• Sonuç bulunamadı

Tasarım dünyasında son dönemde ön plana çıkan konulardan bir tanesi de grafik tasarımın sosyal iletişime olan katkısıdır. Daha önceki bölümlerde grafiğin tanımı yapılırken grafik tasarımın amacının etkili bir iletişim kurmak olduğu ve iletişimin vazgeçilmez olduğu söylenmişti. Sosyal içerikli grafik tasarımla da mesaj iletilirken hedef kitle ile sosyal bir iletişim kurulmaktadır.

C. Burak Bezer sosyal iletişim için; genel anlamda “diğerlerine” söylemek istediklerimiz için ortak bir tanımlamadır. “Yere çöp atma”, “Suyu boşa akıtma”, “Yiyeceğini israf etme” gibi gündelik ifadelerin; dünyanın öteki ucundaki insanlara yardım eli uzatmaya varan çok geniş bir “insani” alandaki iyiye yönelik iletişim çabalarını kapsamakta olduğunu söyler (Aktaran:Ergüven,2008:37). Sosyal iletişim ile sürekli duyduğumuz söylemlerin daha algılanan, ikna edici ve davranışsal değişikliklere yol açacak bir şekilde kitlelere duyurulması sağlanır.

Savaş Çekiç ise sosyal iletişimi, tasarım enerjisini para kazanmanın ötesinde, gerçekten grafik iletişim çözümlerine ihtiyacı olan kişi, kurum, gruplar adına harcamak yani tasarımın sosyal problemlere çözüm üretebilmesi olarak algılanmasıdır demektedir (Aktaran:Ergüven,2008:37). Tülay Demircan sosyal iletişim ile, tasarımcının sesini yükseltmek, doğruları ifade etmek, insanları farkında

olmadan ikna etme yerine rahatsız ederek ikna etme fırsatı yarattığını söyler (Aktaran: Ergüven,2008:37).

Ahmet Erdoğan; sosyal iletişim kapsamında yapılan çalışmalar, hiçbir ticari kaygı güdülmeden sadece “insan adına” yapılan çalışmalardır. Bunlar ağız ve diş sağlığının nasıl olması gerektiğini anlatmaktan tutun, cinsel yollarla bulaşan hastalıklardan korunma yollarını, doğayı temiz tutmanın önemini, çöpe atılan her bir gıdanın küresel bazda nelere mal olduğunu anlatmaya kadar varan geniş bir yelpazeyi içerir. Asıl amacı, insanların görmezden gelineni görmeye sevketmektir (Aktaran:Ergüven,2008:37). Erdoğanın ifadelerinden de anlaşıldığı üzere yapılan tasarımlarla, çocuk istismarı, açlık, işkence, kölelik, küresel ısınma, nesli tükenen hayvanlar vb. konular üzerinde en azından bir kezde olsa insanların düşünmesi sağlanmaktadır.

Sosyal içerikli grafik tasarım ürünleri, sosyal amaçlar için yaratılan mesajları bünyesinde barındırır. Topluma yararlı sonuçlar ortaya çıkaracak şekilde, hedef olarak belirlenen kitleyi eğiten ya da motive eden bir tarzdır (Aktaran:Dülgeroğlu,2007:68). Sosyal içerikli grafik tasarımlarda satış ve tüketim amacı yoktur. Amaç; toplumun yararını gözetip, toplumsal konularda izleyiciyi bilgilendirip, bilinçlendirmek, düşünce ve davranış değişikliği meydana getirerek izleyicinin harekete geçmesini sağlayan grafik tasarımlardır.

Topluma ve insan sağlığına fayda sağlamak amacı güden dernekler, reklamların ve grafik tasarım ürünlerinin iletişim gücünü ve geniş kitlelere yayılma özelliğini görüp kendi amaçları için sosyal içerikli mesajlar veren grafik tasarım ürünlerini kullana gelmişlerdir. 20. yüzyıl içinde yaygınlaşan bu tarz, genel olarak toplumun yaşam kalitesini arttırmak, ulusal değerler kurup yaşatmak ve ortak toplum yaşamıyla ilgili mesajlar vermek üzere kullanılmıştır (Dülgeroğlu,2007:68). Örneğin, sigaranın sağlığa zararlarına değinen TV reklamları, AIDS, aile planlaması, göğüs kanseri, insan hakları ihlali, avlanma gibi konularda toplumun bilgilenmesini sağlayan ve bu konularda farkındalık yaratarak önlem alınmasını amaçlayan afişler sosyal içerikli grafik tasarıma örnektir.

Ortak bilinci toplumun iyi yönde gelişmesi olan kişi ya da gruplar da çeşitli yöntemlerle sosyal içerikli grafik tasarım türünün gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Grafik tasarımcıların ortaklaşa oluşturduğu manifestolar, ürettikleri tasarımlar, genel sosyal konularda toplumu reklam yoluyla eğitmek için varolan organizasyonlar, reklam ajanslarında derneklere ücret alınmadan yapılan (pro bono) sosyal iletişim projeleri, kurumların düzenlediği etkinlikler bu yöntemler arasındadır (Dülgeroğlu,2007:68).

Grafik tasarımcıların ortaklaşa kurdukları manifestoların ilki 1964’te yayınlanan, 2000 yılında güncellenen “First Things First” (en önemli şey öncelikli anlamında) manifestosudur. Son güncellenen bu manifestoya bir çok sanat yönetmeni, grafik tasarımcı, kreatif direktör ve görsel iletişimci katkıda bulunmuştur. Ünlü grafik tasarımcılarında bulunduğu manifestoda, grafik tasarımın sadece satış amaçlı bir hale dönüşmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirmişlerdir. Tasarımcıların tüm dünyada gittikçe yaygınlaşan tüketim kültürüne yardımcı olduklarını fakat bunun ölçülemez zararlara yol açacağını savunmuşlardır. Bu nedenle tasarımcıların toplumsal, kültürel, çevresel vb. konularda tasarımlar yaparak kabiliyetlerini bu yönde de kullanmaları için yol gösterirler.

Dülgeroğlu’da bu manifestoların grafik tasarımcıları; sosyal ve eğitsel amaçlı kampanya ve projelere destek vermeye ve daha demokratik iletişim formları kullanmaya davet ederek tüketim kültürünün sorgulanamaz mantığını tasarımla ve görsel dille farklı bakış açıları ortaya koyarak sorgulamaya çağırdıklarından bahseder (Dülgeroğlu,2007:69). Sonuç olarak; tasarımcılar, sosyal olgulara karşı toplumsal duyarlılığın arttırılması ve bu meselelerin çözümü için çalışmalar yapar.

Sosyal konularda toplumu eğitmek için varolan organizasyonlara en iyi örneklerden bir tansesi 1942’de Amerika’da kurulmuş olan Ad Council’dir (Reklam Kurulu)dur. ABD'li reklam ajanslarının gönüllü olarak bir araya gelmesiyle kurulan konsey savaş boyunca "Rosie the Riveter", "Buy War Bonds" ve "Loose Lips" kampanyalarını yaratır ve yayımlar. 1945'te savaş sona erince Başkan Roosevelt konseyin barış zamanında da faaliyette olmasını ister ve konsey ismini "Reklam

Konseyi" olarak kısaltır. Savaş zamanında Amerikan halkını düşmana karşı ayakta ve bir arada tutmak amacını belirleyen konsey barış zamanında bu amacını pozitif sosyal değişim yaratmak olarak yenilemiştir (Yakın, http://www.adlasmahlas.com). Konseyin halen "Yardımlaşma", "Sağlık ve Güvenlik" ve "Eğitim" başlıkları adı altında 46 ayrı kampanyayı yönetmekte veya desteklemekte olduğu bilinmektedir. Reklam Kurulu’nun yapmış olduğu çalışmalardan bazıları büyük başarılar elde etmiştir. 1985 yılında başlatılan Çevreyi Koruma Kampanyası sayesinde 2000 yılına kadar geri dönüşüm oranının büyük ölçüde arttığı bilinmektedir. Yine 1985'ten bu yana yürütülen emniyet kemeri kampanyasıyla emniyet kemeri kullananların oranı büyük ölçüde yükselmiştir.

Sanatçılar, eylemciler, yazarlar, öğrenciler, eğitimciler ve girişimciler gibi çeşitli gruplardaki insanların oluşturduğu uluslararası bir karşı-kültür (counterculture) grubu olan Adbusters, sosyal ve politik grafik tasarım ve reklam konusunda önde gelen organizasyonlardan bir tanesi. Grafik tasarım ürünlerinde sosyal konularla ilgili farkındalık yaratırken ılımlı yaklaşımlar sergileyen Ad Council'in aksine, Kanada orijinli Adbusters, eylemci yapısıyla mesajlarını daha çarpıcı ve bazen de şok edici olabilen bir görsel tavırla izleyicilere ulaştırır. (Dülgeroğlu,2007:70). Kanada’lı bir grafik sanatçısı olan Ted Dave’in gayretleriyle ilki 1992 yılında, sadece Vancouver şehrinde kutlanan Satın Almama Günü insanları sadece bir günlüğüne alışveriş yapmamaya çağırıyordu. Ted Dave’in kampanya için seçtiği ve “No Shop Day” (Alışverişsiz Gün) adını verdiği gün ise, bir yıl boyunca en fazla alışverişin yapıldığı Şükran Gününün hemen ertesi günü, yani Kasım ayının son Cuma günüydü. Yıllarca bir reklamcı olarak çalışan Ted Dave, bu kez hazırladığı afişler ve posterlerle insanları tüketmemeye, alışveriş yapmamaya çağırmaktaydı (http://www.tuketiciler.org/sag/sag.asp). Bu günle ilgili çarpıcı mesajlar verilip, şok edici görsel tasarımlar yapılarak izleyiciye ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu ve buna benzer eylemler dünya üzerinde gittikçe artan bir katılımcı kitlesiyle gerçekleşmektedir.

Kısaca sosyal grafik tasarımda amaç, izleyicileri toplumun yararına olacak düşünce ve davranış biçimlerine yönlendirmektir. Bu amaç, tüketim toplumunun göz

kamaştıran cazibesinin arkasındaki gerçekliği ortaya çıkarmak; toplumların refah seviyelerindeki dengesizliğe işaret etmek; ırksal ayrımcılık ve önyargıları ortadan kaldırmayı desteklemek; sağlıkla ilgili konulara dikkat çekmek gibi geniş bir yelpazede olabilir (Dülgeroğlu,2007:70). Grafik tasarımcılar yeteneklerini sosyal konularda da kullanabilmeli, sadece tüketim kültürüne hizmet etmemeli, içinde bulunduğu toplumun ve dünyanın problemlerine karşı duyarlı davranabilmelidir. Toplumsal konularda verilecek çarpıcı mesajlar kitlelerin bilinçlenmesinde ve harekete geçmesinde etkili olacaktır.

Sosyal içerikli grafik tasarımdan, ticari kaygısı olmayan, izleyicide toplumun yararına olacak bir düşünce ve tavır değişikliği meydana getirerek, izleyiciyi harekete geçirmeyi amaçlayan tasarımlar olarak bahsedildi. İletilmek istenen mesajların görsel yollarla geniş kitlelere ulaştırıldığına değinildi.

1960 ve 1970'lerin sosyal devrimleriyle ortaya çıkan ve eskiye göre daha serbest nitelikteki yeni sosyal vizyonlar, toplumda değişen tavırlarla beraber yeni bir atmosfer yaratmıştır. Sosyal içerikli grafik tasarım, bu değişen yeni tavırların oluşturduğu bir tarz olarak kendini gösterir. Amerika'da 1960'lar ticari reklamcılıkta yaratıcılık açısından bir dönüm noktası olurken, bu yıllarda ilk defa İngiltere’de sosyal içerikli reklam konusunda bugünkü emsallerine yakın, çarpıcı örnekler verilmeye başlanmıştır. 70'ler ise yine İngiltere'de toplum yararı için yapılan kampanyalarda, sansasyonel görseller ve şok taktikleri kullanılmaya başlanılan yıllar olmuştur (Dülgeroğlu,2007:42). 1990’lı yıllar ise toplumsal konuların üzerine çok daha fazla eğinildiği ve bu konuların paylaşıldığı yıllar olmuştur. Sağlık, işsizlik, dünya genelindeki çevre sorunları, kanser, AIDS, evsizlik, giderek artan madde bağımlılığı, feminist hareketler bu yıllara damgasını vuran sosyal hareketlerdir.

Medyaya yansıyan ve medyada tartışılan bu küresel sorunlar, sosyal toplum örgütlerini ve bireyleri harekete geçirmiş; grafik tasarım halkların bu sorunlara dikkatini çekmek ve önlemler almalarını sağlamak için çok önemli bir görsel araç olmuştur (Dülgeroğlu, Mart 2007: 43).

Örneğin 1990'larda yapılan; sosyal konu, sorun ve tabuları ele alan Benetton reklam kampanyaları, toplumdaki çeşitliliğin (Farktı ırklar ve etnik gruplar); eşitliğin ve paylaşımın; küresel sağlık problemlerinin; sosyal hakların ve hak iddia eden grupların görsel yansımalarından oluşur (Dülgeroğlu, Mart 2007: 43). Irkçılık, açlık, AIDS, özgürlük gibi temaların işlendiği reklamlar bütün dünyada ilgi çektiği gibi aynı derecede tepkide görmüştür. Benetton reklamlarını eleştirenler şirketin kendi çıkarları doğrultusunda bu reklamları kullandığını söylemektedir. Benetton yetkilileri ise yapılan eleştirileri reddedip kendilerine ekonomik bir getirisi olmadığını söyleseler de, reklamlar kurumun imajını etkilemiş ve markaya yarar sağlamıştır.

Günümüzde büyük reklam ajansları, ticari kuruluşlara sosyal içerikli reklam kampanyaları yapmaktan ileri giderek, ticari ve sosyal tasarımı birbirinden ayırıp, karamacı gütmeyen, toplum ve çevre yararına çalışan derneklere gönüllü olarak, ücretsiz profesyonel grafik destek sağlamaktadırlar. Pro bono adı verilen bu aktivite tümüyle sosyal, çevresel ve sağlık konularında izleyicilere mesajlar verirken, sosyal düzende iyiye yönelik bir değişiklik yaratmayı amaçlamaktadır (Dülgeroğlu, Mart 2007: 43). Yapılan çalışmalarla genç grafik tasarımcılarda teşvik edilmekte ve hazırladıkları çalışmalarla genç izleyici kitlesine ulaşması sağlanmaktadır.

2.6. Eğitim, Öğrenme ve Sosyal Sorumluluk

Eğitim, toplumun geleceğine yatırım yapma işidir

(http://egitisim.inonu.edu.tr/ikram_egitimin_yonu.htm). Eğitim, toplumlar için hayati önem taşıyan en önemli dinamiklerin başında gelmektedir. Eğitim yalnızca okulda, kışlada veya fabrikalarda yapılan sınırlı ve süreli bir faaliyet olmaktan çıkmaktadır. Bireyin ve toplumun çağın gereklerine göre yaşamasını öğrenmesi yaşam boyu eğitimi gerekli kılmaktadır. Eğitim sadece belirli yaşlarda, belirli örgütlerde, belirli sürelerde, belirli kişilere götürülen hizmetler olmaktan çıkmaktadır (Töremen,1995:99). İçinde yaşadığımız çağda eğitim, bireyin kişilik kazanmasını, sahip olduğu bilgiyi hayatın içinde kullanmasını ve bireylere yeni özellikler kazandırarak çağa ayak uydurmasını amaçlar. Demirel eğitim için; günümüzde eğitim sürecinden geçen insanların bir yandan çevrelerinde hızla oluşan değişmelere

uyum sağlamaları, diğer yandan çevrelerinde istenilen yönde değişme sağlayacak yeterlikte yetişmeleri beklenmektedir. Bu işlevleri etkin olarak yerine getirebilmesi için eğitim sisteminin diğer toplumsal kurumlardan daha hızlı bir değişme ve yenilik içinde olması gerektiğini ifade eder (Demirel, 1996: 47).

Drucker; postmodern çağda eğitim anlayışının bilgiyi alan değil üreten, özgürlükçü, çoklu zeka anlayışına önem veren, kural koyan değil değer oluşturabilen, sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapan, proje üretebilen özelliklere sahip olabilecek bir anlayış olmaya başladığından bahseder (Drucker, 2003: 227). Postmodern anlayışa göre eğitim, yaşam boyu sürmektedir. Eğitim herkese hitap edebilmeli, toplumun geneline yönelik faaliyetlerde bulunmalı ve sosyal bir ayrıcalık oluşturmamalıdır (Ilich, 1994: 44).

İçinde bulunduğumuz çağda, eğitim ve öğretimin sadece okullarda çocuklara verilen eğitim ve öğretim olmadığı anlaşılmıştır. Darkenwald bu konuyla ilgili olarak “Genelde ‘eğitim’, ‘öğretim’ denilince, pek çok kimsenin aklına çocuk ve gençler ile okullar gelmektedir. “Eğitim” ile okullarda verilen“örgün eğitim”in okulda öğrenilen ya da öğretilenlerle sınırlandırılamayacağı; bireyin “beşikten mezara kadar” bir öğrenme süreci içinde bulunduğu; bu nedenle de eğitim etkinliklerinin bu anlayış içerisinde düzenlenmesi gerektiği giderek anlaşılmakta olduğunu söyler (Darkenwald, 1982: 2).

20. yüzyılda toplumların odak noktası haline gelen yaşam boyu öğrenme; bilgi ve teknolojinin her geçen gün gelişimiyle birlikte önemli hale gelmiştir. Sanayi toplumlarının devamı olarak bilgi toplumu kavramı ortaya çıkmıştır. Aktan ve Tunç bilgi toplumu için; yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı, eğitimin sürekliliğinin ön plana çıktığı, iletişim teknolojileri, bilgi otoyolları, elektronik ticaret gibi yeni gelişmeler ile toplumu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi açıdan sanayi toplumunun ötesine taşıyan bir gelişme aşaması olarak tanımlarlar (Aktaran:Güler,2004:122). Bilgiyi üreten ve bunu geniş kitlelere yayan ve bilgiyi kullanan toplumlar gelişme gösterecektir.

Yapılan bir araştırmada şirketlerin topluma katkı yapmaları beklenen faaliyet alanlarının ilk başında eğitim gelirken daha sonra sırasıyla yoksulluk, insan sağlığı, çevre, suç/güvenlik, kültür/sanat konuları gelmektedir (Taşkıran,2008:5). Eğitim, bir ülkeyi geleceğe taşıyacak en önemli unsurlardan bir tanesidir. Günümüzde bilgi teknolojilerini kullanarak, gerekli bilgilere nerede ve nasıl ulaşabileceğini bilen bireylere ihtiyaç duyulmaktadır. İçinde yaşadığımız bu bilgi çağında, hala ülkemizde eğitim alanında sıkıntılar yaşanmaktadır. MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı verilerine göre şu anda 6-13 yaş grubunda 10 milyon 398 bin 454 kişi bulunuyor. Bunun 5 milyon 334 bin 820’si erkeklerden oluşurken, 5 milyon 63 bin 634 kişi ise kızlardan oluşuyor. 2007-2008 eğitim öğretim yılında ilköğretimdeki öğrenci sayısı 10 milyon 124 bin 820 olmuştur. Strateji Geliştirme Başkanlığı’nın verilerine göre okula gitmeyen öğrenci sayısı 273 bin 634 olarak belirlenmiştir. Bunların 78 bin 261’ini erkek öğrenciler oluştururken, kızlar 195 bin 373 kişidir. Kız çocuklarının okullaştırılmaması, eğitimde fırsat eşitliği, okulların yetersizliği, okullardaki teknik alt yapının eksik olması vb. sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların giderilmesinde ise devlet yetersiz kalmıştır.

Eğitim alanındaki sorunların giderilmesinde devletin dışında diğer kurumlara da görevler düşmektedir. Kamu kuruluşları, sivil toplum örgütleri, işletmeler eğitim alanındaki eksikleri görerek sosyal sorumluluk projeleriyle eğitime destek olmaya çalışmaktadırlar. Sosyal sorumluluk projeleri, kamu sektörü, işletmeler ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirmiş ve bu projeler ile önemli sonuçlar elde edilmiştir. Eğitim alanında yürütülen sosyal sorumluluk kampanyaları toplumunun sorunlarını giderici bir rol üstlenmiştir.

2.7. Eğitim Konulu Sosyal Sorumluluk Kampanyaları

2.7.1. Baba Beni Okula Gönder Kampanyası

Baba Beni Okula Gönder kampanyası, eğitim alanında ülkemizde yapılan ve milliyet gazetesi tarafından yürütülen bir kampanyadır. Kampanya ile amaçlanan kız çocuklarının okullaştırılmasıdır.

Capital dergisi, her yıl "Kurumsal Sosyal Sorumluluk Liderleri" adı altında, şirketlerin, liderlerin ve sivil toplum kuruluşlarının, bulundukları topluma katkıda bulunmak adına yaptıkları sosyal sorumluluk projelerinin "halk nezdinde nasıl algılandığını ortaya koymak için" araştırma yaptırmıştır. Buna göre, 2006 yılının en başarılı 15 sosyal sorumluluk projesi arasında birinci sırayı Milliyet gazetesinin "Baba Beni Okula Gönder" kampanyası almıştır. Onu "Haydi Kızlar Okula/UNICEF", "Aile İçi Şiddete Son/Hürriyet" (Milliyet Gazetesi, www.milliyet.com.tr / 2007/ 04/11/guncel ) kampanyaları takip etmektedir.

Milliyet'in "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasına, 8 ayda 20 milyon YTL katkı sağlanmıştır. Pek çok kuruluşun yurt, derslik ve burs konusunda destek verdiği kampanyaya, 50.000 kişi bireysel bağışta bulunmuştur.

Baba Beni Okula Gönder kampanyası ile ilgili olarak şu açıklamalar yapılmıştır: Günümüzdeki en önemli sorunları düşündüğümüzde, eğitim ve özellikle kız çocuklarının eğitimidir. Avrupa Birliği’ne üyelik müzakereleri devam ederken Türkiye’de resmi olmayan rakamlara göre 1 milyonu aşkın kız çocuğunun okula gidemediği bilinmektedir. Bu rakam erkek çocuklarıyla kıyaslandığında oldukça fazladır. Gelecek nesillerin yetişmesi konusunda birincil rol üstlenecek olan kız çocuklarının eğitimine sosyal sorumluluk bilinciyle yaklaşmak isteyen Milliyet Gazetesi, Türkiye’nin refah seviyesinin yükseltilmesinde nüfusumuzun yarısını oluşturan kızlarımızın, üretken bireyler olarak topluma kazandırılmasının çok önemli olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle “Baba Beni Okula Gönder” kampanyası için çalışmalara başlamışlardır (http://www.kurumsalsosyal.com/?pid=187).

Milliyet Gazetesi kampanyayı düzenlemeden önce eğitimle ilgili sorunları araştırdığını söylemiştir. Bu amaçla Milli Eğitim Bakanlığı’ndan, sivil toplum kuruluşlarından, mülki idare amirlerinden bilgi alınmış ve bir de konuyla ilgili çalıştay düzenlenmiştir. Milliyet Gazetesi muhabirleri, kız çocuklarının okullulaştırılmasında yoğunlukla sorun yaşanan bölgelerde incelemeler yapmıştır. İncelemelerin ardından kampanya 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda başlatılmıştır. Ülkemizde kız çocuklarının okula kazandırılması

konusunda yerine göre yurt, derslik ve eğitim bursu gibi acil ihtiyaçları olan iler tespit edilmiş ve kampanyaya destek için her kesime çağrıda bulunulmuştur. Kampanyanın öncüsü Milliyet de 1 milyon YTL katkıda bulunmuştur. Ardından pek çok kuruluş yurt, derslik ve burs konusunda kampanyaya destek vermiştir.

Milliyet Gazetesi kampanya ile ilgili yaptığı açıklamalarda, asıl amaçlarının eğitim seferberliğini tüm Türkiye’ye yaymak olduğunu ve her kız çocuğunu okullu yapmak olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca kampanya ile maddi destek, toplumsal bilinci geliştirme ve yapısal sorunların giderilmesine yönelik çalışmalar yaptıklarını da söylemişlerdir.

Maddi destek çalışmaları ile ilgili olarak kampanya yetkilileri; kendilerine kısa dönemli hedefler belirleyerek ilk olarak acil ihtiyacı olan illerde 17 yurt yapımını, 6 bin 750 kız çocuğuna burs verilmesini ve 13 bölgedeki derslik ihtiyaçlarının giderilmesini hedeflediklerini ifade etmişlerdir. Şimdiye kadar geçen zaman içinde 20 yurdun yapımı Milliyet ve çeşitli kuruluşlar tarafından üstlenilmiş. 3 bin 650 kız çocuğunun eğitim bursu sağlanmış ve 2 bölgede de derslik yapımı tamamlanmış.

Toplumsal bilinci geliştirme çalışmaları kapsamında ise beş ilde yaklaşık 500 anne-babaya eğitim verildiğini, 81 YİBO ve PİO yöneticisine yönelik iki günlük bir eğitim gerçekleştirildiğini ve yapılan haberlerle iyi örnekler duyurulmuş. Ayrıca yapısal sorunların giderilmesi yönünde de gazetede haberler yayınlanmış ve köşe yazarları da sorunları gündeme getirmiştir. Örneğin kız yurtlarına kadın yöneticilerin atanması, burs yönetmeliğinin değişmesi gibi konular haber yapılmıştır.

“Baba Beni Okula Gönder” kampanyası ile eğitim konusunda toplumsal bir hareket oluşturulmuştur. Milliyet gazetesi kampanyada koordinatörlük görevini üstlendiğini ve sivil toplum kuruluşları, devlet ve özel sektör arasındaki ilişkileri düzenlediğini, ihtiyaçların belirlenmesinde son derece titiz davrandığını, bağış olarak toplanan tüm paranın kampanya amaçları doğrultusunda kullanılmasını sağladığı

açıklamıştır. Milliyet toplanan bağışların sivil toplum kuruluşlarının hesabında toplandığını da söylemiştir.

Resim -1: Baba Beni Okula Gönder Kampanya Logosu

2.7.2. Bilgisayarlı Eğitime Destek Kampanyası

Bilgisayarlı Eğitime Destek Kampanyası, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği ile birlikte yürütülmektedir. Proje ile hedeflenen eğitim kurumlarına bir milyon bilgisayar kazandırmaktır. Milli Eğitim Bakanlığı “Bilgisayarlı Eğitime Destek” Proje koordinatörlüğü ile yapılan görüşme sonucunda elde edilen bilgiler şöyledir:

Türkiye, birçok Avrupa ülkesinde eksikliği hissedilen genç bir nüfusa, etkin biçimde kullanılmayı bekleyen kaynaklara ve yeni nesle daha iyi bir gelecek yaratma kararlılığına sahiptir. Bu üç etkenin bir araya gelmesi, ülkemizin ve insanımızın kısa sürede büyük atılımlar yapmasını sağlayacaktır. Önemli olan, eksikliklerimizi

zamanında fark edip, enerjimizi, birikimimizi ve bilgimizi bu eksiklikleri giderme yolunda kullanmamızdır.

Bilgisayar artık tüm dünya insanları için bir gerekliliktir. Öte yandan bilişim

Benzer Belgeler