• Sonuç bulunamadı

3. SİYASET ANLAYIŞLARIYLA MACHİAVELLİ VE NİZAMÜLMÜLK

3.2. SİYASET ANLAYIŞLARININ KARŞILAŞTIRILMASI

Avrupa tarihinin en zor dönemlerinden biri olan Ortaçağın sonlarında, Papalığın ve feodalizmin güç kaybettiği, imparatorlukların gerilediği hatta parçalanmaya yüz tuttuğu, ulusal merkezi devletlerin kurulmaya başladığı bir dönemde yaşamış olan Machiavelli, Floransa’da önemli görevler üstlenen ve siyaset biliminin doğuşunda önemli roller

oynayan devlet adamı ve düşünürdür. Laik düşüncenin temellerini kuran, iyi bir gözlemci ve araştırmacıdır. Düşünce tarihine damgasını vuran filozofun en dikkat çekici yönü, siyasetle ilgili fikirleridir. Siyasal iktidarın nasıl ele geçirileceğini, nasıl kullanılacağını ve sürdürülebileceğini, hayali ve ütopik olarak ele almamış, olması gerekenden ziyade olanı ön plana çıkararak aktarmıştır. İşte tam bu noktada da siyasal düşünce alanında kıyamet kopmuştur. Birçok düşünür tarafından olumsuz eleştirilere maruz kalmasına karşı, siyasetle ilgilenenler veya siyasetin tam içinde bulunan isimler tarafından eleştirildiği hemen hemen hiç görülmemiştir.

Machiavelli döneminin bir başka özelliği de Rönesans’ın tohumlarının yeşermeye başladığı bir dönüşümün varlığıdır. Bu dönüşümde Kilise gücünü yitirecek, Tanrı merkezli bir dünya görüşü yerini insan merkezli, özgür düşünce yapısına bırakacaktır. Bu geçiş döneminin en önemli fikirleri de kuşkusuz Machiavelli’ye aittir. O bir nevi Rönesans’ın aynasıdır. Özgür bir biçimde ürettiği fikirlerini, insan merkezli bir sistemle desteklemiştir. Gerçekçidir. Döneminin siyasal hayatını bizzat içinde bulunarak incelemiştir. Ayrıca buna engin tarih bilgisini de katmıştır.

Dünya siyasi tarihine baktığımızda, devletin düzeni anlamına gelen ‘‘Nizamülmülk’’ unvanını hak edebilecek pek az sayıda vezir bulabiliriz. Üstelik bu unvanı veren Abbasi Halifesi Kaim bi Emrillah olunca, böyle bir vezirin eşine rastlamak mümkün olmayabilir. Adeta bu kavram ile bütünleşmiştir Büyük Vezir. Hayatı boyunca yaptığı işlerle de bu lakabı fazlasıyla hak etmiştir. Nizamülmülk gerek Selçuklu devletindeki yönetim başarısından gerek örnek kişiliğinden gerekse siyaset bilimine miras bıraktığı eserinden dolayı her zaman sözü edilen bir yönetici olmuştur. İkinci adam statüsünde görev yaptığı devleti, dünyanın en güçlü ve kudretli siyasi yapısına dönüştürmede çok büyük rol oynamıştır.

Büyük Selçuklu Devleti federatif devlet sistemi biçiminde örgütlenmiştir ve birçok devlet tek bir merkezden idare edilmekteydi. Devletler topluluğu şeklinde organize olmuştur. Sultan ve Nizamülmülk merkezi yönetimin başında bulunmuştur. Nizamülmülk ileri dönemlerde sorunların çıkmaması için devletin önemli mevkilerine ve federal devletlerin başına kendi aile üyelerini getirmiştir. Böylelikle devletin dağılma

ve karışıklık ihtimallerine karşı önlemini almıştır. Sultan Alparslan ve Melikşah’ın arkasında her zaman büyük bir güç olmuştur. Oluşturduğu idari, askeri ve mali yapılar devleti ortaçağın en güçlü siyasi birimi haline getirmiştir. Daha sonraları da bu yapılar diğer Türk devletlerine örnek olmuş ve uygulamışlardır.

Nizamülmülk’ün günümüze kadar gelen en büyük eseri hiç kuşkusuz Siyasetname’dir. Bu yapıtında Sultan’ın izleyeceği siyaseti açık bir dille kaleme almıştır. 30 yıllık siyasi deneyimi olan bir vezir olarak eserinin hakkını fazlasıyla vermiştir. Bu eşsiz deneyim Siyasetname’yi zirveye taşıyan en önemli unsur olmuştur. Kendinden sonra gelen yöneticilere yol gösterici olmuş, birçok İslam siyasetçisini ve düşünürünü etkilemiştir.

Büyük Selçuklu Devleti’nin en önemli veziri olan Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi ile Rönesanssın simge isimlerinden olan İtalyan siyaset düşünürü Machiavelli’nin Prens’i aynı amaç doğrultusunda yazılan iki eserdir. Bu eserlerde yazarlar, devlet yönetimi konusundaki görüşlerini dile getirerek hükümdarlara yönetmenin inceliklerini göstermişlerdir. Bu açıdan bakıldığında iki eserin yazılış amaçları birbiriyle aynıdır. Machiavelli diğer eserlerinde de genel olarak Prens’teki görüşlerini desteklemiştir. Nasıl Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi Türk-İslam Tarihi’nin en önemli siyasetnamelerinden birisi ise, Machiavelli’nin Prens’i de İtalyanların Dünya’ya mal ettiği bir siyasetnamedir.

Siyasetnameler, genel olarak yöneticiler için yazılmış eserlerdir. Bu eserlerde; hükümdarların sahip olması gereken özellikler, ideal devlet örgütünün nitelikleri, zamanın durumuna göre siyasi çözüm önerileri, ideal yönetim tarzı gibi konular ele alınmaktadır. Siyasetnameler devrin ekonomik, sosyal, idari ve dini durumları hakkında bilgi verdiğinden dolayı yalnızca bir edebi metin değildir. Aynı zamanda sosyo-kültürel tarih hakkında geniş olarak bilgiler sunan milli kaynaktır. Bu özellikler her iki eserde de fazlasıyla bulunmaktadır.

Machiavelli ve Nizamülmülk; kişilik özellikleri ve hayata bakış açıları gibi kriterlerden dolayı birbirinden çok uzak gibi görünse de oldukça fazla ortak yönü olan kişiliklerdir. İlk olarak siyaset zemininde ortaklıkları bulunmaktadır. Her ikisi de devletlerinde önemli mevkilerde siyaset yapmış insanlardır. İkisine de içinde bulundukları yönetimde

‘‘ikinci adam’’ denilebilir. Machiavelli 14, Nizamülmülk 29 yılını siyasete vermiştir. Bir nevi hayatları siyaset olgusu üzerine durmaktaydı. İkisi de vatansever ve devletinin bekasını isteyen yöneticilerdi. Bu iki devlet adamı, siyasi tecrübelerinin ardından fikirlerini kitaplaştırmış ve gelecek kuşak yöneticilerine miras olarak bırakmıştır.

Machiavelli ve Nizamülmülk, eserlerinde siyasi düşünüş biçimleri açısından oldukça zıt kutuplar seçmişlerdir. Machiavelli Prens’i dinsel ve ahlaki ideallerden soyutlamış ve tarihsel örneklerin yardımıyla gerçekçiliğe ulaşmak istemiştir. Nizamülmülk ise Sultan’ı din ile bütünleştirip ahlaki kaygılarla sınırlandırılmış bir ideal yönetimi hedeflemiştir. Bu düşünüş farklılıklarının ortaya çıkmasında kuşkusuz ki içlerinde bulundukları şartlar en önemli etken olmuştur. Nizamülmülk, güçlü bir devletin ve güçlü bir Sultan’ın geniş yetkilerle donatılmış veziri idi. Oysa Machiavelli, düzeni olmayan, büyük devletlere yem olmak için gün sayan, feodal devletlerin kokuşmuşluk içindeki siyasetinin ortasında bulunan, iç sorunlarıyla boğuşan Floransa’nın bir siyaset adamıydı.

Nizamülmülk’ün siyasi ve toplumsal düşüncelerini, küçük yaştan beri aldığı din eğitimi şekillendirmiştir. Bu dini eğitimi almasında babasının rolü büyüktür. Hayatının her döneminde aldığı kararda, her şeyden önce İslam dinini temel almıştır. Yapıtı Siyasetname’de de İslam dininin etkileri büyük oranda görülmektedir. Hemen hemen her fasılda İslami fikirlerden, İslam tarihinden, Kuran-ı Kerim’in emirlerinden ve yasaklarından, İslam dininin özelliklerinden ve hadislerden yararlanmıştır. Siyasetname’nin giriş kısmına bakılacak olursa, ne denli İslam tutkunu bir vezir olduğu görülebilmektedir (Nizamülmülk, 2009, s.1);

‘‘Zemin u zamanı yoktan var eden, kullarından azığı esirgemeyen, açık seçiği gizliyi gizemi derinden bilen, günahlarımızı örtbas eden Allahü Teala azze ve celleye hamd olsun! Öte yandan, yaratılmışların en üstünü, peygamberlerin en seçkini, evrenin yaratıcısı Rabbin gözbebeği, Kuran-ı Azimu’ş-şan’ın bezeği, kıyamet gününde ümmetin koruyucu ve kollayıcısı üzerine salat ve selam olası, Abdullah oğlu Muhammed’e selam olsun ve selam olsun onun aile çevresine ve yine selam olsun Allahü Teala’nın güvenilir ve pek şerefli, onun biricik yakın dostlarına.’’

Nizamülmülk’ün siyasetinde en önemli olgu dindir. Din ve devlet işlerini bütünleştirmiştir. Tüm siyasi kavramları din üzerinden açıklamaktadır. Siyaseti iyi yapmanın yolu da İslam dinini, Kuran-ı Kerim’i ve hadisleri iyi bilmekten geçmektedir.

Machiavelli, tüm düşüncelerini, çok iyi bir şekilde analiz ettiği ‘‘insan doğası’’na göre temellendirmiştir. Siyaset anlayışı da, onun insan doğasına ilişkin görüşleri ve kabulleri temelinde şekillenmiştir. O’na göre insanlar yaratılışları gereği kötüdür; bencil, ikiyüzlü, ahlaksız bir yapıya sahiptir ve sadece işlerine geldiğinde iyi olurlar. Bu özellikleri evrenseldir ve zamana göre değişmez. Ayrıca insanlar yalancı, açgözlü, menfaatçi ve olabildiğince çıkarcıdır. İnsanlar için her zaman ‘‘ben’’ duygusu ön plandadır.

Machiavelli insan hakkındaki fikirlerini geniş tarih bilgisiyle de destekler. Devletin kuruluş amacını bile bu özelliklere bağlamıştır. Çünkü insanlar kötü yaratılmasalardı devlet de ortaya çıkamazdı. Hırsları ve açgözlülükleriyle insanlar bir arada yaşayamamışlardır. Menfaatleri için birbirlerine zarar vermişlerdir. Bunu önlemek için düzeni sağlayacak bir otorite kurmuşlardır. O da devlettir. İnsanlar ‘‘iyi’’ olsaydı, kimseye zarar vermezlerdi ve birbirleriyle anlaşabileceklerinden dolayı devlete de ihtiyaç olmazdı. Oysa ‘‘kötü’’ olduklarından dolayı birbirleriyle sürekli çatışma halindedir. Menfaat için her insan diğerinin bir rakibidir ve önündeki engelidir. Daha fazla elde etmek için diğerlerini yenmelidir. Çünkü hırs hiçbir zaman son bulmaz. Hep daha fazlasını ister ve asla yetinmez.

Nizamülmülk ise insan doğasını yine İslam dinine göre yorumlamıştır. İslam’a göre Allah insanları üç özellikle yaratmıştır; akıl, kalb ve nefs. Nefs, dine uymayan isteklerin kaynağı olarak kullanılır. Buna nefs-i emmare de denir. Nefs, Allahü Tealanın düşmanıdır. Hadis-i kudside ‘‘Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır’’ buyrulmuştur. İnsanı yaratılışından ölümüne kadar terk etmeyen bir dürtüdür. İslam dininin amacı nefsi terbiye etmektir. Buradan hareketle İslam dinine göre, dolaylı olarak da Nizamülmülk’e göre insanlar doğuştan kötüdür. Dünyevi hırslarla donatılmışlardır. Bu hırslar dizginlenmeli ve dine uygun olarak yaşanmalıdır. Nefsin terbiye edilmesinde en büyük rol kuşkusuz din eğitimindedir. Nizamülmülk, insanların bu özelliğini bildiğinden dolayı çocukların eğitimine büyük önem vermiştir ve İslam dinini düzgün

bir şekilde öğrenmeleri için ülkenin dört bir yanına medreseler açmıştır. Ayrıca bu eğitimde aileye de sorumluluklar yüklemiştir. Özellikle kadınlara yeni neslin doğru ve dindar olarak yetiştirilmesi için öğütler vermiştir.

Nizamülmülk’ün siyasi fikirlerini şekillendiren İslam dini, yalnızca kişinin kendisini konu edinmiştir. Yani İslam toplulukla ilgilenmemiş, toplumun çekirdeği olan bireyi ele almıştır. Bireyler iyi olursa topluluk da iyi olmaktadır. Bunun aksi de söz konusu olabilir; kötü bireyler kötü toplumu meydana getirebilirler. Machiavelli’ye karşı bir görüş olarak İslam, insanın fıtratında toplu yaşama içgüdüsü olduğundan bahseder. Çünkü toplu halde yaşamak hayatı anlamlandırır. Bu birlikte yaşamayı sürdürebilmek için Allah, halk arasından bir yöneticiyi görevlendirir. Seçilmiş yönetici kamu düzenini sağlayıp nefsine yenik düşen kötü insanlara karşı iyi insanları korumalıdır. Bu korumayı gerçekleştirecek kurum devlettir. Devlet Allah’ın istediği bir yapılanmadır ve zorunludur.

Machiavelli’ye göre siyasetin en önemli amacı ‘‘güç’’tür. İnsanlar hayatlarında en çok güce önem vermişlerdir. Çünkü güç sayesinde istedikleri her şeyi elde etme imkanları doğar. Bu sebepten dolayı nihai amaç da gücü elde etmektir. Machiavelli’ye göre güçlü olan mutlu yaşar, saygı görür ve sevilen birisi olur. Siyaset güce giden bir yoldur. Güçsüzlük ise en önemli kusurdur. Machiavelli’ye göre güç kazanmak, sürekli bir savaş sürecidir. Başta rakiplerle daha sonra da düşmanla savaşılması gerekmektedir. Bu hayatın içinde yer alan bir gerçekliktir. Tarihteki sayısız yönetici gücü elinde bulundurmak için savaş ve mücadele başta olmak üzere birçok yolu denemiştir. Güce ulaşmak için acılara katlanmak değil, saldırmak ve yenmek gerekmektedir.

Siyasette güç olgusu, iktidarı getirmektedir. Machiavelli’ye göre siyasette güç kazanmak, kazanılan gücü korumak ve en üst seviyeye getirmek bir zorunluluktur. Bu platformda başkasının güçlenmesine izin vermek de kendi gücünden vazgeçme anlamına gelmektedir. Bu da daimi bir güç mücadelesini hazırlar. Kazanılan gücün kaybedilmemesi için sahip olunan güç kullanılmalıdır.

Nizamülmülk’e göre ise siyasetin amacı Platon ve Aristoteles’in düşündüğü gibi ‘‘mutluluktur’’. Ancak Nizamülmülk’ün mutluluğu, onların düşündüğü mutluluktan farklıdır. Nizamülmülk, insanların hem dünyevi hem de ahret hayatındaki mutluluğunu istemektedir. Yönetici güçlü olmak için değil, kendisine verilen görevi yerine getirip, dünyada ve ahrette mutlu olmak için uğraş vermelidir. Bunun için de İslam dinini iyi bilmesi ve hakkıyla uygulaması gerekmektedir. Nizamülmülk’e göre İslam dininin kurallarına uyan yönetici, Allah’ın rızasını alır ve iki dünyada da mutluluğa erişir.

Allah tarafından seçilen Sultan dini kurallara göre halkını yönetmeli, onları mutlu kılıp hayır dualarını almalıdır. Böylelikle halkı mutlu olurken kendisi de iki cihanda mutluluğa erişecektir. Ancak böyle yapmayıp halkını mutsuzluğa itip dini kaidelerden uzaklaşırsa, Allah onun üzerine çeşitli belalar verir, hükümdarlığı sonlanır ve Allah rızasını almayıp ahretini de yakmış olur.

‘‘Padişahlara şanı yüce Hakk Teala’nın rızasını gözetmek gerektir. Hakk Teala rızası halka yapılan ihsan ve onlar arasında yaygınlaştırılan lütuf ile sağlanır. Tebanın hayır duası daimi olunca o memleket ayakta kalır ve her geçen gün gelişir.’’ (Nizamülmülk, 2009, s.15).

Sultan ahrette mutluluğu yakalamak için halkına iyi davranmalı ve kötü eylemlerde bulunmamalıdır. Mazlumların hakkını vermelidir.

‘‘Ve dahi rivayet olunur ki, kıyamet günü bir kimse, idaresi altında bulunan bir şahıstan, halktan, ev sakinlerinden, eli altındakilerden hesaba çekilecek; hatta koyunları güden çobandan sürüsüyle ilgili soruları cevaplaması istenecektir.’’ (Nizamülmülk, 2009, s.16).

Dini vecibeleri yerine getirmeyen yöneten ve yönetilenlerin mutlu olması imkansızdır. Bu dünyada olsa bile ahrette olması imkansızdır. Bu da tam olarak mutluluk sayılamaz. Her insan öleceği zamanı düşünmeli ve hesaba çekileceğini unutmamalıdır.

‘‘Mutluluk şükürle olunca daha anlamlı, iyi baht Allah korkusuyla daha güzeldir.’’ (Nizamülmülk, 2009, s.181).

Siyasetin amacı olan mutluluğa bilge Sultanlar sayesinde ulaşılabilir. Bilge olmak ilme tamamıyla sahip olmaktır. Bu ilimlerin başında da Kura-ı Kerim ilimleri gelmektedir. Nizamülmülk bilgeliği şu sözlerle açıklamaktadır (Nizamülmülk, 2009, s.79);

‘‘Bilge, kelime hazinesi zengin ve dil kurallarına hakim olarak Arap lisanını sular seller gibi bilen değildir. Bilge, ilme bir bütün olarak hakim olan kimsedir. Bildiği diller ayrıyeten bir erdemdir. Kuran hükümlerini, şeriatı ve tefsiri Türkçe, Farsça yahut Rumca bilen kişi Arapça bilmese de bilgedir. Tabii Arapça bilir ise nurun ala nurdur. Zira Hakk azze ve celle Kuran-ı Kerim’i Arap dilinde gönderdi ve Allah elçisi Muhammed’in dili Arapça idi. Padişah ilimsiz adım atmayıp cahilce işlere mani olduğu için Allah’ın lütfuna mazhar, ilim yar ve yardımcısı olduğu için iki cihanda da bahtiyar olur.’’

Nizamülmülk’ göre halk da mutluluğa İslam dini kurallarına uyarak ve Allah’ın seçtiği Sultan’a itaat ederek ulaşır. Yöneten ve yönetilen arasında bir denge olmalıdır. Sultan Allah’ın izniyle o makama ulaştığı için meşruluğu tartışılmamalıdır. Ancak dini yoldan sapmış hükümdarlara yönetilenler tepkisini göstermeli gerekirse o makamdan indirmelidir. Nizamülmülk bu konuda tarihten birçok örnek vermiştir. Ayrıca yönetilenler dini yozlaştıran din düşmanlarının yanında yer alınmamalı ve dini eğitime büyük önem verilmelidir.

Machiavelli siyaseti dinsel olgularından soyutlamıştır. Devlet, gücünü Kilise’den almamalı ve yetkisini kullanırken Kilise’den bağımsız olmalıdır. Dini kurallar yapılacak siyaseti etkilememelidir. Machiavelli’ye göre, Orta Çağ’da olduğu gibi, din kendi başına bir amaç olamaz. Bunun yerine devletin varlığı uğruna siyasal yöneticiler için yalnızca bir araçtır. Prens, siyasi amaçları için dini kullanmaktan çekinmemelidir. Siyasi kararlarda din kaidelerini kullanmamalı ancak yönetilenlere karşı dindar biri olarak gözükmelidir. Ayrıca yönetenlerin aksine halk dindar olmalıdır. Böylelikle yönetim çok daha kolaylaşır. Böylece Machiavelli laik devletin kuramsal temelini atmış bir düşünür

olarak karşımıza çıkmaktadır. Machiavelli’den önce de laik devletler İtalya’nın güneyinde ve çeşitli yerlerde ortaya çıkmıştır ancak Machiavelli’nin yaptığı şey, bu laik devletlerin hukuksal ve düşünsel temelini oluşturan bir siyaset kuramı ortaya koymak olmuştur.

Machiavelli siyasette ahlaki kaygılara da yer vermemiştir. O’na göre siyaset ahlaki kurallarla işleyen bir sistem değildir. Machiavelli’ye göre devletin başındaki hükümdarın tek amacı devleti yaşatmak ve devletin gücünü artırmak olmalıdır. Bu uğurda her şey yapılabilir ve kullanılacak her araç meşrudur. Araçların ahlakiliği bu süreçte pek de önemli değildir. Machiavelli bu görüşünü yine insan doğasına dayandırmıştır. Çünkü insanlar ahlak kurallarını çiğnemeye yatkın varlıklardır. Menfaatleri söz konusu olduğunda bile bile yanlış davranabilirler, verdikleri sözleri tutmayabilirler ve her ne şekilde olursa olsun bencilce davranabilirler. Çok az sayıdaki erdemli kişiler ahlak kuralları çerçevesi içinde kalabilirler. Genel durum, ahlak kurallarının her zaman uygulanmaması biçimindedir. Hatta insan zorunlu olmadıkça iyilik yapmaz. Çıkarı zedelendiği durumlarda her türlü yola başvurmaktan da kaçınmaz. Bu sebeplerden dolayı Machiavelli, bireydeki etik anlayışını siyasete de yansıtmıştır. Ahlaklı olmayan kişilere, ahlak kuralları çerçevesinde siyaset yapmak imkansızdır. İnsan davranışlarını sadece yasaların düzeltebileceğini düşünmüştür. Bu da zoraki bir düzeltme olmaktadır.

Machiavelli ahlakı kesin çizgilerle ikiye ayırmıştır; özel ve kamusal ahlak. Kişi açısından geçerli olan ahlak kuralları, devlet açısından geçerli değildir. Örneğin, bireyler cinayet işleyemezler, ama devlet gerektiğinde işleyebilir.

Machiavelli’ye göre; din, ahlak ve hukuk devlete bağlıdır. Devlet, zamanın şartlarına ve siyasal durumuna göre bu üç olguya müdahale edebilir. Gelişen güncellere göre araçsallaştırdığı kavramlara yeni boyutlar katabilir. Çünkü en üstün yapı devlettir. Devlet olmadan din, ahlak ve hukuk gibi kurumların da bir anlamı olmayacaktır. Bu görüşlerini tarihten örnekler vererek desteklemiştir.

Nizamülmülk ise devleti din ve ahlak ile bütünleştirmiştir. Machiavelli’nin aksine, bu iki unsuru devletin yaşama süresi ile kıyaslamıştır. Nizamülmülk’e göre devleti ayakta tutan olgular din ve ahlaktır. Bunların yitirilmesi durumunda ortada bir devlet de kalmayacaktır. Zaten Sultan’ı din ve devletin başı olarak görmüştür. Devletin varlık gayesini de dini korumak ve sürdürmek olarak belirlemiştir. Siyasetname’sinde belirttiği gibi Sultan yaptığı her icraattan Allah’a karşı sorumludur. Ahlak dışı davranışlarında ahret mutluluğu tehlikeye düşecektir. Ayrıca halkın da tepkisini çekecek ve otoritesi sarsılacaktır.

Nizamülmülk’e göre yöneticiler ve yönetilenler asla din ve ahlak kuralları dışına çıkmamalıdır. Bu yozlaşmanın ve sapkınlığın başlangıcını, siyasi birliğin de sonunu teşkil eder. Nizamülmülk, din ahlaklı olmayı öğütlemiştir. Ancak Nizamülmülk Siyasetname’nin otuzuncu faslında İslam’a ters düşmüştür. Burada ‘‘Şarap Meclisinin Tertibindeki Bütün İnceliklere Dair’’ adlı bir bölüm yazmıştır. Bu bölümde Sultan’a nasıl şarap meclisi kurması gerektiğini öğretmektedir. Bu meclisteki herkes de Müslüman’dır. Davetlilerin Sultan’ın sofrasına yiyecek ve şarap getirmesini yasaklamış ve özellikle şarabın Sultan tarafından verilmesini öğütlemiştir. Şarabın da kaliteli ve içilebilir olmasını dile getirmiştir.

‘‘Davet edilen şahısların beraberlerinde sürahi ve sakilerini getirmeleri kati surette uygunsuz bir davranıştır. Böylesi bir davranış hiçbir vakit usulde yer almadığı gibi aynı zamanda çirkin karşılanan bir tavırdır. Hükümdar cihanın kethüdası ve cümle alem onun ailesi olduğundan ötürü tarihin her devrinde insanlar kendi evinden padişahın meclisine bir şey getirmez, bilakis padişahların sarayından kendi evlerine yiyecek, meze ve şarap götürürlerdi. Padişahın, reisi olduğu ailesi ve ekmek kapısı olduğu yerden kendisine şarap ve yiyecek alması kabul edilemez.’’ (Nizamülmülk, 2009, s.171).

‘‘Şayet bu kişiler şarabdarın kendilerine sunduğu şarabın kötülüğünden dolayı şarap getiriyorlar ise şarabdarın kendisine iyi şaraplar teslim edildiği halde kötü şarap vermesinden dolayı cezalandırılarak yanlışın ıslah edilmesi gerekir.’’ (Nizamülmülk, 2009, s.172).

Ayrıca Nizamülmülk, on beşinci fasılda ‘‘Ayıklık ve Sarhoşluk Halindeyken Verilen Emirlerde Dikkatli Davranılmasına Dair’’ adlı yazısında, yöneticilerin sarhoşluk halinde emir vermemesinden bahsetmektedir. On yedinci fasılda ise padişahların yakın sohbet dostları ve yardımcıları olan nedimlerinin görevleri arasında padişahların her zaman hazır bulunacakları içki ve sohbet toplantıları, gezintiler, şarap, av ve güreş müsabakaları ve benzerlerini hazırlamak gibi İslam dışı organizasyonlar sayılmaktadır. Bu İslam dinine karşı uygulamalarla Nizamülmülk’ün Türk geleneklerinden tam anlamıyla kopamadığı görülmektedir.

Machiavelli’ye göre adaletli olmak güçlü olmanın yanında çok anlamlı değildir. Devlet veya iktidar tek başına en yüksek değer olduğundan onu korumak için adalet ihlal