• Sonuç bulunamadı

SU GİBİ AZİZ OLASIN BURSA

Belgede bursa’da zaman (sayfa 56-61)

için-saygıyla eğilmesini de bilirim. Fakat yine bilirim ki onlar da benim gibi birer insandı. Elbet yanılgıları, bilemedikleri ve göremedikleri olmuştur. O halde asla abartmadan, yüceltmeden, ululamadan, kutsamadan değerlendirmeliyim diye düşünüyorum.

Sevgili Bursa, söze şuradan başlayalım; biliyoruz ki tabiat temizdir. Eşyanın aslında kötülük bulunmaz. Bütün dünya bilir ki deniz leş kabul etmez. Onu kıyıya vurur. Kıyı ise kara yani toprak demektir. Toprak da leş kabul etmez. Onu ille de toprağın altına saklamak gereklidir. Aksi halde güneşin, karın, yağmurun altında kalan ölü hücreler, etrafı kötü kokulara boğarlar. Gördüğün gibi sudan ve topraktan söz ettik. Biliyorsun ki insan da sudan ve topraktan yaratılmıştır. Hatta Kur’an-ı Kerim’i okuyanlar insanın pişirilmiş ve şekil verilebilir topraktan yaratıldığını görmüşlerdir. Şunu söylemek istiyorum, bütün evreni ve evrenle birlikte biz insanların bedenlerini oluşturan temel ham maddeler su, toprak, hava ve ateş ortak hamurumuz, ortak mayamızdır. Kur’an şöyle söylüyor: “Peki, Hakkı inkâra şartlanmış olan bu insanlar, göklerin ve yerin (başlangıçta) bir tek bütün olduğunu ve Bizim sonradan onu ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı?”(21/30) Daha başka bir kısım Kur’an ayetleri de “Allah her canlıyı sudan yarattı” (24/45) diyerek yeryüzündeki bütün canlı hayatın suya ne ölçüde bağımlı ve muhtaç bulunduğunu göstermektedir.

Halk hekimi olan bir dostuma çok fazla kitap okumaktan ötürü gözlerim acıyor demiştim. Mahalli lehçesiyle konuşarak dostum, gözlerine su vur, demişti. O gün bu gündür ne vakit su ile temasa geçtiysem asla gözlerimi kapamamaya çalışmaktayım. Denize girdiğimde gözlerimi alabildiğine açarak tuzlu suyun gözümün her zerresine işlemesini sağlamaya çalışıyorum. Van Gölü’nde (ki Vanlılar ona deniz diyorlar)

sodalı suya açmıştım gözlerimi. Her iki memleketimin Elaziz ve Malatya’nın tam ortasından akan Fırat’ta, Diyarbakır’da ise Dicle’de ayaklarımı ıslatırken de, gözlerime o muhteşem ırmakların tatlı sularından serpmeyi ihmal etmedim. Anneannem, su murattır, derdi. Murat, bizde bir tür sonsuz şifanın, sonsuz huzurun, sonsuz merhametin karşılığıdır. Suda böyle bir merhamet damarı mı vardı acaba? Merhameti pek bilmem ama suyun ne müthiş bir şifa kaynağı olduğuna, bütün tarihler boyunca yaşanmış insanlık serüveni tanıklık etmektedir. Bir kere evrenin ve biz insanların hamurunu, temel mayasını oluşturması bakımından onun vazgeçilmezliğini hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bir başka şifa kaynağı olarak da, yine insan gözünün gelişimi bakımından göz hekimleri, deniz ufkuna uzun uzun bakmayı önermektelerdi. Ufukları gözlemek insanda uzak görüşlülük ve göz açıklığı sağlarmış. Sevgili Bursa, sen kadim zamanlarda kuzey ve güney ipek yolları güzergâhının tam ortasında bulunmaktaydın. Nice kervanların konup göçmesine tanıklık ettin. Nice yerli ve yabancı konukları ağırladın bağrında. Rüzgârından, dağından, denizinden, yemişlerinden ve en önemlisi de suyundan içenler tadına doyamadan göçüp gittiler dünyamızdan. Kuzey ve güney ipek yolları güzergâhında neler, hangi ihtiyaç mekânları ve unsurları vardı? Bizden evvel yaşayan atalarımız o güzergâhlara su ile alakalı hangi eserleri inşa etmişlerdi? Hamam, hangi kültürün eseridir? Camiler, sebiller, sarnıçlar, kuyular, mağaralar, bentler, kemerler, çeşmeler, su değirmenleri, pınarlar, her biri birer su kurumu sayılmaz mı? Hangi kültürde çeşmeler inşa olunurken, ondan yararlanacak insanların yanında kurdun kuşun hakkı da gözetilerek, onlara mahsus kurnalar eklenmiştir? Hangi kültürde bizimki kadar su hakkında türkü, şarkı, şiir ve destan vardır? Anneannemin okuduğu anonim mani hatırıma geldi; şöyle söylerdi:

Suda yandı su da yandı Od düştü suda yandı Seğirttim su serpmeğe Serptiğim su da yandı

Bursa, senin bağrında, Edirne’de, Divriği’de atalarımız kimi ruhsal hastalıkların tedavisinde müziği kullanıyorlardı. Bir bölümüne tanıklık ettiğim bu tedavi yöntemlerinde suyun özel bir yeri vardı. Kocaman bir kazanı su ile dolduran hekim başı, elindeki kepçe ile suyu kazandan alıp tekrar aldığı yere biraz yukarıdan bırakarak su sesinden bir musiki elde ediyor, onunla da hastaları iyileştirmeye çalışıyordu. Hastayı bırak, şırıldayan su sesi benim bile asabımı okşamaktaydı.

Hayır; unuttuğumu sanma, İlahi Kudret’in ısıttığı yer altı suların ayrı birer şifa kaynağıdır. İsterdim bütün dünyada derman arayan her hasta zihnini, ruhunu ve bedenini senin şifalı sularında dinlendirsin ve huzur bulsun. Kükürtlü, çelikli sıcak yer altı suları insan bedenine nasıl derman dağıtıyorsa, insan dostlarıyla da senin mekânında bir manevi iklimin huzur evinde yaşıyormuş gibi mutluluk kervanına katılıyor. Bir de sevgili Bursa senin muhteşem saklı suların var, unuttun mu? Ovanın herhangi bir mıntıkasında toprağı on metre kazdığımızda, bizi şaşırtırcasına suratımıza berrak sular fışkırtıyorsun. Öyle ki bazen kaynayan şifalı sularla karşılaşıyoruz. Saklı su dedim de usta şair Behçet Necatigil’in aynı adlı şiirini anımsadım.

Anla sıkıntımı geç git dost Nedendir sorma

Gür bitkiler altında bir benim için akar Alıngan, onurlu

İstemez görsünler saklı su.

Su gibi bir şehirsin sen Bursa. Su gibi berrak, duru, temiz. Su gibi akıp giden. Aynı suda iki kere yıkanılmaz diyordu filozof. Senin mekânında da tekrar, hiç yokmuş gibi görünüyor. Her seferinde

ayrı bir yüzün ve mevsiminle muhataptır sakinlerin. Kış sende güzel, yaz sende güzeldir. Baharlarında yıpratıyorsun biraz kalbimizi, hepsi o kadar. Denizin su ile dağın su ile yerin altı bile su ile müzeyyendir. Bir de lodosun var ki, yeryüzü canlılarını sıcak bir melankoliyle bayıltan, şehri bütün kirlerinden arındıran o iflah olmaz rüzgâr.

Toprağın altında benim can parçalarım var ama üstünde de dostlarımın olduğunu söylemiş miydim? Yeryüzü şekilleri, coğrafyanın ve tabiatın verdiği huzur hangi boyutta olursa olsun, eğer canlı insan sıcaklığından, bir dost tebessümünden yoksunsanız, yeryüzünün en yoksul insanı sizsiniz demektir. Senin ikliminde soluklanırken bana riyasız, hesapsız ve satrançsız dostlar da kazandırdın. Asıl bu sebepten minnettar olmalıyım sana. Dostlarım, beni anlayan ve dinleyenler olmasa, düşünüyorum da, ben neye yarardım; nasıl teselli bulurdum şu yalancı ve ölümlü dünyada?

Madem ki sende bu kadar su mevcuttur, öyleyse sende her derde dermanın bir zerresine ulaşmak mümkündür. Bu yüzden söyleşiyorum seninle. Marazlı kalbimi kısmen yatıştırırım diye.

Şimdi gel de halkımın ozanı

Karacaoğlan’ı hatırlama. Bakalım ne söylemişti:

Şu yüce dağların karı eridi Sel oldu gidelim bizim ellere Yaylamızı lâle sümbül bürüdü Gel oldu gidelim bizim ellere Ne zaman bir ozan bizim eller dese, sevgili Bursa, benim burnumun direği sızlar. Başka bir ozan Azeri lehçesiyle şöyle söylemişti bu hususta: Men ta senin yanında dahi hasretem sana. Benimki de o hesap işte. O kadar doyumsuz suyun ve toprağın var ki, üzerinde yürürken, ayağımın tekini kaldırıp ileri atmaya her çabalayışta senden kopacak, uzak düşecekmişim gibi şiddetle ürperirim. Ta ki ikinci adımı kaldırıp havadakini

yere indirinceye kadar. Ancak bu kez öteki ayağım yere ininceye kadar yeni bir ürpertiyle ayaklanır kalbim; eyvah, uzak mı düşeceğim senden, diye.

Su dediğim her seferinde, hatırıma Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Sular Bizden Akıllıdır adlı şiiri düşer. Onu anmadan geçemem. Biliyorsun ama bir daha tekrarlamak istedim:

Sular bizden akıllıdır, daha evvel görür akşamı

İner havadan önce, karanlığa, Büyük bir balık gibi ortadan silinir Kaçışırken hayvanlar dağa. Sular bizden akıllıdır, memnun olur Sadece ağaçlardan

Başka insanlardan değil Bizi yalnız bırakan.

Sular bizden akıllıdır, uyumaz Açar maviliğe iri gözlerini Ve bekler bir ölüm sırrı içinde Kendi hayatının yerini.

Tanpınar ustayı unutmuş olamazsın. Senin için en güzel şiiri o yazmıştı bizden önce. Biz onunla yarış edecek halde değiliz. Belki izini takiple sorumluyuz.

Bakıyorum o da seni yine su sebebiyle hatırlamadan yapamamıştır. Belki de ben bütün bu etkiler altında kalarak sana Su Gibi Aziz Olasın Bursa diye hitap etme cesareti gösteriyorum. Ustanın dizelerini de anmadan geçmeyelim:

Su sesi ve kanat şakırtısından/ Billur bir avize Bursa’da zaman.

Biliyorsun sevgili Bursa, ben insanı su ve toprakla açıklıyorum. Doğan her çocuğun annesiyle arasındaki göbek (kordon) bağı, doğduğu toprağa gömülüyor. Topraktan geldik toprağa gidiyoruz. Toprak ve su ile olan akrabalığımız her birerlerimizin kalbinde birer nostalji, sıla hasreti yahut Şark Çıbanı olarak derin bir sızı yaratmaktadır. Bu öyle bir sızıdır ki hem güldürür hem ağlatır insanı. Besbelli insanların aziz olsun diye toprağını berkitiyor, sularını çoğaltıyorsun. Sen görevini hakkıyla yerine getiriyorsun. Bizse seni talan etmekle meşgulüz. Ama suçumuza ve unutkanlığımıza bakmaksızın biz insanlar, senin bu sonsuz nimetlerini yani toprağını ve mübarek suyunu, bir gün bila ücret dağıtacak Şehir Emini’nin yolunu gözlemekteyiz.

Söyleşi:

Zafer OPSAR

Bursa’nın yıllardır tartıştığı jeotermal enerji konusunda değişik dönemlerde girişimler yapıldı ancak bunlardan en ciddi ve kapsamlı olanı Erdoğan Bilenser’in Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1999-2004 dönemi içinde yapıldı. Yapıldı yapılmasına ancak, yeterli miktar

ve sıcaklıkta su bulunmasına karşın, çeşitli engellemeler sonucu proje rafa kalktı, aradan 10 yıl geçene kadar da dokunulmadı.

Bursa Valisi Şahabettin Harput’un 2012 yılında yeniden canlandırmak için harekete geçtiği jeotermal enerji konusunda zaman tünelinde bir yolculuk

ederek o dönem Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı çalışmalara göz attık, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Bilenser’in değerlendirmelerini aldık.

O dönemin çalışmaları 13 Şubat 2001 tarihinde İl Daimi Encümeni’nin 66 sayılı kararıyla; Kaynarca ve Yeni

BURSA’NIN İHMAL EDİLEN DOĞAL ZENGİNLİĞİ:

JEOTERMAL

Bir zamanlar “kamu menfaati yoktur” denilerek durdurulan jeotermal kaynakların işlenmesi projesi, bugün

kentin turizmde en önemli değeri haline geldi. Kaplıcalar şehri olarak bilinen Bursa, yerin altındaki bu

zenginlikten ne kadar faydalanıyor? Birçok derde deva doğal sıcak su, nerelerde, nasıl kullanılıyor?

Doğanın, hiçbir çevre sorunu yaratmayan bu devasa temiz jeotermal enerjisini halkın kullanımına sunmak

için neler yapıldı ve yapılıyor? Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı ancak engellemeler sonucu

durdurulan projesinde son durum.

Kaplıca çevresinde jeotermal amaçlı araştırma yapma ve elde edilecek suyun değerlendirilmesi imtiyazının Büyükşehir Belediyesi’ne verilmesiyle hemen başlıyor. Amaç; Bursa’nın jeotermal potansiyelini tespit etmek, geliştirmek, termal turizmi tekrar canlandırmak ve yeterli sıcak su üretilebildiği taktirde konutları çok ucuz bir maliyetle ısıtmak. Konunun öneminden dolayı bir taraftan bilimsel çalışmalar sürerken, diğer taraftan sosyal ve ekonomik boyutları nedeniyle taraflarla görüşmeler de başlatılıyor ve dönemin Bursa Valisi Ali Fuat Güven, Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan Bilenser, Uludağ Üniversitesi’ni temsilen Prof. Dr. Recep Yaman Karadeniz, Güney Marmara Otelciler Birliği Başkanı Işık Uğurtuğ ve sıcak su kullanım hakkı sahiplerinin temsilcisi ve bazı uzman kişilerle birlikte toplantı yapılır.

Bu toplantıda Bursa’nın jeotermal potansiyelinin geliştirilmesi ve değerlendirilmesinin gerekli olduğu konusunda fikir birliği oluşur ve Büyükşehir Belediyesi’nin bu konudaki faaliyetleri desteklenir. Ancak bazı hak sahipleri ve hamamcılar dava açarak projenin ilerlemesini engelleme yoluna gider. Uludağ Üniversitesi ise “yapılacak sondajda Kükürtlü’deki tesislerin suyunun kesilmesi halinde açılacak sondajdan boru ile su verilmesi” şartıyla Belediyeye muvafakat verir.

25 YIL GECİKMEYLE

Belgede bursa’da zaman (sayfa 56-61)

Benzer Belgeler