• Sonuç bulunamadı

Akademi Dönemi Septikliği

Belgede .t\ C A D E 1 I C.l\. (sayfa 35-79)

"ARK ES i LAOS TÜM KAVGASI N I ZENON'LA BAŞLATMlŞTlR. B U N U N NEDENi, BANA ÖYLE GELiYOR K i , ONUN D iK KAFAL I L I G I VEYA ZAFER KAZANMA ARZUSU D EGiLDi; 50KRATES'i, O NDAN ÖNCE 0EMOKRi­

TOS'U, ANAKSAGORAS'I , EMPEDOKLES'i VE HEMEN H EMEN TÜM ESKi FiLOZOFLARI BiLGiSiZLiK iTiRAFINA SÜRÜKLEYEN, K O N U LARI N K E N D iLERiNiN KARA N L I K L I G I iDi. B u FiLOZOFLAR H iÇBiR ŞEYiN KAVRANAMAYACAGI N I VEYA ALGI LANAMAYACAGI N I VEYA B i LiNE­

MEYECEGiN i, DUYULARl N S INIRLI, AKlLLARl N ZAYlF, HAYATLA R l N K I SA O LDUGUNU SÖYLEMiŞLERD i V E DEMOKR iTOS'A G Ö R E HAKi­

KAT DERiNLERDE YATMAKTAYD I ; H ERŞEY YAL NlZCA SAN I VE ALIŞ­

KAN L l K LA R DÜZEYiNDE KABU L EDiLMEKTEY D i • . • "

Cicero, Akademica, ı, 44-45

Seııtus Emplricus.

I•

lkçağ şüpheciliğinin tarihinde ikinci dönem, Akademi Septikliği te­rimiyle adlandırılan dönemdir. Bu dönemin Akademik Septiklik ola­

rak adlandırılmasının nedeni, Platon'un kurmuş olduğu Akademi'nin bünyesi içinde İÖ. 3. yüzyılın başlangıçlarında ortaya çıkmış ve yakla­

şık iki yüz yıl boyunca varlığını devam ettirmiş olmasıdır. Akademi'nin tarihinde bu dönem, İkinci Akademi veya Orta Akademi dönemi ola­

rak da adlandırılır. Akademi'nin tarihinde bir devrim oluşturan bu dö­

nemin başlatıcısı, okulun başına İÖ. 265 civarında geçen Arkesila­

os'tur. İkinci önemli temsilci ise Arkesilaos'tan yaklaşık yüz yıl sonra yine okulun başkanlığını üstlenmiş olan Karneades'tir. Daha önce de­

ğindiğimiz gibi Akademi bünyesinde Karneades'le başlayan dönem da­

ha özel olarak Yeni Akademi dönemi olarak da adlandırılır.

ESKi AKADEMi'DEN SEPTiK AKADEMi'YE

Platon'un kurmuş olduğu Akademi'nin, felsefe tarihinde Eski Akade­

mi dönemi diye adlandırılan döneminde okulun başına Platon'un ölü­

münden sonra sırasıyla yeğeni Speusippos (348-339), Ksenokrates (339-31 5), Polemon (31 5-270) ve Krates (270-265) geçerler.

Speusip-458 üçüncü kısım: septikler

pos, esas olarak, Platon'un son döneminde, Aristoteles tarafından Pla­

ton'un 'şifahi öğretimi' diye adlandırılan görüşlerini yani İdeaları ma­

tematiksel sayılar olarak görme yönündeki öğretisini devam ettirir. Bu­

nun yanısıra hocası ve amcasının Timaios'ta savunduğu evrenin za­

manda meydana gelmiş olduğu görüşünü mecazi bir açıklama olarak yorumlayarak, Aristoteles gibi evrenin zamanda bir başlangıcı olmadı­

ğını ileri sürer ve Yunan dininin geleneksel tanrılarını fiziksel kuvvet­

ler olarak yorumlar.

Speusippos'tan sonra Akademi'nin başına geçen Ksenokrates de, ideaları matematiksel varlıklara indirgeme yönündeki öğretiyi de­

vam ettirir ve onları Bir olan'la Belirsiz İki olan'dan türetir. Onda Ay­

nılık ve Başkalık sayıya eklenerek 'alem ruhu'nu meydana getirir. Bun­

dan başka Platoncu evreni ay-altı, göksel ve gök-üstü diye üç ayrı dün­

yaya ayırarak iyi ve kötü olduğunu söylediği bazı daimon'larla doldu­

rur ve kötülüklerin varlığını bu kötü daimon'larla açıklar. Nihayet ru­

hun akıl-dışı olan kısımlarının da ölümden sonra varlıklarını devam ettirdiklerini söyler.

Speusippos ve Ksenokrates, üzerinde bazı değişiklikler yapmak­

la birlikte doktriner Platonculuğu devam ettiren insanlardır. Onlar Platonculuğu kapalı bir sistem olarak koruma çabası içinde bulunur­

lar. Ancak Polemon'dan itibaren Platoncu Akademi'de önemli bir yön değişikliğine giden yolun açıldığını görebiliriz.

Polemon'un görüşleri hakkında aslında fazla şey bilmemekte­

yiz. Ancak onun döneminde Akademi'nin matematik, metafizik ve di­

yalektikten uzaklaşarak ilgisini gitgide daha çok ahiakla ilgili konular üzerine yoğunlaştırdığı anlaşılmaktadır. Diogenes Laertius Pole­

mon'un 'diyalektik kurarnlar üzerinde değil, pratik konular üzerinde çalışmak gerektiği' görüşünde olduğunu belirtmektedir. Polemon'a gö­

re 'insan, armoni [müzik] tekniğini yutup uygulamasını yapmayan ki­

şi gibi olmamalı, sorduğu sorularla hayranlık topladıktan sonra yaşam düzeninde kendi kendisiyle çatışma içinde olmaktan kaçınmalıydı' (OL, IV, 18).

Polemon'dan sonra Platoncu Akademi'nin başına geçen

Kra-3. akademi dönemi septikiili 459

tes'in felsefi görüşleri hakkında da fazla şey bilmiyoruz (Bu arada bu Krates'in, Stoacılığın kurucusu olan Zenon'un bir süre için öğrencisi olduğunu bildiğimiz Kinik okula mensup Krates olmadığını belirte­

lim). Diogenes Laertius onun Polemon'un öğrencisi olduğunu ve ba­

zıları felsefe, diğerleri komedya üzerine birçok eser yazdığım söyle­

mekte, ancak bunların içeriği hakkında bilgi vermemektedir. Bunun­

la birlikte onun iö. 3. yüzyılın başlarında Akademi'nin Polemon'la birlikte içine girmiş olduğu yeni çizgiyi yani pratik ahlak konularına karşı artan ilgiyi devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Nitekim yine bu dönemde Akademi bünyesinde yer alan ve Polemon'un önce öğrenci­

si, sonra dostu olan Krantor'un, Cicero'nun kendisinden övgüyle söz ettiği Keder Üzerine başlığını taşıyan 'küçük' bir kitap yazdığım öğ­

renmekteyiz.

Arkesilaos ise Akademi'de Polemon, Krantor ve Krates tarafın­

dan başlatılan bu gelişme çizgisi içinde yer alacak, ancak onu daha da devrimci bir yönde değiştirerek okula uzunca bir süre için, eğer Platon öngörebilseydi muhtemelen şiddetle karşı çıkacağı yeni bir yön kazan­

clırarak radikal şüpheciliğin merkezi yapacaktır. Arkesilaos, Akade­

mi'nin başında otuz yıl kalacak, okula verdirrnek istediği bu yeni yö­

ne, radikal şüpheciliğe karşı bazı tepkiler ve direnmelerle karşılacak, ancak kendisinden sonra Akademi'nin başına geçen Lakydes'le birlik­

te bu eğilim daha da sağlamtaşacak ve Karneades ile birlikte felsefi ba­

kımdan en mükemmel formuna ulaşacaktır.

SEPTiK AKADEMiNİN KURUCUSU OLARAK ARKESiLAOS Arkesilaos da Sokrates ve Piron gibi hiçbir şey yazmamıştır. Onun hakkında bilgiyi esas olarak daha önce kendisinin bir tür şüpheci ol­

duğunu söylediğimiz Cicero'yla, Antik çağ şüpheciliğinin son dönemi içinde yer alan Sextus Empiricus'tan almaktayız. Hayatı hakkında baş­

lıca bilgi kaynağımız ise her zaman olduğu gibi Diogenes Laertius'tur.

Arkesilaos, Helenistik dönemin üç önemli felsefe okulunun kurucuları olan Zenon, Epikuros ve Piron'la çağdaştır. iö. 315'te doğmuş ve 240'da, yetmiş beş yaşında ölmüştür. Bu üç filozofla bir

460 üçüncü kısım: septikler

diğer benzerliği, onlar gibi Atina doğumlu olmamasıdır. Arkesilaos, Aiolis'te Pitane'de doğmuştur. Atina'ya ne zaman geldiği bilinme­

mektedir. Başlangıçta bir matematikçi olan hemşerisi Autolykos'un öğrencisi olmuştur. Oiogenes onunla birlikte Sardeis'e gittiğini, daha sonra Atina'da bir müzik kurarncısı olan Ksanthos'un ve Aristote­

les'in Lise'sine mensup diğer ünlü bir filozof olan Teophrastos'un öğ­

rencisi olmuş olduğunu söylemektedir. Ancak onun Lise'de fazla kal­

madığını, bir süre sonra, Polemon'un başkanlığını yaptığı ve Kran­

tor'la Krates'in önde gelen temsilcileri olduğu dönemde Akademi'ye geçtiğini görmekteyiz.

Arkesilaos'u Akademi'ye çeken şeyin ne olduğunu bilmiyoruz.

Ancak Long'un işaret ettiği gibi onun Akademi'nin Polemon'la birlik­

te kazanmış olduğu yeni yönelimden memnun olmadığını gösteren bir şey yoktur. Çünkü eğer öyle olmuş olsaydı Polemon'un yönetimi altın­

daki 'yeni' Akademi'nin ona hiç de çekici gelmemiş olması gerekirdi (Long, 89). Öte yandan onun Akademi'de pratik ahlak konularına karşı uyanan yeni ilgiden tam olarak mutlu olmamış olması da gere­

kir; çünkü eğer öyle olsaydı bu kez de onda yukarda sözünü ettiğimiz ve aşağıda ayrıntılı olarak ortaya koyacağımız şüpheci devrimi gerçek­

leştirme ihtiyacını duymamış olması gerekirdi.

Teophrastos'un Arkesilaos'un Lise'den ayrılmasına üzüldüğü ve 'Yetenekli ve hevesli bir genç okulurndan ayrıldı' dediği söylenmekte­

dir (OL, IV, 30). Oiogenes, bundan başka, onun şiirle de ilgilendiğini, bütün şairler içinde en çok Homeros'u beğendiğini ve yatmadan önce ondan mutlaka birkaç dize okuma alışkanlığına sahip olduğunu söy­

lemektedir.

Arkesilaos, Zenon, Epikuros ve Piron'la aynı dönemde yaşa­

mıştır. Ancak Epikuros ve Epikurosçuluğa fazla bir sempatisi olmadı­

ğı ona mal edilen bir anektoddan açıkca ortaya çıkmaktadır. Bu anek­

toda göre kendisine 'Neden başka okullardan Epikuros'un okuluna gi­

riyorlar da Epikuros'un okulundan hiç kimse ayrılmıyor?' diye soru­

lunca 'Erkeklerden hadım olabilir, ama hadımlardan erkek olmaz da ondan' cevabını vermiştir (OL, IV, 43).

akademi dönemi seplikliti 461

Zenon ve Stoacılıkla olan ilişkisine gelince, durum daha karrna­

şıktır. Arkesilaos'un şüpheciliği esas olarak Zenon'a ve onun bilgi ku­

rarnına yönelttiği eleştirilere dayanmaktadır. Ancak bu eleştiriler daha genel olarak Epikuros'unki de içinde olmak üzere herhangi bir deney­

ci bilgi kuramının karşı karşıya kaldığı problemierin keskin bir biçim­

de ortaya konması ve reddedilrnesini hedef alan daha genel bir eleştiri olarak da ortaya çıkmaktadır.

Arkesilaos'un Piron'la ilişkileri de oldukça ilginçtir: Onun genç­

lik ve olgunluk yılları Piron'un hayatının son dönemine rastlar. Ayrıca onun Piron gibi bilginin imkanını reddettiği ve dolayısıyla yargıyı as­

kıda tutmak gerektiği görüşünü ileri sürdüğü görülmektedir. Sextus Ernpiricus, Arkesilaos'un felsefi pozisyonunun Pironculuğunkiyle he­

men hemen aynı olduğunu düşünrnektedir. Bu verileri dikkate aldığı­

mızda, Arkesilaos'un Piron'u ister doğrudan isterse Tirnon aracılığıyla tanımış veya onun düşüncelerinden haberdar olması gerekir. Nitekim Diogenes'e göre de, bazıları onun Piron'u kıskandığını ileri sürmüşler­

dir. Benzeri bir bağlarnda olmak üzere Stoaa Ariston'un Arkesilaos hakkında söylediği alaycı bir sözden, Arkesilaos'un 'başını Platon'un, kuyruğunu Piron'un, ortasını Diodoros'un meydana getirdiği'ni öğ­

renrnekteyiz (Diodoros Kronos, Megara okuluna mensup bir filozof­

tur) (OL, IV, 33). Bütün bunlar, Arkesilaos'un Piron'u tanımış, onun düşüncelerinden haberdar olmuş ve muhtemelen onun görüşlerinden belli ölçüde erkilenmiş olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte Arkesilaos'un kendisini Piron'un bir öğrencisi olarak sunrnadığı, tersine şüpheciliğinin kaynaklarını Platon'a ve onun aracılığıyla Sokrates'e bağlamak istediğini görmekteyiz. Diogenes onun Platon'a hayran olduğunu ve onun kitaplarından birer nüsha edinmiş olduğunu söylemektedir. Ayrıca Arkesilaos'un tarihi bir olgu olarak Aristoteles'in Lise'sini Platon'un Akademi'si için terkettiğini ve Akademi'de karar kılarak Krates'ten sonra Akademi'nin başkanlığına geçtiğini de biliyoruz. O halde cevaplandırrnarnız gereken ilk soru, onun Platon'da ne bulduğu ve şüpheciliğini nasıl ve hangi gerekçeler­

le Platon'a dayandırabildiği sorusu olmak zorundadır.

462 üçüncü kısım: septikler

Platon'un Arkesialosçu Yorumu: Duyusal Bilginin İnkan

Bu sorunun cevabını Cicero'nun verdiği bir bilgide bulmaktayız Cice­

ro, Arkesilaos'un Platon'un çeşitli kitaplarından ve Sokratik konuşma­

larından çıkardığı başlıca şeyin, ne duyular ne de aklın bize kesin bir bilgi vermediği sonucu olduğunu söylemektedir.

Fakat Cicero'nun bu açıklaİnasında kendisinden hareket ettiği Arkesilaos'un Platon üzerine yaptığı bu yorumda bize pek akla yatkın gelmeyen, çünkü Platon hakkındaki bilgimize aykırı düşen bir nokta bulunmaktadır: Cicero'ya göre Arkesilaos, Platon'u ne duyu/arın, ne aklın doğru bilgiye, bilime erişme gücüne sahip olmadığı şeklinde şüp­

heci bir yöntemle yorumlamıştır. Oysa biz bunun tam tersine Pla­

ton'un en kararlı bir şekilde akılcı ( rasyonalist) bir bilgi kuramını sa­

vunduğunu ve bu kurama dayanarak bütün zamanların görmüş oldu­

ğu en büyük bir rasyonalist sistemi, bir idealar metafiziğini ortaya at­

tığını biliyoruz. Bu anlamda yani doğru ve kesin bir bilginin mümkün olduğunu kabul etme anlamında, Platon'un Epikuros veya Zenon'dan çok daha büyük ölçüde 'dogmatik' bir filozof olarak adiandıniması­

nın söz konusu olduğunu da biliyoruz.

Bununla birlikte Arkesilaos'un Platon hakkında yaptığı bu yo­

rumun en azından ilk kısmının yani duyuların bize eşya hakkında hiç­

bir kesin bilgi vermediği kısmının Platon'la ilgili olarak haklı olduğu­

nu kabul etmek durumundayız. Çünkü Platon'un bütün hayatı boyun­

ca değişmeyen tutumlarından birinin, gerçekten de duyuların evren hakkında bize herhangi bir bilgi verdiğini redderınesi olduğunu biliyo­

ruz. Bu bağlamda onun Protagoras'a yönelttiği eleştirilerin büyük bir kısmını Protagoras'ın duyumcu bilgi kuramının oluşturduğunu da görmüştük.

Sokratik Diyalogların Şüpheci Özelliği

Öte yandan Cicero, Arkesilaos'un bir başka noktaya, Platon'u bir şüp­

heci olarak yorumlamasında özel olarak Platon'un Sokratik konuşma­

larına dayandığını belirtmektedir. O halde Platon'un Sokratik konuş­

malarını ve bu konuşmaların içinde yer aldığı Sokratik diyaloglarını

akademi dönemi septikli�i 463

bu açıdan inceleyerek, Arkesilaos'un Platon'un şüpheci yorumunu açıklama denemesine değinebiliriz.

Bu açıdan bakınca, Cicero'nun Platon'un 'Sokratik konuşma­

lar' diye adlandırdığı ilk dönemine ait eserlerinin genel havasının ger­

çekten de 'dogmatik' olmaktan uzak olduğunu, ahlaki şeylerin doğru bilgisi hakkında 'şüpheci' diye adiandıniması mümkün bir bakış açısı­

nı yansıttığını söyleyebiliriz. Platon'un bu dönemine ait eserlerinin, Sokratik diyalogların ruhunu en iyi yansıtan cümle, hiç şüphesiz Sak­

rates'in ünlü 'Eğer tek bir şey biliyorsam, o, hiçbir şey bilmediğimdir' cümlesidir. Bu cümlenin en açık bir biçimde şüpheci bir cümle olarak yorumlanması mümkündür.

Platon'un, Sokratik dönemine ait diyaloglarında ele alınan çe­

şitli konularda, muhataplarının öne sürdükleri tanımlama veya açıkla­

maları, Sokrates'in hiçbir karşı açıklama veya cevapla çürütme niye­

tinde olmadığını görmüştük Başka bir ifadeyle Sokrates bu diyalog­

larda, sadece karşısındakiler tarafından getirilen öneri veya açıklama­

ların çelişkilerini, yetersizliklerini göstermekle yetinmekte, onların ye­

rine doğru olduğunu ileri sürdüğü hiçbir pozitif öğreti veya öneri or­

taya atmamaktaydı. Bu durum diyalogda ele alınan konu üzerinde Sokrates'in kendisi de içinde olmak üzere kimsenin herhangi bir bilgi­

si olmadığı anlamına gelmekteydi ki, bu Platon'un bir şüpheci olarak yorumlanması için uygun bir unsur olarak ele alınabilir.

Platoncu Sistemin Zaman İçinde Değişen Yapısı

Arkesilaos'un Platon'u bir şüpheci olarak yorumlaması konusunda belki üçüncü bir olguya daha işaret etmemiz mümkündür. Platon'un Sokrates'in etkisinden kurtulup kendi özgün görüşlerini ortaya atma­

ya, kendi felsefi sistemini geliştirmeye başladığı ve bunu devam ettirdi­

ği dönemde de ilginç bir durumu vardı. Onun asıl büyük başarısı olan idealar metafiziği üzerinde bile hayatı boyunca çalıştığını ve onda bü­

yük değişiklikler yaptığını görmüştük Onun Parmenides diyalogunda idealar kuramının ilk şekline yöneltmiş olduğu ciddi eleştirileri biliyo­

ruz. Ancak bu eleştiriler sonucunda idealar kuramında yaptığı

değişik-464 üçUncü kısım: septikler

likleri yeterli bulmayıp, daha sonra onlar üzerinde bazı önemli değişik­

likler yapma ihtiyacını duymuş olduğuna değinmiştik. Bu durum Pla­

ton'un felsefesinin geri kalan önemli alanları için de geçerliydi. Örne­

ğin Theaitetos diyalogunda Platon duyurnun bilgi olduğu görüşüne şiddetle karşı çıkmakta ama onun yerine bilgiyle ilgili pozitif bir öğre­

ti ortaya koymamaktaydı. Nitekim Platon'un bilgi kuramını inceler­

ken işaret ettiğimiz gibi bu diyalog, bilgi hakkında getirilen üç açıkla­

manın üçünün de yetersiz olduğunun gösterilmesiyle sona ermekteydi.

Kaldı ki, Platon'un söz konusu anti-dogmatik, şüpheci veya Sextus Empiricus'un işaret ettiği anlamda 'araştırıcı' tutumu, bir bakıma do­

ğa ve siyaset felsefelerinde de kendisini göstermekteydi. Onun başlan­

gıçta duyusal dünyaya, doğal dünyaya herhangi bir ilgi göstermediği ve onun bilgisinin mümkün olduğunu reddettiği halde Timaios'ta bu iki görüşünden de büyük ölçüde vazgeçtiğini söylemiştik. Benzeri bir tarzda daha önce Devlet'te ortaya attığı siyasi düşüncelerinin büyük bir kısmını son eseri olan Yasalar'da nasıl terkettiği, onların yerine hangi yeni önerilerde bulunduğuna da temas etmiştik.

Platoncu Yöntemin Diyalektik Karakteri

Platon'un tüm hayatı boyunca savunmuş olduğu duyusal bilgilerin gerçekte herhangi bir bilgi değerine sahip olmadığı yolundaki görüşüy­

le, Sokratik diyaloglarda karşımıza çıkan bilinmezci, şüpheci veya en azından kararsız tutumunun, ayrıca bütün eserlerinde varlığı görülen çeşitli konulardaki düşünce değişikliklerinin Arkesilaos'u ünlü filozof­

la ilgili olarak değişik bir yorum ve değerlendirmeye götürmüş olma­

sının muhtemel olduğunu söyleyebiliriz. Platon'da belli tezler, iddialar ve öğretiler vardır. Ama onda esas önemli ve kalıcı olan bu belli pozi­

tif görüşler, öğretiler değil de sürekli problemlerle boğuştuğu, onları çözmek için çaba sarfettiği, ancak sonuçta somut şeyler elde edemedi­

ği görülen tartışma yöntemi, diyalektik araştırma yöntemidir. Bu diya­

lektik yöntem de onun sadece Sokratik eserlerinde değil, bütün eserle­

rinde kendini göstermektedir. O halde her konuda yalnız sıradan in­

sanları değil, uzmanları, profesyonelleri de sorguya çeken ve hiç

kim-]. akademi dönemi septikliti 465

senin herhangi bir konuda gerçek anlamda bilgiye sahip olmadığını gösteren, bunu da 'Eğer bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğim­

dir' sözüyle en iyi bir biçimde ortaya koyan Sokrates gibi Platon'un da özü itibariyle bir şüpheci olduğunu ve onun en önemli yanının idealar kuramı gibi belli felsefi görüşleri, öğretileri değil de bu şüpheci felsefi yöntemi, metodolojisi olduğunu düşünmek bir ölçüde mümkün ve sa­

vunulabilir bir yorumdur.

Arkesilaos'un, buna benzer düşüncelerle Platon'u bir şüpheci olarak yorumlamasının muhtemel olduğu yolundaki bu tezi destekle­

yen bir başka veriyi Cicero'da bulmaktayız. Cicero, kendisinin de mensubu olduğunu düşündüğü Akademik Septik okulun görüşleri hakkında başka bilgiler verdiği Academica adlı eserinde, Arkesila­

os'un Akademi'sinin bazıları tarafından 'Yeni Akademi' olarak adlan­

dırıldığını söyledikten sonra kendisinin bunu pek doğru bir adlandır­

ma olarak görmediğini belirtmektedir. Cicero'ya göre bunun nedeni, eğer Platon'un mensup olduğu Akademi Eski Akademi ise Arkesila­

os'un başlattığı hareketin bu Eski Akademi'ye de uygun bir hareket olarak düşünülmesinin gerekli olmasıdır. Cicero'nun kendi sözleriyle Platon'un 'eserlerinde hiçbir şeyin tasdik edilmemiş olması, bir konu­

nun her iki yanıyla ilgili olarak birçok argümanın var olması, her şe­

yin sorgulamaya açık olması ve hiçbir şey hakkında kesin bir şeyin söylenınemiş olmasıdır' (Acad, I, 46)

Yöntemsel Şüphecilikten Radikal Septisizme

Cicero, Arkesilaos'un yaptığı şeyin Platon'un Eski Akademi geleneği içinde yer alan, ona aykırı düşmeyen bir şey olduğunu, onun, Pla­

ton'un hocası olan Sokrates'in de amacı olan şeye uygun olduğunu be­

lirtmek suretiyle bir başka şekilde de teyid etmektedir. Cicero'ya göre Arkesilaos, Sokrates'in açmış olduğu yolda ilerlemekten başka bir şey yapmamıştır. Onun yaptığı sadece bu yolda bir adım daha ileri gitmiş olması yani Sokrates'in 'hiçbir şeyi bilmediğini bildiği' sözüne Arkesi­

laos'un kendisinin 'bunu bile bilmediği' hususunu ilave etmiş olması­

dır. Başka şekilde söylersek, Sokrates'in 'Eğer tek bir şey biliyorsam,

466 üçüncü kısım: septikler

hiçbir şey bilmediğimdir' yönündeki sözünü ve görüşünü, kendisinin bunu bile bilmediğini söylemek suretiyle tamamlamış yani onu tam ve­

ya gerçek bir şüpheciliğe dönüştürmüş olmasıdır. Cicero'ya göre, Ar­

kesilaos, gerçek bir şüpheciye uygun düşen davranışın hiçbir şeyi tas­

dik etmemek, her konuda yargıyı askıda bırakmak olduğunu düşün­

düğü için bu tutumun 'hiçbir şeyi bilmediğini bilme' konusundaki id­

dianın da askıya alınmasını gerektirdiğini görmüştür (Acad., I, 45).

Sonuç olarak, hangi nedenlerle olursa olsun Arkesilaos'un Aka­

demi'de gerçekleştirdiği şeyin, Platon'a ve Platonculuğa aykırı bir şey olmadığını düşünmüş olduğu anlaşılmaktadır. Bu sırada Platon'un Akademi'si içinde yer alan diğer insanlar, örneğin Polemon ve Krates de herhalde aynı şekilde düşünmüş olmalıdırlar ki, Arkesilaos'u Aka­

demi'ye kabul ettikleri gibi hatta Polemon'dan sonra okulun başkan­

demi'ye kabul ettikleri gibi hatta Polemon'dan sonra okulun başkan­

Belgede .t\ C A D E 1 I C.l\. (sayfa 35-79)

Benzer Belgeler