• Sonuç bulunamadı

Son Dönem Septikliği

Belgede .t\ C A D E 1 I C.l\. (sayfa 79-132)

"Ai N ES iDE Mos'u N PiRoNcu KoNUŞMALAR' ININ S EKiz K iTABl N I OKUDUM. ESER i N TÜM AMACI N E DUYULAR, N E D E AKi l YOLUYLA HiÇBiR Ş EYiN GÜVENLi BiR TARZDA BiLiNEMEYECEGiNi EMiN BiR BiÇiMDE ORTAYA KOYMAKTIR. 0 HALDE N E P iRONCULAR, NE DE DiGERLERi ŞEYLERiN HAKiKATINI B iLMEKTED iRLER. BAŞKA SiS­

TEMLERE GÖRE FELSEFE YAPANLAR, DiGER ŞEYLERiN HAKiKATiN i BiLMEMELERi YAN I N DA BOŞUNA ÇABA SARFETTiK LERiNDEN VE ZA­

MAN LARlNI BiR H i Ç UGRUNA S ÜREK Li KAVGALARLA GEÇi R D i K LE·

RiNDEN HABERSiZLER. O N LAR BiLDiKLER i N i SAN D I K LARI ŞEYLER HAK K I N DA GERÇ EKTE HiÇBiR B i LGiYE SAH iP O LMAD l K LARlN I B i L­

MiYORLAR."

Photius, Bibliotheca, 212

Cameades'ln bir bDstD.

LARlSALI PHILON VE ASCALONLU ANTIOKHOS

A �

Olümünden sonra okulun başına geçen Kleitomakhos, Karne­.ademi'nin Karneades'ten sonraki tarihi bir hayli karmaşıktır.

ades'in öğrencisidir. Kleitomakhos hayatının temel amacı olarak Kar­

neades'in görüşlerini sistemleştirip yaygınlaştırmayı görür. Bu çerçeve­

de olmak üzere Karneades'in görüşleriyle argümanlarını biraraya top­

lar. Ancak, bunların Karneades'in sırf diyalektik bir amaçla öne sür­

müş olduğu, dolayısıyla kendisinin katılmadığı görüşler olarak anlaşıl­

ması mümkün olduğu gibi, bizzat kendisinin benimsediği tezler olarak görülmesi de mümkündür. Karneades'in çağdaşı ve meslektaşı olan Stratonikalı Metrodarus bu ikinci görüşü benimser ve onları bu yoru­

muyla Kleitomakhos'tan sonra yaklaşık l l O'dan 79 yılına kadar Aka­

demi'nin başkanlığını yapmış olan Larisalı Philon'a (bu Philon'u da İÖ. 1. yüzyılda yaşamış olan Yahudi Philon'la karıştırmamamız gere­

kir) aktarır.

Cicero'nun hocası ve görüşleriyle onu etkilemiş olan Larİsalı Philon Orta Akademi'nin o zamana kadar benimsemiş olduğu iki te­

mel tezinden yani 'eşyanın bilgisi mümkün değildir' ve 'bundan

dola-502 üçüncü kısım: septikler

yı eşyayla ilgili her türlü yargıyı askıda tutmak gerekir' tezlerinden ikincisine olan bağlılığını terk eder. Bunun temelinde Karneades'in yu­

karda üzerinde durduğumuz "doğruluk" iddialarını kabul etmemekle birlikte hayatın yönetimiyle, mutluluğumuzla ilgili olarak olası gördü­

ğümüz görüşlerin peşinden gidebileceğimiz ve onları kendimize kıla­

vuz olarak ala bileceğimiz yönündeki tezi bulunmaktadır. Philon, Kar­

neades'in bu görüşünü onun diyalektik olarak öne sürmüş olduğu bir tez olarak değil de onayladığı pozitif öğretisi olarak görür. Böylece Akademi'nin erişmek istediği veya savunduğu hedefini 'doğru' veya 'mümkün olduğu kadar doğruya yakın inanç' olarak tanımlar.

Akademi'nin bir diğer ileri gelen kişisi olan Askalon'lu Antiok­

has'ta (İÖ. yaklaşık 1 30-68) bu 'dogmatik' eğilim daha da derinleşir.

Antiokhos, Stoacılada Aristotelesçilerin Platon'u daha doğru bir şekil­

de anladıklarını ileri sürer ve bunun sonucunda bu görüşleri canlandır­

maya çalışır. Aristoteles'te Akademi'nin şüpheci geleneği yerini Platon ve Aristoteles'in bazı görüşlerini Stoacılıkla birleştirmeye çalışan seç­

meci bir harekete bırakır.

Muhtemelen aynı dönemde yani İÖ. 1 . yüzyılda yaşamış ve yi­

ne Akademi içinde yetişmiş bir filozof olan Ainesidemos, Akademi içinde ortaya çıkan bu 'sapkın'gelişmeye karşı çıkararak, Antiok­

has'un görüşlerini 'Stoacılıkla dövüşen bir Stoacılık' olarak nitelendi­

rir ve şüpheci geleneği yeniden kurmak veya eski şekline kavuşturmak üzere Akademi'den ayrılıp, İskenderiye'de Pironeufuk adıyla kendi okulunu kurar. Onun yöntemi ve görüşleri kendisinden iki yüzyıl son­

ra (İS. 2. yüzyıl) yaşayan Sextus Empiricus tarafından da devam ettiri­

lir. İşte Ainesidemos ve Sextus Empiricus tarafından temsil edilen bu yeni şüphecilik hareketi felsefe tarihinde Geç Dönem veya Son Dönem Septikliği olarak adlandırılır.

Antiokhos'un, Ainesidemos'un Akademi'den ayrılmasına ve Pi­

ronculuk adı altında kendi bağımsız şüpheci okulunu kurmasına ne­

den olan dogmatik ve seçmeci görüşleri neydi? Ainesidemos neden bu görüşleri 'Stoacılıkla dövüşen bir Stoacılık' olarak suçlamıştır? Bu ko­

nudaki bilgileri, kendisi de kısmen bu gelişmelerin içinde yaşamış, bu

son dönem septikiiRi 503

arada İÖ.79-8 yılında Atina'daki kalışı sırasında Antiokhos'u yakın­

dan tanımış, derslerini dinlemiş, görüşlerine hayran olmuş ve Acade­

mica ve De Finibus'unda bu görüşlerden geniş biçimde söz etmiş olan Cicero' dan edinrnekteyiz.

Bu bilgilerden anladığırnıza göre Antiokhos, felsefenin en önemli iki konusunun doğrunun ölçütü ve en yüksek iyinin ne olduğu konuları olduğunu düşünrnekteydi. Antiokhos bu iki konuyla ilgili olarak Aristoteles'in görüşlerini Akademi'nin görüşlerinin bir devarnı ya da Akademi'nin görüşlerine benzeyen görüşler olarak ele alrnaktay­

dı. Bununla da yetinmeyerek, Stoacılada Aristotelesçiler arasındaki farklılığın bir öğreti değil, sadece terrninoloji farklılığı olduğunu ileri sürrnekteydi. Ona göre Zenon tarafından kurulmuş olan Stoacılık, Platon'un Eski Akademi'sinden farklı bir okul olmaktan çok onun bir 'düzeltilrnesi'nden ibaretti.

Antiokhos kendisini Orta veya Yeni Akademi'nin bir mensubu saymakta ama görüşlerinin çoğunu Zenon'un 'düzelttiği veya kendisi­

ne yeni bir şekil verdirdiği' sistemi doğrultusunda ortaya atmakta, böylelikle Arkesilaos ve Karneades'in karşı çıktıkları Zenoncu bilgi kurarnını savunrnaktaydı. Öte yandan Antiokhos'un ahlakı da, üzerin­

de bazı değişiklikler yapmış olmakla birlikte, temelde Stoacıydı. Doğa felsefesinde ise diğer alanlarda olduğundan daha da çok Stoacı olduğu görülmektedir. Bu nedenle Cicero, onu kendi ataları olarak kabul etti­

ği Platon ve Aristoteles'ten çok Krizippos'u takip etmekle, ondan bir adım bile ayrıimamakla suçlarnaktadır.

Bunun yanısıra Antiokhos'un, kendi dönernindeki Epikurosçu­

luk hariç başlıca felsefe okullarını birbirleriyle uzlaştırrna yönündeki bu seçrneci tutumunun sadece ona özgü olmadığını da belirtmemiz gerekir.

Gerçekten Orta Dönern'inin temsilcileri olan Panaitios ve Poseidoni­

os'la birlikte Stoacılığın da kendi içinde bu yönde bir gelişmenin orta­

ya çıktığını, özellikle Poseidonios'un birçok Platoncu ve Aristotelesçi düşünceyi Stoacılığa ithal etme yönünde bir girişim içinde bulunduğu­

nu biliyoruz. Bu birleştirrneci veya uzlaştırmacı eğilim daha sonra Ye­

ni-Platonculukla birlikte daha da büyük bir boyut kazanacaktır. Bu

ha-50/f üçüncü kısım: septikler

reketin kurucusu olan Plotinos kendisini yeni, bağımsız bir felsefe akı­

mının kurucusu olmaktan çok Platon'un doğru bir yorumu olarak tak­

dim edeceği gibi Platon'dan hareket ederek geliştirdiği sisteminde de Aristoteles'ten, Stoacılıktan aldığı birçok görüşe yer verecektir.

Demek ki Antiokhos Stoacıları, Platon ve Aristoteles'in gerçek mirasçıları olarak görmekteydi. Bununla birlikte Cicero'nun söylediği­

ne göre, o bir Platoncu veya Aristotelesçi olmaktan daha çok Stoacıy­

dı. Ancak onun bazı konularda, Stoacıların görüşlerinden daha üstün olduklarını düşündüğü hususlarda, Platon ve Aristoteles'in görüşlerini benimsemekten çekinınediği de görülmektedir. Nitekim Antiokhos'un erdemle erdemsizlik arasında hiçbir ara yer kabul etmeyen ve erdemin tek başına mutluluğu sağlamak için yeterli olduğunu söyleyen Stoacı görüşe Aristotelesçi tezle karşı çıktığı anlaşılmaktadır.

Aristoteles'in mutluluğun temeline erdemi koymakla birlikte bazı dış iyilerin, örneğin sağlık, zenginlik, itibar gibi şeylerin mutluluk bakımından önemlerini kabul etmekten geri kalmadığını biliyoruz.

Başka deyişle Aristoteles, orta yol ahlakını savunan bir filozof olarak mutluluğun içinde hazza belli bir yer vermesinin yanısıra sağlık, zen­

ginlik gibi dış şeylerin de en yüksek iyiler olmamakla birlikte belli öl­

çüde iyi şeyler olduklarını ve dolayısıyla onların yokluğunun mutlulu­

ğu eksiltebileceği veya bozabileceğini kabul etmişti. İşte bu görüşe ben­

zer bir tarzda Antiokhos da, erdemin 'mutlu' bir hayatın zorunlu ve yeterli bir şartı olduğunu kabul etmekle birlikte onun 'en mutlu' bir hayat için yalnız başına yeterli olmadığını, bazı dış iyilerle desteklen­

mesi gerektiği'ni savunmuştur.

Antiokhos'un ayrıca Stoacıların tutkuları tümüyle yanlış düşün­

celere indirgeyen, insan ruhunda akıl-dışı bir yetinin varlığını kabul et­

meyen öğretilerine yine benzeri bir gerekçeyle ve uzlaştırmacı bakış açısından karşı çıkmış olduğu anlaşılmaktadır. O, bu konuda insan ru­

hunda akıllı kısım yanında akıl-dışı bir kısmın da varlığını kabul eden ve tutkuları daha ziyade akıl-dışı kısmın üstünlüğüyle açıklayan Pla­

toncu psikolojiyi daha inandırıcı bulmuştur.

Ancak Antiokhos'un bütün bunlardan daha önemli olan ve

4· son dönem septikli�i 505

muhtemelen Ainesidemos'un kendisine başkaldırarak Akademi'yi terk etmesine neden olan görüşü, Stoacı bilgi kuramı ile ilgilidir. Cice­

ro'nun Academica'da verdiği bilgiye göre Antiokhos, Stoacıların 'kav­

rayıcı algı' öğretisini tümüyle benimsemiş ve Akademik Septikierin ona yöneltmiş oldukları bazı itirazlara karşı onu savunmuştur. Böyle­

ce iki yüzyıllık Akademik Septiklik geleneği içinde sürekli olarak ken­

disine karşı çıkılmış olan Stoacı ana tez yani duyu algılarının doğru ve­

ya yanlış olarak birbirinden ayırdedilebileceği ve bilginin temelinde doğru algıların bulunduğu şeklindeki tezi Antiokhos tarafından be­

nimsemiştir. Öte yandan Antiokhos'un, Stoacı doğru algı öğretisini Platon'un akılcı bilgi kuramıyla birleştirmek veya desteklemek isteğin­

de olduğu da görülmektedir. Buna göre doğru algıların geçerliliğinin ölçütü olarak aklın onlarla ilgili olarak oluşturmuş olduğu genel kav­

rarnlara dayanmak yani onları bu akılsal-genel kavramlarla doğrula­

mak mümkün ve gereklidir.

SON DÖNEM SEPTiKLiGİNİN KURUCUSU OLARAK AINESIDEMOS

Geç Septik okulun kurucusu olan Ainesidemos'un hayatı hakkında doğum ve ölüm tarihi dahil hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir.

Genel olarak İÖ. ı . yüzyılda yaşadığı kabul edilmektedir. Knossos ve­

ya Aigai'de doğmuş, ancak daha sonra İskenderiye'ye yerleşmiş ve ha­

yatının en büyük bölümünü geçirmiş olduğu bu şehirde Pironcu ola­

rak adlandırdığı kendi okulunu kurmuştur. Bu olayların İÖ. ı yüzyı­

lın ikinci yarısındaki bir tarihte gerçekleşmiş olması gerekir, çünkü Akademi Şüpheciliğine mensup filozoflar hakkında bilgilerimizin ço­

ğunu kendisine borçlu olduğumuz ve İÖ. 43 yılında öldüğünü bildiği­

miz Cicero'nun eserlerinde Ainesidemos'tan hiç söz edilmemektedir. O halde Ainesidemos'un bundan sonraki bir dönemde adını duyurmuş olması gerekir. Onun İskenderiye'de kurduğu şüpheci okul Roma im­

paratorluk dönemi sonuna kadar varlığını devam ettirecektir.

Ainesidemos'un eserlerinden hiçbiri günümüze kadar gelmemiş­

tir. Ana eserinin sekiz kitaptan meydana gelen Pironcu Konuşmalar

ve-so6 üçüncü kısım: septikler

ya Düşünceler (Pyrroneioi Logoi) olduğu söylenmektedir. İS. 9. yüzyıl­

da yaşamış olan Photios Bibliotheka adlı eserinde içinde Pironcu Ko­

nuşmalar'ın da bulunduğu 280 kitap üzerine özet bilgi vermektedir. Bir Hıristiyan olarak Photios'un şüpheci Ainesidemos hakkında olumlu düşüncelere sahip olmamasına karşılık, Pironcu Konuşmalar hakkında verdiği bu bilgilerin genel olarak doğru olduğu kabul edilmektedir.

Pironcu Konuşmalar'ın birinci kitabının Sextus Empiricus'un Pironculuğun Ana Görüşleri tarzında bir tür giriş olduğu anlaşılmak­

tadır. Bu kitapta, Akademik Şüphecilik ile Pironculuk arasındaki fark­

lar geniş bir biçimde ele alınmakta, bunun yanında bir bütün olarak Pironcu tutum hakkında genel bilgi verilmektedir. II.-V. kitapların bil­

gi ve doğayla ilgili konuları ele aldığı, geri kalan son üç kitabın ise ah­

Lik felsefesine tahsis edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Akademik Septikliğin Ainesidemosçu Eleştirisi

Photios, Bibliotheca'sında Ainesidemos'un sekiz kitaplık bu Pironcu Konuşmalar'ını şahsen gördüğünü ve okuduğunu söylemektedir. Ona göre bu eserin genel amacı bilginin ne duyu algısına ne düşüneeye da­

yanan sağlam bir temeli olmadığını ortaya koymaktır. Photios'a göre Ainesidemos ne Pironcuların ne de diğer okullara ait filozofların şey­

lerle ilgili herhangi bir doğruya sahip olmadıklarını ileri sürmektedir.

Pironcularla diğerleri arasındaki tek fark, Pironcuların genel olarak bilmediklerini bilmeleri, diğerlerinin ise bunu bilmemeleridir. Ayrıca Pironcular genel olarak hiçbir şey hakkında sağlam bir bilgiye sahip olmadıklarını bilmelerinden dolayı, bilgeliğin verdiği özel bir mutlulu­

ğa sahiptirler.

Photios, Ainesidemos'un Pironcularla Akademik Şüpheciler arasındaki şöyle bir ayrım yaptığını söylemektedir: Akademik Şüphe­

ciler dogmatiktirler, onlar bazı şeyleri kesin olarak tasdik etmekte, başka bazı şeyleri aynı şekilde inkar etmektedirler. Buna karşılık Pi­

roncular aporetik'tirler yani hiçbir konuda herhangi bir cevabın, her­

hangi bir çözümün mevcut olmadığını söylemektedirler. Onlar her şe­

yin ne bilinebilir ne de bilinemez olduğunu ileri sürerler. Onlara göre,

4-son dönem septikliıi 507

hiçbir şey şu olmaktan çok diğeri değildir veya bazen şudur, bazen di­

ğeridir ya da bir insan için şudur, diğer bir insan için diğeridir, bir üçüncü kişi için ise o var bile değildir. Böylece Pironcular doğru veya yanlış, olası ya da olası olmayan, var olan veya olmayan diye bir şeyin olduğunu kabul etmezler. Onlara göre hiçbir şey yanlış olmaktan çok doğru, mümkün olmamaktan çok olası veya var olmamaktan çok var değildir veya bazen biri bazen diğeridir veya biri için beriki, diğeri için ötekidir. Kısaca Pironcular hiçbir şeyi belirlemez, hatta hiçbir şeyin be­

lirlenmemiş olduğu yönündeki kendi tezlerini bile belirlemezler.

Ainesidemos'a göre özellikle son dönemdeki Akademik şüphe­

ciler bazen Stoacılada uyum içinde olan görüşler ileri sürmüş, doğru­

sunu söylemek gerekirse, 'Stoacılarla dövüşen S to acılar' olarak görün­

müşlerdir. Ayrıca onlar birçok şey hakkında dogmatik bir tutumu be­

nimsemektedirler; çünkü onlar erdem ve erdemsizliğin, iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, olası olan ve olmayanın, var olanın ve olmayanın varlığını kabul etmektedirler. Böylece birçok şey hakkında kesin belir­

lemelerde bulunmaktadırlar. Akademik şüpheciler sadece kavrayıcı al­

gılar konusunda Stoacılada görüş ayrılığı içindedirler.

Akademik Şüphecilerin bu tutumlarıyla kendi kendileriyle çeliş­

kiye düşmelerine karşılık, Pironcular her şey hakkında şüphe göstere­

rek tutarlı bir davranış sergiler; çünkü Ainesidemos'a göre, bir yandan hiçbir şeyin bilinebilir olmadığını söyleyip diğer yandan kesin tasdik ve inkarlarda bulunmak kesin bir çelişkidir. Bir yanda şüpheci olduğu­

nu söyleyip öbür yandan filanca şeyin doğru, diğerinin yanlış olduğu­

nu kabul etmek mümkün değildir (LS, 71 C).

Photios'un verdiği bu bilgilerden, Ainesidemos'un neden ötürü Akademik Şüphecilikten ayrılıp Pironculuk diye adlandırdığı şeye geri dönmek istediği anlaşılmaktadır. Demek ki, Ainesidemos'a göre Aka­

demik Şüpheciliğin son temsilcilerinin şüphecilikleri, artık şüphecilik olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan, çünkü şüpheciliğin karşı çıktığı dogmatizmden ayırdedilmesi mümkün olmayan bir şey haline gelmiştir Bu şüphecilerin bilgi, erdem, varlık, iyi vb. hakkında tasdik ettikleri kesin doğruları veya yanlışları vardır. Onlar birçok şey

hak-508 üçüncü kısım: septikler

kında belirlemelerde bulunmaktadırlar. Böylelikle onların tutumu, şüpheci tutumun klasik ifadesi olan bir şeyin şu olmaktan çok öteki veya öteki olmaktan çok şu olmadığı yönündeki genel yaklaşıma aykı­

rı düşmektedir.

Ainesidemos'un, Karneades ve Larisalı Philon'un hayatın yöne­

timi, mutluluğumuz için ölçüt olarak kabul etmemiz gereken bir şeye ihtiyacımız olduğu görüşünü de, yine şüpheciliğin ruhuna aykırı bir tu­

tum olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Photios'un verdiği bilgiden anla­

dığımıza göre Ainesidemos, bu şüpheciler gibi insanın erdemli ve mut­

lu bir hayat sürmesi için böyle bir ölçüte ihtiyacı olduğunu düşünmek bir yana daha önce Piron'la ilgili olarak gördüğümüz gibi hiçbir şey hakkında sağlam bir bilgiye sahip olmadığını bilmenin yarattığı bilge­

liğin insana özel bir mutluluk sağlayacağına inanmaktadır ..

Gerçekten de Ainesidemos'un şeylerin doğasının ne olduğunu bilmediğimiz, bundan dolayı onlar hakkında hiç bir yargıda bulunma­

mamız gerektiği ve nihayet mutlu bir hayat için ruhun endişelerden korunmuş olmasının zorunlu olduğu, bu yargıda bulunmama halinin ise tam da bu anlama geldiği yönündeki Pironcu teziere geri dönmek istediği görülmektedir.

'Görünen Şey'in Ölçüt Olarak Kabul Edilmesi

Bununla birlikte Diogenes Laertius, Ainesidemos hakkında verdiği açıklamalarda bundan farklı bir şey söylemektedir. Ona göre Ainesi­

demos, Pironcu Konuşmalar'ın birinci kitabında, argümanların karşıt­

lığından ötürü Piron'un hiçbir şey hakkında dogmatik olarak yargıda bulunmadığını, fakat 'görünüşlerin peşinden gittiği'ni söylemiştir. Di­

ogenes, Ainesidemos'un Bilgeliğe Karşı ve Araştırma Üzerine adlı eser­

lerinde de Piron'la ilgili olarak bu aynı görüşü tekrar ettiğini belirt­

mektedir. Böylece Diogenes'e göre Demokritos'un görünüşlerin bir gerçeğe karşılık olmamalarından ötürü ölçüt olamayacağını söyleme­

sine karşılık diğer şüpheciler gibi Ainesidemos da ölçüt olarak görü­

nüşleri kabul etmiştir (DL, IX, 106).

O halde Diogenes Laertius'un Ainesidemos hakkında verdiği

4. son dönem septikli�i 509

bilgiyle Photios'un Pironcu Konuşmalar'ının birinci kitabına dayana­

rak ona mal ettiği görüş arasında belli bir çelişki vardır. Photios'un Ai­

nesidemos'un gerek bilgi gerekse hayatın yönetimiyle ilgili olarak hiç­

bir ölçütü kabul etmediğini, ayrıca böyle bir ölçüte ihtiyacımız da ol­

madığını söylemesine karşılık Diogenes onun ve daha genel olarak Pi­

roncuların 'görünen şey'i ölçüt olarak kabul ettiklerini ileri sürmekte­

dir. Acaba bu çelişkiyi nasıl açıklayabiliriz?

Yargıda Bulunmanın Göreli İmkanı

Bunun açıklaması için yapmamız gereken en doğru şeyin, 'tasdik et­

me'yle ilgili olarak ilk defa Kleitomakhos'un yaptığı ve Cicero'ya gö­

re daha sonra gelen Septikler in, bu arada kendisinin de kabul ettiği bir ayrıma başvurmamız olabileceği anlaşılmaktadır. Bu ayrıma göre bir şeyi tasdik etmek iki anlama gelebilir: Bu genel ve mutlak anlamda bir şeyi tasdik etme olabileceği gibi, sınırlı, belli bir anlamda onu tasdik etme olabilir. Sahip olduğumuz duyusal bir algımızı veya bir tartışma­

da karşımıza çıkan bir tezi makul ve inandırıcı bulduğumuz için tasdik etmemizde söz konusu olan ikinci anlamdaki tasdiktir.

Buna göre göre bilge bir insanın hiçbir şeyi tasdik etmemesi, yargısını askıda bırakması gerektiği söylendiğinde, bu söz birbirinden tamamen farklı iki anlama gelebilir. Bu, bilge insanın hiçbir zaman herhangi bir şeyi tasdik etmemesi gerektiği anlamına gelebileceği gibi insanın duyusal bir algısını veya bir tartışmada herhangi bir cevabı tas­

dik etmemesi gerektiği anlamında da ileri sürülmüş olabilir. Cice­

ro'dan öğrendiğimize göre, Kleitomakhos bilge bir insanın her zaman yargısını askıda tutması gerektiği görüşünü ileri sürerken onunla ikin­

ciden çok birinci anlamdaki tasdiki kastetmiş ve bu anlamda onun yargısını askıda tutması gerektiğini söylemiştir. Buna göre Kleitomak­

hos, gerek gündelik hayatta, gerekse tartışmalarda, bir şüphecinin bi­

le ikinci anlamda onayını vererek tasdik etmesi gereken şeyler olduğu­

nu kabul etmiştir.

Larisalı Philon'un da Kleitomakhos'un bu ayrımını kabul ettiği ve bir yandan mutlak, koşulsuz anlamda yargıda bulunmayı

reddeder-510 üçüncü kısım: seplikler

ken öte yandan belli, sınırlı anlamda ona izin verilebileceğini savundu­

ğu söylenmektedir.

Herhalde Diogenes'in sözünü ettiği Pironcu Konuşmalar'da Ainesidemos'un Piron'un 'karşı yönde argümanların bulunmasından ötürü hiçbir şey hakkında dogmatik olarak yargıda bulunmadığı' gö­

rüşünü ileri sürerken kastettiği şey, bu olmalıdır. O halde Aineside­

mos, Piron'un hiçbir şey hakkında bir yargıda bulunmadığını söyler­

ken onun dogmatik olarak hiçbir yargıda bulunmadığını kastetmiş olmalıdır. Diogenes'in Piron'un 'görünüşün peşinden gittiği' iddiası ve Ainesidemos'un onun bu 'görünüşlerin ölçüt olduğu' görüşünü paylaştığı yönündeki sözü böyle yorumlanırsa, Ainesidemos'a male­

dilen iki farklı görüş arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmak mümkün görünmektedir.

Nitekim Sextus Empiricus'un da bazı yerlerde 'dogma'nın iki anlamı arasında bir ayrım yaptığı ve bir şüphecinin 'kendileriyle ilgili

Nitekim Sextus Empiricus'un da bazı yerlerde 'dogma'nın iki anlamı arasında bir ayrım yaptığı ve bir şüphecinin 'kendileriyle ilgili

Belgede .t\ C A D E 1 I C.l\. (sayfa 79-132)

Benzer Belgeler