• Sonuç bulunamadı

Sorumluluk, bireylerin kendileri tarafından gerçekleştirilen davranışların sonuçlarını üstlenmeleridir. Sorumluluk, bireysel bir duygudur ve ancak toplumsal bir yapı içerisinde anlamlı hale gelmektedir. Bu anlamlandırma, aynı zamanda toplumların yaşam biçimini de belirleyen kültürün göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal ilişkiler, toplumda yaşayan kişilerin birbirlerine karşı görevlerini, ilişki biçimlerini belirler ve ona uygun davranma koşullarını tespit eder. Bir başka deyişle kişilere, diğer bireylerle ilgili çeşitli sorumluluklar öğretir.

Sosyal sorumluluk kavramı ise bireysellikten sıyrılmıştır. İşletmelerin, toplumsal örgütlerin kendi çıkarları dışında toplumun sorunları ile ilgilenmesi ve bu doğrultuda çözümler üretebilmesidir (Peltekoğlu, 2004 s.168).

Bir başka ifade ile sosyal sorumluluk, birey olmaktan çıkılarak sosyal kişilik olmasını işaret etmektedir. Kişinin bireysel sorumluluğunda temel olan kendi hayatıdır. Kendi hayatında gerçekleştirdiği tüm davranışlar, kendisini etkilemektedir. Sosyal sorumlulukta ise bireyin içinde bulunduğu tüm toplum üzerinde etkilidir (Metin, 2006 s.220).

Sosyal sorumluluk, kamu sektörü, özel sektör ve sivil toplum örgütlerini bir araya getiren; belli bir amaç içerisinde topluma yarar sağlamak temel esası olan bir kavramdır.

Günümüzde geleneksel anlamda sınırların ortadan kalkması, yani küreselleşme ile birlikte toplumlarda yaşanan değişimler, şirketlerin, kamu kuruluşlarının sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal sorumlulukla ilgili zorunluluklarını da ortaya çıkarmıştır. İşletmeler, rakiplerine fark yaratabilmek için sosyal sorumluluk projeleri üretmekte ve uygulama çabasına girmektedir.

Sosyal sorumluluk kavramı ve ilişkilendirildiği diğer kavramlar ile ilgili olarak çok sayıda tanım yapılmıştır. Bu tanımlardan genel anlamda kabul görenler aşağıda ifade edilmiştir. Sosyal sorumluluk, dış çevre ile ilgili bir kavramdır. Örgütün genel ve çalışma ahlakını, örgütün çevresindeki kişilerin ya da diğer kuruluşların beklentilerini ve de yasaları dikkate alarak örgüt içerisinde gerçekleştirecekleri faaliyetlerin topluma etkisini göz önünde tutmaları bununla birlikte sağlıklı bir toplum oluşturabilmek için toplumsal sorunların çözümlerine katkı ve yardımları içermektedir (Balkır, 2006 s.583).

Sosyal sorumlulukla ilgili yapılan tanımlamalardan birisinde kavram, bir işletmenin yasal ve ekonomik koşullara, iş ahlakına, işletme içindeki, çevresindeki kişi ya da kurumların isteklerine uygun bir çalışma anlayışı ve politikası izlemesi, insanları mutlu ve memnun etmesi olarak tanımlanmaktadır (Eren, 2002 s.104).

Avrupa Birliği Komisyonu tarafından 18 Temmuz 2001’de Yeşil Kitap’ta yayımlanan sosyal sorumluluk kavramının ölçütlerine de şu şekilde yer verilmiştir: Paydaşlarla diyalog ilkesi, adil, ahlaki tutum ve davranışta bulunma ilkesi, üretken ve kârlı bir ticaret yapma ilkesi. Bir başka ifadeyle, sürdürülebilir kalkınma anlayışına uygun olarak, iktisadi büyümenin, sosyal dayanışmanın ve çevreyi korumanın uzun vadeli olarak müşterek yürütülmesi, sosyal sorumluluk gereğidir (Seyyar, 2003 s.241).

Sosyal sorumluluk uygulamaları, toplumun refahını iyileştirme ve çevreyi koruma gibi sosyal konuları desteklemektedir.

Kurum çalışanlarını, tedarikçileri, dağıtıcıları, kar amacı gütmeyenleri, kamu sektör ortaklarını ve toplum üyelerini içermektedir.

Sosyal sorumluluk uygulamaları toplumun refah, sağlık ve emniyetini sağlamanın yanı sıra toplumun psikolojik ve duygusal ihtiyaçlarına gönderme yapmaktadır.

Sivil toplum örgütleri sosyal sorumluluk kavramı ile ilişkili yaptıkları tanımda kavram (Yaman, 2005 s.69); “işletmenin sahibini, ortaklarının ya da yöneticilerinin işletmenin çalışma ilkelerini belirler iken, hedeflerine ulaşmak için belirledikleri stratejik planlar içerisinde, toplumun değer yargılarına göre hareket etmesi ve ihtiyaç olunan sosyal gereksinimleri barındıracak şekilde yönetmesi olarak nitelendirilmektedir”.

Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren sosyal sorumluluk kavramı önem kazanarak tüm işletmeler, endüstriler, sivil toplum kuruluşları için vazgeçilmez bir kavram haline gelmiştir.

Küreselleşmenin toplumsal değerlere zarar verdiği, gelirin eşit dağıtılmaması, ekonomik büyümenin tüm kesimlere aynı şekilde pay edilmemesi sonucunda ortaya çıkan sorunlar nedeni ile sosyal sorumluluk kavramı daha da ön plana çıkmıştır. Bu sorunlar; gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizler ordusunun artması, açlık sorunları, uyuşturucu bağımlılığı, boşanmış ailelerin çocukları, eğitim yetersizliği, suyun ve havanın kirlenmesi, kimyasal atıklar ve neden olduğu hastalıklar, erozyon, deprem, sel gibi doğal afetler sonucu evsiz, yurtsuz kalmış insanlar, sakat ve zihinsel engelliler, sokak çocukları, şiddetin yaygınlaşması, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki emperyalist emelleri ve kültürel istilaları, savaşlar olarak kendisini göstermiştir. Tüm bunlar sistem üzerinde olumsuz etki yaptığı için ve dengeyi büyük ölçüde bozduğu için, şirketler ve diğer kuruluşları zorunlu sosyal sorumluluk almaya itilmiştir.

İş dünyası, sosyal konularda hassas davranmanın şirket için zararlı olmadığını tam tersine toplumla kaynaşarak verimin daha da arttığını anlamıştır.

Günümüzün hızla değişen toplum yaşamında iş hayatı, işletmeleri her zamankinden daha fazla sorumlulukla karşı karşıya bırakmaktadır. Medya ve bilgi teknolojileri alanları, iş dünyasının faaliyetleri üzerindeki şeffaflığını arttırmaktadır. Şirketler pay sahiplerinin, müşterilerinin, çalışanlarının ve kamu işletmelerinin beklentilerinin yanı sıra, çok daha geniş bir perspektifle çevresel, toplumsal talepler ve baskı gruplarıyla da karşı karşıya kalmaktadır (Aydede, 2007 s.23).

Sosyal sorumluluk, toplumdaki çeşitli çıkar gruplarının beklentileri ile ilgilidir. Bilinçlenen ve sosyal sorunların önemini hisseden toplum, yöneticilere özellikle de üst yönetim kademesinde olanlara toplumun sosyal sorunlarıyla neden ilgilenmediklerini,

sorumluluklarını neden yerine getirmediklerini ve niçin daha fazla şey yapmadıklarını sormaya başlamıştır.

2.2. Sosyal Sorumluluk Kavramının Tarihsel Süreç İçerisinde Değişimi