• Sonuç bulunamadı

2.2. YEREL YÖNETĠMLERĠN SOSYAL HĠZMET ANLAYIġI

2.2.6. Yerel Yönetimlerin Sosyal Hizmetlerin Yeniden Yapılandırılma Sürecindek

2.2.6.3. Sosyal Hizmetlerde Çoğulculuk YaklaĢımı

“1980‟lerde sosyal hizmetlerin sunumunda özelleĢtirme ve yerelleĢme dıĢında “refah çoğulculuğu” (welfare pluralism) ya da “refah karması” (welfare mix) anlayıĢı geliĢmiĢtir. Refah çoğulculuğu yaklaĢımı yeni bir kavram gibi görünmesine rağmen kökeni devletler tarihinden bile eskiye dayanmaktadır. Bu yaklaĢım aile, akrabalık, komĢuluk ve gönüllülük esaslarına dayalı olarak ortaya çıkmıĢ bir yardımlaĢma modelidir. Ancak sanayileĢme ve kentleĢme sürecinde yaĢanan sosyal sorunların farklılığı ve çeĢitliliği devletleri eğitim, sağlık, sosyal yardım ve sosyal hizmetler gibi alanlarda hizmet üretmeye zorlamıĢtır” (Mutioğlu, 2003: 299-301).

“1970 sonrası süreçte ise devletler; yaĢanan sosyal ve ekonomik geliĢmeler/alt-üst oluĢlar nedeni ile kamu hizmetlerini yeterince etkili ve verimli Ģekilde sunamadığı, sürekli bütçe açıkları yaĢanmasına yol açtığı, sosyal harcamaları artırdığı, kaynakları gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaĢtıramadığı vb. konularda, yeni sağ siyasetin sürekli eleĢtirilerine maruz kalmıĢtır. 1980‟lerde sağ iktidarların refah devletlerinde iktidara gelmesi ile

baĢlayan kamuda yeni yapılanma sürecinin bir ayağını da refah çoğulculuğu anlayıĢı oluĢturmaktadır. Bu yaklaĢımın özünü kamuya ait sosyal hizmetlerin sadece kamu yönetimince değil piyasa ve sivil toplumun da katılımlarıyla çoklu bir hizmet yapılanması içerisinde sunulması oluĢturmaktadır” (ġaylan, 1995: 62).

“Refah karmasını (birleĢtirici modelini) oluĢturan aile, sivil toplum, kamu ve özel sektör arasındaki iliĢkiler sürekli bir değiĢim içerisindedir. Ortakların tek baĢlarına etkin olamamaları diğerlerine ihtiyaç duymalarını beraberinde getirmektedir. Piyasa yönelimini terk etmeden etkinliğin, verimliliğin ve ortak yararların sağlanmasını amaçlayan bir yaklaĢımdır. Modelin temel amacı ise kamunun ve özel sektörün sivil toplum aracılığıyla tekrar kontrol altına alınmasını sağlayabilmektir. Bu durumun sağlanabilmesi için de kamu fonlarının desteği ile güçlendirilmiĢ bir sivil toplum yapısının oluĢturulması amaçlanmaktadır” (Seyitoğlu, 1993: 408).

Sosyal refah anlayıĢının oluĢmasına katkıda bulunan aile, özel sektör, sivil toplum ve kamu sektörünün bütününün oluĢturduğu toplam refah “refah çoğulculuğu” olarak adlandırılmaktadır (ġaylan, 1995: 64-65). Sosyal refahın sunumunda yaĢanan bu geliĢmeler bazıları için siyasi olarak devletin ortadan kaldırılması anlamı taĢırken bazılarına göre de bu süreç tarih boyuca var olan bir oluĢumun tekrar öneminin artmasından ibaret bir duruma iĢaret etmektedir

Aile, akrabalık ve komĢuluk iliĢkileri; halen çocukların ve yaĢlıların bakımını sağlayarak ve mahalledeki ihtiyacı olan komĢuya yardımda bulunma geleneğini kısmen de olsa sürdürerek; gönüllü kuruluĢlar ve özel sektör de gittikçe artan bir etki ile muhtaç durumda olan çocuklara, yaĢlılara, kadınlara, engellilere vb. gruplara sosyal hizmet sunma konusunda ulaĢarak sosyal hizmetlerin sunumunda fonksiyonları ölçüsünde refah çoğulculuğuna katkıda bulunmaktadır. Sonuç olarak bütün bu geliĢmeler refah devletlerinde sosyal hizmetlerin çoğulcu bir yaklaĢım içersinde sunulmakta olduğunu ve kamunun payının giderek azalacağını göstermektedir.

2.2.6.4. Sosyal Hizmetlerde YerelleĢmenin Etkin Hale Getirilmesi

Kamu hizmetlerinin merkezi ya da yerel düzeyde sunulması çoğu zaman ülkelerin üniter veya federal yapıya sahip olmaları ile yakından iliĢkilidir. “Merkeziyetçi “üniter” yapıya sahip olan ülkelerde “tam kamusal” ya da “yarı kamusal” mal ve hizmetlerin sunumu merkezi yönetim tarafından sağlanmaktadır. Federal yapıya sahip ülkelerde ise kamusal mal ve hizmetlerin finansmanı ve sunumunu yerel otoriteler üstlenmektedir. Ülkelerin merkezi ve yerel yönetim yapılanmaları arasındaki bütün bu farklılıklara rağmen, özellikle 1980 sonrası ortaya çıkan yönetim anlayıĢı çerçevesinde merkezden yönetimlerin etkinliğinin azaldığı ve yerel yönetimlerin sorumluluklarının arttığı görülmektedir” (Erdut, 2002: 79).

Yeni yerel yönetim anlayıĢı yerel yönetimleri sadece ilkesel düzeyde kurumsal örgütlenme ve hizmet sunma özelliklerine sahip birimler olmaktan öte anayasal bir yaklaĢımla klasik yönetim anlayıĢına alternatif yönetim modeli olarak ele almaktadır. Yeni yönetim anlayıĢı yerel yönetimleri piyasa kadar etkin olmasalar dahi merkezi yönetimin özgürlükleri kısıtlayan yapısı karĢısında tercih edilebilir bulmaktadır. Bu anlamda “Yeni yerel yönetim anlayıĢı hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanabilmesi için sağlık, eğitim, sosyal hizmetler, sosyal yardımlar vb. alanlardaki hizmetlerin özelleĢtirilmesini, özelleĢtirilmenin mümkün olamadığı durumlarda ise yerelleĢtirilmesini amaçlamaktadır. Özellikle geliĢmiĢ kapitalist ülkeler, 1990 sonrasında merkezi yönetime ait birçok kamusal hizmetin yerel yönetimlere devredilmesi uygulamasını gerçekleĢtirmiĢtir” (Ġkizoğlu, 2001: 167).

Bu ülkelerde, 1980 sonrasında merkezi yönetime ait yetkiler sınırlandırılırken, yerel yönetimlerin hizmet ve harcama sorumlulukları artırılmıĢtır. YaĢanan bu değiĢim süreci, iĢgücü ve istihdam politikalarını da doğrudan etkilemiĢtir. Yerel yönetimler yalnızca hizmet sunan değil aynı zamanda en fazla personel istihdam eden kuruluĢlar haline gelmiĢtir. “Örneğin Almanya‟da belediyelerin iĢgücü istihdamı 1993 yılında yaklaĢık 110.000 iken, 1996‟da 200.000, 2000 yılında ise 400.000‟e ulaĢmıĢtır. Ayrıca hizmetlerin rekabet ortamında sözleĢmeye dayalı olarak satın alınması da

yerel yönetimleri iĢ gücü piyasası açısından önemli hale getirmiĢtir” (Erdut, 2002: 81).

“YerelleĢmenin etkin hale gelmesinde Yeni Kamu Yönetimi yaklaĢımının kullandığı önemli bir ilke de “Yerindenlik” (Subsidiarite) ilkesidir. Federal Almanya‟da uzun yıllardan beri etkin olarak kullanılan bu kavram, 1992 yılında Maastrich AntlaĢması ile AB‟nin anayasal dayanaklarından biri haline gelmiĢtir. Yerindenlik ilkesi AB içerisinde adem-i merkezi bir yapının oluĢturulmasını ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini amaçlamaktadır. Merkez ve yerel arasındaki yetki paylaĢımının yerel lehine yapılanmasını öngören ilke, bu yolla hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanabileceğini öngörmektedir. Yeni Kamu Yönetimi ile Yerindenlik ilkesinin merkezi ve yerel yönetimler arasındaki iliĢkilere yaklaĢım benzerlikleri, 1980 sonrası süreçte Yerindenlik ilkesinin baĢta AB olmak üzere bütün dünyada Yeni Kamu Yönetimi anlayıĢı ile birlikte etkin olarak kullanımına yol açmıĢtır” (Ġkizoğlu, 2001: 169).

Benzer Belgeler