• Sonuç bulunamadı

2.13. Görsel İletişim ve Grafik Tasarım

2.13.2. Görsel İletişimde Anlama ve Anlamlandırma

Tasarımcı, görsel iletinin yer aldığı tasarımın niteliğine ve niceliğine uygun bir şekilde yerleştirilecek olan öğelerin yerleşme şekillerini belirlemektedir. Görsel bütünlüğü bozabilecek olan unsurların giderilmesine ve tasarımın çıkış düşüncesinin hangi görsel iletişim unsuru ile daha etkili bir şekilde sunulabileceğini anlamaya çalışmaktadır.

Gösterge, kendisinden başka bir şeyi temsil eden bu nedenle de temsil ettiği şeyin yerini alabilecek olan biçim, nesne, olgu olarak nitelendirilmektedir (Rıfat, 2005).

Tasarım içerisinde var olan her somut öğe birer gösterge olarak nitelendirilmektedir. Bu göstergeler arasındaki ilişki onları anlamaya bununla birlikte anlamlandırmaya da yaramaktadır.

Bu göstergeler, göstergebilim adı verilen bir bilim dalı tarafından incelenmektedir. Bu bilim, insanın gösterge oluşturma şekilleri, göstergelerin kullanılarak iletişim kurulmasını incelemektedir. Bir başka deyişle, göstergebilim, göstergeyi oluşturan gösteren ve gösterilen kavramları arasındaki ilişkiyi anlamlandıran, inceleyen ve çözüme ulaştıran bilimdir.

Gösterge kavramını ilk kez göstergebilimin kurucu ve öncülerinden İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure gündeme getirmiştir. Ona göre göstergenin gösteren ve gösterilenden oluşan sadece iki bileşeni bulunmaktadır. Dilbilimci olan Saussure, göstergelerin işitimsel boyutu ile ilgilenmiştir (De Saussure, 2001 s.109).

Saussure’ün gösterge kavramına göre gösteren ile gösterilen arasındaki bağın bir nedeni yoktur. Ona göre her şey kişinin zihnindeki kavramla başlar. Kavram olmadan sözcük oluşamaz. Bir başka deyişle kavram ve sözcük birbirinin tamamlayıcılarıdır (Akerson, 2005 s.61).

Bilinen bir objenin yabancı bir dilde anlamı söylendiğinde o nesnenin ne olduğu anlaşılamaz kelime hiçbir şey ifade etmez. Kişinin zihninde hiç bir imge (görüntü) de oluşmayacaktır. Bu bağlamda göstergenin bileşenlerinden gösteren somut kavram, gösterilen ise soyut kavram olarak nitelendirilmelidir. Bu iki kavramın birleşimi olan gösterge anlamlandırıldığında var olan bir gerçekliği göstermektedir.

Charles Sanders Peirce, Sassure’ün tersine göstergenin üç boyutluluğu ile ilgilenmiş ve görüntüsel, belirti ve simge olarak üçe ayırmıştır.

Görüntüsel göstergeler ikon göstergeler olarak nitelendirilmektedir. Bu tür göstergelerde gösterilen ve gösterge arasında tanımlanabilen bir benzerlik ilişkisi söz konusudur ve belirtilen şey gösterge tarafından doğrudan temsil edilmektedir. Görüntüsel göstergeye fotoğraf, resim, heykel gibi unsurlar örnek olarak gösterilmektedir.

Belirti göstergeleri doğal göstergelerden oluşmaktadır. Gösterilen ile gösterge arasında bir neden sonuç ilişkisi bulunmaktadır. buna bir örnek verilecek olur ise; havanın bulutlu olması yağmurun habercisi olabileceğini çağrıştırması.

Simgesel göstergelerde gösterilen ile gösterge arasındaki süreç öğrenmeye dayalıdır. Simgeler, her şey olabilmektedir ve görsel iletilerde çok sık kullanılmaktadırlar.

Pierce’a göre bu üçlü gösterge sistemi, tasarım ile nesne dünyası arasındaki ilişki, yorumlayan aracılığıyla dolayımlandığından, hep bir nesne yerine durur. Peirce, yorumlayanı yorumcunun usundaki “ruhsal bir olay” olarak tanımlamaktadır (Gottdiener, 2005 s.25). Bu tanımdan yola çıkarak, Peirce’ın göstergenin nesne dünyası ile ilgilendiğine varılır. Peirce ile Saussure’ün göstergeleri arasındaki en temel ayrımda budur. Bu tanımdan anlaşılacağı gibi Peirce’in üçlü ayrımlarını gösterge, yorumlayan ve nesne olarak ele alabiliriz (Rıfat, 2005 s.117).

Bir diğer göstergebilimci Roland Barthes, Saussure ile aynı görüşü paylaşmış göstergenin gösteren ve gösterilenden oluştuğunu savunmuştur. Ancak Barthes, Saussure’nin düşüncelerinden farklı bir şekilde gösterenin sadece gösterilenin vurguladığı ile ilgili değil, gösterilenin nesnenin bulunduğu kültürlerde ve toplumlarda nasıl anlamlandırıldığı üzerine çalışmıştır. Ona göre, gösterge sadece görünenle sınırlı kalmamaktadır. Gösterge aynı zamanda görülmesi istenendir. Gösterilenler düzlemi anlam düzlemini, gösterilenler düzlemiyse içerik anlam düzlemini oluşturmaktadır (Barthes, 2005 s.47).

Bu düzlemler Barthes tarafından düz anlam ve yan anlam olarak ikiye ayırmaktadır. Göstergenin neyi temsil ettiği düz anlam olarak, göstergenin nasıl temsil edildiği ise yan anlam olarak ifade edilmektedir. Düz anlam, gerçek dünyadaki nesnenin, zihinde oluşturduğu yansımadır. Bu yansımanın sınırını da kültür belirlemektedir. Yan anlam ise, göstergenin izleyicinin duygu, heyecan ve kültürel değerleriyle buluştuğunda meydana gelen etkileşimidir. Bir başka deyişle düz anlam, göstergenin nesnel anlamıdır, yan anlam ise göstergenin nesnel anlamı yanında meydana gelen ikincil anlamıdır (Gottdiener, 2005 s.31).

Görsel iletişimde hedef kitleye sunulan tasarımlar hem düz anlam hem de yan anlam bakımından çok zengindir. Düz anlam, gösteren ve görülen ilişkisini birinci düzey olarak belirlemektedir. Toplumun ya da hedef kitlenin kültürel özelliklerine göre şekillenen yan anlam ikinci düzeyde gelmektedir. Bununla birlikte içerik açısından ortaya çıkan mitler de ikinci düzey içerisinde yer almaktadır.

Tasarımların görsel unsurları, net bir şekilde görülmesi istenilen göstergeleri ifade etmektedir. Bu göstergelerin alt anlamlarında da hedef kitleye ulaştırılmak üzere dolaylı anlatımlar yer almaktadır.

Mitler, toplumun var oluşundan bugüne dek nesilden nesile geçirerek ulaştırılmış inanç öbekleridir. Zaman içerisinde değişiklik gösterilebilen mitler aynı zamanda evrim de geçirmektedir. Mitler, kuşaktan kuşağa aktarılırken toplumun yapısına, gereksinimlerine göre şekillenir. Değişen yaşam koşulları nedeni ile toplumun yapısı, gereksinimlere göre değişmekte ve yapılanmaktadır. Hemen her toplum içerisinde aile en önemli mitler arasında yer alır. Aile kavramın kadın ve erkeğe yüklenen roller doğal mitleri oluşturmaktadır. Kadın; evine, kocasına, çocuğuna bakmakla yükümlüdür. Buna karşın erkek ise; çalışarak ailesine maddi anlamda destek olmalıdır. Zaman içerisinde kadınların toplumdaki rolünün ve aile yapısının değişmesi ile artık yalnız ailesine bakmakla yükümlü bir kadından değil aynı zamanda kendi ayakları üzerinde duran, meslek sahibi kadın modelinden söz etmek mümkün olur. Aile kavramının geçirdiği evrim ve bunun hem görsel hem de sözel sunumu; tasarımlarda, reklamlarda, kitle iletişim araçlarında görülmektedir.

Göstergelerin anlamlandırılmasında retorikte kullanılan söz sanatları metafor (eğretilme) ve metonimi (düz değişmece) ile gerçekleştirilmektedir.

Metafor (eğretileme), bir şeyi bir başka şeyle benzetmeye, anlatmaya ve karşılaştırmaya yarayan dilsel bir eğretileme şeklidir. Metafor, eşanlamlı sözcükler kullanılarak yapılan söz oyunudur(Güz, 2002 s.121).

Metaforda soyut bir kavram somut bir nesne kullanılarak anlatılmaktadır. Güvercinin barış kavramı ile özdeşleşmesi örnek olarak verilebilir. Burada güvercin gösteren, barış ise gösterilendir.

Metonimi, metaforlardan daha farklıdır. Metonimler hem bir bütünün parçasını hem de bir parçanın bir bütünü ifade etmektedir. Bir başka ifade ile metonimi, tümcede belirtilen gerçeklik düzleminde yan yana bulunan öğelere ilişkin olarak oluşan bir değişmece türüdür (Güz, 2002 s.114).