekenlerdir. Ancak bu maddeden itibaren yazdığım çözüm önerileri Türkiye’nin yapması veya yapmaması gerekli şeylerdir.

11. Türkiye, Suriye de çatışma ortamında bulunmaktan ve savaşa girmekten kesinlikle kaçınmalıdır.

12. Türkiye, Suriye’de taraf olmaktan çok realist davranıp kendi çıkarlarını, bölge halkının menfaatini ve insan haklarını gözetmelidir.

13. Bazı iddialara göre Türkiye başlarda Esad’a karşı IŞİD’i desteklemiş, sonrasında ise bu örgütün kontrolden çıkmasıyla ona karşı El-Nusra Cephesine yardımda bulunmuştur. Bunu bir an önce bırakıp teröre destek veren ülke konumundan çıkmalıdır.

14. Son dönemlerde Türkiye’nin yaşadığı Rusya Uçağını Düşürme olayının faturası hem ekonomik hem de siyasi açıdan ağır olmuştur. Diplomatik ilişkiler, ithalat ve ihracata dayalı ticaret ile turizm gibi temel sektörlerde ülkemiz büyük darbe almıştır. Hükümet ilişkileri yumuşatmaya ve Rusya ile yeniden anlaşmalar imzalamaya çalışmalıdır.

15. Evlerini terk etmek zorunda kalan mültecilere sürekli ve düzenli olarak insani yardım ulaştırılmalı ve bunlar daha kapsamlı hale getirilmelidir. 16. Sığınmacıların Türkiye’deki yaşam koşullarını arttırmak adına

bürokrasideki görevlilerin ve STK’ların işbirliği içinde hareket etmesi ve bu konuda projeler üretip bu halkı topluma entegre etmeye çalışması gerektiği görüşündeyim. Bu sebeple devlet destekli dil kursları açılmalı ve o insanların istihdamı sağlanmalıdır.

17. Suriyelilerin yaşadığı bölgelerdeki, başta çocukların olmak üzere, tüm sığınmacıların sağlık, güvenlik ve eğitimleri ile ilgili önlemler alınmalı ve

95

bu konuda çalışmalar yapılmalıdır. Suriyeli çocukların ülkemizde çok zor şartlarda yaşadığını ve kötü niyetli insanlar tarafından suça itildiğini görüyoruz. Devletin bunlara eğitim hakkı vererek hepsini istihdam etmesi gerekmektedir. Aksi halde ülkemizde suç oranları daha da yükselecektir 18. Türkiye'de oluşturulan kampların belli bir sisteme ve düzene konulması ve

ihtiyacı olan tüm sığınmacıların kamplara yerleştirilmesi gerekmektedir. 19. Sığınmacıların yaptığı birkaç yanlış eylemden dolayı hepsi zan altında

kalmış ve toplumda bu insanlara karşı kötü bir izlenim oluşmuştur. Sırf bu sebepten dolayı birçok Suriyelinin kötü muameleye maruz kaldığını işe alınmadığını ve dışlandığını görüyoruz. Mültecilerin elinde olmadan evini yurdunu terk etmek zorunda kaldığı, bizim onlara sahip çıkmamız gerektiği konusunda kamuoyu bilinçlendirilmelidir.

20. Türkiye'de tecavüze uğrayan, bir cinsel meta olarak alınıp satılan Suriyeli kadın mültecilerin bir an önce bu zor durumlardan kurtularak güvenli bir hayata kavuşturulması gerektiği hepimizin hemfikir olduğu bir konudur. İzlediğim videolarda ve okuduğum haberlerde bu kadınlara ne türlü işkenceler yapıldığı ve onların nasıl kötü yollara sürüklendiğine şahit oldum. Çoğu savaşta eşlerini kaybedip dul kalan bu kadınları, devlet koruma altına almalıdır. Onlara iş, barınma imkanı ve güvenli bir hayat sunmalıdır.

Yapılan bu analiz ve çözüm önerilerinin gerçekleşmesi tabi ki zordur ama imkânsız değildir. Toplum olarak bu konuda dertlenirsek hem Suriye’nin hem de ülkemizin kaderi değiştirilebilir. Böylece ekonominin gelişeceği bir zemin hazırlanmış, refahı arttırılmış ve huzur tesis edilmiş olur.

96 KAYNAKÇA

KİTAP

Arı, T. (2012). Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset Savaş ve Diplomasi (5th Ed. Vol. 1). Bursa, Tc: MKM Yayınları.

Akçiçek, A. ve Erdoğan, M. (2013). Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası. K. Yakut ve M. Erdoğan (Ed.). Türk Dış Politikası-II içinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 16-18.

Aydınlı, D. ve Erdoğan, M. (2013). Ak Parti’nin İkinci Dönemi Türk Dış Politikası: 2007-2011. K. Yakut ve M. Erdoğan (Ed.). Türk Dış

Politikası-II içinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 2984, 201-217. doi:978-975-06-1644-0

Bağcı, H. ve Kocaay, M. (2013). Helsinki Zirvesi’nden Ulusal Program’a Türk Dış Politikası (1999-2001). K. Yakut ve M. Erdoğan (Ed.). Türk Dış Politikası-II içinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını No: 2984, 172-182. doi:978-975-06-1644-0

Ben-Haim, R. (2008). İsrail Hakkında Gerçekler. İsrail Enformasyon Merkezi, İsrail. 95.

http://mfa.gov.il/MFA_Graphics/MFA%20Gallery/Documents%20lang uages/Turkish/ISRAIL%20HAKKINDA%20GERCEKLER.pdf

Dağ, M. E. (2013). Suriye: Bilad-i Şam’ın Hazin Öyküsü (2nd ed.). İstanbul: IHH Insani Yardım Vakfı, 15-71.

Deci, E. L., & Ryan, R. M. (1985). Intrinsic motivation and self-determination in human behavior. New York, NY: Plenum

Erdoğan, M. (2013). II. Dünya Savaşı Dönemi Türk Dış Politikası. K. Yakut ve H. Bağcı (Ed.). Türk Dış Politikası-I. içinde. Eskişehir: Anadolu

Üniversitesi Yayını, 105-119. Retrieved May 11, 2016.

Erdoğan, M. (2013). Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Özellikleri. : K. Yakut ve M. Erdoğan (Ed.). Türk Dış Politikası-II içinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 243-247.

Erkmen, S. (2012). Suriye’de Kürt Hareketleri. Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, Rapor No: 127. doi:978-605-4615-23-0

97

Huntington, Samuel. Political Order in Changing Societies. New Haven : Yale University Press, 1996.

Kürkçüoğlu, Ö. (1998). II. Dünya Savaşı'ndan Sonra Dünyanın Genel Durumu. İ. Güneş (Ed.). Dünya'nın ve Türkiye'nin Yakın Tarihi. içinde.

Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1-26.

Veysel, A. (2012). Arap Baharı, İsyanlar, Devrimler ve Değişim. Bursa: MKM Yayınları. 490-508.

Yakut, K. (2013). Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası. K. Yakut ve H. Bağcı (Ed.). Türk Dış Politikası-I. içinde. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını, 63-94.

MAKALE-RAPOR

Acun, C. (2015). “Kuzey Suriye’de PYD Kuşağı”, Siyaset, Ekonomi Ve Toplum Araştırmaları Vakfı, 107, 3-6. Retrieved May 11, 2016, from http://file.setav.org/Files/Pdf/20160224112810_pkknin-kuzey-suriye- orgutlenmesi-pyd-ypg-pdf.pdf

AFAD (2015). “Afet Raporu:Suriye”,

https://www.afad.gov.tr/tr/IcerikDetay1.aspx? IcerikID=848&ID=16, 14.06.2015.

Ağırakça, A. “Türkiye Suriye İlişkileri’’, http://ahmetagirakca.com.tr/.../1-

TURKIYE_SURIYE_ILISKILERI_+.pdf, erişim tarihi, 26.04.2016 Altundeğer, N. Ve E. Yılmaz. (2016). İç Savaştan Bölgesel İstikrarsızlığa: