• Sonuç bulunamadı

Sulak alanlara ilişkin temel sorunlar ve çözüm önerileri

4. ARAŞTIRMA BULGULARI ve TARTIŞMA

4.4. Büyükçekmece Gölü’nün Çevre Sorunları

4.4.4. Sulak alanlara ilişkin temel sorunlar ve çözüm önerileri

Sulak alanlara ilişkin sorunlar aşağıda olduğu gibi özetlenebilir (Erdem 2004): Sorunlar

Su Rejimine tarım ya da yerleşim amaçlı yapılan müdahaleler: 1950’li yıllardan sonra tüm dünyada olduğu üzere Türkiye’deki sulak alanlar içinde en önemli sorun tarımsal alanlar ve yerleşim bölgeleri açmak amacıyla sulak alanların kurutulmasıdır. 1994 yılında Türkiye’nin Ramsar Sözleşmesi’ne taraf olmasıyla sulak alan kurutma politikaları terk edilmiştir. Ancak, sulak alanda aşırı miktarda su alınması, sulak alanları besleyen kaynaklar üzerine baraj inşa edilmesi veya yönlerinin değiştirilmesi, yer altı sularının aşırı kullanımı gibi nedenlerle çok büyük boyutlarda sulak alan kayıpları yaşanmıştır.

Sulak alanda yapılan bu müdahaleler sonucunda ekolojik denge bozulmuştur ve bugüne kadar kurutulan sulak alandan elde edilen arazilerin bir kısmında istenilen verim elde edilememiş, tuzlanma, turbiyerlerin yanması, rüzgar erozyonu gibi sebeplerle toprak verimsizleşmiştir. Ayrıca, yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar ve iklimsel değişmelerin yanı sıra, birçok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ve ya tamamen yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar meydana gelmiştir.

Tarımsal, evsel ve endüstriyel atıklardan kaynaklanan kirlenme sonucu su kalitesinin bozulması; sanayileşme, hızlı ve çarpık kentleşme ile birlikte sulak alanlar; gerek sanayinin, gerekse yerleşim alanlarının kanalizasyon atıklarının deşarj edildiği atık depolama havuzları haline getirilmiştir. Ayrıca, tarımda kimyasal gübrelerin ve tarımsal mücadele ilaçlarının kullanımının yaygınlaşmasına, bu maddelerin tedbirsizce kullanımı da eklenince kirlilik sulak alanları tehdit eden en önemli sorun olarak gündeme gelmiştir.

Aşırı kirlenme nedeniyle, pek çok sulak alanda doğal denge bozulmuş, zaman zaman balık ölümleri görülmeye başlanmıştır. Neticede, başta balıkçılık olmak üzere tüm canlı yaşamı büyük zarar görmüştür.

Habitat tahribi: Altyapı ve turizm yatırımları, sulak alanlardan ve bunları besleyen akarsu yataklarından kum ve çakıl alınması, kontrolsüz saz kesimi, su bitkilerinin sökülmesi, sazlıkların yakılması ve tahribi, aşırı otlatma, kuşların, sürüngenlerin ve bunların yavrularının yasadışı olarak avlanması veya yumurtalarının toplanması; lagünlerin yavru balık yetiştirme

nedenlerle habitat bozulmaları ve kayıpları yaşanmaktadır.

Doğal sulak alanlara yabancı türlerinin atılması: Geçmişteki uygulamaların pek çoğu önemli problemlere neden olsa da, özellikle ticari değeri yüksek türler hala sulak alanlara atılmaktadır. Göl ekolojisi ve gölde barınan balık türlerinin biyolojisi incelenmeden; göllerin balıklandırılmasına sadece basit stoklama işi olarak algılayan anlayış sonucunda, telafisi mümkün olmayacak ölçülerde ekolojik felaketler ortaya çıkmaktadır.

Yönetime Đlişkin Sorunlar: Yukarıda belirtilen sorunların pek çoğunun önlenememesinin temelinde yönetime ilişkin sorunlar yatmaktadır. Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz:

• Karar vericiler ve planlamacılar da dahil olmak üzere, kamuoyu tarafından sulak alanların öneminin yeterince anlaşılmaması.

• Su ve arazi kullanım planlarında sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı ilkelerinin dikkate alınmaması.

• Đlgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir iletişim ve işbirliğinin sağlanamaması. • Alanların yerinden yönetimini sağlayacak, aynı zamanda alanın ekolojik

karakterindeki değişimleri sürekli ve düzenli olarak izleyecek ve gerekli tedbirleri zamanında alabilecek bir idari mekanizmaların bulunmayışı.

Çözüm önerileri

Sektörel politikalar (özellikle su ve arazi kullanım politikaları) Ramsar Sözleşmesi’nce öngörülen akılcı kullanım kavramı ile uyumlu hale getirilmeli; sulak alan kaybına neden olan (Bataklıkların Kurutulması ve Bundan Elde Edilecek Topraklar Hakkında Kanun, Devlet Su Đşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun, Sıtma ile Mücadele Kanunu) yasal düzenlemelerin ilgili hükümleri yürürlükten kaldırılmalı; sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve akılcı kullanımını öngören yasal düzenlemeler güçlendirilmelidir (Çavuş ve Atay 2008).

30 Ocak 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”nin (özellikle Koruma Bölgelerinin Belirlenmesi ve Yönetim Planlarının Hazırlanması ile ilgili hükümleri olmak üzere) mutlaka eksiksiz uygulanmalıdır. Yine, Türkiye’deki sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve akılcı kullanımının sağlanmasında önemli araçlardan biri olan ve Aralık 2003’de Ulusal Sulak Alan Komisyonu

tarafından da kabul edilen “Ulusal Sulak Alan Stratejisi”nde öngörülen hedeflerin gerçekleştirilmesi için ilgili tüm kurum ve kuruluşlar sorumlulukları dahilinde harekete geçmelidir.

Sulak alan kayıplarının en önemli nedenlerinden biri de sulak alanların öneminin politikacılar, karar vericiler, arazi ve su kullanım planlamacıları tarafından hala yeterince anlaşılmamış olmasıdır. Bu durumu değiştirmek için özellikle Dünya Sulak Alanlar Günü, Dünya Su Günü, Biyolojik Çeşitlilik Günü gibi özel günler de seminerler ve toplantılar düzenlenerek, kitap ve broşürler, gazeteler, televizyonlar, internet gibi tüm araçlar kullanılarak söz konusu gruplar sulak alanların önemi, işlev ve değerleri hakkında bilgilendirilmelidir. Başta Çevre ve Orman Bakanlığı olmak üzere, tüm ilgili kurumların altyapı ve teknik donanım yönünden kapasiteleri arttırılmalıdır. Hizmet içi eğitimlere öncelik verilerek özellikle yerel birimlerdeki teknik personele sulak alanların ekolojik işleyişini değerlendirebilecek, yorumlayabilecek ve planlama yapabilecek düzeyde gerekli bilgi ve deneyim bir an önce kazandırılmalıdır.

Ramsar Sözleşmesi Sulak Alan Yönetim Planlaması Rehberi ilgili kurumlara benimsetilmeli; Ramsar alanları başta olmak üzere, öncelikli alanlar için yönetim planları yapılmalı ve uygulanmalıdır. Yönetim planlarının hazırlanması sürecinde, gönüllü kuruluşların yanı sıra balıkçılar, avcılar, çiftçiler gibi sulak alanlarda yaşayan ve sulak alanlardan faydalanan halk da dahil olmak üzere tüm tarafların en geniş katılımı sağlanmalı ve katkıları alınmalıdır. Yasaların gerektirdiği tedbirlerin uygulanması için daha etkili denetim mekanizmaları geliştirilmelidir. Sulak alanların ekolojik karakterinde olabilecek değişiklikleri tespit etmek ve zamanında gerekli müdahaleleri yapabilmek için izleme programları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.

Geçmişte kurtulan ya da çeşitli nedenlerle ekolojik karakteri bozulan sulak alanların restorasyonu ve rehabilitasyonu için eylem planları geliştirilmeli ve uygun alanlarda uygulamaya geçilmelidir (Çavuş ve Atay 2008).