• Sonuç bulunamadı

Geçmişten günümüze insanlığın baş belası olan ve 2008 yılından itibaren Somali sahilleri ve Aden Körfezi’nde tekrar artan deniz haydutluğu saldırılarına karşı uluslararası toplum müşterek bir mücadele başlatmıştır. Dünya petrollerinin yaklaşık %12’sinin taşındığı önemli bir su yolunu bünyesinde barındıran Somali sahilleri ve Aden Körfezi’nde yürütülen bu mücadele, deniz haydutluğu eylem- lerinin bastırılmasında çok önemli başarılar elde etse de hukuk dışı eylemleri tamamen ortadan kaldıramamıştır. Bu başarısızlığın nedeni, siyasi ve ekonomik

hususların154 yanında deniz haydutluğunun tanımı ile yakalanan deniz haydut-

larının yargılanma(ma)sından kaynaklanmaktadır. Esasen bu başarısızlık ulus-

yargılanması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Örneğin Liberya bandıralı bir gemide Pakistanlı ve Vietnamlı iki gemi adamı arasında açık denizde çıkan bir kavgada biri diğerini öldürürse gemi Türk limanına geldiğinde Türk Mahkemeleri bu olayı kovuşturacaktır.

152 İkame (temsile dayalı) yargı yetkisi adı verilen bu ilke, dayanağını, suçlulukla mücadelede dev-

letler arası dayanışmada bulur ve başka devletin yargı yetkisini tamamlayıcı bir rol oynar. Bir yabancının yabancı bir ülkede yine bir yabancıya karşı işlediği evrensellik ve koruma ilkeleri kap- samı dışında kalan bu suç Türkiye ile bir bağlantı noktası içermese de TCK’ya göre cezalandırıla- bilecektir. Bu ilkeye TCK’da yer verilmemiş olsaydı, Türkiye suçluların sığınacağı bir liman haline gelirdi. Tezcan / Erdem / Önok, s. 135-137.

153 Demirtaş, s. 64-65.

154 Deniz haydutluğuna yönelik uluslararası toplumun yürüttüğü mücadelenin başarısızlığındaki si-

yasi ve ekonomik nedenlere bu çalışmanın ilk bölümü niteliğindeki önceki çalışmada değinilmiştir. Bkz., Doğru, AÜHFD, s. 571-573.

lararası hukukun deniz haydutluğu ile mücadeleye ilişkin mekanizmalarındaki yetersizliğinin de bir işaretidir.

Deniz haydutluğu 1982 Sözleşmesinde “... özel bir gemi veya uçağın müret-

tebat veya yolcuları tarafından, ... diğer bir gemi veya uçağa karşı özel amaçlar- la işlenmiş herhangi bir gayri hukukî şiddet ... veya yağmacılık fiili” olarak çok

geniş bir şekilde tanımlanmıştır. Sözleşme’de belirtilen “özel amaç (kişisel çı- kar)” ve “iki gemi” ölçütü, devlet dışı aktörlerle ilişkili olanlar veya siyasi amaç- larla bu eylemleri gerçekleştirenler ile geminin kontrolünü içeriden ele geçirerek gayri hukuki eylemlerde bulunanları kapsam dışında tutmaktadır. Bu da günümüz modern deniz haydutluğu ile mücadeleyi sekteye uğratmaktadır. Bu bakımdan, Sözleşme’deki tanımın bu yönde genişletilmesi deniz haydutluğu ile mücadeleye olumlu katkı sağlayacaktır.

Deniz haydutluğu ile mücadelenin başarısı, ortaya çıkan bu gayri hukuki ey- lemlerin bastırılmasından ve yapanların yakalanmasından ziyade, bu eylemleri gerçekleştirenler hakkında kovuşturma başlatılıp yapılacak yargılama sonucunda suçlu bulunanların cezalandırılmasına bağlıdır. Ancak uluslararası hukuk, dev- letlere yakaladıkları deniz haydutlarına ceza verme konusunda yetki vermekle birlikte, ellerinde bulunan şüpheli deniz haydutlarını yargılama zorunluluğu ge- tirmemektedir. Bu durum deniz haydutluğu ile uluslararası toplumun mücadele- sinde diğer bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sorunun çözülmesi amacıy- la, 1988 SUA Sözleşmesi’nde mevcut yükümlülüğe benzer bir yükümlülüğün,

yapılacak bir değişiklikle 1982 BMDHS’de de yer verilmesi uygun olacaktır.155

Böylece bütün devletlerin; BMGK’nin bu yönde mevcut kararlarını da dikkate alarak, hem bu sözleşmeler hem de uluslararası örf ve âdet hukuku gereği kendi ulusal mevzuatlarında deniz haydutluğunu suç olarak tanımlamaları ve bunların yargılanması usulünü insan hakları hukukuna uygun bir şekilde düzenlemeleri mücadeleyi olumlu yönde etkileyecektir. Uluslararası toplum küçük tekneler ve balıkçı gemilerinde faaliyet gösteren hafif silahlı deniz haydutlarını yargılama ve cezalandırma konusunda başarısız olursa uluslararası toplumun daha ağır suçlu-

ları cezalandırması zorlaşacaktır.156 Bu bakımdan deniz haydutlarını adalete tes-

lim etmek caydırıcı olacaktır.

Deniz haydutlarının yargılanması konusunda bir başka sorun da devletlerin, yukarıda belirtilen iç hukuk normunun eksikliğinin dışında başka bazı nedenlerle deniz haydutlarını yargılamak istememeleridir. Bunun başta “insan hakları ihlâli” endişeleri olmak üzere hem siyasi hem de ekonomik yönleri vardır. Siyaseten bundan kaçınan Almanya ve Fransa gibi gelişmiş devletler, kendi ülkelerini suçlu yabancıların yargılandığı “Guantonamo” benzeri bir yer haline getirmek isteme-

155 1982 BMDHS’de değişiklik yapılmasının pratik bir yolu Sözleşme’nin “Basit Usulle Değişiklik”

başlıklı 313. maddesinin uygulanmasıdır.

mektedir. Devletler bunlardan kaçınmak için de tutukladıkları deniz haydutlarını serbest bırakmaktadır. Bunu önlemenin bir yolu, tutuklanan zanlıları yargılamak isteyen devletlere teslim etmek, diğer ise, deniz haydutlarının yargılanması için uluslararası bir mahkemenin kurulması (tamamlayıcı yargı) veya mevcut ulus- lararası mahkemelerden birisinin yargılama yetkisinin “deniz haydutluğunu” da kapsayacak şekilde genişletilmesidir. Yeni bir mahkemenin kurulması sürecine ilişkin olası zorluklar düşünüldüğünde, mevcut mahkemelerin yargı yetkilerinin genişletilmesi daha pratik ve akılcı görünmektedir. Bu maksatla “UCD” veya “UDHM”nin statüleri ile 1982 BMDHS’nde yapılacak değişiklikle deniz haydut- larının bu mahkemelerden birisi tarafından yargılanır hale getirilmesi sonucunda yargılama, hem bu konuda uzmanlaşmış merciler eliyle yapılmış olacak hem de uluslararası hukuka uygun yapılarak adaletin tecellisi kolaylaştırılacaktır.

Ekonomik endişelerle deniz haydutlarını yargılamaktan kaçınanlar ise, Ken-

ya ve Seyşeller gibi daha çok bölge devletleri olup mali desteğe ihtiyaç duyan

devletlerdir. Bu devletler kendi ülkelerinde deniz haydutlarını yargılayacak yar- gı teşkilatının kapasitesinin güçlendirilmesi için uluslararası toplumdan yardım beklemektedir. Esasen yoksul bölge ülkeleri için, BM ve IMO aracılığıyla oluş- turulan UNODC fonuna benzer bir fonun geliştirilerek sürekli hale getirilmesi, deniz haydutlarını yargılamak isteyen devletleri sayısını artıracaktır.

Türkiye’nin ulusal mevzuatında da deniz haydutluğu suçunu tanımlayan ve buna ceza öngören bir norm bulunmamaktadır. Fakat mevcut TCK’de çe- şitli hükümler deniz haydutluğu suçunu işleyenlere karşı uygulanabilmektedir. Bununla birlikte, Somali sahilleri ve Aden Körfezi’nde uluslararası toplumun başlattığı mücadeleye katılan Türkiye, yakaladığı deniz haydutlarını yargılamak için Türkiye’ye getirmeyi tercih etmemekte; yargılanmaları için bölge ülkelerine teslim etmektedir. Türkiye’nin tercihi böyle olsa da mevcut TCK’de deniz hay- dutluğu suçunu tanımlayan ve ceza öngören bir düzenleme yapılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.

Denizcilerin ve küresel ticaretin emniyeti ve güvenliği, dünya denizlerinin emniyet ve güvenliğine bağlıdır. Bu da ancak deniz emniyeti ve güvenliğine yö- nelik mevcut tehditlere karşı başarılı bir şekilde mücadele zemini oluşturacak hukuk düzeninin varlığıyla mümkün olacaktır. Herhangi bir hukuk sisteminin sürekliliği, mevcut sorunlarla başa çıkabilme yeteneğine bağlıdır. Bu bakımdan, mevcut sistemin özellikle yargı ayağındaki sorunlarının giderilmesi gereklidir.

KAYNAKÇA

Benzer Belgeler