• Sonuç bulunamadı

COĞRAFYA FEN

ulaştığı sonuçlar, birçok bilim alanından toplanan ve coğrafyaya özgü, coğrafyacının elinde ruh bulan sentezler olacaktır. Modern coğrafyanın bu sentezleme gücü, onu diğer bilimlerin başvuracağı önemli bir alan haline getirecektir. Doğal olarak da coğrafya, bilimler sahasında özel bir yerde bulunacaktır. Coğrafya ve elbette ki coğrafyacı gözlemlediği, araştırdığı, bir neden- sonuç ilişkisine oturttuğu ve sentezlediği bütün coğrafi olayları yine insanın yararına kullanmak arzusundadır.

Pınar (2003)’a göre günümüzde hiçbir bilim dalı, olayları araştırırken sadece kendine ait verilerden yararlanmaz. Bu açıdan bilimler, birbiriyle ilişki içerisindedir. Bunun önemli faydası, bilimsel neticelerin doğru bir şekilde ortaya konmasında yatmaktadır. Coğrafyanın diğer bilimlerle kurduğu bağlantılar da iki husus dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki, bütün bilim dallarının araştırma sahasının coğrafya ile ilintili olmasıdır. Zira coğrafyanın en ayırıcı özelliği, mekansallıktır. Öyle ki coğrafya hayatımızı devam ettirdiğimiz saha olduğundan, bütün bilimlerde zaten incelemelerini burada sürdürür. İkinci husus ise coğrafyanın coğrafi sentezi kurabilmesi için, diğer bilimlerin verilerine gereksinim duymasıdır. Bu sebeplerden ötürü coğrafyanın diğer alanlarla çok sıkı olarak belirtilebilecek ilişkiler kurması olağandır (Pınar, 2003a: 21). Akdemir (2015)’e göre coğrafya bilimi, yeryüzünün bütününde veya bir kısmında, insanın fiziki çevre ile olan ilişkisinin takipçisi, başka bir ifade ile gözlemcisidir. İnsanoğlu, fiziki çevreyi kendi yararına uygun bir şekilde değiştirmiş veya fiziki çevreye olumsuz olabilecek yapıda yeniden kurgulamıştır. Bütün bu etkinlikleri gözlemlemek, sebeplerini incelemek, kıyaslamak, dağılışı belirlemek ve gruplamak, sentezleme yapmak ve bilimsel modeller, kurallar meydana getirmek coğrafyacının mesuliyet sahasına girmektedir (Akdemir, 2015: 3).

2. 1. 2. Coğrafyanın İlkeleri

Coğrafya disiplinini genel olarak insan ve mekân arasındaki bağlantıları, bu bağlantıların yarattığı ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel gerçekleri bütünleyici bir anlayışla inceleyen ve tespitleri neticesinde yaptığı sentezleri insanlığın faydasına sunan bir alan olarak tanımlanmaktadır. Coğrafya araştırmaları sürdürdüğü herhangi bir alanda, kullandığı ilkeler ve yöntemlerle çeşitli bilimsel alanlardan ayrılmaktadır.

Elbette bir bilim dalı diğerinden inceleme alanı ve inceleme alanını ele aldığı ilkeleri ile ayrılır. Bu araştırma ve incelemeler tabii ki rastgele değil birtakım ilke, metot ve düşünce tarzları ile idame ettirilir.

Bu noktada “coğrafi yeryüzü” araştırmalarında göz önünde tutulan bazı ilkeler incelenecektir. Coğrafya tanımlarında ve coğrafyacı yaklaşım tarzlarında öne çıkan bazı ilkeler şunlardır: Nedensellik, bağlantı, dağılış, karşılaştırma, bütünsellik ve mekânsallıktır (Şekil 3). İlkelerin sayısını artırmak mümkün olmakla birlikte, bazıların aynı manada kullanıldıklarını ya da kısmen birbirlerini tamamladıklarını belirtmek mümkündür.

Şekil 3: Coğrafyanın İlkeleri.

Dağılış ilkesi, coğrafyanın diğer bilimsel disiplinlerden inceleme metodu olarak ayrılışını kesin olarak sağlayan ilkedir. Coğrafya ve coğrafyacılar için bu ilke, bir inceleme yöntemi olduğu kadar aynı zamanda diğer bilim alanlarından ayrışmanın sağlandığı bir bakış açısının da ifadesi olarak kabul edilmektedir. Dağılış ifadesi, coğrafya tanımlarında da sıkça kullanılmıştır. Tabii ki bir mekân ilmi olması nedeniyle coğrafya, inceleme sahasında meydana gelen tüm hadiselerde yer belirtme durumundadır. COĞRAFYANIN İLKELERİ NEDENSELLİK BAĞLANTI DAĞILIŞ KARŞILAŞTIRMA SEBEP- SONUÇ

Yer belirtme, sonraki süreçlerde ortaya çıkan hadiselerin sebeplerini belirlemek açısından bir başlangıç aşamasıdır. Dağılış, coğrafi yeryüzünde görülen herhangi bir coğrafi olayın başka nerelerde de görüldüğünün ifadesidir. Fiziki ya da beşeri açıdan coğrafi olayların bir yayılma düzeni söz konusudur. Esasen dağılış ilkesinde coğrafya, nerede sorusunun da bir anlamda cevabını arar. Örneğin sanayi sahalarının yayılışını yerelde ve dünya üzerinde ortaya koymak bu ilke ile ilgilidir.

Doğanay ve Sever (2016)’e göre, coğrafyanın esası dağılış ilkesine dayanmaktadır. Coğrafya biliminin inceleme evrenine giren her konu dağılış şekli ve yayılma sistemi açısından, ortaya konmaktadır. Dağılışın şekli ve yayılma sisteminin nedenlerinin ortaya konulması da ilkenin başka bir boyutunu meydana getirmektedir. Nerede suali, coğrafya ilminde coğrafi yeryüzü süreçlerinin analizi için ilk aşamayı oluşturur ve konum şeklinde de belirtilebilir (Doğanay ve Sever, 2016: 47).

Akdemir (2015)’e göre ise coğrafyada hadiselerin sebep- sonuç alakaları ortaya konulurken betimleme yönteminin haricinde, diğer bilimlerden farklı olarak coğrafyayı özel bir disiplin haline çeviren dağılış prensibi kullanılmaktadır. Bunun gerçekleştirilmesi de haritalar vasıtasıyla imkânlı hale gelmektedir. Zaten bu sebepten dolayı çoğunlukla, harita ve coğrafya birbirini çağrıştıran kavramlar olarak insanlarda yer etmiştir. Günümüzde de kartoğrafya coğrafyanın önemli alt dallarından birisidir. Dağılışın iki unsurla izahı mümkündür. Bunlardan biri yayılma diğeri ise toplanmadır. Her ikisini belirtmek için, haritalamaya gereksinim duyulur (Akdemir, 2015: 11).

Gümüşçü (2006)’nün Özgüç ve Tümertekin (2002)’den aktarımına göre mekânı, coğrafi incelemelerin odağına yerleştiren günümüz coğrafya algılamasındaki en önemli öge, dağılıştır. Dağılışı tatbik etmek için yatay, dikey, bazen de zamanda dağılışın ortaya koyulması lazım gelmektedir. Zira başka bir yol ile mekânı merkeze yerleştirmek pek de ihtimal dâhilinde değildir. Dağılış, coğrafyada her zaman en mühim mevzu olmuştur. Buna istinaden de haritacılık tekniği ortaya çıkmıştır. Her mekân sistemi, coğrafi yeryüzünde farklı bir lokasyona sahiptir. Herhangi bir hadiseyi değerlendirme konusu yaptığımızda lokasyonu haritada belirtirsek, dağılışı ortaya çıkarmış oluruz. Şüphesiz dağılışların değerlendirilmesinin, mekâna dair özelliklerin ortaya konmasında mühim bir rolü vardır (Aktaran: Gümüşçü, 2006: 33- 34).

Dağılış her ne kadar betimleme yoluyla yapılabilirse de, herhangi bir coğrafi olayın yayılışını gösterme de en nitelikli yol haritalamadır. Eski çağdan bu yana süre gelen coğrafya izahlarında, harita ile coğrafyanın ayrılmaz ilişkisi hep vurgulanmıştır. Diğer yandan yayılma ve toplanma olarak ifade bulan dağılışlar yatay ve dikey açıdan değerlendirilir. Yatay dağılış, konumuna bağlı olarak coğrafi bir olayın değerlendirilmesidir. Örneğin tarım ürünlerinin yetiştirilme alanlarının coğrafi koordinatlara bağlı olarak dağılışı, yatay dağılış ile ilgilidir. Dikey dağılış ise yükselti eksenli dağılışın ifadesidir. Yine bu dağılışta da yukarıda ki örneği ele aldığımızda, herhangi bir tarım ürününün deniz seviyesinden kaç metre yüksekte yetişebileceği, dikey dağılışla alakalıdır. Öte yandan dağılış, zaman içinde dağılış yönünden de değerlendirilir. Bu noktada ise amaç, zaman içinde meydana gelen değişimi saptamaktır. Örneğin, Konya ilinin nüfus artışını belirlemek için senelere, yani zaman içinde dağılışa gereksinim duyulmaktadır.

Öztürk (2007)’e göre dağılış; mekânsal sistemlerin, süreçlerin ve dokuların ortaya konması bakımından önemlidir. Çünkü dağılışı belirlemek aynı zamanda benzer süreç ve dokulara sahip alanları da tespit etmek demektir. Bu da dağılışın genellikle bir sistem dâhilinde gerçekleştiğini ya da bir sistem oluşturduğunu gösterir. Bu sayede belli olayların benzer ve farklı mekânlarda nasıl sonuçlar doğuracağı üzerinde tahminler geliştirmek ve bunun sonucunda planlamalar yapmak mümkündür (Öztürk, 2007: 29).

Sebep ve sonuç ilkesi de coğrafya açısından, tüm bilim dallarında olduğu gibi, önemli bir ilke olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeryüzünde meydana gelen her coğrafi olayın sebepleri olduğu gibi bir de yarattığı sonuçları vardır. Coğrafi bakış açısı meydana gelen coğrafi olayın sebep ve sonuçlarını analiz eder. Örneğin, küresel ısınma çağımızın en önemli sorunlarından biridir. Ama coğrafi açıdan bu olaya bakıldığında, küresel ısınmayı meydana getiren nedenleri ortaya koymadan ya da devamında bu olayın insanlık ve çevre açısından getirdiği sonuçları değerlendirmeden yapılacak yorumlar eksik ve geçersiz olacaktır. Bu anlamda coğrafya dağılışını tespit ettiği olayların elbette neden ve sonuçlarıyla da ilgilenmeyi kendi geleneği açısından bilimsel bir gereklilik olarak görür.

Humboldt ve Ritter’in modern coğrafyaya armağan ettiği ve en büyük katkılarından biri olarak kabul edebileceğimiz sebep ve sonuç prensibi, coğrafyacıları ve coğrafya araştırmacılarını pek çok soru sormaya yöneltir. Pek tabii diğer bilimlerinde kullandığı nerede, ne kadar, nasıl ve niçin soruları, coğrafi olayı aydınlatma maksadı ile kullanılır. Sonuçta varılan nokta, coğrafi bakış açısına uygun ve coğrafi bütünselliği sağlayacak özellikte olacaktır.

Pınar (2003)’a göre coğrafi çevrede ortaya çıkan hadiselerin hiçbiri nedensiz değildir. Her coğrafi hadise bir nedene dayanmakla birlikte beraberinde de birçok neticeyi de meydana getirmektedir. Herhangi bir coğrafi hadiseyi tek boyutlu olarak değerlendirmek, neden ve sonuçlarını tam olarak irdelememek, yapılacak yorumunun da kifayetsiz yönlere sahip olacağının göstergesidir. Örneğin deprem hadisesi; örnek bir coğrafi hadise olarak analiz edildiğinde, depremi meydana getiren neden öncelikle ortaya koyulmalıdır. Pek tabii devamında depremin insan ve çevrede yarattığı tesirlerinin de ortaya konması gereklidir. İşte hadiselerin neden ve neticelerinin birlikte düşünülmesi ve bütüncül bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gerekir. Hadise bu açıdan analiz edilirse coğrafi bakış açısına uygun olacaktır ve bu bakış açısı da coğrafya biliminin bir gereğini oluşturmaktadır (Pınar, 2003a: 6).

Baydil (2012)’e göre tüm bilimsel çalışmalarda olduğu gibi, coğrafya biliminde de incelenen olayların neden ve neticelerini ortaya koymak, ana hedeflerdendir. Bu hedefleri gerçekleştirmek adına “nerede?”, “ne zaman?”, “nasıl?”, “niçin?” ve benzeri suallere yanıt aramak, bulunan yanıtlarla, ilişkileri meydana getirerek değerlendirmek önemlidir (Baydil, 2012: 7).

Karşılaştırma ilkesi coğrafi yeryüzünde meydana gelen herhangi bir coğrafi olayın, başka bir yerde de görülmüş ise aralarındaki bağları ve farklılıkları ortaya koymak için kullanılan bir coğrafya ilkesidir. Benzer bir coğrafi olay yeryüzünün farklı alanlarında da meydana gelebilir. Bu ilkede maksat, bu olayın ortak ve farklı yönlerini ortaya çıkararak bir mukayese yapabilmektir.

Akdemir (2016)’e göre coğrafyaya dair incelemeler, genel ve bölgesel olarak iki biçimde yapılmaktadır. Coğrafya, hadiseleri değerlendirirken coğrafi hadise ve mekân

arasında çok boyutlu ilişkiler tesis eder. Bu durumun temel sebebi coğrafi hadiseler arasındaki ilişki benzerliğinin ya da farklılığının meydana çıkarılmasıdır. Bu sebeple coğrafi hadiseler birbiriyle kıyaslamalı olarak değerlendirilmektedir. Kendi çevresi dâhilinde aynı ve komşu coğrafi yerle farklı olan fiziki ve beşeri ortam nitelikleri bu biçimde belirlenir. Maksat coğrafi mekânların kıyaslanmasıdır (Akdemir, 2015: 12).

Bağlantı ilkesi coğrafi olayların karşılıklı etkileşimini ortaya çıkarmak için kullanılan bir ilkedir. Coğrafi yeryüzünde, coğrafi olay diye adlandırdığımız bütün olaylar, birçok örüntülemeye sahiptir. Bu noktada bu karmaşık olaylar silsilesinin aydınlatılması, meydana gelen olaylarda yaşanan ilişki ve bağların ortaya konmasında bu ilkenin önemi yadsınamaz. Bağlantı ilkesi coğrafi olaylar arasındaki karşılıklı ilişkiyi tespit etmek, betimlemek ve öneri getirmek amacıyla coğrafya araştırmalarında sıkça kullanılır.

Baydil (2012)’e göre; coğrafi yeryüzünde ortaya çıkan fiziki ve beşeri hadiseler arasında çok boyutlu, karşılıklı alakalar mevcuttur. Bağlantı ilkesi, hadiseler arasındaki bu karşılıklı alakayı tespit etmek ve izah etmek esasına dayanır. Bir hadisenin ortaya çıkmasında birden fazla ilişkinin var olduğu veya olabileceği gerçeğinin dikkate almak gereklidir. Tüm bu bağlantılar, türlü hadiselere coğrafi olma yönü ve iddiası sağlamaktadır (Baydil, 2012: 7).

Akdemir (2015)’e göre ise coğrafi anlayış; dağılış ilkesi ile ortaya konan hadiselerin yayılma ve toplanma düzenlerinin içerdiği ilişki ve bağın yorumlanması esasına dayanmaktadır. Hadiselerin ve mevzuların aralarındaki ilişki ve bağlardan, birbirlerine yaptıkları tesirlerden bağlantı ilkesi ortaya çıkmıştır. Başka bir ifade ile coğrafya bu ilkesi vasıtasıyla, mekândaki yayılma ve toplanma olarak ifade edilen dağılışlar arasında alaka kurmaya çalışmaktadır. Coğrafyada pek çok hadiseyi birbirinden ayırmak oldukça zordur. Çünkü birçok olay iç içe geçmiş bulunan neden- sonuç bağlantılarından meydana gelmektedir. Bu karmaşayı engellemek ve çözmek adına, olaylara dair bağları belirlemek önem arz etmektedir (Akdemir, 2015: 11- 12).

Nedensellik ilkesi de yine çok kullanılan ve sık sık başvurulan bir ilkedir. Bağlantı ilkesi ve nedensellik ilkesi genel olarak aynı anlamda kullanıldığı gibi, çoğu

kez de birbiriyle karıştırılmaktadır. Tüm bilimlerde olduğu gibi, coğrafyada olaylara “neden” sorusunu sorar. Tabii ki bilimsel anlayış bu soruya verdiği ya da vereceği yanıta uygun gerekçeler arar.

Doğanay ve Sever (2016)’e göre bu prensibe kozaliti, illiyet gibi isimler de verilmektedir. Nedensellik ilkesi, coğrafyaya dair inceleme mevzusunu meydana getiren her türlü hadisenin sebeplerini irdeler, aynı sebeplerin aynı şartlar altında benzer neticeler vereceğini kabul eder (Doğanay ve Sever, 2016: 48).

Şahin (1998)’e göre nedensellik prensibi yalnızca coğrafyanın kullanım alanına girmemektedir. Bütün bilim dalları, araştırma konusuna uygun bir biçimde meşgul olduğu olayların sebepleri ortaya koymaya çalışır. Coğrafyanın kullandığı pek çok ilke, diğer bilim dalları tarafından da dikkate alınmaktadır. Coğrafyadaki düşünce ilkelerinin, sadece coğrafyaya ait olduğu ve bu sahipliğin coğrafyanın yerini özel kıldığı düşüncesi tartışma mevzu haline getirilmesi de doğru bir bakış açısı değildir. Coğrafya, yeryüzünü açıklarken diğer bilimlerin kullandığı prensipleri aynı anda kullanmaktadır. Coğrafya bu bütünsel bakış açısı ile bilimsel sahada farklı bir yere sahiptir (C. Şahin, 1998: 24).

2. 1. 3. Coğrafyanın Dalları

Daha önceki bölümlerde de değinildiği üzere coğrafyanın araştırma konusu ya da başka bir deyişle kendisine seçtiği inceleme alanı oldukça geniştir. XVIII. yy. dan sonra farklılaşan bilimsel metotlar ve anlayış, coğrafyaya modernleşme yolunu açarken aynı zamanda coğrafi uzmanlıklar kapısı da aralanmış oldu. Yani coğrafya, kendi içerisinden pek çok ilim alanını, uzmanlaşma ve tek bir alanda yoğunlaşma gerekçesiyle bünyesinden çıkardı. Burada belirtilmek istenen nokta kesinkes bir ayrılıktan ziyade, çağın gereklerine uygun bir ilerleme durumudur. Bu aşamada coğrafyanın, zaten kendi inceleme alanındaki uğraşlarından vazgeçmiş olduğu söylenemez. Ama coğrafya ve coğrafyacı tanımları bir değişime uğramıştır. Sonuçta birtakım müstakil bilimler doğmuş ve bazı inceleme alanları, alt dallar oluşturmuştur. Coğrafya, sentezci yönü ve çok geniş araştırma sahası nedeniyle, kendinden ayrılan alanlarla ilişkisini günümüzde de devam ettirir. Zira coğrafi bakış açısı iddiası gereği

ve ilkeleri doğrultusunda; doğal ve beşeri olaylar ile bunların etkileşimini anlamak, yorumlamak ve insanlığın hizmetine sunmak durumundadır.

Jeoloji, bugün önemli bir ilim alanıdır. Coğrafya ortaya çıkışından itibaren, örneğin yerin yapısı ile ilgilenmiştir. Günümüzde bu konuyu derinlemesine jeoloji ilmi inceler. Elbette jeoloji, zaman içerisinde coğrafyanın içerisinden ayrılmış, yeni bir uzmanlık alanı olmuştur. Ama jeolojinin, coğrafya ile olan bağını kesmesi düşünülemez. Ve elbette ki coğrafya ve coğrafyacı da jeoloji verilerini kullanacaktır. Örnekte de anlatmaya çalıştığımız üzere, coğrafya içerisinde yüzlerce bilim dalı gelişmiştir. Bunun en önemli sebebi, coğrafyanın kendi araştırma sahasının oldukça geniş oluşudur. Araştırma sahasının bu denli geniş ve ayrıntılı olması coğrafyayı bölümleme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Tabii ki bölümleme ve dallara ayırma konusunda da tam bir fikir birliğinin olduğunu söyleyemeyiz.

Gümüşçü (2006)’ye göre diğer bilim alanlarında da geçerli olduğu gibi, coğrafyanın da bir bilim alanı olarak kendi içerisinde alt birimlere ayrılmadan incelenmesi ve öğretilmesi oldukça zordur. Günümüz dünyası değerlendirildiğinde hem bilimsel alanda hem de teknolojik ilerlemeler dâhilinde, çok hızlı bir şekilde oldukça iyi bir seviyeye gelindiği ortadadır. Tüm bilim alanlarında, çalışmaları daha kolay hale getirmek adına ve uzmanlaşma yaratmak maksadı ile çeşitli alt dallar ortaya çıkmıştır. Eğitim açısından da, ilimlerin çeşitli alt dallar şeklinde bir yapıya kavuşmasının ortaya çıkardığı faydaları görmezden gelmek doğru değildir. Bu nedenlerden dolayı coğrafya da kendi içerisinde çeşitli dönüşümler ve değişimler yaşamaktadır, çeşitli alt dallar ve uzmanlaşma bölümleri meydana gelmektedir. Coğrafyacılar; mekânsal sistemlerin yorumlanması aşamasında, çeşitli doğal ve beşeri hadiselerin izah edilmesi ve tesiri olan ögelerin belirlenmesi adına, yan bilim alanları ile ilişki kurarlar. Bu durum coğrafyanın kendi içerisinde ayrımından ziyade, farklı ana dalların oluşumuna sebebiyet vermiştir (Gümüşçü, 2006: 35).

Akdemir (2015)’e göre herkesin üzerinde fikir birliği ettiği gibi, günümüz coğrafi yaklaşımların iki ana ögesi bulunmaktadır. Bu ögeler “mekân ve insan ” olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir ifade ile coğrafya esasen mekân ve insan ilişkisinin incelenmesi üstünden ilerlemektedir. Mekân ve insan kavramları aracılığıyla