• Sonuç bulunamadı

2. KURAMSAL ARKAPLAN

2.4. Sosyal Baskınlık Kuramı (SBK)

Toplumların grup temelli hiyerarşiler sistemiyle yapılandığını ileri süren SBK, toplumdaki hiyerarşik yapının nasıl oluştuğunu ve sürdürüldüğünü açıklamaya çalışmaktadır (Sidanius ve Pratto, 1999: 31; Pratto, Sidanius ve Levin, 2006: 272). Grup temelli sosyal hiyerarşilerde, kişilerin sahip olduğu olumlu toplumsal değerler (güç, zenginlik, prestij), bireysel özeliklerden ziyade (ya da buna ek olarak) üyesi olunan sosyal grupların bir ürünüdür. Bu noktada, araştırmacılar hiyerarşik sistemde baskın gruplar ve alt gruplar arasında bir ayrım ve eşitsizlik olduğunu ileri sürmektedir. Görece az sayıda olan baskın grupların üyeleri genellikle toplumsal olarak olumlu değerlendirilen avantajlı koşullara (politik güç, korunma, zenginlik, iyi barınma ve sağlık koşulları, daha sağlıklı yiyecekler) diğer gruplardan çok daha kolay erişebilmektedir. Öte yandan alt konumlu grup üyeleri çoğunlukla bir dizi olumsuz sosyal koşullarla (örneğin, işsizlik, hastalıklar, tehlikeli ve düşük statülü işler, olumsuz koşullarda barınma, düşük sağlık hizmeti, kötü yiyecekler, yoksulluk) baş etmek durumundadırlar. (Pratto ve arkadaşları, 2006: 272;

45

Sidanius ve Pratto, 1999: 32). Sosyal baskınlık kuramcıları, toplumlarda üç ana hiyerarşi sisteminin (yaş, cinsiyet ve keyfi kümeleme) bulunduğunu ileri sürer. Yaş sisteminde, yaşlılar genç ve çocuklar üzerinde eşitsiz güce ve ayrıcalığa sahiptir. Cinsiyet sistemi, kadın ve erkekler arasındaki hiyerarşik ve eşitsiz ilişkiyi ifade eder. Bu iki hiyerarşi sistemi tüm toplumlarda görülür. Diğerlerinden farklı olarak, sadece artı değer üretebilen toplumlarda görülen keyfi kümeleme sistemlerinde ise toplumsal yapılanmada bazı gruplar diğerleri üzerinde orantısız güce sahiplerdir. Keyfi kümeleme sistemlerine örnek olarak, etnik ve ırk grupları verilebilir. Keyfi kümeleme sistemlerinde gruplar arası şiddetin düzeyi, yaş ve cinsiyet sistemlerine kıyasla çok daha fazladır. Bir grubun diğeri grubu tümden ortadan kaldırmasına yönelik girişimlere (örneğin, soykırım), diğer sistemlerde pek rastlanmazken, bu sistemlerde görülebilmektedir (Pratto ve arkadaşları, 2006:274).

SBK araştırmacıları, toplumdaki grup temelli sosyal hiyerarşilerin, toplumsal faktörler, bireysel eğilimler ve de davranışlar aracılığıyla oluştuğunu ve sürdürüldüğünü ileri sürer. Toplumsal düzeyde hiyerarşiler, toplumca kabul edilen ve paylaşılan değerler, tutumlar, kalıpyargılar ve kültürel inançlar vasıtasıyla oluşmakta ve sürmektedir.

Araştırmacılar hiyerarşinin oluşumunu ve sürdürülmesini sağlayan bu geniş ölçekli toplumsal faktörlere “meşrulaştırıcı mitler” adını vermektedir. Toplum tarafından paylaşılan bu değer, tutum, inanç ve kalıpyargılardan bazıları toplumdaki hiyerarşiyi destekler ve arttırır. Bu türden hiyerarşi arttırıcı meşrulaştırıcı mitlerin örnekleri arasında ırkçılık ve cinsiyetçilik yer alır. Öte yandan hiyerarşi azaltıcı meşrulaştırıcı mitler, sosyal eşitliği destekler ve meşrulaştırır. Bu türden mitlerin örnekleri ise, sosyalizm, komünizm, dinsel doktrinler ve feminizmdir (Pratto ve arkadaşları, 2006:275-276; Sidanius ve Pratto, 1999: 31).

Toplum tarafından kabul gören ortak değer ve tutumların yanı sıra, hiyerarşik sistemlerde bireylerin gruplar arası eşitsizliği ve hiyeraşiyi destekleme ve arzu etme eğilimleri de gruplar arası hiyerarşinin oluşmasına ve sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır (Sidanius ve Pratto, 1999:31). “Sosyal baskınlık yönelimi” adı (SBY) verilen bu bireysel eğilimler, ölçülebilmekte ve bireyler arası farklılıkları yordayabilmektedir. Araştırmalar, SBY’nin yeniliğe açıklık, uyumluluk ve empati ile negatif; saldırganlık, kindarlık, inatçılık ile ise pozitif ilişkili olduğuna dair kanıtlar sunmuşlardır (Sidanius ve Pratto, 1999:31; Pratto ve arkadaşları, 2006: 293). Öte yandan

46

bireylerin sosyal baskınlık yönelimleri hiyerarşik sistemde grup konumunun ve toplumsal bağlamın etkilerine de duyarlıdır. Grup konumunun etkisi üst grup üyelerinin sosyal baskınlık yönelimlerinin alt grup üyelerinkinden daha fazla olması şeklinde kendini göstermektedir. Kuramcılar, tüm koşullar eşit olduğunda (ceteris paribus), baskın grup üyelerinin bu yüksek SBY düzeylerini, toplumdaki eşitsizliğin içlerinde bulundukları grubun üyesi olarak kendilerine sağladıkları avantajlarından vazgeçmeme isteğine, alt grup üyelerinin SBY düzeylerinin düşüklüğünü ise eşitsizliğin kendilerine sağladığı dezavantajı sona erdirme isteklerine atfetmektedirler.

Bir diğer etki faktörü olan toplumsal bağlam ise, bireylerin SBY düzeyi etkisini, grup ayrımlarını belirgin hale getirerek göstermektedir. Bu noktada sosyal bağlamın gruplar arasındaki eşitsizliği ne derece belirginleştirdiği önemli olmaktadır. Kuramcılar sosyal bağlamın belli bir ayrım (cinsiyet, ırk, etnik kimlik) üzerinden gruplar arasındaki eşitsizliği belirginleştirmesi durumunda grupların SBY arasındaki farkların artacağını;

azalması durumunda ise azalacağını iddia etmekte ve bu iddialarını destekleyen kanıtlar sunmaktadır. SBY’ye etkisi olduğu öne sürülen bir diğer faktör ise cinsiyettir.

Kuramcılar, eşit koşullar sağlandığında, erkeklerin sosyal baskınlık yönelimlerinin kadınlarınkinden daha yüksek olacağını ileri sürmüşlerdir. Bu fark durumsal faktörlerden pek etkilenmemesi nedeniyle “değişmezlik hipotezi” (invariance hypothesis) olarak adlandırılmıştır. Kuramcılarca öne sürülen son etki faktörü ise, bireylerin toplumsallaşma deneyimleridir. Bireylerin sevecenlikten uzak bir toplumsallaşma, travmatik yaşam ya da eğitim deneyimlerinin SBY’ni arttırdığına yönelik iddialar mevcuttur (Sidanius ve Pratto, 1999: 31, Pratto ve arkadaşları, 2006: 294).

Hiyerarşik sistemler davranışsal düzeyde, bireysel ve kurumsal ayrımcılık davranışlarıyla sürmektedir. Bireysel ayrımcılık davranışları, kişilerin alt grup üyelerine evlerini kiralamamak, onları işe almamak, ya da sadece bir etnik grup üyesi olduğu için adaya oy vermemek türünden davranışlarını ifade eder. Tüm bu tekil bireysel ayrımcılık örnekleri zaman içinde biriktikçe grup temelli sosyal hiyerarşinin toplumda oluşmasına ve sürdürülmesine hizmet eder. Bu türden ayrımcılık örnekleri gerek kamu gerekse de özel kurumlar tarafından da sergilenmektedir (Pratto ve arkadaşları, 2006:276-78, Sidanius ve Pratto, 1999:31).

Avantajlı grup üyelerinin ya da kurumların, ayrımcı davranış ve tutumlarının yanı sıra, dezavantajlı grup üyeleri de hiyerarşiyi destekleyecek davranışlara ve tutumlara

47

sahiptir. Davranışsal asimetri (behavioral asymmetry) olarak adlandırılan bu davranışların bir türü, asimetrik iç grup yanlılığıdır. Bu kavram, baskın grup üyelerinin, alt grup üyelerine kıyasla daha fazla iç grup yanlılığı sergilemesini ifade eder (Sidanius ve Pratto, 1999). Kendi gruplarına daha az yanlılık sergileyen dezavantajlı grup üyeleri aynı zamanda baskın gruba daha fazla yanlılık sergilerler. Bu durum, “dış grup tarafgirliği”) olarak adlandırılmaktadır (Sidanius ve Pratto, 1999: 36).

Dezavantajlı konum üyelerinin hiyerarşik sistemin sürdürülmesine olan katkıları yalnızca gruplarına yönelik tutumlarla da sınırlı kalmamaktadır. Alt grup üyeleri, davranışları ile de grup temelli sosyal hiyerarşilerin varlıklarını devam ettirmeye katkıda bulunurlar. Alt grup üyeleri, baskın grup üyelerine kıyasla daha yüksek oranda kendilerine zarar verecek davranışlarda (kendi iç gruplarının statüsünü altta tutmaya devam edecek davranışlarda) bulunma eğilimindedirler. (Pratto ve arkadaşları, 2006:

279, Sidanius ve Pratto, 1999:35). Kuramcılar tarafından “kendini zayıflatma davranışları” (self-debilitation behaviors) olarak adlandırılan bu türden eylemlere örnek olarak, yüksek düzeyde suç oranı, iç gruba yönelik şiddet, zararlı madde kullanım, okuldan atılma türünden davranışlar verilebilir.

Davranışsal asimetri, gruplara yönelik yanlı tutum ve davranışların yanı sıra, örtük olarak ideolojilerdeki yanlılıkla da kendini göstermektedir. Sosyal baskınlık sistemleri, daha çok toplumdaki baskın grupların toplumda baskın olmasını destekleyen türde toplumsal düşünceler üretmektedir. Toplumsal düşünce yapısındaki yanlılık, baskın grup üyelerinin alt grup üyelerine kıyasla psikolojik süreçleri, inançlar, tutumlar ve davranışlar arasında daha az çelişki yaşamasıyla kendini göstermektedir. Bulgular, baskın grupların SBY düzeyleri ile sistemi meşrulaştırma motivasyonu arasında uyumluluk, alt gruplarınkilerin arasında ise uyumsuzluk yaşandığını göstermektedir. Baskın grup üyelerinin SBY düzeyleri ile sistemi meşrulaştırma motivasyonu arasında uyumluluk söz konusudur; içinde bulundukları gruba ve topluma bağlanma motivasyonu arasında çelişki oluşmaz. Öte yandan alt grup üyelerinde bireylerin sistemi meşrulaştırma motivasyonları ile SBY düzeyleri arasında negatif ilişki söz konusudur (Pratto ve arkadaşları, 2006:281, Sidanius ve Pratto, 1999: 36).

48 2.4.1. Minimal grup paradigması ve SBY

SBK da tıpkı SKK gibi grupla özdeşleşmenin, grupla arası ayrımcı davranışları arttıracağı beklentisine sahiptir. SBK, SKK’dan çıkarılamayacak birkaç varsayıma daha sahiptir. Bu varsayımlardan biri, yüksek sosyal baskınlık yönelimine sahip bireylerin daha fazla gruplar arası ayrımcı davranışlar sergileyeceği yönündedir. Öte yandan SKK genel olarak, gruplar arası yanlılığın, kişilik özelliklerinden ve kişisel eğilimlerinden bağımsız olduğunu ileri sürmektedir (Sidanius, Pratto ve Mitchell, 1994: 154).

Minimal grup paradigması çalışmalarında bireylerin kişilik özelliklerinin etkisini inceleyen araştrmalar, bireysel farklılıkların etkisinin yok denecek kadar az olduğunu bildirmişlerdir. (Amiot ve Bourhis, 2005: 592; Reynolds ve arkadaşları, 2007:536).

Pechar ve Kranton (2018: 14) bu sonucun tek istisnasının bireylerin SBY düzeyleri olduğunu ileri sürmüştür.

Sidanius ve arkadaşları (1994:162), minimal koşullar üzerinden oluşturulmuş gruplardaki katılımcıların ayrımcı davranışlarında SBY’nin etkisini incelemişlerdir.

Çalışmada katılımcılar, ekranda gösterilen noktaların sayılarını tahmin etme görevi üzerinden iki gruba ayrılmıştır. Sonrasında katılımcıların diğer katılımcıları katılımcıların olumlu ve olumsuz özellikler üzerinden değerlendirmeleri ve gruplara yönelik sosyal mesafe ölçümleri üzerinden yapılmıştır. Araştırmada, SBY’nin, gruplar arası davranışa yönelik doğrudan etkisi bulunamasa da grupla özdeşleme ile SBY ortak etkileşiminin gerek gruplar arası değerlendirmeler gerekse de gruplara yönelik sosyal mesafe üzerinde anlamlı etkisi olduğu görülmüştür. Bir diğer ifadeyle, SBY düzeyi yüksek olan katılımcılar, eğer gruplarıyla da yüksek düzeyde özdeşleşmişlerse, iç grupları daha olumlu değerlendirmeye ve iç grup üyeleriyle daha yüksek düzeyde yakınlık göstermeye eğilimli olmuşlardır (Sidanius ve arkadaşları, 1994: 162).

Amiot ve Bourhis (2005:592), katılımcıların bir ay öncesinde ölçülen SBY düzeylerinin, seçkisiz atandıkları gruplarda hem pozitif hem de negatif kaynak dağıtımlarındaki iç grup yanlısı dağıtımları pozitif olarak yordadığı sonucunu elde etmiştir. Bir diğer deyişle SBY düzeyi yüksek bireyler daha fazla iç grup yanlısı dağıtımlarda bulunmuşlardır. SBY’nin, gruplar arası yanlılık üzerindeki etkisini minimal grup paradigması üzerinden inceleyen bir diğer çalışma, Reynolds, Turner, Haslam, Ryan, Bizumic, Subasic (2007: 528) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada katılımcıların SBY düzeyleri ve birtakım kişilik ölçümleri üç ay öncesinden alınmıştır. Çalışmada

49

toplam 267 birinci sınıf psikoloji öğrencisinden veri toplanmıştır. Katılımcıların gruplara yerleştirilmesi dört koşulda (Seçkisiz, Gönüllü, Kriter ve Güç) gerçekleştirilmiştir.

“Seçkisiz” koşulda katılımcılara seçkisiz şekilde X ve Y gruplarına yerleştirildikleri söylenmiştir. “Gönüllü” koşulda katılımcılara tercihlerine bağlı olarak X ve Y gruplarından birine tercihlerine göre yerleştirildikleri bildirilmiştir. Kriter” grubundaki katılımcılara ise kişilerin toplanan verilerdeki benzerlik kriterine göre gruplara atandığı bildirilmiştir. Son olarak “Güç” koşulundaki katılımcılar da tıpkı kriter koşulundaki gibi gruplara yerleştirilmiş, buna ek olarak Tajfel matrislerinde az ya da çok adil dağıtımda bulunabilecekleri ifade edilmiştir. Bir diğer deyişle bu grupta katılımcılara tercihlerini hiyerarşiden ya da eşitlikten yana kullanabilecekleri hatırlatılmıştır. Daha sonra katılımcılara Tajfel matrisleri verilerek gruplar arası dağıtım yapmaları istenmiştir.

Araştırma bulguları, kaynak dağıtımında iç grup yanlılığının kriterlere göre grup kategorizasyonu yapılan grupta, gönüllü ve seçkisiz grup kategorizasyonundaki gruplara kıyasla daha fazla olduğu görülmüştür. Bu bulgu, gruplar arası yanlılık davranışlarının, grupların özellikle çalışmada verdikleri cevaplardaki benzerlik üzerinden oluşturulduğunun söylendiği durumlarda arttığını göstermektedir. SBY’nin gruplar arası yanlılık davranışları ile ilişkisi ise, güç grubunda ortaya çıkmıştır. Güç grubunda, çalışmadaki diğer gruplara kıyasla katılımcıların genelinde ayrımcılıktan eşitliğe yönelik bir kayma söz konusudur. Ancak, SBY düzeyi yüksek olan kişiler, düşük olan kişilere kıyasla daha fazla ayrımcı tercihlerde bulunmuşlardır (Reynolds ve arkadaşları, 2007:

536). Çalışmanın alanyazına en önemli katkısı ise, güç grubundaki gruplar arası yanlılığın SBY ile ilişkili bulunmasıdır.