• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ÇALIŞAN KADIN OLGUSU

1.2. Kadının Çalışma Nedenleri

1.2.2. Sosyal Nedenler

Kadınların iş yaşamına girmeleri ve katılım oranları toplumsal yapı ve düşünce norm sistemine göre farklılıklar göstermektedir. Özellikle değişim ve gelişim yaşayan toplumlarda bir yandan çağdaş değerler ve yüksek yaşam standardı öte yandan da geleneksel değerler ve çok düşük yaşam standartları bir arada varlığını sürdürebilmektedir.

Toplumların karmaşıklaşması ile birlikte iş bölümünü belirlemede biyolojik faktörlerin etkinliği azalmaktadır. Bu toplumlarda kişisel beceri ve yetenek, teknik ve mesleki bilgi kişinin ekonomik faaliyetlerini ve statüsünü etkilemektedir. Ancak biyolojik faktörlerin etkinliği de bir ölçüde devam etmektedir.

Genel olarak kadınlar tarafından en sık dile getirilen istek “okumak ve meslek sahibi olarak çalışmak”tır. Maddi imkansızlıklardan, ailelerinin engellemelerinden ya da erken yaşta evlenerek çocuk sahibi olmalarından dolayı okumadıklarını belirten bir çok evli kadın, eğitimsizliğin kendilerini yetersiz hissetmelerine yol açtığını, aile içindeki ve kendi yaşamları üzerindeki karar güçlerini kısıtladığını, ev dışında çalışarak ekonomik özgürlüklerine sahip olma şansından yoksun bıraktığını söylemektedir. Çeşitli incelemeler, kadının çalışmaya başlamasının artık ev yaşamının kapalılığından kaçma ve bununla ilişkili olarak toplumsal yaşama açılma isteğine karşılık verdiğini göstermektedir.

Evlenme, aile yapısı, eğitim düzeyi ve yaş iş gücüne katılımı etkileyen sosyal unsurlardır. Örneğin uzun çalışma saatleri ve tümüyle işle sınırlı yaşam talep eden işverenin, para biriktirmek amacı olan sorunsuz işgücünü oluşturan genç kızları, aile sorunları olan kadına yeğlediği öne sürülen görüşler arasındadır. Öte yandan genç kızlar, ev dışında çalışmayı geçici ve kısa süreli olarak algıladıklarından düşük ücrete ve güvensiz çalışma ortamına karşı çıkmamaktadır. Aile, evlenmemiş kızların geçiminden sorumlu olduğu için iş güvencesi önem kazanmamakta ve elde edilen gelir bir artı olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde istihdam edilen kadın iş gücünün eğitim

düzeyi %22 okur-yazar olmayan, %51’i ilkokul mezunu, %9’u ortaokul mezunu, %10’u lise mezunu, %8’i ise yüksekokul-üniversite mezunudur.

Gelişmiş ülke deneyimlerine dayalı olarak geliştirilen varsayım, iş gücü piyasasında cinsiyete dayalı bir eşitsizlik olduğu ve kadının üretim ortamından dışlanarak ev odaklı çevreye itilmesinin, erkek egemen yapıyı desteklediği ve kadını ikinci konuma getirdiği şeklindedir. Özellikle Türkiye’de kırsal yaşam ile kentsel yaşamda iş gücüne katılım farklılıklar göstermektedir. Kırsal kesimde genelde aile toprağında veya işinde çalışan kadınlar çalışmalarını iş olarak adlandırmamakta kendilerini ev kadını, yaptıkları çalışmayı da geleneksel rollerinin bir parçası olarak görmektedirler. Dolayısıyla kadınlar geleneksel rollerini yerine getirmek amacıyla çalışmaktadırlar. Kentlerde ise iş gücüne katılım kırsal kesime oranla daha düşük olsa da ilmi ve teknik elemanlar meslek kategorisindeki yüksek eğitimli profesyonel kadınların oranı daha fazladır. Bu kadınlar çalışmayı, eğitimlerinin zorunlu bir sonucu olarak görmekte ve çalışma yaşamına girmenin sosyal statülerini yükselteceğine inandıkları için çalışmaktadırlar.

Tablo 2: Coğrafi Konuma ve Toplumsal Cinsiyete Göre İstihdam Statüsünün Dağılımı

Kentsel Alan Kırsal Alan

İş Durumu

Erkek Kadın Erkek Kadın

Ücretli veya Maaşlı 57.7 72.0 18.3 6.8

Yevmiyeli 12.0 8.0 11.9 2.5

İşveren 9.8 1.8 2.7 0.2

Kendi Hesabına 17.3 8.7 47.4 13.5

Ücretsiz Aile İşçisi 3.3 9.6 19.8 77.1

Kaynak: Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları (15 Yaş ve Üstü Nüfus), 2000, Çizelge, 3.12. DİE.

Kırsal alanlarda tarım ağırlıklı çalışan kadınlar istihdamın en yüksek grubunu oluştururlar. Tüm bunlar çerçevesinde Türkiye’de kadın istihdamı 3 ayrı grupta ele alınabilir:

1. Yoğunlukla tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi konumunda çalışan kırsal alan kadınları,

2. Kentlerde düşük ücretli, emek-yoğun işlerde çalışan, eğitimsiz yada kısıtlı eğitime sahip alt sosyo-ekonomik sınıftan kadınlar,

3. Yüksek eğitimli ve meslek sahibi, orta yada yüksek orta sınıf kadınları

Bir başka çalışma olgusu da evde çalışmayla ilgilidir. Evde çalışma kişinin işverenin emir ve talimatlarından uzakta, iş görmesidir. Bu tür çalışanın işverenin emir ve talimatlarından uzak kalması bunun kişisel bağımlılıktan çok ekonomik bağımlılık taşıdığı sonucuna götürmektedir (Akyiğit,2003:129). Kadınların bu çalışmayı tercih etmesi de ailelerinin dışarıda çalışmaya izin vermemesi, evdeki sorumlulukları yerine getirmek gibi sebeplerle gerçekleşmektedir. Farklı biçimlerde çalışan kadınlar için evde üretim yapmak daha kabullenilebilir bir konum olarak değerlendirilmektedir. Her ne kadar zaman harcanmış olursa olsun eve iş alma çalışmak anlamına gelmemekte ve bu kadınların ev kadını rollerinde bir değişim olmamaktadır. Ancak, özellikle sanayi üretiminde çalışan kadınların bölümünün evli olmadığı, genç kızların küçük yaşlardan başlayarak evlilik yaşlarına gelinceye kadar çalıştıkları ve evlendikten ya da çocuk doğurduktan sonra bu işten ayrıldıkları dikkat çekmektedir. Eğer kocası yeterli gelire sahipse çalışan kadın evlendikten sonra genelde çalışmamayı seçmektedir, fakat yeterli gelire sahip değilse bir şekilde çalışmaya devam etmek durumundadır. İşte bu çalışmayan ya da evlendikten sonra çalışmayı bırakan kadınlarda genelde çalıştığı zaman birincil görevi olan anneliği ve eş olmayı aksatacağı, evle ve çocuklarıyla ilgili işlerin kendine evin geçiminin ise eşine ait olduğunu düşüncesi hakimdir çevresinden ve yetiştirilmesinden dolayı en önemli amacı ve hedefi evlenip iyi bir eş ve anne olmaktır. Geleneksel aile içindeki bu ayrılmış evlilik rolü ilişkisi kadına verdiği doyumdan dolayı gerek geleneksel aile yapısının gerek kendinin yani ayrılmış evlilik rolü ilişkilerinin, kadın tarafından yeniden üretilmesine yol açmaktadır: kadın bu aile yapısını ve ilişkilerini hem kendi memnuniyetle sürdürmekte, hem de kendi rol kalıplarını çocuklarına memnuniyetle aktarmaktadır (Çelebi,1990:19).

Özellikle kadınları evde çalışmaya teşvik eden etkenlerin başında ev halkı ile daha sıkı bir iletişim içine girme isteği yer alır. İş yaşamının yüksek temposundan geriye az bir zaman kalmakta ve çalışan kadın eve yorgun dönmektedir. Evde kendisini bekleyen

işler, yemek yapmak, temizlik, ev bakımı ve aile ile ilgilenmek için enerji ve istek kalmamaktadır. Bu olumsuz durumu yaşamak istemeyen kadın için evde çalışma iyi bir fırsat olabilmektedir [www.insankaynaklari.com (b)].

Fakat burada da toplumsal olarak kadına aile içinde çizilen rol kadar, iş verenin tercihlerinde önemli rol oynamaktadır. Kadınların çoğu erkeklere göre düşük ücret ve sosyal güvenceden ve haklardan yoksun çalışmaktadır. Böyle bir durumda ev ortamında çalışmak hem çalışan kadın hem de işveren açısından daha olumlu görülebilmektedir. Genel olarak yüksek yaşam standartlarının egemen olduğu üst sınıflarda ise bazen kadının çalışma özgürlüğü bulunmasına karşın ekonomik açıdan ailenin gereksinimi olmadığı için kadın çalışma ihtiyacı hissetmemektedir. Ama yine de kentlerde kadın istihdamının en yüksek olduğu çevre, üst sosyo-ekonomik sınıflardır. Düşük yaşam standartlarının egemen olduğu alt sınıflarda ailenin ihtiyacı olmasına karşın, sahip olunan toplumsal ve geleneksel değerlerden dolayı kadının çalışma yaşamına katılımına pek sıcak bakılmamaktadır. Eğer kadının kocasının rızası olursa “namusuyla” çalışabileceği işlerde işgücüne katılabilmektedir(public.cumhuriyet.edu.tr).

Tüm bunların dışında pek çok kadın da sosyal güvence elde etmek için çalışmaktadır. Çalışma sayesinde kendilerini güvence altına almak için, sigortalı olmak istemektedirler. Bunun yanında kadınlar çalışan insanlarla birlikte olmak, sosyal yardımlaşmada bulunmak, çevresini genişletmek içinde çalışmak istemektedirler.

Benzer Belgeler