• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: NAKLÎ İLİMLER VE YAPILAN ÇALIŞMALAR

2.6. Dil ve Edebiyat

Selçuklu coğrafyasında Arapça, Türkçe ve Farsça’nın farklı sahalarda olmak üzere; yaygın olarak kullanılan diller olduğu bilinmektedir.

Arapça, Kur’ân dili olması yanında İslâmiyet hakkında yazılan neredeyse her şey bu dildeydi. İslâm’ın iyi öğrenilmesi ve öğretilmesi için bu dili iyi bilmek gerekiyordu. Nitekim medreselerde ve hankâhlarda eğitim Arapça veriliyor; eserlerin pek çoğu bu dilde yazılıyordu.277 Sikke, kitabe, vakfiye ve hatta menşurların dili de büyük oranda Arapça idi.278 İran ve Maveraünnehir coğrafyasında Arapça’nın etkinliği daha çok ilim, hukuk ve eğitim alanında olmasına karşılık; Arapların yoğun olarak yaşadığı Irak ve Suriye coğrafyasında ise Arapça eski önemini korumaktaydı.279 Daha önce ilimle

274

Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 92.

275

Eserin Türkçe tercümesi için bkz. Necdet Tosun, Hayat Nedir, İnsan Yayınları, İstanbul 2008.

276

Mehmet Kanar, “Seyyid Yûsuf-i Hemedânî’nin Tasavvufa İlişkin Bir Risalesi”, Şarkiyat Mecmuası, İstanbul 2007, sa. 10, s. 23-24.

277

Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul 1980, s. 82; Köprülü, “Gazneliler Devri Türk Şiiri”, Dârul-Funûn Edebiyat Fakültesi Mecmuası, c. VII, sa. 2, İstanbul 1929, s. 81-82.

Her ne kadar medreselerde Arapça’nın yoğun olarak bulunduğunu belirtmiş olsak da bu dönemde Arap dilinin yarı sembolik bir dile dönüştüğü söylenebilir. Yani, özellikle alimlerin, oluşturdukları bu dilde yazdıkları eserler, Arapça bilen kesim tarafından dahi zor anlaşılmaktaydı. Bu eserlerin, halka yönelik olan şerh veya özetleri genelde Türkçe ve Farsça olurdu.

278

Köprülü, s. 233.

279

Yakup Civelek, “Selçuklu Döneminde Arap Dili ve Öğretimi”, I. Uluslararası Selçuklu Kültürü ve Medeniyeti Semineri Bildirileri, I, Selçuklu Araştırmaları Merkezi Yay., Konya 2011, s.

52

meşgul olmak isteyenler ana dillerine ilave olarak Arapça ve Latince öğrenmek zorundaydı. Fakat bu dönemde artık temel eserler Arapça olup Latince ve diğer dillerde (Grekçe, Süryanice, Sanskritçe vb.) olanlar ise zaten Arapça’ya çevrilmişlerdi. Latince ölü bir dil olmasına rağmen Arapça İslâm dünyasının büyük kısmında hakim dil konumuna gelmişti.280

Aklî ve naklî ilimleri öğrenebilmek için Arapça’nın dil bilgisi kurallarını, anlatım şekil ve tekniklerini de bilmek gerekiyordu. Dil’e dair sarf (kelime bilgisi), nahiv (cümle bilgisi), belagat, lügat ve Meanî (edebi yönü) kitapları olurdu. Arapça’nın öğretimine dair Nahiv alanında yazılan ve Sarf’a dair de bazı konular içeren Zemahşerî (ö.1143)’nin el-Mufassal adlı eseri devrin medreselerinde ders kitabı olarak okutulmaktaydı. Bu esere bizzat Zemahşerî kendisi şerh yazmıştır.281 Ragıb el-İsfahanî (ö.1108)’nin el-Müfredat’ı, ve Zemahşerî (ö.1143)’nin el-Fâik fî Garibi’l-Hadis’i dini kavramları açıklayan lügatlardır. Ayrıca ez-Zemahşerî’nin Esâsu’l-Belaga adlı Arapça lügatı vardır. 282 Ebu Mansur el-Cevalikî (ö. 539/1144), kitaplarından birisini Arapça’ya alınmış yabancı kelimeler ve Arapçalaşmış kelimelere hasretmiştir. Eserin adı Kitab el-

Mu’arreb’dir. Ömer en- Nesefî de, hacimli bir Arapça- Farsça sözlük olan es-Sahifa

el-Azrâ’yı yazmıştır.283Edebi dil olarak Arapça da kullanılmaktaydı. Sultanlar ve diğer yöneticiler için pek çok Arapça şiir yazılmıştır. Maveraünnehir ve Horasan’da Sâmâniler devrinden itibaren var olan Arap edebiyatı, Selçuklular devrinde de manzum ve mensur şeklinde varlığını devam ettirmiştir.284

Farsça, Büveyhîlerin Gazneliler üzerindeki baskısı sonucu sadece Horasan’ın küçük bir bölgesinde kullanılır olmuştu. Selçukluların Farsçayı resmi dil haline getirmeleriyle Horasan bölgesinden çıkarılmış; İran, Azerbaycan, Suriye ve hatta Anadolu’ya kadar yayılmıştır. Selçuklularda Farsça’nın daha çok edebiyat alanında ve resmi yazışmalarda kayda değer bir yeri vardır. Özellikle vezir Amîdü’l-mülk ve Nizâmü’l-mülk dönemlerinden itibaren resmi yazışmalar ve bürokraside Farsça hakimdir.285 Edebi dil

280

Sayılı, “Ortaçağ İslâm Dünyasındaki İlmi Çalışma Temposundaki Ağırlaşmanın Bazı Temel Sebepleri”, DTCF

Felsefe Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, c. I, Ankara 1963, s. 47.

281

Katip Çelebi, Keşfu’z-Zünûn, c. II, s. 1179.

282

M. Sadi Çöğenli- Kenan Demirayak, Arap Edebiyatında Kaynaklar, Atatürk Üni. Fen-Ede. Fakültesi Yay., Erzurum 1994, s. 76.

283

Sezgin, İslâm’da Bilim ve Teknik, çev. Abdurrahman Aliy, c. I, Ankara 2007, s. 40.

284

Bu şiirlerin bir kısmı için bkz. İbnü’-Adim, Bugyetü’t-Taleb fî Tarih-i Haleb, yay. A. Sevim, TTK Yay., Ankara 1976, s. 15, 114, 234.

285

53

olarak ise; Samanî ve Gaznelilerin, Selçuklular üzerindeki kültürel etkileri düşünüldüğünde Farsça, Arapça’ya oranla daha fazla etkili olmuştur. Mesela XII. yüzyılda yazılan Makâmât-ı Hamidî adlı eserin yazarı Kadı Ebu Hamîdu’d-dîn-i Belhî, eserini okuyucunun ilgisine göre Farsça olarak yazdığını kaydetmektedir.286 Ayrıca yazdığı Makâmât isimli bu eser “Seci’li Nesir” (düz yazıda uyaklı anlatım) ile yazılmış ilk Farsça eserdir. Sadece Farsça değil Arapça olarak da pek çok beyit ve darb-ı mesel içermektedir. Devrin alimlerinden Risâle-i Senceriyye müellifi Ömer b. Sehlân es-Sâvî (ö.1145) de Sultan Sencer’in isteği üzerine yazdığı eserini “Devlet erkânı ve hâssa

kıtaları komutanlarının anlayabilmesi için Farsça kaleme aldığını” kaydetmektedir.287

Gazzâlî, Nasîhatu’l-mulûk adlı eserini; Hubeyş et-Tiflisî de Kifâyet et-tibb adlı eserini Farsça yazarak Sencer’e ithaf etmişlerdir.288 Yine devrin alimlerinden Belagat ve nesirde üstad olarak kabul edilen Nizamîi Aruzî’nin, Farsça yazdığı Çehar Makale, mensur eserler arasında büyük öneme sahiptir. İlk kısmında inşa ve kitabet yanında; kendi şiirleri ve Firdevsî, Muizzî, Ömer Hayyam gibi şairlere ait malumat vermiştir.289 Ayrıca Gazneliler’den miras alınan İran dili ve edebiyatı, bu devirde gelişimini sürdürmüş “Sebk-i Türkistânî” (Türkistan üslubu) yerine “Sebk-i Selçûkî” (Selçuklu üslubu) denilen yeni bir edebi tarz ortaya çıkmıştır. 290

Türkçe ise idareci zümre, ordu ve halkın konuşma dili olarak kullanılmaktaydı.291 Nitekim Sencer devrinde; Togan Bey, Türk menşeli olması ve Türkçe bilmesi sebebiyle sultanın hoşuna gitmiş ve vezir yapılmıştır.292Arapça büyük oranda medrese sınırları ve ilmi eserler kapsamında kalmış ve Farsça da zamanla edebi faaliyetlerdeki yoğunluğu nedeniyle günlük dil olmaktan uzaklaşmıştır. Türkçe ise halk dili olma vasfını korumuş ve bir müddet sonra özellikle kalabalık halk kitleleri ve “ilimlere dair” pratik olarak, gündelik hayata yönelik yazılan eserler Türkçe kaleme alınmıştır. Edebiyat alanında da savaşlar, kahramanlıklara dair yazılan manzum eserlerin genellikle Türkçe olduğu görülmektedir.

286

Özgüdenli, “Selçuklu Çağında Dil ve Edebiyat”, Selçuklu Tarihi El Kitabı, Ed. Refik Duran, Grafiker Yay., Ankara 2012, s. 633.

287

Köymen, “Selçuklu Devri Kaynaklarına Dair Araştırmalar II- Risâle-i Senceriyye”, Doğu Dilleri, c. I, sa. 3, Ankara 1969, s. 23-24.

288

C. A. Storey, Persian Literature: A Bio-bibliographical Survey, c. II, sa. 2, London 1971, s. 213-214.

289

Ali Nihat Tarhan, İran Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1993, s. 85.

290

Mehmet Vanlıoğlu- Mehmet Atalay, Edebiyat Lugati, Erzurum 1994, s. 262; Özgüdenli, “Selçuklular, I. Büyük Selçuklular B. Sosyoekonomik Hayat”, DİA, XXXVI, İstanbul 2009, s. 374.

291

Merçil, “Selçuklular ve Türkçe”, Belleten, c. LXVII, sa. 248, s. 111.

292

54