• Sonuç bulunamadı

Sinan Meydan, genç kufla¤›n baflar›l› ve üretken tarihçilerinden

Belgede 10 6 (sayfa 47-51)

1975 do¤umlu olan Meydan,

tek bafl›na adeta bir üniversite gibi,

tarih enstitüsü gibi çal›fl›yor.

fiimdiye dek yazd›¤› 9 kitab›n›n

a¤›rl›¤›, neredeyse kendi a¤›rl›¤›na

ulafl›yor. Atatürk üzerine

çal›flmalar›yla dikkat çeken

Meydan, Atatürk’ü d›fllayarak

Kurtulufl Savafl› tarihi yazmaya

ve tarihi çarp›tmaya çal›flanlara

karfl›, belgelerle yan›t veriyor.

Meydan’la Atatürk’ü, tam

ba¤›ms›zl›¤›, ça¤dafll›¤›,

mazlum milletleri konufltuk.

Atatürk’ün “Tek Adam”lığı daha o zaman başlamış diyebilir miyiz?

Atatürk’ü farklı kılan, arkadaşla-rından ayıran en temel özelliği çekçi olması, hayata geçirilebilir, ger-çekleştirilebilir, başarılabilir projeler peşinde koşması ve bu projelere yo-ğunlaşmasıdır. Bir karar verince so-nuna kadar mücadele ediyor. 1905’de, 1907’de Atatürk’ten başka Anadolu’yu savunmayı düşünen yoktur. Atatürk’ün not defterlerinden başka Ali Fuat Cebesoy’un anılarında da Atatürk’ün bu yönünün yazıldığı-nı görüyoruz. Daha Birinci Dünya Sa-vaşı sürerken Atatürk İskenderun ci-varında bir direniş hattı kurulmasını öneriyor, bu iş için kendi ordusunun görevlendirilmesini istiyor. Ama Os-manlı Genelkurmayını bir türlü ikna edemiyor. Askerlerine “İngilizler İs-kenderun’a ayak basarsa ateşle karşı-lık verin” diye emir veren Atatürk gö-revden alınıyor. Ahmet İzzet Paşa Atatürk’ün görevine son verip İstan-bul’a gelmesini istiyor. Atatürk paşa-ya, “En azından ordumu dağıtma-yın” diye bir öneri daha getiriyor.

Osmanlı yönetimi eğer Ata-türk’ün önerisini kabul etseydi, gö-rüşlerini dikkate alsaydı ne gibi de-ğişiklikler olurdu?

Anadolu işgal edilmekten kurtu-labilirdi. Milli Mücadele çok daha ko-lay ve daha az kayıpla kazanılabilirdi. Vahdettin ve kadrosu hem çok basi-retsiz hem de çok yetersiz. Öyle olma-salardı Kurtuluş Savaşı’ndan başka kazanımlarla çıkardık. Adana’da Yıl-dırım Orduları Komutanı olarak gö-rev yapan Atatürk, “İngilizlerle sava-şırım” deyince, Ahmet İzzet Paşa “Yumuşak davran” diye emir veriyor. Mustafa Kemal Paşa da verdiği yanıt-ta “Yumuşak davranmaya karakterim müsait değildir” diyor. Adana’da, Çukurova bölgesinde direniş yuvala-rı oluşturan, güvendiği yerel önderle-ri belirleyen ve onlara silah dağıtan, jandarma Mondros hükümlerine göre bağımsız olduğu için ordu gücünü jandarmaya kaydıran Atatürk’ün önerileri dikkate alınsaydı, belki Tür-kiye daha az toprak kaybederdi. Ata-türk Halep’te de yerel önderlerle gö-rüşüp direniş hattı oluşturmalarını is-tiyor.

Atatürk bu önerileri getirirken İngiliz emperyalizminin sıkıştığını, zorlandığını görüyor diyebilir mi-yiz?

Elbette. Atatürk dünyadaki geliş-meleri çok iyi tahlil eden bir devrim-cidir. İngiliz emperyalizminin sıkıntı-da olduğunu görüyor. Savaşın mağ-lubu olan Osmanlı’nın 650 bin şehidi, savaşın galibi olan İngilizlerin ise 750 bin kaybı var. Atatürk yabancı basını yakından izleyen bir aydın olarak İn-giliz halkının savaş istemediğini de çok iyi biliyor. İngiliz politikacılar arasında Lloyd George savaş yanlısı ama öte yandan da 1919 yılında İrlan-da bağımsızlığını ilan etmiş. İngiliz ordularının yüzde 80’i terhis edilmiş. Mısır’da, Hindistan’da ve Irak’ta İn-gilizlere karşı isyan var ve tüm bunlar

üzerinde güneş batmayan imparator-luğu çok zorluyor. Alemdar gazete-sinde yazan Refii Cevat Ulunay’a ver-diği mülakatta “İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı savaşmanın tam zamanıdır” diyor. Ali Fuat Paşa da anılarında o günleri anlatırken “Atatürk beni çağırdı ve direnişten söz etti” diye yazıyor ve direnişi Ada-na’da oluşturduklarını ifade ediyor.

Atatürk’ü sadece asker ve sivil bü-rokratlar, önde gelen komutanlar de-ğil, her düzeyde, her konumda insan destekliyor.

Kesinlikle öyle. Atatürk İstanbul’a geldikten sonra da, Samsun’a çıktık-tan sonra da yerel önderlerle

görüş-melerini sürdürüyor. Ayrıca İstan-bul’da binlerce silahlı adamı olan ve bütün sokak çetelerinin lideri konu-munda bulunan Topkapılı Cambaz Mehmet, İttihatçı fedailerden Yeni-bahçeli Şükrü, Topal Osman gibi isimler de hep Atatürk’ün emrinde-dir. Atatürk daha Suriye’de görevliy-ken, Adana’da komutanken Kurtuluş Savaşı’nın altyapısını hazırlamaya başlamış, kendisiyle birlikte hareket edecek kadrolarla temasını yoğunlaş-tırmıştır. Atatürk Milli Mücadele ön-cesinde İttihat ve Terakki’nin örgü-tüyle temas halindedir ve onlarla an-laşmıştır.

Atatürk her konuda planlı dav-ranmış, işi hiç şansa bırakmamıştır. Mesela Kurtuluş Savaşı’nın başında İsmet Paşa iki kez Ankara’ya gidiyor

Atatürk’e katılmak için. Ama ona di-yorlar ki “Sen İstanbul’a genelkur-maydaki görevinin başına dön, çün-kü sen bize orada daha çok lazımsın”. İsmet Paşa bu nedenle dönüyor ve Ankara’ya 1920 yılında gidiyor.

Atatürk’ün o dönemde ciddi para sıkıntısı çektiğini de biliyoruz.

Evet, Atatürk’ün ciddi maddi so-runları var. Mesela Pera Palas Ote-li’nde uzun süre kalmak istiyor ama parası yetmiyor. İngiliz işgal kuvvet-leri ise bu otelde 80 oda tutmuşlar ve eşleriyle birlikte kalıyorlar. Ata-türk’ün bu otelde kalmak istemesi-nin nedeni İngilizlerin nabzını tut-maktır. Sivil giyinip, kimi subaylarla

Fransızca iletişim kuruyor. İngilizle-rin niyetini anlamaya çalışıyor. Ulu-sal kurtuluşun savaşsız çözülüp çö-zülemeyeceğini öğrenmek istiyor. Hatta birgün Pera Palas’ın lobisinde otururken bir İngiliz subayı Ata-türk’ü tanıyor ve garsonla haber gönderip masalarına davet ediyor. Atatürk ise garsona şöyle diyor: “İn-giliz subayına söyle, kendileri bizim misafirimizdir, ben ise ev sahibiyim. İsterlerse onlar benim masama gel-sinler”. Atatürk’ün masasına gitmeyi reddettiği bu İngiliz, işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’dur. Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra Harrington bir kez daha Atatürk’ü davet edecek, Atatürk de bir kez da-ha onu reddedecektir. Topka-pılı Cambaz Mehmet de işgal altındaki İstanbul’da işgal kuvvetleri komutanı General Harrington’un makam ara-basını çalıp Anadolu’daki Mustafa Kemal’e göndere-cektir. Cambaz Mehmet İs-tanbul’da yaptıklarıyla İngi-lizlerle adeta dalga geçmiştir.

Pera Palas’tan ayrıldıktan sonra ne yapıyor Atatürk?

Şişli’deki eve yerleşiyor. Rauf Bey “O evin ışıkları hiç sönmezdi. Perdelerini de hiç açmazdık” der. Rauf Bey’in yanı sıra Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü ve Ka-zım Karabekir de o evin mü-davimleri arasındadır. Kurtu-luş planları hep bu evde ya-pılmıştır.

Atatürk’ün kafasında bir plan var ve çok yaman bir ör-gütçü olduğu için, her ihti-mali düşünerek, çalışma ar-kadaşlarının hepsiyle birlikte çıkmı-yor Samsun’a. Farklı yollarla ve fark-lı zamanlarda geçiyorlar Anado-lu’ya. Mesela Atatürk, 3. Ordu Mü-fettişi olarak Samsun’a gitmesine izin verilmemesi ihtimaline karşı, Kocaeli Gebze üzerinden gizli yollar-dan Anadolu’ya geçmeyi de planla-mıştır. Bu da Atatürk’ün B planıdır. Eğer resmi bir görevle ve açıktan ge-çemezse Anadolu’ya bu yolu kulla-nacaktır. Bu yol zaten işlek ve de gü-venli bir yoldur. Çünkü Yenibahçeli

Şükrü ve adamları o bölgede kuş uçurtmamaktadırlar.

Atatürk’ün mazlum milletler üzerindeki etkisi daha Milli Müca-dele sürerken şekillenmiştir. Bu ko-nuya değinir misiniz?

Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı bir yandan Anadolu’da verirken, bir yandan da dış destek almak ve em-peryalizmi sıkıştırmak için antiem-peryalizm ve tam bağımsızlık ortak paydasında mazlum milletlerin tem-silcileri ile harekete geçmiştir. Onların İngiltere’ye karşı harekete geçmesi, ayaklanması için temaslarda bulun-muştur. Bu süreçte Kahire’den Lon-dra’ya dek pek çok İslam cemiyeti

kurulmuştur. Hepsinin de perde geri-sindeki ilham kaynağı, lideri Mustafa Kemal’dir. Libyalı Şeyh Ahmet Sunu-si Mustafa Kemal Paşa’nın halife ada-yıdır ve Sivas’ta İttihad-ı İslam Kon-gresi toplanmıştır. Ayrıca Ankara’da da İslam Kongresi toplanmak isten-miştir. Şeyh Sunusi tüm Müslümanla-rı Milli Mücadele’ye destek vermeye çağırmıştır.

İngiltere, bünyesindeki Müslü-manların sayısı nedeniyle o dönemin en büyük İslam ülkesidir. Üzerinde

güneş batmayan imparatorluğun yu-muşak karnı Müslümanların ayak-lanmasıdır. Hindistan’da düzenlenen mitinglerde Mustafa Kemal’in resim-lerinin taşınması Londra’yı çok tedir-gin etmiştir. İngilizlerin hilafetin mer-kezi olan İstanbul’a çıkmaları duru-munda, Hindistan Müslümanları ge-nel direniş yapacaklarını açıklamışlar, bir anlamda İngiltere’yi tehdit etmiş-lerdir. Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Savaşı’nın kaybedilmesi ihtimaline karşı İslam dünyasını İngilizlere karşı ayaklandırmayı düşünmüştür. Yani bu konuda da bir B planı vardır. Ve Atatürk bu konuda o kadar etkili ol-muştur ki İngiliz istihbaratı Lon-dra’ya yolladığı raporlarda Anado-lu’da Mustafa Kemal liderli-ğinde kurulmakta olan bir İs-lam Cumhuriyeti’nden bah-setmektedir. Zira Mustafa Kemal Hindistan’dan Irak’a kadar tüm İslam toplumla-rıyla temas halindedir. Kur-tuluş Savaşı sürerken Ata-türk Özdemir Paşa’yı Mu-sul’a operasyon yapmaya yollamış, oraya silah yardımı yapmıştır.

Atatürk’ün tüm bu çaba-larına bir bütün olarak bak-mak gerekir. Sivas Kongre-si’nde ABD’ye telgraf çeke-rek, zaman kazanmak ve muhatap alınmak için, Ana-dolu’da verilen mücadeleye saygılı olan bir ABD’nin yar-dımlarının memnuniyetle karşılanacağını yazan da yi-ne Atatürk’tür.

Atatürk ile silah arka-daşları arasındaki ayrılık ne zaman belirginleşmeye baş-lamıştır?

Büyük Taarruz’da Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa yoktur. Rauf Orbay Bi-rinci Meclis’te Atatürk’e karşı çıkmış-tır sık sık. Atatürk’le birlikte yola çı-kan kadronun büyük bölümü Ata-türk’le fikir ayrılığına düşmüş, ondan kopmuşlardır zaman içinde. Bu ayrı-lığı İngiliz arşivleri de yazar nitekim. İngiliz belgelerinde “Rauf Orbay ve Kazım Karabekir’i Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanılabiliriz” diye yazmaktadır. Rauf Bey, Büyük

Taar-ruz öncesinde başkomutanlığın Ata-türk’e verilmemesi için çok uğraşmış-tır. Atatürk’ün yalnız bırakılmasında çok değişik kaygılar ve beklentilerin ve bir de İngilizlerin etkisinin olduğu açıktır.

1924 yılı Kasım ayında, yani Cum-huriyet henüz bir yaşındayken Terak-kiperver Cumhuriyet Fırkası’nı ku-ranlar, saltanatın kaldırılmasına karşı çıkan isimlerdir. Başında padişahın olduğu bir demokrasinin demokrasi olamayacağını görmemişlerdir.

İngilizler 1215 yılında Magna Car-ta’yı imzaladıkları için, yani bu kadar köklü bir demokrasi anlayışına sahip olmaları nedeniyle günümüzde artık simgesel düzeyde kalmış olan bir mo-narşi ile bu kadar ileri bir demokrasi-yi kurabilmişlerdir. Ama Türkiye ko-şullarında saltanatı kaldırmadan de-mokrasinin işleyeceğini kimse öne süremez. 1920 yılında Anadolu bozkı-rında kurulan Gazi Meclis’in dünya-da bir benzeri dünya-daha yoktur. O meclis o kadar özgür bir meclistir ki, bir gün Atatürk kürsüde konuşurken, muha-lif milletvekillerinden biri Atatürk’e soba odunu fırlatmış, Atatürk eğilin-ce teğet geçen odun, arkadaki kâtibin dişlerini kırmıştır. Bugünkü çok parti-li hayatı o günlere borçlu olduğumu-zu unutmamak gerekir.

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda-ki gizli ismi Nuh’tur. Neden bu ismi seçmiş?

Nuh Peygamber imgesi, insanlı-ğın kurtuluşunu simgeler. Atatürk de bu nedenle Nuh ismini seçmiştir. Bu bağlamda biz Türkler Bandırma Va-puru’nu da Nuh’un gemisine benze-tebiliriz. Çünkü Atatürk de bu vatanı ve Türk Ulusu’nu kurtarmıştır.

Son dönemlerde Vahdettin’i ak-lama çabaları yoğunlaştı. Bunlara ne diyorsunuz?

Atatürk, Milli Mücadele öncesin-de Vahöncesin-dettin ile tam 8 kez görüşmüş-tür. Bu görüşmelerin en önemli ne-deni şudur: Atatürk, padişahı Milli Mücadele’ye katabilmek, onun des-teğini alabilmek için çok uğraşmıştır. Sonuçta, aynı zamanda halife olan bir kişinin Milli Mücadele’yi destek-lemesi, halkın mücadeleye katılması-nı çok kolaylaştıracak ve

hızlandıra-cak bir husustur. Nitekim Ata-türk’ün Mazhar Müfit Kansu’ya ver-diği görevlerden biri de, Anadolu hareketine destek vermesi için padi-şahın ağzını yoklamaktır. Ancak Ata-türk şunu görmüştür ki padişahın kurtuluş için tek planı İngilizlerin merhametine sığınmaktır. Hatta şöy-le demektedir: “Ben İngilizşöy-lere olan saygımı babam Abdülmecit’ten al-dım”. Vahdettin bu sözü söyledikten sonra ister hain deyin, isterse saf, si-ze kalmış. İngiliz arşivlerinde bu tür çok belge var.

Dahası Ankara hükümetinin tem-silcisi Yusuf Kemal Tengirşenk İstan-bul’da padişahla görüşürken, Vah-dettin onun kaldığı odaya bir ajan gönderiyor ve valizindeki belgelerin bir kopyasını aldırıp İngiliz işgal kuv-vetleri komutanına verdiriyor. Bunu da İngiliz arşivlerinde uzun süre ça-lışma yapan Salahi Sonyel yayınladı. Daha da vahimi Vahdettin İngilizlere “Ülkeyi 15 yıl siz yönetin” diyor. Bu teklifini bir süre sonra tekrar ediyor. İngilizleri ikna etmek için de Osman-lı toprakları üzerinde bir Ermeni, bir de Kürt devleti kurabilirsiniz diyor. Hem de Sevr Antlaşması’ndan önce getiriyor bu öneriyi.

Atatürk’ün Vahdettin ile yaptığı sekiz görüşmeden sonra edindiği iz-lenim, Vahdettin’in Kurtuluş Sava-şı’nı desteklemeyeceği ve umudunu İngilizlere bağladığı yönündedir. Vahdettin’in Atatürk’le yaptığı gö-rüşmelerde ısrarla “Bu ordu bana nasıl bakıyor, benim hakkında ne düşünüyor, beni tahttan indirir mi?” diye sorması, tamamen kendi gele-ceğini düşündüğünün kanıtıdır. Ay-rıca Vahdettin’in İstanbul’da eski İt-tihatçı paşalarla görüştüğünü de bi-liyoruz.

Son yıllarda Atatürk’ü sıradan-laştırmaya çalışanlar var. Böyle bir moda çıktı adeta. Onlara ne diyorsu-nuz?

O kadar ileri gidenler var ki işi Atatürk’süz bir Kurtuluş Savaşı, Ata-türk’süz bir Cumhuriyet tarihi yaz-maya kadar vardırdılar. Bu akım 1950’lerde başladı ve 90’larda yoğun-laştı. Ancak şunu görmeleri gerekir ki, Mustafa Kemal’siz Kurtuluş Sava-şı yazmak ham hayaldir.

Bu işin fikir babaları yurtiçinde mi, yoksa dışarıda mı?

Asıl ağababaları ABD’de. Bizde bu işe soyunan gazeteciler ve bilim in-sanları onlardan işaret ve emir alıyor, onlarla işbirliği yapıyorlar.

Kimileri de Türkiye’de tarihin sadece Nutuk eksenli anlatıldığını öne sürüyorlar?

Türkiye’de tarih hiç de Nutuk ek-senli anlatılmıyor. Bunu öne sürenle-rin dünyadan haberi yok. Keşke Nu-tuk eksenli tarih anlatılsa diyorum. Çünkü ancak o zaman Türk Devri-mi’nin önderinin tam bağımsızlık ve çağdaşlaşma konusunda ne kadar ka-rarlı, ödünsüz olduğu görülür. Bu ko-nuda kararsız olanları, halka güven-meyenleri ne kadar acımasızca eleş-tirdiği anlaşılır. Kimileri beğenmeye-bilir, doğru bulmayabilir ama Musta-fa Kemal tam bağımsızlık, ulusal ege-menlik ve aydınlanma konusunda çok radikaldir, kendisi gibi düşünme-yenlere karşı acımasızdır. Atatürk, eleştirilerini yaparken belgeleri de or-taya koymuştur. O belgelere mutlaka bakmak gerekir. Ama bu yapılmıyor. Bu özensizlik, fırsatçılık ve aldatmaca sadece Nutuk söz konusu olduğunda da değil üstelik. Ülkemizde birileri, “dinler arası diyalog” kapsamında Kuranı Kerim’den ayet silecek kadar pervasızlaşmadılar mı? Kuran’da yer alan İslam merkezli bölümleri, diğer dinlere eleştirel yaklaşan yerleri sil-meye kalkışmadılar mı? Nereye ba-karsanız bakın, nereden baba-karsanız bakın Atatürk’ün şu üç temel özelliği-ni görürsünüz. Antiemperyalizm, tam bağımsızlık ve çağdaşlaşma. Bunlar dikkate alınmadan Atatürk anlaşılamaz. Ulusal egemenlik konu-sundaki duyarlılığı, insanımızı birey, yurttaş yapma konusundaki çabası bilinmeden Atatürk anlatılamaz.

Kitaplarınızı yazarken geniş bir arşiv çalışması yaptığınız belli. En çok hangi ülkenin arşivlerine bakı-yorsunuz?

Elbette araştırdığım konuyla ilgili kaynaklara nerede ulaşırsam, oraya bakıyorum. Ama elbette özellikle İn-giliz arşivleri en zengin kaynağa sa-hipler. Bu nedenle İngiliz arşiv belge-lerini çok kullanırım. 

Belgede 10 6 (sayfa 47-51)