• Sonuç bulunamadı

Sultan Sencer Devrinde Mâtürîdîlik

BÖLÜM 4: SULTAN SENCER DEVRİNDE FİKRİ AKIMLAR

4.4. Mâtürîdilik

4.4.3. Sultan Sencer Devrinde Mâtürîdîlik

Mâtürîdîliğin Sultan Sencer devrine kadar Hanefîlik ile ayrılmaz bir bütün olduğunu

500

Talip Özdeş, Mâtürîdî’nin Tefsir Anlayışı, İnsan Yay., İstanbul 2003, s. 74-77; Celal Kırca, “Mâtürîdî’nin Tefsir, Te’vil Anlayışı ve Metodu”, Ebû Mansûr Semerkandî- Mâturîdî Kongresi-Kayseri 1986, Erciyes Üni. Gevher Nesibe Tıp Tarihi Ens. Yay., Kayseri 1990, s. 63; Abdurrahim el- Âlemî, “İmâm Mâtürîdî’nin Tefsir Metodu”, Büyük Türk

Bilgini İmâm Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik- Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı, Marmara Üni. İlahiyat Fak. Vakfı

Yay., İstanbul 2012, s. 331-350; Ak, s. 8-9.

501

Ak, s. 449- 450.

502

Saffet Sarıkaya, “Mâtürîdî’nin Din Anlayışında Hoşgörü”, Büyük Türk Bilgini İmâm Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik-

Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı, Marmara Üni. İlahiyat Fak. Vakfı Yay., İstanbul 2012, s. 116- 117; Ayrıca

Mâtürîdî’nin diğer mezhepler ve fırkalar hakkındaki görüşleri hakkında yapılan müstakil çalışmalar için bkz. M. Ali Kaygısız, Mâtürîdî’nin Çeşitli Fırkalara Bakışı, İzmir 1996 (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi); Kıyasettin Koçoğlu,

Mâtürîdî’nin Mu’tezile’ye Bakışı, Ankara 2005 (Basılmamış Doktora Tezi).

503

Ahmet Ak, İmam Mâtürîdî’nin Selçuklular devrinde “Ehl-i Sünnet’in Reisi, Hanefiyye, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat,

İmam Mâturidi ve Tabileri” isimleriyle anıldığını, fikirlerine ciddi derecede ehemmiyet verildiğini, ancak Mâturîdîlik/Mâturîdîyye şeklindeki bir kullanımın Selçuklular döneminde söz konusu olmadığını; bu şekilde kullanımın ilk defa Selçuklular sonrasında İbn Fazlullah el-Ömeri’nin (749/1348) kullandığını söylemektedir. Bkz. Ahmet Ak, Selçuklular Döneminde Mâturîdîlik, Yayınevi Yay., Ankara 2009, s. 95-96, 109.

97

söylemek zordur. Fakat bu dönemde özellikle Ebû Muîn Nesefî ile birlikte bütünlük kazanan ve daha da yayılan Mâtürîdîlik, daha sonra İbn Mâze Sadrü’ş-Şehîd (ö. 536/1141), Necmüddin Ömer en- Nesefî (ö. 537/1142), Alâuddin Semerkandî (ö. 539/1144), Muhammed Semerkandî (ö. 570/1179) ve Nureddin es- Sâbûnî (ö. 580/1184) gibi alimler ve eserleriyle yayılma fırsatı bulmuştur.504

Ebu’l-Muîn Nesefî (ö. 508/1114)’nin, Tabsuratü’l- Edille adlı eseri, Mâtürîdî’nin

Kitâbü’t- Tevhîd’indeki görüşlerine açılım getirmiş ve hatta Nesefî’nin eseri daha

sistematik ve düzenli olarak kabul edilmiştir. Hatta devrin bazı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.505 Eserinde, Hanefî alimler arasında İmam-ı Azam Ebû Hanefî’nin görüşlerini en iyi bilen kişinin İmam Mâtürîdî olduğunu ve bu nedenle Hanefîliğin bölgede yayılması için başka hiçbir alim olmasaydı bile İmam Mâtürîdî’nin tek başına yeterli olduğunu söyler. Hanefî- Mâtürîdî icâzet silsilesi Fahru’l-İslâm Ebü’l-Yusr el-Pezdevî (493/1099)’den sonra Necmüddin Ömer en-Nesefî ile devam etmiştir. Bu dönemde Nesefî ve hemen hemen tüm Hanefî alimler, Mâtürîdî’yi imam kabul etmişler ve bu sayede Hanefîlik ve Mâtürîdîlik bir arada yayılma fırsatı bulmuştur. 506 Necmüddin Ömer en- Nesefî (ö. 537/1142), İmam Mâtürîdî hakkında, “İki kesimin önderi, imam, fâdıl, verâ sahibi, müftü, görüşlerini iyi ifade edip savunan, Dârü’l-Cüzcâniyye’de ders veren büyük bir müderris, fkıh ve nazar ilimlerinde derin bilgi sahibi bir âlim” gibi ifadeler kullanmıştır.507 Ayrıca Ömer Nesefî, el-Kand fi Zikri

Ulema-i Semerkand adlı eserinde yerli halkın yanı sıra Belh, Buhara, Nesef, Nişabur

hatta Bağdat’tan Semerkant’a ilim öğrenmeye gelen çok sayıda öğrenciden bahseder. Semerkant’a okumaya gelenlerin bir kısmı yetişip ilmî faaliyetlerini bu şehirde sürdürmüşler, bir kısmı ise burada okuduktan sonra ya kendi memleketlerine ya da başka şehirlere giderek, Hanefî- Mâtürîdî kültürünü taşımışlardır.508

Alâeddin es- Semerkandî (ö. 538/1144), devrin meşhur Hanefî- Mâtürîdî alimlerinden olup, ders verdiği medresede Nesefî’nin Tabsuratü’l- Edille’sini okutması yanında

504

Nesefî, Tabsıratü’l-Edille fi Usûli’d-Dîn, nşr. Haz. Hüseyin Atay, Ankara 2004, Mukaddime Kısmı , s. 76-78;

Şükrü Özen, “Ebû Mansûr el-Mâtüridî'nin Fıkıh Usûlünün İnşâsı”, İmam Mâturîdî ve Maturidilik, haz. Sönmez Kutlu, 3. bs., Ankara 2011, s. 221-262.

505

Yazıcıoğlu, “Maturidî Kelam Ekolünün İki Büyük Siması: Ebu Mansur Maturidî ve Ebu’l-Muin en-Nesefî”,

AÜİFD, XXVII, Ankara 1985, s. 294.

506

Nesefî, c. I, s. 162; Ak, “Mâtürîdîliğin Hanefîlik İle İlişkisi”, s. 231.

507

Ak, s. 232.

508

Farklı şehirlerden Semerkant’a ilim öğrenmek içim gelen öğrenciler için bkz. Ömer Nesefi, el- Kand fî zikri

98

İmam Mâtürîdî’nin Te’vîlâtü’l-Kur’ân adlı eserine Şerhu Te’vîlâtü’l-Kur’ân adıyla şerh yazmıştır. Eserinin giriş kısmında Mâtürîdî’nin tefsiri hakkında şunları söyler: “Bu kitap, usûlü’t-tevhid konusunda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebinin, usûl-ü fıkıh ve fürû-u fıkıh konularında Ebû Hanife ve ashabının benimsediği mezhebin Kur’an’a uygunluğunu beyan eden muazzam bir kitaptır” Semerkandî, fıkıh usûlüne dair yazdığı

Mizanü’l-Usûl an Netâici’i-Ukûl adlı eserinde İmam Mâtürîdî’yi Ehl-i Sünnet’in ve

Mâverânnehir- Semerkand Hanefî fıkıh ekolünün reisi olarak kaydetmektedir. Nesefî’nin Tabsıra’sı yanı sıra Semerkandî’nin Mizanü’l-Usûl’unün de diğer Hanefî fıkhı kitapları gibi devrin medreselerinde okutulması kuvvetle muhtemeldir.

Ebu’l-Feth Alâüddîn Muhammed b. Üsmendî es- Semerkandî (ö. 552/1157), devrin önde gelen münazaracılarından olması yanında, cedel ve hitabette yetenekli bir alimdir.

Tarîkatü’l-hilâf adlı eserinde Hanefî-Mâtürîdî mezhebinin görüşlerini savunmak ve

muhalif görüşleri reddetmek için naslar yerine daha ziyade cedel usulünü kullanmıştır. Üsmendî, kelâm konularını işlerken özellikle Mu‘tezile’nin delillerini cevaplandırmak suretiyle Mâverâünnehir’deki Hanefî/ Mâtürîdî kelâm ekolünün naklî ve aklî delillerini sunmaktadır. Halku’l-Kur’ân, ef‘âl-i ibâd, aslah, rü’yatullah gibi tartışmalı konularda Mu‘tezile’nin görüşlerini reddettiği gibi bu Kaderiyye’yi de müstakil bir başlık altında eleştirmiştir.509

Nureddin es- Sâbûnî (ö. 580/1184), el-Bidâye fî Usûli’d-Dîn 510 adlı eserinin mukaddimesinde bildirdiğine göre öğretimde kolaylık sağlamak amacıyla hacimli eseri

el-Kifâye fi’l-hidâye’yi ihtisar ederek meydana getirmiştir. İmam Mâturîdî’yi “Büyük

İmam Ebû Mansûr el-Mâturîdî” ve “Hidâyet önderi, Ehl-i Sünnet’in reisi Ebû Mansûr beyyazallahu ğurretehu” şeklinde övmektedir. Sâbûnî, Horasan ve Irak coğrafyasında ilmî konuşmalar yapıp vaazlar vermekteydi. İlmî şahsiyetinde Mâtürîdiyye doğrultusundaki kelâmcılık yönü ağır basar. Eserlerinde girift meseleleri ve tartışmaları sağlam ve anlaşılır bir dille anlatmış, Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve Ebü’l-Muîn

509

Ahmet Ak, Selçuklular Döneminde Mâturîdîlik, Yayınevi Yay., Ankara 2009, s. 51-52; Davut İltaş, “Üsmendî”,

DİA, c. XLII, s. 388-389; M. Sait Özervarlı, “Üsmendî (Kelâm)”, DİA, c. XLII, s. 389-391.

510

Önce Fethullah Huleyf tarafından yayımlanmış (İskenderiye 1969), ardından Bekir Topaloğlu tahkikli neşrini gerçekleştirmiş (Dımaşk 1399/1979) ve eseri Mâtürîdiyye Akaidi ismiyle Türkçe’ye çevirmiştir (Ankara 1979).

99

Nesefî’nin görüşlerini genel anlamda benimseyip temellendirmiş, Mâtürîdiyye’nin sistemli bir mezhep haline gelip yayılmasında önemli hizmetler ifa etmiştir.511

Söz konusu alimler İmâm Mâturîdî’nin eserleri ve görüşlerinin, yazdıkları şerhler, eserler ve yetiştirdikleri öğrenciler sayesinde nesilden nesile aktarılmasına vesile olmuşlardır. Semerkant merkez olmak üzere Mâverâünnehir ve Horasan’a yayılan Mâturîdîlik için Selçuklulara kadar olan dönem “Oluşum Dönemi” olarak adlandırılırken, Selçuklu devri ise, “Yayılma Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. 512