• Sonuç bulunamadı

Siyasi ideolojiler geçmişten yola çıkarak geleceği şekillendirmeyi vaat etmekle birlikte değerlileştirme ve değersizleştirme sürecini de etkin kılmaktadır (Karagöz, 2013: 102). Siyasi ideolojiler “insanların dünyayı kendisine uygun bir hale getirmek için çeşitli şekillerde değiştirmelerini talep eder” (Baradat, 2012: 19).

Siyasal ideolojilerde kadın algısı oldukça önemli bir faktördür. Siyasi ideolojilerin kitlelere yönelik olarak eylem içeren düşünceler olması kadının konumunda oldukça önemli değişimler meydana getirebilmektedir. Zira siyasi ideolojiler etkin olduğu yönetimlerde ve dönemlerde toplumda önemli değişimler meydana getirmiştir.

2.3.1. Liberalizm de Birey Olarak Kadın

Liberalizm; bütün insanları hak ve özgürlükler açısından eşit bireyler olarak kabul etmektedir (Karadağ, ty: 145). Bireyler arasında çeşitli farklılıklar mevcut

olmasına karşın tüm bireyler insan olarak eşittir (Baradat, 2012: 32). Hiçbir birey; ırk, renk, cinsiyet, din, inanç ve sosyal konum vb. farklılığından dolayı dışlanamaz. İnsanlar bu farklılıklarına göre değil beceri ve çalışma arzusuna göre değerlendirilir. Bütün bireyler akıl sahibi olduklarından dolayı kendi çıkarları peşinde koşmakta bu durum da rekabet ve çatışmayı kaçınılmaz kılmaktadır. Liberaller bu çatışmanın tartışma ve müzakere yoluyla çözülebileceğini savunurlar. Tüm bireyler yasal eşitlik ve siyasi eşitliğe sahiptir. Yasal eşitlik, hukuk önünde eşitliği, siyasi eşitlik ise “tek kişi, tek oy; tek oy, tek değer” ifade etmektedir (Heywood,2007:41-43).

Liberalizm cinsiyet açısından kadın-erkek arasında ayrım yapmayarak tüm bireyleri eşit kabul etmektedir. Yasal eşitlik ve siyasi eşitlik kadınlar açısından da oldukça önemli gelişme olmakla birlikte kadın –erkek arasındaki farklılık özel olarak kabul edilerek kamusal ve siyasi yaşamda değerlendirilmeye değer görülmemesi olumsuzluk içermektedir. Bu bakımdan bireysellik “toplumsal cinsiyet körlüğü” içermektedir (Heywood, 2007: 300). Zira liberalizmin özel olarak kabul ettiği cinsiyet faktörü bireylerin kamusal ve siyasi alandaki rekabetini etkileyen önemli faktörlerden biridir. Bu etkin faktörün değerlendirme dışında kalması biçimsel eşitlik içinde eşitsizlik barındırmaktadır.

2.3.2. Muhafazakârlık da Birey Olarak Kadın

Muhafazakâr ideolojide; toplumsal ilerlemenin ve siyasi dönüşümün öncü aktörü toplumun organik yapısı görülmektedir (Karagöz, 2013: 122). Bireyler arasındaki eşitsizliğin doğal ve kaçınılmaz olduğu savunularak her bireyin organik toplumda görev ve sorumlulukları olduğu vurgulanmıştır. Özellikle aile kurumu örnek gösterilerek; aile kurumunun gerek üyelerine güvenlik sağlaması gerekse üyeler arasındaki ödevleri yerine getirmesi bakımından diğer sosyal kurumlar tarafından örnek model olarak alınması gerektiği belirtilmiştir (Heywood, 2007: 97). Muhafazakâr düşünce de aile kurumunda üyeler arasındaki görev dağılımında cinsiyet belirleyici rol oynayarak erkek ailenin geçiminden sorumlu tutulurken; kadın ise ev işleri, eşi ve çocukların bakımından sorumlu tutulmuştur (Doğan, 2015:173). Bununla birlikte aile kurumunda ebeveynlerin çocukları üzerinde otorite sahibi olması çocukların sağlığı, güvenliği vs. birçok açıdan faydalı ve gerekli olduğu örnek gösterilerek doğal olarak

ortaya çıkan otoritenin toplumun tüm kurumlarında kökleştiği ve faydalı olduğu savunulmuştur (Heywood, 2007: 100).

Muhafazakâr ideoloji; toplumsal cinsiyet ayrımının sosyal ve siyasi önemini vurgulayarak kadın-erkek arasında iş ile ilgili cinsiyet ayrımının doğal ve kaçınılmaz olduğunu belirtmiştir (Heywood, 2007: 300). Böylelikle muhafazakâr ideoloji geleneksel olarak kadının cinsiyetinden dolayı ikincil konumda bırakılarak sosyal, ekonomik ve siyasal alanda erkeğin gerisinde bırakılmasını bir sorun olarak görmemekte hatta bunun gerekli ve faydalı olabileceğine de inanmaktadır. Dolayısıyla muhafazakâr ideoloji cinsiyet eşitsizliğini meşrulaştırmaktadır.

2.3.3. Sosyalizm de Birey Olarak Kadın

Sosyalizme göre tarihte ana karakterler bireylerden ziyade sosyal sınıflardır. Bireyler ancak ait oldukları sınıf içinde anlaşılabilirler. Bununla birlikte bireyler toplumdan ayrılamaz. Bireyler daha doğduğu andan itibaren hatta daha ceninken toplum tarafından biçimlendirilir. Dolayısıyla bireyler arasındaki eşitsizliğin kaynağı doğa tarafından eşit yaratılmamaktan değil toplumun eşitsiz davranışından kaynaklanmaktadır. Kapitalizmin eşitsiz yapısını dikkate almayarak yasal ve siyasal anlamda verilen biçimsel eşitlik; eşitliğin sağlanması için yeterli değildir (Heywood, 2007: 131-144).

Sosyalizme göre; kadının bağımlılıktan kurtulması sosyalizm ile sağlanacaktır. Zira sosyalizm; herkese eğitim hakkı, eşit çalışma hakkı, kollektif mutfaklar, çocuğun yetiştirilmesinde toplumun sorumlu tutulması vs. önlemlerin eşitsizliği ortadan kaldıracağını ifade etmekteydi (Aktaş, 1986: 178). Bununla birlikte sosyalistler genellikle eşitsizliğin köklerini özel mülkiyette aramaktadırlar. Servet ve sermayenin toplum tarafından sahiplenilmesi gerektiğini belirtmektedirler (Heywood, 2007: 143). Sosyalistlere göre toplumsal cinsiyet eşitsizliği ekonomik ve sınıfsal eşitsizliği yansıtarak bu eşitsizlikler tarafından devam ettirilmektedir (Heywood, 2007: 300).

Sosyalizmin bireyleri sadece sosyal sınıf açısından değerlendirmesi bireyler arasındaki eşitsizliklerin görünmez kılınmasına neden olmuştur. Özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sosyal sınıf ve özel mülkiyet açısından değerlendirilmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununun; sosyalizmin gerçekleşmesine yönelik olarak

kadınların desteğini almak amacıyla araç olarak kullanıldığına ilişkin algı oluşturmaktadır. Zira toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin nedenini sadece sosyal sınıf ve özel mülkiyette aramak sorunu çözmekten ziyade görünmez kılmaktadır.

2.3.4. Faşizm de Birey Olarak Kadın

Faşizm de, toplum bireyden önce gelmektedir. Bireyler toplumun mekanik bir parçasıdır. İnsanlar farklı yetenek ve özelliklerle doğduklarından insanlar arasında eşitsizlik mevcuttur. Toplum lider, savaşçı elit ve kitlelerden oluşmaktadır. Lider; otoriteyi elinde bulunduran, rakipsiz ve itaat edilmesi gereken özel yetenekli yüce bireydir. Savaşçı elit ise çoğunlukla erkek olan, kahramanlık ve fedakârlığı ile öne çıkar. Son olarak kitleler ise tembel, zayıf ve sorgusuz olarak itaate mahkûmdurlar (Heywood, 2007: 268-272). Aydınlanmanın rasyonel ve aktif bireyi yerine tanımlanması güç irrasyonel, yönetilebilir topluluğu koyan faşizme göre bu topluluk liderin öncülüğünde akıllı insanlar tarafından yönetilmelidir (Karadağ, ty: 161).

Faşizmin eşitsizliği meşrulaştırması lider dışında tüm bireyleri olumsuz olarak etkilemekle birlikte bireyleri cinsiyet açısından değerlendirdiğimizde kadınların bu durumda daha dezavantajlı olduklarını görmekteyiz. Zira faşizm toplumsal cinsiyeti insanlık içinde temel ayrım olarak görmüştür. Erkeklerin liderlik ve karar vermeyi kadınların ise evcil, destekleyici ve ikincil role sahip olmasının doğal olduğu belirtilmiştir (Heywood, 2007: 300). Faşizmin kadını evcil, destekleyici ve ikincil role uygun görmesi ise faşizmin tembel, zayıf ve sorgusuz şekilde itaate mahkûm olarak tanımladığı kitlelerin büyük bir kısmının kadınlardan oluştuğunu göstermektedir.