• Sonuç bulunamadı

2.1 Piyanonun Tarihsel Gelişimi

2.1.5 Spinet, Virginal ve Clavicytherium

Harpsichord’un küçük bir şekli olarak tanımlanabilecek olan spinet, kanat şeklindeki çalgılardandır, telleri tekli olarak eğik bir şekilde çalgının içinde yer almaktadır. Kanat şeklindeki spinetin kökeni 16. yüzyıl İtalya’sı olarak görülmektedir, sonrasında Fransa ve İngiltere’de bilinir hale gelmiştir (Tikkanen, 2010).

Spinetler, daha büyük ve pahalı olan harpsichordlar için bir alternatif olarak 17. Ve 18. yüzyıllar süresince özellikle, İngiltere’de çok sayıda üretilmiştir. Dış kısımları oldukça süslü olan spinetlerin adının, telleri çeken mızrapları tarif etmesi düşücesiyle Latince spinae (diken) kelimesinden geldiği düşünülmektedir (Tikkanen, 2010).

Virginal de harpsichord ailesinde yer alan bir çalgıdır. Bu ailenin en eski üyesi olarak nitelendirilir. Çalgının adı, tuşların sonunda bulunan ve mızrapları tutan çubuklara ithafen Latince virga (çubuk) kelimesinden gelmektedir. Spinet ve harpsichordun aksine teller klavyeye paralel olarak yer almaktadır. Tellerin farklı noktalardan çekilerek çalınabilmesi sayesinde farklı ses renkleri elde edilebilir. İtalyan virginalleri sıklıkla daha fazla köşeye sahip olacak şekilde üretildiği ve klavyesi orta noktaya yerleştirildiği için dikdörtgen şeklindeki Flaman ve İngiliz virginallerinden farklıdır. Bu sayede daha boğuk bir ton üretmektedirler. İki virginalin tek çalgıda birleştirildiği de görülmektedir. Daha küçük olan, daha büyük olan virginalin içerisinde bir çekmeceye yerleştirilmektedir. Küçük olan virginal daha yüksek bir perdede ses üretmektedir ve bazı durumlarda daha büyük olan virginalin tuşlarının üzerine yerleştirilerek icracının ikisini de aynı anda çalabilmesi sağlanmaktadır. Virginaller 16. Ve 17. yüzyıllar boyunca oldukça popüler olmuşlardır (https://www.britannica.com/art /virginal).

Clavicytherium, temelinde ses tahtası dikey olabilsin diye dikey konumlandırılmış biri harpsichorddur. Adının geçtiği en eski tarih 1460 olarak saptanmaktadır ve hala mevcut olan en eski örneğinin 1480 civarında üretildiği düşünülmektedir. Bu formdaki çalgılar 15. Yüzyıl’dan 18. Yüzyıl’a kadar olan sürede üretilmiştir. Genel anlamda, dikey yerine yatay hareket eden mekanizmaları oldukça karmaşıktır ve bu hareket şekli sebebiyle tuşlar kullanılmadıkları haldeki pozisyonlarına sadece yer çekimi yardımıyla dönemezler. Bu karmaşıklığın sonucu olarak da çalgı daha az yer kaplasa ve dikey ses tahtası, sesi yatay ses tahtasına sahip olan klasik harpsichorddan daha iyi şekilde iletse dahi clavicytheriumların tuşlarının verdiği his ağırdır (Clutton, Libin ve Ripin, 2019).

Şekil 2.7 Spinet

Kaynak: https://www.realsamples.de/English-Spinet-II-Edition-Beurmann/en

Şekil 2.8 Virginal (Double)

Kaynak: https://www.metmuseum.org/art/collection/search/501767

Şekil 2.9 Clavicytherium

Kaynak: https://www.mimo-international.com/MIMO/detailstatic.aspx?RSC_BASE=IF D&RSC_DOCID=MINIM_UK_9146&TITLE=/clavicytherium

Yaşanan bu gelişmelerden sonra Cristofori’nin günümüzde kullandığımız piyanonun yolunu açan icadı için gerekli herşey hazır hale gelmiştir.

Cristofori’nin ürettiği çalgıların bazıları, bilinen en eski üç piyano da dâhil olmak üzere, farklı ülkelerdeki müzelerde görülebilmektedir. 1720’li yıllarda üretilmiş olan bu piyanolar New York’ta bulunan Metropolitan Sanat Müzesi’nde (Metropolitan Museum of Art), Roma’da bulunan Ulusal Müzikal Enstrümanlar Müzesi’nde (Museo Nationale degli Strumenti Musicali) ve Leipzig’de bulunan Müzikal Enstrümanlar Müzesi’nde (Musikinstrumenten-Museum) sergilenmektedir (Giordino, 2016). Bilinen ilk piyano örnekleri olan bu çalgılar, şekil olarak İtalyan harpsikordlarına benzemektedirler ancak mekanizmalarında, günümüzde piano action mechanism1 olarak bilinen çekiç sistemine sahiptir. Cristofori’nin ürettiği çalgılara ‘Arpicembalo del piano e forte’ denmektedir. Bu İtalyanca ifadenin çevirisi kabaca ‘hafif ve yükses ses çıkarabilen arp çembalo’ olarak yapılmaktadır (Pollens, 1995). Zamanla bu terim kısalarak “pianoforte” ya da “fortepiano” halini aldığı ve son olarak sadece piyano olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu isimlere, çalgıdan icracının amacına bağlı olarak hafif veya kuvvetli, yüksek veya alçak seslerin üretilebilmesinin ilham kaynağı olduğu bilinmektedir.

İtalyan yazar Scipione Maffei’nin yazdığı, çalgının mekanizması ile ilgili şemalar da içeren makaleden önce Cristofori’nin yeni çalgısı fazla bilinmiyordu (Powers, 2003). Gelecek nesil piano yapımcılarının çoğu, işe bu makaleyi okuduktan sonra başlamışlardır. Gottfried Silbermann da bu yapımcılardan biridir. Silbermann’ın piyanoları, Cristofori’nın piyanosu ile çok büyük benzerlikler göstermektedir. Silbermann’ın farkı, telleri susturan keçeleri tel üzerinden aynı anda kaldırma işlevi gören sustain pedalının atasını geliştirmesidir (Badura-Skoda, 2000).

Piyano yapımının 18. Yüzyılda, Johann Andreas Stein’ın, Nannette Streicher’ın ve Anton Walter’ın da bulunduğu, Viyana Ekolü’nde yıldızı parlamıştır. Viyana stilindeki piyanolar ahşap iskeletler, nota başına iki tel ve deri kaplı çekiçler kullanılarak üertiliyordu. Bazılarında ise günümüz piyanolarının tersine beyaz tuşlar siyah, siyah tuşlar beyazdır (Dobney, 2009).

1Aynı zamanda key action mechanism ya da sadece action olarak da kullanılan, piyano veya diğer klavyeli çalgılarda tuşa basılması anında bu hareketi hızlı bir şekilde çekiçlere iletip, çekiçlerin tellere vurması ile çalgının ses üretmesini sağlayan mekanizmaya verilen addır (Izadbakhsh, 2006).

16

1790-1860 arasındaki dönemde piyanonun yapısı günümüzün modern piyanosuna gidilen yolda büyük değişikliklere uğramıştır. Piyanistlerin ve bestecilerin istediği daha uzun süre devam edebilen, daha güçlü piyano sesi, Sanayi Devrimi ile mümkün hale gelmiştir. Daha kaliteli piyano tellerinin üretilebilmesi, piyano iskeletinin tellerin uyguladığı yüksek basınca maruz kalacak kısımlarının demirden dökülebilmesi ile piyano günümüzdeki halini almaya başlamıştır (Petersen, 2013). Zamanla piyanonun ses kapasitesi de beş oktavdan 7 ve 8 oktava kadar genişlemiştir.

Piyanodan günümüzdeki halinde üretilebilen güçlü ve uzun süre tınlayabilen sesin çıkmasındaki en önemli etken şüphesiz demir iskeletidir. Ses tahtasının üzerine oturan bu kısım, modern kuyruklu piyanolarda, tellerin 20 tonu aşabilen basıncına dayanabilmektedir. Piyanonun iskeletinin bu denli güçlendirilmesi daha kalın, gergin ve daha çok sayıda telin kullanılmasını sağlamıştır. Ve demirden üretilen teller yerine çelik teller kullanılmaya başlanmıştır (Dolge, 1911).

Şekil 2.10 Kuyruklu piyanonun döküm iskeleti

Kaynak: https://eattraveleat.blogspot.com/2010/08/il-piccolino-steinway-piano-gallery .html

Şekil 2.11 Duvar piyanosunun döküm iskeleti

Kaynak: https://wengleemusic.com/blog/archives/34

Yaşanan bütün gelişmeler, sanayi devriminin getirileri ile çok daha dayanıklı ve daha geniş kullanım imkânları sunabilen piyanoların üretilmesi kuşkusuz piyano müziğini de derinden etkilemiştir. Bu imkânlar çoğu bestecinin ve piyanistin çalgının sınırlarını sonuna kadar zorlayabilmelerini sağlamış ve alışılmamış yeni müzik deneyimlerini meydana getirmiştir. Geçmişinden gelen köklü tarihi ile piyano uzun yıllar klasik (alışılagelmiş) şekillerde kullanılmış ve gelişimini tamamlamış gibi görünse de 20. yüzyıl’da başlayıp günümüzde halen değişmekte olan kullanım ve çalış şekilleri ile hem piyano hem de piyano müziği gelişimini sürdürmektedir.

Benzer Belgeler