• Sonuç bulunamadı

Sezgi en genel anlamıyla, gerçekliği dolaysız olarak içten ya da içeriden kavrayabilme, tanıyıp bilme yetisidir. Adım-adım ilerleyen gidimli düşünmenin ya da bir takım uğraklardan geçerek yol alan akıl yürütmenin tersine, bir şeyi doğrudan doğruya algılayıp kavrama; bilinçli bir düşünme ve yargıya varma süreci olmaksızın doğrudan, aracısız gerçekleşen anlama ya da bilme; hiçbir çıkarıma dayanmaksızın, dolaysız bir biçimde bilgiye ulaşma yordamıdır. Bir nesnede neyin biricik ve tarifsiz olduğunu kavrayabilmek için o nesnenin içsel varlığıyla yaşanılan basit ve bölünemez bir duygudaşlık deneyimi olarak tanımlanır. Kavranılan kesinlik her zaman, nesnenin ne olduğu anlamında mükemmel ve tümevarımsal olarak sonsuzdur. Sezginin; nesneye dönerek, tüm eşsizliği ve bölünmez orijinalliğiyle onun özünü bilmeyi amaçlayan bir yöntem olduğu görülebilir. Kesin olan tek şey özün, duygudaşlık yoluyla kavranılabilecek olduğudur. Bu durumda sezgi, kendini sürece dahil etmeyle başlar. Süreç, içerisindeyken başkasının da dahil olabileceği şekilde büyütülüp genişletilebilir (Bergson, 1946).

Sezgisel bilgi, sözel olmayan, ani algılamalardır ve sağ yarımkürede oluşur (Harlan, 1992; Healy,1997; Mishove,1995; Gagatsis ve Patronis,1990; Kolb,1984; Gardner,1983) Yoğun olarak sağ beyni tarafından yönetilenler herhangi bir olguya bütünsel yaklaşır, parçaları bütünmüş gibi algılarlar. Detaylarla ilgilenmedikleri için de önemli olguları kaçırabilirler ve bu nedenle problem çözmede zorlanabilirler. Ayrıntıları düşünmeyi gerektiren durumlarda, özellikle ezberciliği ve ayrıntıları vurgulayan geleneksel eğitim düzeninde başarılı olamazlar. Çabuk sonuca gitmeyi gerektiren işlerde iş bitirici özelliği ile puan toplarlar. Sezgisel düşünen birey hipotezlere hemen yaklaşarak, fikir kombinasyonlarını şans eseri bulabilir ancak her zaman sezgisel sıçramalar doğru sonuçlara götürmez. Hızlı bir düşünsel işlem olduğu için hata yapma olasılığı yüksektir ve bu açıdan sistematik, bilimsel yollar kullanılarak kontrol edilmesi gerekir. Sezgisel bilgi, uzmanların yılların tecrübesiyle edindiği bilgidir. Uzmanların desteğine sahip olmakla beraber, sezgisel bilgi, doğasından ötürü, tümevarımlıdır ve bir uzman aksini kanıtladığında değiştirilmesi gereken bilgidir.

Sezgi; kısaca bir problemin, kavramın, olgunun çok dikkatle incelenmeden, deneye ve akla-mantığa vurmadan dolaysız kavranmasıdır. Okulöncesi dönem çocukların ilk matematiksel düşünmelerinin temelinde daha çok sezgiler yer alır. Sezgisel bilgi: Öğrencilerin matematik bilgileri ile ilgili inançları, sayı kavramları ve işlemlere ilişkin zihinsel modellemeleridir.

Sezgisel; bir kişi tarafından kabul edilen, öznel apaçık olarak, pisikolojiye dayanan özünde gerekli bir biliştir. Sezgisel karakter belirli yaşa kişisel deneyimlere ve sosyo kültürel etkilere bağlıdır. Sezgiler gelişimsel olaylardır fakat bir kez kurulur istikrarlı tutarlı yapılar olup kendini organize ederler. (Fishbein, 1987)

Sezgisel düşünme; hepimizin, hemen her yaşta günlük hayatımızda kullandığı bir düşünme tarzıdır. Kimilerimiz sezgilerine çok sıklıkla, çekinmeden başvurur; kimilerimiz ise sezgisel düşünmekten korkar, zorunlu olmadıkça sezgilerini kullanmaz ama çeşitli nedenlerle sezgilerine başvurmak zorunda kalır. Çoğumuz ise bazı düşünsel becerilerimizin sezgi tanımı içerisinde yer aldığını bile bilmeyiz. Bu noktada sezginin tanımını bazı görüşler doğrultusunda vermek gerekirse ortak bir tanımda buluşulabilir. Örneğin; Rosendal ve Yudin (1997) sezgiyi “Mantıksal

muhakemeye başvurmaksızın hakikati doğru olarak kavrayabilme yeteneği” olarak tanımlamışlardır. Ozankaya’ ya (1995) göre sezgi “Bir araca, mantıksal bir ön hazırlığa gerek kalmadan, doğruyu dolaysız kavrama yetisi” dir. Hançerlioğlu’ na (1989) göre ise sezgi, “Deney ve düşünmenin belli bir birikimi sonunda birdenbire gerçekleşen bilme” dir. Verilen pek çok tanımından yola çıkarak sezginin bir bilgiyi (veya hakikati, kavramı, genellemeyi, bir düşünü) deney yapmadan, mantıksal muhakemeye başvurmadan birden bire kavrama olduğunu; fakat böyle bir düşünme tarzı için kişinin belli deneyimlere, birikimlere ihtiyaç duyduğunu söyleyebiliriz (Güven, 2002).

Araştırmacılara göre sezgisel düşünmenin birey için pek çok olumlu etkisi vardır. Örneğin; sezgisel düşünme sayısal problemlerdeki başarıyı artırır, problem çözme sürecini güçlendirir, ilişkileri çabuk ve açık algılamaya yardım eder. Gardner’ e göre de üstün bilim adamlarını üstün yapan sezgileridir. Harlan’a göre ise tarih içerisinde pek çok keşifler sezgisel bilgilere dayanmıştır. Önemi konusunda daha pek çok neden gösterebileceğimiz sezgisel düşünme özelliğimiz eğitim sistemlerinde gerektiği ilgiyi görmemektedir. Hatta araştırmacıların ortak kanısı sezgisel düşünmenin okul ortamında teşvik edilmediği gibi engellendiği şeklindedir. Bruner ise ilkokul döneminde formalize edilmiş bilgilerin sezgilerin önüne geçmesini ve böylece etkisini azaltmasını bir olumsuzluk olarak görmektedir. Sezgisel düşünme okulöncesi dönemden itibaren bireylerin hayatına girer ve yaşam boyu devam eder. Şüphesiz ki sezgisel düşünen bireyleri bazı ani kavrayışlar hatalı, bazıları ise doğru sonuçlara ulaştırır. Sezginin doğru ve yanlışlığı ise daha sonra kullanılan bilimsel metotların kullanılması ile ortaya çıkar. Öğretmenler öğrencileri tahminler yapma, sezgisel düşünme konusunda cesaretlendirebilirler. Daha sonra da tahminlerinin doğruluğunu sistematik bir yol izleyerek teyit etme ve yanlışlarını görme konusunda yardımcı olabilirler. Böyle bir destek çocukların sezgisel düşünmelerini geliştirir. Kısaca tümevarım tarzda düşünmeyi, geleneksel metotlara bağlılığı daha çok vurgulayan eğitim anlayışına karşı çocukları güçsüz, desteksiz bırakmamak gerekir.

Benzer Belgeler