• Sonuç bulunamadı

C. MİZAH DIŞI ANEKDOTİK UNSURLAR

3) Siyasi İçerikli Anekdotlar

Siyaset Arapça “

سﻮﺳ

” veya “

سﺎﺳ

” fiil kökünden türetilmiş olup “idare etme, yönetme” anlamlarında kullanılmıştır.372 Türkçe’de ise “devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış”a siyaset denilmiştir. Siyaset kavramı, bünyesinde toplumun idare edilmesi, devletin işlerini üzerine almak ve yürütmek, idarî sistemi yürütme sanatı, ceza ve cezalandırmak gibi anlamları da barındırmaktadır.

Bu alanı klasik edebiyat içerisinde derinlemesine inceleyen edebi türe siyaset-name adı verilmiştir. Siyasetsiyaset-nameler Hint, Fars, Arap ve Türk telifatları içerisinde yer alan, devlet adamlarına ülkeyi nasıl yönetmesi gerektiğini anlatan, devletin ne olduğunu vurgulayan, devlet adamının nasıl olması gerektiğini betimleyen, öğüt verici, öz ve basit anlatımlı eserlerdir. Eserlerde dikkat çeken en önemli özellik dillerinin sadeliği ve basit-liğidir. Ancak sadelik ve basitlik yanında didaktik bir vasfa da sahiptirler. Eserlerde dikkat çeken bir diğer özellik ise eseri halka indirgeyen hikâyelerle, fıkralarla destekle-miş bir anlatım, hikayelerde ortaya konan sembolizm, sembolizmle beraber dillendirilen soyut siyaset olaylarının temsili anlatımıdır.373

Cevâmi‘u’l-hikâyât gibi ansiklopedik hikâyât türü eserler de siyasetnamelerden en çok faydalanan eser türlerinden olmuştur. Her ne kadar muhteva ve sistem açısından

372 İbn Manzur, Lisan’ül Arab, Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut, ty, II, 239.

373 Ayrıntılı bilgi için bkz. Akyüz, Yakup, “Siyasetnâmelerde Devlet Başkanı-Devlet-Halk/Teba İlişkisin-de Metaforik Kullanımlar”, Mütefekkir Aksaray Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi, 2016, cilt: III, sayı: 5, s.85-99.

bu eserlerden farklılık gösterseler de vermek istedikleri mesaj açısından aynı amaca hizmet etmek üzere hazırlanmış eserlerdir. Bu bağlamda ‘Avfî, Nizâmülmülk’ün Siye-rü’l-mülûk ve Siyâsetnâme isimli eserleri başta olmak üzere devlet ricaline yönelik ha-zırlanmış birçok Arapça ve Farsça eserden aktarımlarda bulunmuştur. Ayrıca Der-siyâset-i pâdişâhân (Padişahların Politikaları), Der-sîret-i mülûk ve ahlâk-ı îşân (Me-liklerin Hayatı ve Ahlakları), tevkî‘ât-ı pâdişâhân (Padişahların Fermanları), Der-siyer-i vüzerâ ve Perdaht-ı muâmelât-ı îşân (Vezirlerin Hayatları ve İşleri Düzenlenme-si), nevâdir-i debîrân ve ehl-i kalem (Kâtiplerin ve Ehl-i Kalemin Nevâdiri), Der-fevâyid-i hidmet-i mülûk (Meliklere Hizmetin Faydaları) gibi birçok konu başlığı altında siyasi içerikli anekdotlara yer vermiştir. Rivâyet ettiği anekdotlarda adalet, istişare, akl-ı selim düşünme, ülü'l-emre itaat gibi yöneticilere karşı öğüt içerikli konular işlenmiştir.

‘Avfî eserinin 1. bölümün 11. babını ferâset ve kiyâset ehli kimselere ayırmış ve bu bapta insan fıtratına nakşedilmiş aklın sağlıklı kullanılmasına yönelik şu veciz açıklamayı yapmıştır:

Derler ki Hz. Âdem yaratıldıktan sonra ﻲ ِﺣوُر ْﻦِﻣ ِﻪﻴِﻓ ُﺖْﺨَﻔَﻧَو şeref-i izafetiyle müşerref kılındı. Cebrail kendisine Cenab-ı Hakt’an üç hediye getirdi. Bu he-diyelerden biri akıl, biri ilim, diğeri de hayâ idi. Ve kendisine şöyle dedi: “Ey Âdem! Ben Allah’ın emriyle bu üç armağanı sana getirdim. Dilediğin birini seçeceksin. Seçtiğin sende kalacak, diğerlerini geri götüreceğim.”

Âdem aleyhisselam akıl, ilim ve hayâ üzerinde dikkatlice düşündükten sonra aklı kabul edip ilim ve hayâyı geri götürmesini talep etti, tercihinin sebebi so-rulunca da şöyle açıkladı: “Ey Cebrail! Anladım ki ferman üçünden birini ter-cih etmem üzerinedir. Ben de aklı seçtim. Çünkü akıl insanın özüdür ve hadd-i zatında diğer ikisinin de kaynağıdır.”

Cebrail diğerlerine dönerek “Âdem aklı size tercih etti. Öyleyse siz ikiniz yeri-nize dönün” deyince ilim ve hayâ bu seçime itiraz mahiyetinde “Biz üçümüz birbirimizden ayrılmayız. Eğer akıl padişah ise biz onun vezirleriyiz. O kamer ise biz onun yıldızlarıyız. Biz ondan nasıl ayrılırız. Akıl hangi bedende olursa biz de onun yanında yer almalıyız” dediler.

Bunun üzerine Cebrail “Öyleyse Allah’ın izniyle hep beraber yerleşin” buyur-du. Allah’ın izniyle akıl Âdem’in dimağında, ilim kalbinde, hayâ da gözünde karar kıldı. O gün bu gündür her kimde akıl olduysa ilim ve hayâ da beraber bulunmuş, biri olmadığında diğerleri de eksik kalmıştır. Ve bu durum insanoğ-lu dünyada var oldukça böyle devam edecektir:

Bu üç üstüne eylemiş bünyâd Evvelin Âdem binâsına bânî Akl-u ilm-ü hayâsı olmayanı

Sayma sakın sen Âdem oğlanı.374

Yöneticilerde bulunması gereken siyasi özelliklerin yanı sıra dünya siyasi tari-hine yön veren devlet ve devlet adamlarından da bahsetmeyi ihmal etmeyen müellif eserinin satır aralarında günümüz yöneticilerine ışık tutacak bilgileri de okuyucusuyla paylaşmıştır. Örneğin dünyanın çeşitli beldelerinde Rumlar olarak tanınan eski Bizanslı-ların bir dönem nasıl dünyaya hükmettikleri konusunda bazı ipuçları vermiştir:

Rumlar kurdukları devletleri dört vilâyete böler. Bu vilâyetlerden herbiri İm-paratorluğun Hükümdarı olan Kayser’e bağlılık yemini etmiş bir vali tarafın-dan yönetilir. Bu vilâyetlerde Hristiyanlık dışında bir dine mensup olan vatan-daşlar vergi vermek suretiyle vatandaş kabul edilir.375

Ülkeler arası diyalog çerçevesinde ise şu bilgileri verir:

Türkistan (Belh) ve İran arasındaki siyasi ittifak evlilik ilişkisine dayanmakta-dır. Nitekim Türkistan kralı kızını İran sınırları içerisinde bir Kürt aşiret ağa-sının oğluna vermişti. İsmi Hasanveyh olan bu damat arkasına Türkistan des-teğini alıp Hasnevî Kürt devletini kurmuştur. Devleti çok iyi yöneten Hasan-veyh, kısa zamanda halkın sevgisini kazanmış ve günden güne güçlenen bu devlet, Nihavent, Semgan ve Dinur kentleriyle bazı Azerbaycan şehirlerini topraklarına katmıştır.376

Günümüzde de olduğu üzere, savaş stratejileri her dönem ve coğrafyada siyaset alanının ilgilenmek durumunda olduğu konular arasında yerini almıştır. Bu nedenle he-men her alanda kaleme alınan eserler az ya da çok savaş bahislerini ele almıştır. Ülkeler ve toplumlar arasında cereyan eden savaşlar hem reel hem de efsanevi unsurlarıyla mü-teakip kuşaklara aktarılmıştır. Ansiklopedik yapıları itibariyle hikâyât eserleri de çeşitli başlıklar altında savaş hikâyelerine yer vermeyi ihmal etmemiştir. Bu bağlamda Cevâmi‘u’l-hikâyât da ilginç savaş taktikleri içeren anlatılara yer vermiştir. Bunlardan birisi, düşmanın açığını yakalamada bir hayvanın kullanılmasını hikâye eden şu anek-dottur:

Mesleme b. Abdülmelik Rum hisarlarından birini muhasara etmişti. Uzun za-man kuşatma altında tutmasına rağmen kalenin fethine müyesser olamadı. As-kerler sıkıntıdaydı. Adamlarından biri bir gün oruç tutup “İlahi! Bu hisarın fethine bir vesile müyesser eyle” diye Allah’a niyazda bulundu. Halife çok

374f/Hek: 1/b.

375 f/Ays: 490/a.

376 f/Ays: 492/a.

geçmeden ordusu içinde bir köpek gördü. Askerlere köpeği döverek ordu için-den çıkarmalarını emretti. O gece itifak-ı ay (ay tutulması) zuhur etmişti.

Ertesi gün hisarı nasıl aşacağını hesap etmek için teftişte bulunurken aynı kö-peğin hisar duvarlarında gezdiğini fark etti. Bu köpek askerlerin arasına gelir-ken kalede bulunan bir delikten geçerek gelmiş olmalıydı. Fakat bütün uğraş-lara rağmen köpeğin kaleye girip çıkarken kullandığı geçit bulunamıyordu.

Vezir halifeye şu teklifte bulundu:

“Ey Emire’l-müminin! Bir tarafı delik çuvalı hayvan yağına bulanmış darı ile dolduralım. Çuvalı da ordunun içine bırakalım. Zannederim ki köpek yağ ko-kusuna gelip çuvalı götürecek, giderken de çuvalın deliğinden darılar yavaş yavaş dökülecektir. Biz de darıları takip ederek kaledeki deliği tespit edebili-riz.”

Halife bu teklifi beğendi ve derhal yerine getirilmesi için emir buyurdu. Vezi-rin söyledikleri aynen gerçekleşti ve köpeğin geçtiği delikten birer ikişer as-kerler kaleye sızıp kapıyı açtılar ve böylelikle kale fethedildi.377