• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: EDEBİYAT BİLİMİNDE SİMÜLASYON KAVRAMININ YERİ

2.3. Bilgisayar Biliminin Dışında Bulunan Simülasyon

2.3.2. Simulakr

Onlar ironi ve yalanın bölgesine mensuptur. Buna göre de ironi sinyallerinin var olup olmadığı sorusu ön plandadır.

Simülatif ya da disimülatif karaktere sahip olan bir dizi figür vardır. Gerçek, rol yapılmış ve simülasyona uğramış duyguları kuran etki simülasyonunu da örnek olarak sayabiliriz. Duygu simülasyonu evresinde rol yapma olayından gerçekten kurgulanmış bir duyguya geçiş söz konusudur. Mimesis retorik simülasyon bölgesine aittir. Kişinin belirli konuşma şekillerinin taklidi sıkıcı bir konuşmadır. Gerçek ya da kurgulanmış kişiler kurmaca konuşmayla karakterize edilir ve böylece simülatif olarak etki eder.

2.3.2 Simulakr

Son on yılda simülasyon kavramı her şeyden önce bilgisayar bilimleri yoluyla gündeme gelmiştir. Kavram, sinerji evresinde de edebiyat bilimine girer. Fransız yapısalcılığında yani Barthes (1969:154)’ın eserinde simülasyon kavramının ilk olarak edebiyat bilimine uyarlanması girişimi söz konusudur. Simülasyon güdüm bilimdekine benzer bir şekilde taklit etme evresi olarak anlaşılır. Bu evrede metin deneysel değişikliğin egemenliği altına girer. Böylece tamamen yeni bir şey oluşur. Roland Barthes’a göre sadece yapılandırma olayı doğal nesnedeki görünmez olan şeyleri ve istendiğinde anlaşılmaz olan şeyleri gün ışığına çıkarır. Barthes yapısalcı uğraşıyı nesnenin düzenlenmesi ve yeniden kurulması olarak açıklar. Böylece hangi kuralın bunu işleteceği açıklanmış olacaktır. Yapısalcılıkla ilgilenen insan verilen nesneyi parçalara ayırır ve bunları tekrardan birleştirir. Böylece bu nesnenin simulakrını tanımlayan bir yapı oluşur. Bu ikili konular metin ve yapısal uğraşı arasında yeni bir şeyler, simulakr ve nesneye eklenen bellek oluşur. Barthes yapısalcılığı taklit uğraşısı olarak tanımlar. Burada yapısalcılık ve sanat arasında hiçbir ayrım yapılmaz. Her ikisi de işlevlerin benzerliğine dayanan mimesise bağlı kalır:

“Das Ziel jeder strukturalistischen Tätigkeit […] besteht darin, ein “Objekt” derart zu rekonstituieren, dass in dieser Rekonstitution zutage tritt, nach welchen Regeln es funktioniert (welches seine “Funktionen” sind). Die Struktur ist in Wahrheit also nur ein simulacrum des Objekts, aber ein gezieltes, “interessiertes” Simulacrum, da das imitierende Objekt etwas zum Vorschein bringt, das im natürlichen Objekt unsichtbar oder, wenn man lieber will, unverständlich blieb.” (Barthes, 1969:155)

29

Neo Marksist Fransız Lefébvre (1975:216-217) bu ifadeleri bir imkân bulabilmiş olmak, felsefi kuramdan tamamen vazgeçebilmek ve bunun yerine uygulamayı yerleştirmek umuduyla ele alır. Mekanik ve elektirikli araçlar insanları nesneye olan bağlılıktan kurtarabilir. Ayrıca nesne ve özne, bilmek ve olmak, gösterge ve gerçeklik ayrımı da ortadan kaldırılabilir. Simülasyonu ve simulakrı gerçeklik kategorisinin nesne ve onun simülasyonu benzerliğinde çözüldüğü felsefenin tarihsel durumunun bir özelliği olarak ele alınır. Lefébvre’nin düşüncesine göre simulakrın kendisi bir nesnedir. Ayrıca olumlu ve hayali olanın bir ürünüdür. Görüntü gerçekliğin bir görüntüsüdür. Burada klasik anlamdaki görüntü söz konusu değildir. Simulakr nesneden ayrılan hayali bir görüntünün yanılsamasıdır. Görüntü etkili olarak tamamlanmış simüle etme olayıdır. Bu görüntü nesneye giderek daha da çok yaklaşır. Gerçek ve gerçek olmayan şey olasılık ve olasılıksızlıkla yer değiştirir. Burada olasılık kavramını gerçek ve gerçek olmayan arasındaki üçüncü değer olarak gösteremeyiz. Simulakr veya otomatın yapısıyla ve kuramsal bir gerçekleştirmeyle felsefi bilgi kuramının bilimsel bilgisi iptal edilir. Bunu da fuzuli olarak gerçekleştirerek yapar. Kendisini kendisine ait bir bölümde tarif ettiği bir alanda yani mimesisde kurar.

Baudrillard gerçek ve gerçek olmayan arasındaki iki parçalı bir çözülmeden bahsettiğinde ve yapay gösterge dünyasını, simulakrı dile getirdiğinde bu problemi genelleştirmeye çalışır. Ayrıca güdümbilimsel simülasyon esasını edebi metin analizine aktarma zorluğu ortaya çıkar. Bundan dolayı bunu Barthes’ın yaptığı gibi yapmayı dener. İlk önce edebiyat biliminde metin içindeki oluşumun, yapının ve olay bağlantılarının yeniden kurulması söz konusudur. Ama metin bilgisayar bilimlerindeki gibi değildir. Örneğin gerçek evrelerin modele edilebilmesi için bir parametre oluşturur ya da deney alanı olarak görev yapar. Böylece yeni parametrelerle tamamen yeni bir sistem oluşturabilir.

Hem Barthes’ın yapısal uğraşısında hem de teknik simülasyonlarda yeni işlev mekanizmalarının ortaya çıkarılması söz konusudur. Her iki yöntem de taklit özelliğinden dolayı mimesise takılıp kalır. Bu iki metot arasındaki farklılık da açıkça görülebilir. Bilgisayar simülasyonun simulakrı gerçeklikteki belirli bir teknik evrenin işlev yapıp yapmadığını, daha doğrusu yeni parametrelerin yapılması dâhilinde nasıl işlediğini test etmekte görev alır. Yapısal uğraşının simulakrı metinle dolaylı bir ilişki içerisindedir ve aynı zamanda da onun mimetik özelliğini tamamıyla saklı tutar. Birus

30

(Kablitz ve Neumann, 1997:145) da bunun aksini düşünmez. Onun düşüncesine göre metin içi olaylar dinamik modeller ile ya da edebi eserin kendisi simülasyon olayı olarak ele alınır. Genel düzenleme ve noktasal hareketlenmeler en farklı bilim dallarındaki güdümbilimsel simülasyon kavramı hakkında yapılan güncel tartışmalardan kaynaklanır. Bu durum nerofizyolojiden ulusal ekonomiye kadar kendini gösterir. Buna rağmen edebiyat biliminde simülasyon kavramından vazgeçilmez. Baudrillard’a göre (1991:114) bu olay postyapısalcıların yaptığı gibi sadece simülasyonun genelleştirilmesi yolunda olmak değildir. Simülasyonun tanımı o kadar geniştir ki, modern tüketim toplumunun üst gerçekliğinde nedenin ve etkinin, kökenin ve hedefin, doğrunun ve yanlışın, gerçek ve kurgunun geleneksel karşıtlıklarını erittiğini ifade eder. Genelleştirme ve simülasyonun toplum bilimsel bir durum üzerine aktarılmasıyla Baudrillard bu düşüncenin anlamını daraltır. Çünkü simülasyon kavramının belirlenmesinde ister istemez belirsizliğe doğru gidilir.

Güdümbilimsel simülasyon kavramını daha yakından incelediğimizde sahneleme ve rol yapma anlamlarından kaynaklanan bir karışıklık ortaya çıkar. Simülasyon gerçek ya da hayali bir sistemin tasarımlanması evresidir. Sistemin gidişatını anlamak için deneyleri bu modelle yönetmek ya da bunun çalışması için stratejiler geliştirmektir. Varsayımlar bu sistem ve matematiksel algoritmalar hakkında yapılır. Bu varsayımları tanımlayabilmek için yakın akrabalıklar kurulur. Bu da sistemin nasıl çalıştığını açıklayan bir model oluşturur.

Smith (2000:1578) bilgisayar simülasyonuna uyan modern bir özellikten söz eder. Simülasyonun edebiyattaki kullanım zorluğu hem kurmaca hem de gerçek bilgisayar ile simüle edilebilir. Gerçekte var olan şeylerin modelleri tasarlanabilir. Bu modeller kolay açıklama amacı güder ve anlaşırlığın daha iyi olmasını sağlar. Bunun sonucunda bu evre simüle edilmiş mimesis olarak adlandırılabilir. Bir modelin gelişiminin bu türünde taklit elemanı yüzeysel olarak ön plana çıkar. Bu arada da simülasyon kısıtlanır. Bilgisayar sayesinde her şeyin modeli hayali olarak üretilir. Mimesisin üzeri örtülürken simülasyon önceki durumuna geri döner. Assmann kurguya model özelliği verdiğinde ve modele etmenin iki düzlemini birbirinden ayırdığında bilgisayar simülasyonun edebi kurgusunu oluşturur. Hatta burada mimesis arka plana atılır. Ama mimesis buna rağmen mevcut olduğu durumda da kalmaya devam eder. Kurgu modele etmenin ikinci düzlemiyle

31

sözlü gerçeklikle ama dolaysız olarak da gerçeklikle bilinçsiz genel bir iyelik olarak ilişkilendirilir. Edebiyatta kurgu ve simülasyon arasında uygun hiçbir bağ yoktur ama mimesis buna her zaman aracı bir rol üstlenir ve buradan da simülasyon kavramının edebiyatta kullanılması sonucu ortaya çıkar.

Bu teknik sistemlerin simülasyonunun mimesisin antik çağ anlayışı ile olan bağı ile başarı elde edilir. Her iki içerik de birbirlerine algılayıcı bir öğe ile bağlıdır çünkü filozoflar bir şeyleri inceleyerek öğrendiklerinden ve herhangi bir şeyin ne olduğuna dair karar verebildiklerinden görüngülerin görünümünden memnun olurlar. Yukarıda da belirtildiği gibi “Poetika”’nın dokuzuncu bölümünde trajik mimesis simülasyon olayı olarak algılanır. Bu da tarihsel evrelerin modelinin oluşması anlamına gelir. Çünkü burada olayların sadece tarihsel akışı belirlenmez olabilecek olasılığı da bu ilişkiye dâhil edilmeye çalışılır. Yazarın burada egemenliği altında bulunduğu görüş uydurulmuş “mış” gibi yapma’ durumunu içine alır. Ama simüle edene yanılgıyla ulaşır (Aristoteles, 2011:30-33).