• Sonuç bulunamadı

Sorunun Hukuki Boyutu ve Tarafların Tezleri

2. DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

2.4 Sorunun Hukuki Boyutu ve Tarafların Tezleri

1988 yılından itibaren uzun yıllardır tasarlanan Dağlıq Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesi planını uygulamak için meşru zemin hazırlanmaya başlandı. Hankendi ve Erivan'da düzenli grevler yapıldı, işletmeler durduruldu ve toplu mitingler düzenlendi. Yılın ikinci yarısında durum o kadar karmaşıktı ki, DKÖV’nin Azerbaycanlı nüfusuna karşı silahlı saldırılar gerçekleştirilmekteydi (Əhmədov, 2010).

20 Şubat 1988'de, DKÖV Meclisi’nin oturumunda Ermeni cemaatinin temsilcileri, SSCB Yüksek Sovyeti'ne ve Ermenistan SSC’nın Yüksek Sovyeti DKÖV’nin Azerbaycan’dan ayrılması Ermeni SSR'ye katılması yönünde talep yolladılar (www.meclis.gov.az).

DKÖV Halk Meclisi Milletvekillerinin 20 Şubat 1988’deki talebine cevaben, Ermenistan SSC’nın Yüksek Sovyeti, DKÖV’ın Azerbaycan SSC’den alınarak Ermeni SSC’ne birleşme kararını kabul ettiğini açıkladı ve SSCB'den alınan bu

kararı müzakere etmesini onaylamasını rica etdi. Bunun ardından Azerbaycan SSC Ali Sovyeti ve Bakanlar Kurulu 13 ve 17 Haziran 1988 tarihlerinde aldığı kararlarda SSCB Anayasasının 78. ve Azerbaycan Anayasasının 70. maddelerini esas alarak, DKÖV’nin Azerbaycan SSC’den alınarak Ermenistan SSC'ye birleştirilmesini kabuledilemez ve imkansız olduğunu ilan etti. Müttefikler arasında sınır değişimi meselesinin SSCB Anayasası ve Ermeni SSC ile Azerbaycan SSC’nin Temel Kanun hükümleri esasında bu mesele için önemli bir zemin bulunmadığı göz önüne alınarak bu konu tartışmaya açılmayarak kapatıldı (www.meclis.gov.az).

Belitmek gerekir ki müttefik cumhuriyetlerin sınırlarını değiştirilmesine ilişkin kurallar SSCB’nin ve müttefik cumhuriyetlerin Anayasasında bulunmaktaydı. SSCB Anayasasının 78. Maddesine göre, müttefik cumhuriyetlerin toprakları ülkenin rızası olmadan değiştirilemez. Müttefik cumhuriyetler arasındaki sınırların değiştirilmesi yalnız ilgili cumhuriyetlerin karşılıklı rızası ve SSCB'nin onayı ile mümkün olabilir. Bu madde Ermeni SSC Anayasasında ve Azerbaycan SSC Anayasasında da yer almaktaydı.

12 Temmuz 1988'de DKÖV Meclisi Anayasayı ihlal ederek tek taraflı olarak bölgenin Azerbaycan SSC'nden ayrılması yönünde karar aldı. 13 Temmuz 1988'de, Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti Başkanlığı, DKÖV meclisinin tektaraflı aldığı bu kararının yasa dışı ve hiçbir hukuki gücü olmadığını beyan eden karar açıkladı. Ardından 16 Ağustos 1989’da Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Yetkili Temsilcileri Kongresi, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan SSC’si içindeki özerkliğini reddettiğini açıkladı. Aynı zamanda, Kongre DKÖV'de Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası ve diğer cumhuriyetlerin Anayasalarının geçersiz olduğu "bağımsız ittifak bölgesi" olduğunu ilan etti. Beklendiği gibi, Azerbaycan tarafının tepkisi gecikmedi. 26 Ağustos 1989'da, Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti Başkanlığı, Dağlık Karabağ Özerk Vilayeti Yetkili Temsilcileri Kongresi'nin kararını yasadışı bir şekilde ilan ettiğine dair bildiri yayınladı.

21 Eylül 1988'de DKÖV’de olağanüstü hal ilan edildi. Lakin, olağanüstü hal uygulanması DKÖV’de şiddeti önleyemedi. Merkezi yönetimin taraflı yaklaşımı sonucunda Dağlık Karabağ ve Ermenistan'da yaşayan Azerbaycanlılar askeri saldırılara maruz kaldılar ve kendi topraklarından toplu şekilde ihraç edildiler (Əhmədov, 2010).

Ermeni SSC, DKÖV’nin Azerbaycan SSC’den ayrılması meselesini yasallaştırma yönüde aktif girişimlerde bulunmaktaydı. 15 Haziran 1988 tarihli Ermeni SSR Yüksek Sovyeti'nin aldığı karar dışıında Ermenistan tarafı çok sayıda Anayasaya zıt kararlar almaktaydı. Bunlardan en önemlisi, 1 Aralık 1989 tarihli "Ermeni SSC'nin ve Dağlık Karabağ'ın Birleştirilmesine İlişkin Karar" dır.

Dağlık Karabağ ihtilafının bu kadar gergin döneminde, Ermeni SSC Yüksek Sovyeti, 1 Aralık 1989 tarihinde Azerbaycan'ın egemenliğini ihlal ederek ve DKÖV’ni Ermeni SSC ile birleştirmeyi esas alan anayasaya aykırı bir karar verdi. 42 gün boyunca, DKÖV Azerbaycan'dan fiilen ayrılarak ve Ermenistan'ın yönetimine katıldı. Azerbaycan'ın bütün devlet sembolleri (bayrak, amblem, marş vb.) değiştirilerek yerine Ermenistan’ınkiler konuldu. Ermenistan Parlamentosu’nun aldığı 1 Aralık 1989 tarihli, uluslararası hukuku ihlal eden bu karar Ermenistan’da halen yürürlükten kaldırılmamıştır (Aslanlı, 2015, 170).

12 Ocak 1989’da, SSCB Yüksek Sovyeti Başkanlığı tarafından DKÖV’de sakinliyi temin etmek adına, bölgede Azerbaycan SSC’nin terkibindeki statüsünü korumak kaydıyla doğrudan Moskova’nın yönetimine bağlı “Özel İdare Komitesi” kuruldu. Komite Başkanlığına A.İ. Volsky getirildi. Lakin Volsky durumu istikrara kavuşturmak yerine taraflı tutumuyla gerginliğin daha da tırmanmasına neden oldu. Onun aktif "çabaları" sonucunda, bütün kurumların ve işletmelerin yönetimi Azerbaycan’ın elinden alınarak merkeze bağlandı. O dönemki tüm belgelerde, DKÖV Azerbaycan'ın yönetiminden çıkarılmış ayrı 16. müttefik cumhuriyyet gibi gösterilmekteydi (Əhmədov, 2010).

Munakaşanın çözümü yönünde çalışmalar uluslararası örgütlere devredilmeden önce SSCB merkez makamları tarafından yürütülmekteydi. 1980'lerin sonunda , SSCB Yüksek Sovyeti Başkanlık Kurulu tarafından DKÖV’nin Azerbaycan’dan alınarak Ermenistan’a birleştirilmesi meselsini defalarca gündeme getirilerek tartışılmaktaydı. SSCB Yüksek Sovyeti'nin, özellikle 10 Ocak ve 3 Mart 1990 tarihli kararlarında açıkça , Azerbaycan SSC ve Ermeni SSC'nin Anayasanına dayanılarak sınırların değiştirilmesinin kabul edilemez olduğu belirtilmişti. Görüldüğü gibi 20 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan SSC’nden ayrılarak Ermeni SSC’ne birleştirilmesi kararı ilk olarak SSCB Anayasası'nın açıkça ihlali etmekteydi ve bu nedenle herhangi bir yasal sonuca ulaşamamaktaydı.

Ermenistan tarafı Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan ayrılmasını meşrulaştırmaya yönelik bir sonraki girişimini 2 Eylül 1991'de “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” ilan etmekle hayata geçirmiş oldu. Ermeniler bu adımın yasal dayanağının, “ Müttefik Cumhuriyetlerin SSCB'den Ayrılması Meselelerinin Çözümlenmesine Dair” 3 Nisan 1990 tarihli SSCB Yasası olduğunu olduğunu ifade etmekteydi. Ermenistan özellikle bu yasaya dayanarak "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti"nin yaradılmasının uluslararası hukuk standartları açısından kusursuz olduğunu dile getirmektedir. Onlara göre, Azerbaycan bağımsızlığını ilan etdiği dönemde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, artık onun bir parçası değildi ve kendi bağımsızlığını daha önce bu yasanın geçerli olduğu SSCB döneminde ilan etmişti. Ancak, Ermenilerin ifade ettiği "kusursuzluk" meselesinin yasal zemini ciddi boşluklar üzerine kurulmuştur. Çünkü her şeyden önce, 3 Nisan 1990 tarihli Yasanın amacı, müttefik cumhuriyetlerin SSCB'de uyması gereken özel kuralları oluşturarak SSCB içinde karşılıklı ilişkilerin düzenlenmesini sağlamaktı. Ayrıca Müttefik cumhuriyetin ayrılması konusundaki karar önce ülke ahalisi tarafından refarandumla belirlenmeli daha sonra ise müttefik cumhuriyetin en üst düzey meclisi tarafından müzakere edilerek onaylanması gerekirdi.

Bununla birlikte, Sovyetler Birliği'nin hukukunun zaten uluslararası alanda yasal bir gücü kalmamıştı. Dağılma aşamasında Azerbaycan ve Ermenistan da dahil hiçbir müttefik cumhuriyet, SSCB'yi terk etmek için burada belirtilen kuralları çeçevesinde hareket etmemişlerdi. Azerbaycan bağımsızlığını kazandığı zaman DKÖV’nin kapsadığı bölge uluslararası toplum tarafından Azerbaycan'ın bir parçası olarak kabul edilmişti. Azerbaycanın toprak bütünlüyü meselesi aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi'nin sorunla ilgili aldığı dört kararında da yansıtılmaktadır.

Dağlık Karabağ sorununun “uti possidetis juris” yani “hukukun üstünlüğü” ve “arazi bütünlüğü” ilkesine dayanarak çözülmesi gerektiği üzerinde duran Azerbaycan’a karşı Ermenistan bu sorunun “self-determinasyon” ilkeleri kapsamında halledilmesinde israrcıdır (Abdullazade, 2013, 141).

Self-determinasyon 20. yüzyıldan itibaren uluslararası hukukun en önemli kavramlarından birisi haline gelmiştir. Günümüz dünyasının siyasi haritasının belirlenişinde ve bundan sonra da ortaya çıkabilecek değişikliklere bağlı olarak bu kavram hala sık sık söz gündeme getirilmektedir. İlk başta self-determinasyon şartların ne olmasına bağlı olmayarak “kendi mukadderatlarını tayin etme” konusunda halklara özgürlük anlayışını kabul etse de modern uluslararası hukukta bu

anlayış kabul edilmemektedir. Bugün self-determinasyonun büyük uluslararası hukuk sorunu haline geldiği görülmektedir. Uluslararası hükukta bulunmasına rağmen dünyada dengelere ve statükoya zarar verebileceği endişesiyle bir çok devlet bu kavrama çokta sıcak bakmamaktadır. Aynı Karabağ sorununda olduğu gibi bu kavramın farklı dönemlerde farklı amaçların haline geldiği görülmektedir. Self- determinasyon zaman zaman devletlerin siyasi ve güç kullanım aracı haline gelmiştir (Kütükcü, 262).

Self-determinasyon halklara kendi kaderini tayin hakkı tanısa da bunun ülkelerin bütünlüğü çerçevesinde gerçekleşmesi gerekir. Bu sebepten Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenileri azınlık olarak uluslararsı hukuk normlarına göre kendilerini yönetme hukukunu elde etseler bile bunu bağımsızlık şeklinde değil ülke bütünlüyünü koruyarak yapabilirler.

Ermenistan Karabağ’ın Azerbaycan’dan koparılmasının meşru şekilde hayata geçirildiğini ilk başta SSCB hukuku kapsamında açıklamaya çalışsa da hukuki zemin bulamamış daha sonra özellikle SSCB’nin dağılmasının ardından self- determinasyon ilkesine dayandırmaya çalımıştır . SSCB’nin İç hukuku çerçevesinde değerlendirmeler yapıldığı zaman, Azerbaycan’ın parçası olan Karabağ’ın ayrılma hakkına sahip olmadığı görülmüştür. Bu sebepten SSCB Anayasasından dayak bulmayan Ermenistan, son zamanlarda taktik değiştirerek, kendisinin Dağlık Karabağ soruna doğrudan müdahil olmadığını, Karabağ’da yaşayan Ermenilerin self- determinasyon hakkını taleb ettiklerini dile getirmeye başlamıştır (Abdullazade, 2013, 147).

Bu gün Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı gerçekleştirdiği işgal, birçok uluslararası hukuk normlarına ve BM Genel Kurulu 3314 sayılı kararına karşı gelmektedir. 3314 sayılı kararın özellikle ilk 3 maddesi kapsamında değerlendirildiği zaman Ermenistan’ın açık açık saldırgan devlet konumunda olduğunu gözükmektedir. BM Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1974 tarihli 3314 saylı kararıyla işgalcilik fiilinin hangı esaslara dayanarak belirleneceği 8 madde şeklinde açıklanmıştır. Ermenistan’ın Azerbaycan’a yaptığı saldırıların aşağıdaki maddeleri açık ihlal ettiğini görebiliriz.

1. Maddе-Saldırı, bir Devlеtin diğer bir Dеvletin egemеnliğine, ülke bütünlüğünе ne vеya siyasi bağımsızlığına karşı veya bu tanımda belirtildiği üzere, Birlеşmiş

Milletler Andlaşması ile bağdaşmayan diğеr hеrhangi bir tarzda silahlı kuvvеt kullanılmasıdır.

2. Maddе-Bir Dеvletin Birleşmiş Milletler Antlaşmasına aykırı şеkilde ilk dеfa silahlı kuvvet kullanması, bir saldırı fiilinin prima facia kanıtını teşkil eder; ancak Güvеnlik Konseyi, Birleşmiş Millеtler Andlaşmasına uygun şekildе, bir saldırı fiilinin işlеnmiş olduğu konusundaki bir tespitin, söz konusu fiillerin veya sonuçlarının yetеrli ağırlıkta olmaması da dahil olmak üzеre; diğer ilgili şartların ışığında haklı olamayacağı sonucuna varabilir.

3. Madde-Savaş ilan еdilmiş olsun olmasın, aşağıdaki fiillеrin hеrhangi birisi 2'nci madde hükümlerine tabi ve ona uygun şekilde bir saldırı fiili niteliği taşır:

 Bir Devlеtin silahlı kuvvetlеrinin diğеr bir dеvleti istila etmеsi veya ona hücum etmеsi veya ne kadar gеçici olursa olsun, böyle bir istiladan vеya hücumden ileri gelen hеrhangi bir askеri işgal veya kuvvеt yoluyla başka bir Dеvletin, ülkеsinin veya bir bölümünün ilhakı;

 Bir Devletin silahlı kuvvetlerinin, başka bir Devletin, ülkesini bombardıman etmesi veya bir Devletin diğer bir Devletin, ükesine karşı herhangi bir şekilde silah kullanması;

Kararın 5. Maddesinin her üç şıkkı yine Azerbaycanın durumuna ilişkil olup Ermenistanın gerçek bir saldırganlık eylemi içinde olduğu sonucuna varılmasını mümkün kılmaktadır.

Madde 5: 1.Siyasi, ekonomik, askeri veya başka türlü hiçbir mülahaza (sebep), saldırıya haklılık gerekçesi sağlamaz; 2. Bir saldırı savaşı, milletlerarası barışa karşı bir suçtur. Saldırı, milletlerarası sorumluluğa yol açar; 3. Saldırıdan kaynaklanan (ileri gelen) hiçbir ¸ükesel kazanım ve özel avantaj, hukuki olarak tanınmaz veya tanınmayacaktır (http://www.unicankara.org.tr/BM Kararları).

Azerbaycan, Ermenistan’ın kendisine karşı gerçekleştirdiği bu saldırıları esas alarak BM Antlaşması’nın 51. Maddesiyle meşru müdafaa hakkını elde etmektedir. Azerbaycan meşrü müdafaa hakkını kullanmak için, BM Güvenlik Konseyi’ne bilgi vermelidir. BM Güvenlik Konseyi’ni bilgilendirdikten sonra meşru müdafaa hakkını kullanmak yönündü kuvvet kullanma yoluna başvurabilir. Bu zaman Azerbaycan’ın yaptığı müdafaa hareketlerinin orantılılık ilkesi çerçevesinde hayata geçirilmesi zorunludur. Bu zaman sadece uluslararası alanda kendi sınırları olarak kabul edilen

arazılerde fiili işlem gerçekleştire bilir yani Ermenistan topraklarına doğru herhangi ilerleme veya saldırı hakkı elde etmez. Bunun zaman Azerbaycan, 6 ay veya 1 yıl gibi süre belirleyerek, Ermenistan’dan, işgal ettiği arazileri kayıtsız şartsız olarak terk etmesini talep edebilir. Azerbaycan’ın, belirlediği sürede işgal durumuna son verilmezse Azerbaycan, BM Antlaşması’nın 51. maddesi kapsamında kuvvet kullanarak kendi hakkını savunabilir (Aslanlı, 2015,167-176).