• Sonuç bulunamadı

C. MİZAH DIŞI ANEKDOTİK UNSURLAR

4) Coğrafi İçerikli Anekdotlar

İlk olarak hicri 2. asırda kullanılmaya başlayan ve Grekçe'de "yeryüzünü anla-tan yazı" manasına gelen geographia kelimesi sonraki yüzyıllarda

ﺎﻴﻓاﺮْﻐُﺟ

şeklinde Arapçalaştırılarak Muhammed b. Ebû Bekir ez-Zührî (XII. yy.) ve İbn Said el-Mağribî (XIII. yy.) gibi Arap coğrafyacıları tarafından da kullanılan bir terim halini almıştır.

İnsanın doğayla olan bu basit ilişkisi zaman geçtikçe en kapsamlı ifadeyle “yeryüzünü inceleyen bilim dalı” şeklinde tanımlanan sınırları belli bir ilim halini almıştır.378 Fakat

‘Avfî’nin çağdaşı olan Ortaçağ İslâm coğrafyacıları bu ilmi bugün olduğu gibi iyi ta-nımlanmış ve sınırları belirli bir bilim dalı olarak tanımıyorlardı. Bu nedenle de günü-müzde coğrafya ile bağlantılı fakat müstakil bilim dalları halini alan astronomi, koz-mografya, felsefe, matematiksel coğrafya, jeofizik gibi çeşitli konularla karışık bir bi-çimde seyahatnamelerde ve bazı ansiklopedik eserlerde bulunuyordu. Kısmen daha müstakil bu konuyu işleyen eserlere ise el-Mesâlik ve'l-memâlik, Kitâbü'1-Büldân ve Suverü’l-ekâlîm gibi farklı isimler verilmiştir.

Abbasiler döneminde Yunan, İran ve Hint astronomi ve coğrafya çalışmaları-nın İslâm dünyasında tercüme edilmesiyle -ki bu tarihler ‘Avfî’nin yaşadığı döneme

377 f/Hek: 93/b.

378 Doğanay, Hayati, Coğrafya'ya Giriş, Pegem Akademi Yayınları, 11. Baskı, Ankara 2014, s.9.

tekabül etmektedir- coğrafya bir ilim dalı olarak okutulmaya başlanmıştır. Yine İslâm coğrafyasının temellerinin atıldığı Abbasiler döneminde Irak'ta tasvîrî coğrafya okulu ve Orta Asya'da Belh coğrafya okulu açılmış, ‘Avfî seyahatleri esnasında kısa süreyle de olsa bu merkezlere uğramıştır. Bu okullarda yetişen ve coğrafî konularda çeşitli eserler meydana getiren İbnü’t-Tayyib es-Serahsî’nin (ö.286/899) günümüze ulaşmayan Kitâbü’l-mesâlik ve’l-memâlik, Cevâmi‘u’l-hikâyât’ın kaynakları arasında zikredilmek-tedir. Ayrıca bilinen dünyayı ilk tarif eden ve “İslâm coğrafyasının babası” olarak nite-lendirilen İranlı Ebü’l-Kasım Hurdâzbih (ö.300/912) aynı isimde eser yazması nedeniy-le ‘Avfî’nin dikkatinden kaçmamıştır. Cevâmi‘u’l-hikâyât’ın kaynakları bölümünde de zikredildiği gibi ‘Avfî’nin çağdaşı olan Yâkût el-Hamevî ve İdrîsî gibi coğrafyacıların eserlerinden iktibaslarda bulunması eserin coğrafya içeriğinin genişliği noktasında bir fikir vermektedir.

Coğrafya biliminin doğuşuna dair kaynakların da belirttiği gibi IX. yüzyılla birlikte coğrafyaya olan ilgi oldukça genişlemiş ve devlet erkânı, tarihçiler, seyyahlar ve edebiyatçılar da bu alanla ilgilenmeye başlamıştır. Buna delil olarak bu çalışmada da ismi sıkça geçen edebiyatçılardan Câhiz’in eserlerine bakmak yeterli olacaktır ki bu eserlerden birçoğu Cevâmi‘u’l-hikâyât’ın ana kaynakları arasında yer almaktadır.

Cevâmi‘u’l-hikâyât’ta yer alan coğrafya ilmine dair değerli bilgiler sadece coğ-rafya kaynaklarından alınmamış bunun yanında resmi yazışmalar, müstakil bir bölgeyi inceleyen Kitâbü’l-büldân türü eserler, Fütühât türü eserler, zoolojik çalışmalar, dinler tarihine dair yapılan çalışmalar da ‘Avfî tarafından bu konuda kaynak olarak değerlen-dirilmiştir. Örneğin Câhiz’in Kitâbü’l-hayevân’ından iktibasla aktarılan bir anekdotta Avustralya menşeli bir kangurunun özellikleri Hint gergedanına benzetilir ki ‘Avfî bu-radan hareketle Hintli denizcilerin bu dönemde Avustralya’ya gitmiş oldukları ve yapı-lan bu seyahatlerde coğrafya ayapı-lanına giren bir takım bilgileri ithal ettikleri sonucuna varmaktadır.379 Buna ilaveten Cevâmi‘u’l-hikâyât’ta sıkça anlatılan Abbasi Veziri Yah-ya b. Hâlid el-Bermekî (ö.803/1400) hikâyelerinde Hindistan ve civarı hakkındaki ra-porlardan bahsedilmesi devlet erkânının da coğrafya konusunda fikir sahibi olmaya he-vesli olduklarını göstermektedir.380

379 f/Ays: 525/a.

380 Bkz. f/Ays: 404b, 408b, 449a…

Cevâmi‘u’l-hikâyât’ın edebiyat kaynakları arasında yer alan İranlı denizci Bü-zürg b. Şehriyâr’ın (ö.IV/X. yüzyıl [?]) Kitâbü Acâibi’l-Hind adlı eserinden Elf leyle ve leyle’den yapılan hikâye aktarımları, keza coğrafya alanına giren bazı konular ortaçağ edebiyatçılarının da ilgisini çekmiştir. Esasen edebi eserlerden rivâyet edilen bu hikâye ve masallar eğlendirici özellikleri yanında denizler, kıyı ülkeleri ve adalarla ilgili konu-larda önemli bir coğrafi kaynak niteliğindedir.

Cevâmi‘u’l-hikâyât’ta nakledilen coğrafya ilmine dair bilgilerin otantikliği kendisinden sonraki dönemlerde mütehassıs coğrafyacıların bu eserden yaptıkları ikti-baslardan anlaşılmaktadır. Nitekim Kazvinî (ö.740/1340) coğrafya ve kozmografyaya dair telif ettiği Nüzhetü’l-kulûb isimli eserinde ‘Avfî’den nakillerde bulunur.381

‘Avfî eserinin özellikle 4. bölümünün 16. babını kozmografi ve demografi bi-lim dallarına hasretmiş görünmektedir. Zira bu bölümde ikbi-limler, yol güzergâhları, ek-vatoral, ılıman ve buzul bölgeler, dünyanın jeolojik ve demografik yapısı, enlem ve boy-lam çizgilerine dair bilimsel bilgiler, astronomik gözlemler gibi geniş çaplı bilgiler vermiştir. Eski Arap coğrafyacılarının da yaptığı gibi enlem çizgilerine göre dünyanın yedi iklim bölgesine ayrılması;382 Çin, Türkistan, Kafkas, Anadolu gibi bölgelerin nüfus yoğunluğuna dair bilgiler383; Oğuz Türkleri, Moğol, Tatar ve Kırgız boylarıyla ilgili etnoğrafik detaylar384 coğrafya alanına dair ‘Avfî’nin sadece bu bölümde işlediği konu-lardan bazılarıdır. Bir bölge hakkında anlatılan hikâyenin aktarımı esnasında o bölgenin isminin ilk zikredildiği cümlede “…ki o bölge…” şeklinde parantez açılmak suretiyle ayrıntılı bir şekilde tanıtılmıştır.

Bu bapta en geniş yer verdiği bölgelerdin biri Çin’dir. Dönemin 13. yüzyıldaki uygarlığı, bilim ve sanatı, yönetim şekli gibi konular ele alınmıştır. Müslüman bir elçi-nin yıllar süren Çin macerası onun diliyle şöyle hikâye edilmiştir:

Bu memlekette kaldığım zaman zarfında tecrübe ettim ki Çin gibi bü-yük uygarlıklar kendilerine özgü toplumsal geleneklerini her zaman muhafaza etmesini bilmişlerdir. Ok atma sanatındaki maharetleri beni son derece kendilerine hayran bırakmıştır. Birisi bir hedefe ok atıp tam

381 Bkz. Cevâmi'u'l-hikâyât’ın Kendisinden Sonraki Eserlere Etkisi bölümü.

382 f/Ays: 485/a.

383 f/Ays: 484/b.

384 f/Ays: 484/b-490/a.

isabetle vuruyor, bir sonraki dikkatle izlediği bir önceki arkadaşının at-tığı oku vuruyordu. Minyatür sanatında da son derece mahir olan bu millet ortaya koydukları sanat eserlerini inanç sistemleri çerçevesinde şekillendiriyorlardı. Manes tarafından kendilerine öğretilen dinlerinin kutsallarını el çabukluğuyla biblolar haline getiriyorlardı. Bir dönem Çin zindanlarında hapis hayatı yaşadım. Öyle gelişmiş bir hukuk siste-mi var ki halka açık büyük meydanlarda duruşmalar gerçekleştiriliyor.

Ve bu duruşmalardaki diyalogları birçok dünya diline tercüme eden ter-cümanlar hazır bulunuyor. Sanıkların iman ettiği inanç sistemlerinin kullandığı hukuk kuralları göz önünde bulundurularak yargılama ger-çekleştiriliyor.

Çin diyarını gezerken Hz. Ali soyundan seyyid bir grup Müslümanla karşılaştım. Emeviler döneminde kendilerine yapılan baskıya dayana-mayıp buraya göç etmişler. O gün bu gündür Çin ile İslâm beldeleri arasında elçilik ve ticaret işlerini yürütüyorlar.385

‘Avfî jeolojik bilgiler aktarırken bir takım yer altı kaynaklarının yapısı ve çıka-rıldıkları bölgelerle ilgili bilgiler paylaşmayı da ihmal etmemiştir. Eserinin 4. bölüm 20.

babını sanki tümden bu konuya hasretmiştir. Der-havâss-ı eşyâ (Eşyanın Özellikleri) diye isimlendirdiği bu bölümde aktardığı anekdotların büyük bir bölümü değerli maden-lerle ilgilidir. Dünyadaki su kaynaklarının yanı sıra gezdiği bölgelerin taş yapısı ve de-ğerli taş işlemeciliği gibi madenlere dair teknik bilgiler sunmaktadır. Örneğin Kırgız Türkleri ile ilgili bir bölümde “çölün içinde kaybolan su” diye tasvir ettiği Merv nehri-nin özelliklerinden ve altın madenlerinehri-nin bol bulunduğu Kûh (?) bölgesinden de bah-setmektedir.

Cevâmi‘u’l-hikâyât’ın muhteva özelliklerinden rahatça anlaşılacağı üzere ‘Avfî

’-nin manyetik taş merakı vardır. Çünkü her gittiği bölgede karşılaştığı birkaç değişik taş türünden bahseder. Bu taşlar genellikle tıp alanında kullanılan veya madeni değeri yüksek taş cinsleridir. Mısırda mesane taşının tedavisinde kullanılan, erimiş yağda kay-natıldığında metal kesiklerine iyi gelen bir merheme dönüşen, tüy dökücü özelliği olan ve sadece Tibet’te bulunup gülmeyi tetikleyen manyetik taşlar ‘Avfî’nin bahsettiği taş-lardan bazılarıdır. Hatta bu babı kendi seyahatleri esnasında tecrübe ettiği ilginç taş isimlerini vererek sonlandırmaktadır. 386

385 f/Ays: 486/b.

386 f/Ays: 503/b-508/a.

‘Avfî isminin Cevâmi‘u’l-hikâyât ile özdeş hâle gelmesinin, keza onun dünya ça-pında bir âlim olmasının temel bir nedeni de yine coğrafya alanı ile ilgilidir. Zira

‘Avfî dünyaca ünlü coğrafî eserlerde İslâm tarihinde pusuladan ve mıknatıstan bahseden ilk müellif olarak anılmaktadır.387 Bu bahis Cevâmi‘u’l-hikâyât’ta müellifin bir deniz yolculuğu esnasındaki kendi tecrübesine dayalı bir bilgi olarak aktarılmaktadır. Pusulayı

“mıknatısın kutuplaşması” biçiminde tanımlayan ‘Avfî bu tecrübesini şöyle hikâye etmiş-tir:

Bir vakitte bir deniz yolculuğuna çıkmıştım. Günlerce yol aldıktan son-ra bir gün öyle bir afet ile karşılaştık ki gökyüzü kapkason-ra kesilmiş, ani-den çıkan bir fırtınayla dalgalar geminin boyunu aşmıştı. Sanki kıyame-ti yaşıyorduk. Gemide bulunanların kimisi dua ediyor kimisi feryat fi-gan bağrışıyordu. Gemi rotasını şaşırmış ne tarafa doğru yol alacağımı-zı bilemez duruma gelmiştik. Bu hengâme içerisinde yolculardan biri cebinden bir demir alet çıkartıp su dolu bir tasın içine bıraktı. Bu aletin iğnesi tasın içinde dönmeye başladı. İğne bir yönde durunca adam eliyle işaret ederek “kıble istikameti bu taraftır” diye bağırdı. Fırtına da biraz hafiflemiş olacak ki geminin yönü adamın gösterdiği tarafa çevrilerek yola devam edildi. Sonra anladım ki bu adamın elindeki alet mıknatısın kutuplaşması sayesinde güney ve kuzey yönlerini tespit edebiliyordu.388