• Sonuç bulunamadı

Kökeni İslâm öncesi bazı örneklere dayandırılmakla beraber aslî hüviyetini İslâm diniyle kazanan fütüvvetçilik, hadd-i zâtında bir mü’minin diğergamlığının, cömertliğinin, yiğitliğinin ve âl-i himmetinin toplumsal bir anlayışa dönüşmüş şeklidir. Yani evvelce kişisel olan üstün ahlakî ilkeler, fütüvvetin tasavvufi bir boyut kazanmasıyla birlikte zamanla toplumsal bir olgu haline dönüşmüştür. İşte kelime olarak gençlik, yiğitlik ve cömertlik anlamlarına gelen fütüvvetin günümüzde ki karşılığı, halk arasında babayiğitlik denilen sıfatı kendine şiar edinmiş olan sosyolojik bir organizasyondur.

Fütüvvet, İslâmiyet’ten ayrı bir anlayış değildir. Nitekim fütüvvetin, Kur’an’da “fetâ” olarak zikredilen ve fedakâr gençlerden bahseden ayetlerden ilham

179

almış olması; fütüvvet ehline, fütüvvetin edeb ve erkânı konusunda bilgi vermek amacıyla yazılmış olan fütüvvetnâmelerin pek çok ayet ve hadislerle desteklenmeleri; yine fütüvvet erbâbının iman esaslarına inanma ve İslâm’ın şartlarına uyma mecburiyetinde olmaları bunun açık bir göstergesidir ki nihâi amaç Kur’an ve hadislerde tanımlandığı gibi ideal bir kul olmaktır.

Fütüvvet, tasavvuftan da ayrı bir anlayış değildir. Zira Kuşeyrî, Herevî ve Sülemî gibi büyük mutasavvıflar, eserlerinde fütüvvetten bahsetmişlerdir. Öyle ki bu eserlerde fütüvvet ile tasavvuf neredeyse eş anlamlı olarak kullanılmış, tasavvuf erbâbı için geçerli olan düstûr ve kurallar fütüvvet ehli için de cârî olmuştur. Teorik olarak tasavvuf denilen ve bunun pratik uygulamasından ibaret olan tarîkatlarda, seyr-i sülûk denilen nefsî terbiyeye metotlarıyla ulaşılmak istenen gâye ne ise fütüvvet yoluna giren sâlik içinde varılmak istenen amaç aynıdır. Yani kendisini, nefsinin daima kötülüğü arzulayan isteklerinden kurtarıp, mutmaîn bir nefis mertebesine çıkarmaktır.

Fütüvvetin yayıldığı alana baktığımızda, tasavvufun yayıldığı alan ile paralellik gösterdiği; İslâmiyet’i sonradan kabul eden unsurların yoğunlukta bulunduğu Horasan, Irak ve İran bölgelerinde tasavvufi ekolün güçlenip yayılmasıyla birlikte fütüvvetin de giderek yayılıp köklendiği müşahede edilmiştir. İslâm devletlerinde özellikle askeri görevleri deruhte eden Türklerin de benimseyip taraftar olmalarıyla fütüvvetin zamanla sadece tasavvufla bağlı kalmayıp, aynı zamanda silahlı ve askerî bir gazâ rûhu kazandığı görülmüştür.

180

İşte Anadolu Selçuklu Devleti zamanında Anadolu’da büyük bir dönüşüm geçirerek esnaf zümrelerine de şâmil olan Ahîlik teşkilatı böylesi bir tarihsel birikimin mahsulüdür. Zamanının çok ilerisinde uygulamalara imza atan, hatta modern toplumların bile ticari yaşamlarında hayret ve gıpta ile karşılayabileceği kadar hassas prensiplere sahip olan ahîler, hem tasavvuf ehli, hem savaşçı ve hem de sanatkâr kişilikleriyle tarihte eşine rastlanılmayan topluluklardır.

Böylesi muazzam bir kültürün mümessili olan ahîler daha çok anlaşılmayı hak etmektedir. Onları anlamak ise onların bıraktıkları eserleri daha iyi mütâlaa etmekle mümkün olmaktadır. Bu eserlerin başında ise fütüvvetnâmeler gelmektedir. Esnaflığın sadece mal alıp-satmaktan ibaret olmadığını; bilakis dinî, psikolojik ve sosyolojik arka planının olduğunu bildiren bu fütüvvetnâmeleri geçmişimizin değerini bilmek ve geleceğimizi daha sağlam tesis etmek için bilim dünyasına sunma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ayrıca dinî ve ahlâkî dejenerasyonun giderek yaygınlaştığı toplumlarda fütüvvet ilkelerinin, temel insanî ve İslâmî değerlerini sahiplenmek isteyen toplumlara bir fener ışığı gibi yol göstereceği muhakkaktır.

Bu bağlamda çalışmamızda, Türk- İslâm sosyo- kültürel tarihin temel kaynaklarından olan fütüvvetnâmelerden birini her yönüyle ele almaya çalıştık. Ele aldığımız nüshada fütüvvetin ne olduğu, fütüvvet geleneğinin nereden geldiği, ilk fütüvvetdârların kimler olduğu, fütüvvet amacının ne olduğu, fütüvvet ehlinin taşıması gereken insanî, İslâmî ve meslekî vasıfların neler olduğu, kimlerin fütüvvete giremeyeceği ve kimlerin fütüvvetten düşecekleri konularından bahsedildiğini müşahede ettik.

181

Ayrıca fütüvvetnâmelerin, Ahîlerin ne yiyip ne yiyemeyecekleri, nasıl yiyecekleri, yemek yerken hangi sözleri sarf edemeyecekleri, yemek yemenin farz, sünnet ve kurallarına uymaları ve daima şükretmeleri gerektiğinden bahseden yeme- içme âdâbı; Ahîlerin hangi maddeden üretilen elbiseleri giyebilecekleri ve hangilerini giyemeyecekleri, Ahîlerin meslek gruplarına göre elbiselerinin hangi renk olması gerektiği ve giyilmemesi gereken renkleri anlatan giyim- kuşam âdâbı; Ahîlerin oturma, kalkma, hal, hareket ve davranış ölçülerini belirleyen fütüvvet sıfatları ve yine fütüvvet ehline özgü giysiler ve malzemeler ile bunların ne mânâya geldikleri hususlarında da Ahî âdâp ve erkânını genel hatlarıyla yansıttığını gördük.

Bununla birlikte iktisâdî hayatın ihtiyaç duyduğu; doğruluk, güvenilirlik, emânete sahip çıkma, haram yememe, helâlinden kazanmaya gayret etme, çalışkanlık, meslekî eğitimin önemi, yetişmiş insan gücü temini, üretimde standardizasyonun sağlanması gibi genel-geçer birçok ilkenin de özellikle vurgulandığını sonucuna vardık ki bunlar ahîler için bağlayıcılığı olan, fütüvvet ehlinin dikkat etmesi gereken hususlardır.

Ayrıca incelediğimiz Razavî Fütüvvetnâmesi nüshasında diğer nüshalardan farklı olarak bâz-mühre, meftûl, tel, zeytin, pabuç ve sinepûş gibi Âhi erkânından olan malzemeler, yine Razavî Fütüvvetnâmesi’nin diğer nüshalarında rastlamadığımız Helvây-ı Çanâğiye gibi tabir ve Şâtırlar gibi grup isimleri çalışmamız esnasında tespit ettiğimiz farklılıklar olmuştur.

182

Bu minvalde tezimizin, bu alanda şu ana kadar yapılan çalışmalara sağladığı yeni bilgilerle; fütüvvetin kökeni, fütüvvet teşkilâtının ve Ahîliğin mâhiyeti, fütüvvet erkânlarının anlamı, fütüvvetin önemi, fütüvvet anlayışının toplumun iktisâdî, sosyal ve kültürel yaşamına sunduğu katkılar, sorunlara yaklaşımları ve çözüm önerileri, günümüz toplumsal hayatına model olabilecek uygulamaları hususlarında Ahîlik kültürü ve fütüvvetnâmelerle ilgili bilimsel çalışmalara kaynaklık edeceği inancındayız.

Benzer Belgeler