• Sonuç bulunamadı

Fâtih Sultan Mehmed’in 1481 tarihinde ölümünden sonra, Bayezid ile kardeşi Cem taht için karşı karşıya gelmesi sonucu, Avrupa’nın İstanbul’u geri almak konusunda ümitlenmesi, Bayezid’in çekingen bir siyaset gütmesine sebep olmuştur. Bayezid’in siyaseti, Safevîler’le ilişkilerin Osmanlılar’ın aleyhine gelişmesi ve sonucunda tahtını kaybetmesine ve ileriki dönemleri de etkileyecek huzursuzlukların, Şahkulu İsyanı ile 1511’de başlamasına sebep olacaktır. Bu dönemde, Rusya ve Endülüs ile olan ilişkiler, sebep olduğu göçler dolayısıyla önemli gelişmelerdendir (Turan, 1992).

85 Sükûneti seven, ibadet ve hayır işlerine yönelen II. Bayezid, halkın refahını ve memleketin mâmur olmasını istediği halde, Cem Sultan hadisesi ve bazı yanlış kararları yanında 1492 ve 1502 yıllarında yaşanan veba salgınları, altı yıl süren kıtlık, 1509’daki deprem gibi afetler sebebiyle bu hedefine ulaşamamıştır. Bâyezid, Fâtih kadar açık fikirli olmamakla birlikte, bu dönemde Osmanlı tarihçiliği büyük eserler vermiş, pek çok âlim, şair ve sanatkâr yetişmiş ve desteklenmiştir (Turan, 1992). İstanbul, Amasya, Edirne, Osmancık, Geyve ve Saruhan’da pek çok hayrat yaptırtan Bayezid, cami, kervansaray ve çifte hamam, mektep, medrese ve imaretten oluşan İstanbul’daki külliyesini Mimar Yâkub Ağa’ya bugünkü Beyazıt mevkiinde inşa ettirmiştir. (Turan, 1992) Beyazıt Külliyesi’nin inşası, 16. yüzyıl başında bölgeyi etkileyen en önemli imar faaliyetidir. Buna bağlı olarak, Beyazıt Meydanı’ndan Edirnekapı’ya uzanan ana arter hâkim aks durumuna gelmiştir. Daha sonra, Süleymaniye Mahallesinin bağlı olacağı nahiyeye de ismini veren bu külliye çalışma alanımızın sınırında yer almaktadır (Şekil 18).

Şekil 18. Matrakçı Nasuh’un Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn-i Sultan Süleyman Han (1537) adlı kitaptaki İstanbul Planında Beyazıt Külliyesi ve Bölgenin Durumu (Özdemir, 2008, s.84)

Yavuz Sultan Selim, 1512'de babasının sağlığında tahta geçmiş, yönetimde kaldığı sekiz yılda Osmanlı topraklarını 2,5 kat büyütmüştür. Padişahlığı döneminde Anadolu'da birlik sağlanmış; halifelik Mısır Memlükleri'ne bağlı Abbasilerden Osmanlı’lara geçmiştir. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını

86 tamamen kontrolü altına almış, ekonomik olarak daha da güçlenmiştir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin görüşlerini benimsemiş olan padişah, tasavvufu desteklemiştir. Bu dönemin âlim ve şairleri arasında, Zenbilli Ali Efendi, Kemalpaşazâde, İdrîs-i Bitlisî, Halîmî Çelebi, Tâcîzâde Câfer Çelebi, Âhî Benli Hasan ve Revânî Çelebi bulunmaktadır (Emecen, 2009). Revânî Çelebi Ayasofya Vakfı mütevellisi olarak, Süleymaniye bölgesinde padişahın iltifatına mazhar olan bir mescid yaptırmış, etrafında bir mahalle kurulmuştur (Erünsal, 2008).

Fatih dönemi ile Kanuni dönemi arasında, Süleymâniye Bölgesindeki yerleşimde, hane sayısı yaklaşık 6 kat artmıştır. Mahallelerin, İstanbul’un dînî çekirdeği olan câmi veya tekke yapıları etrafında organik yerleşme alanları şeklinde gelişmesine bağlı olarak yeni bir kültür ortamı oluşmuştur. Her yerleşim birimi, mescidi, tekkesi, okulu, hazîresi, hamamı ve çeşmesi ile, sosyal ve kültürel komşuluk ilişkisi ortaya koymaktadır. Bu nedenle, toplum yapısının biçimlenmesi ve idari yapısı, külliyelerden ziyade, daha küçük camiler, mescitler ve onlarla bütünleşen yapılarla açıklanabilir. Şehrin çevresinin de Osmanlı toprağı olması dolayısıyla dış bağlantılarda kara ulaşımı güçlenmiştir. Şehrin ticaret merkezi Sirkeci ile Unkapanı arasındaki yerini korumuştur.

16. yüzyıl, inşaat faaliyetinin yoğun olduğu bir dönemdir. Kânuni Sultan Süleyman’ın saltanat süresi (1520-1566) boyunca, İstanbul, çok sayıda eser kazanmış ve Osmanlı mîmarîsi en üst seviyesine ulaştıran Sinan ile, ilim, kültür ve sanat müesseselerinde yetişen kıymetli şahsiyetler, önemli eserler vermişlerdir. Bu dönemde; 1509 büyük depreminde şehrin harap olan bölümlerinde geniş çaplı bir restorasyon faaliyetlerinde bulunulmuş, düzenli ve planlı bir şehirleşme görülmüştür. İstanbul, suyollarının inşası ile yeterli suya kavuşmuş, Marmara’daki limanlar ile Haliç’teki Galata limanı, Akdeniz'in en hareketli limanları haline gelmiş, büyük kervansaraylar ve hanlar yapılmıştır.

Sinan’ın külliyeleri, şehrin dokusunu, geometrik ve bir eksen doğrultusundaki plânlarıyla yerleşim olarak etkilemişlerdir. Süleymâniye Külliyesi; Eski Saray arazisinin bir kısmına yapılmış, câmi, beş medrese, dârüşşifa, tıp mektebi, imâret, kervansaray, türbeler, dükkânlar ve çeşmelerden oluşan önemli bir merkez olmuştur. Süleymâniye Külliyesi’nin inşâsıyla birlikte bölgenin bir ilim merkezi haline dönüşmesi, alandaki konutların dönemin ulemasınca tercih edilmesini sağlamıştır. 16. ve 17.

87 yüzyıllar boyunca gelişmesini bu çerçevede sürdüren Süleymâniye Bölgesi 17. yüzyıl sonlarından itibaren dönemin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerine bağlı olarak yavaş yavaş değişim geçirmeye başlamıştır. Yaşanan deprem ve yangın gibi afetlerin tahribatı da eklenince, 16. ve 17. yüzyıldan günümüze herhangi bir konut örneği ulaşamamıştır. 17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı mâli sıkıntılar, imar yatırımlarının azalmasına sebep olmuştur.

17. yüzyılda bölgenin dışında, Sultanahmet Külliyesi (1616) ve Yeni Cami (1597- 1663), Divânyolu boyunca küçük camiler ve medreseler yapılmıştır. Ancak 17. yüzyılda inşâ edilen dînî binâ sayısı ve ölçeği, 15. ve 16. yüzyıllarla karşılaştırılamayacak kadar azdır (Kuban, 1970, s.35; Çelik, 1998, s.25) . Osmanlı İstanbul’u Bizans devrinde kurulmuş yol yapısını kullanmıştır, ancak 17. yüzyılda bu caddeler daralmıştır. İstanbul sokakları Osmanlı coğrafyasında görülen organik ve çıkmaz sokak yapısına dönüşmüştür (Kömürciyan, 1989).

18. yüzyılın başında Lâle Devri olarak adlandırılan süreç (1718-1730) çok sayıda saray ve köşkün inşâ edildiği bir dönemdir. Gösterişin ve zevkin öne çıktığı bu zaman diliminde başta Kâğıthâne olmak üzere Boğaz’ın her iki yakasında sayısının yüzün üzerinde olduğu tahmin edilen saray inşâ edilmiştir (Enlil, 2000). Osmanlı İstanbul’unda Batılı etkilerin başlangıcı sayılabilecek Lâle Devri’nin sonunu getiren isyânda bu sarayların çoğu yok edilmiştir. Yüzyıl başında Dâmad İbrahim Paşa’nın Şehzadebaşı’nda, Çorlulu Ali Paşa’nın Divanyolu’nda ve Seyyîd Hasan Paşa’nın Beyazıt’ta inşa ettirdiği medreseler önemli vezir külliyeleri arasında yer almaktadır. Bu dönemde kentin nüfusu az olan bölgelerinde, İstanbul’un fethinden sonra kullanılan modelle yeni külliyeler yaptırılarak bu bölgelerin iskânı sağlanmıştır.

88 18. yüzyıl başı, Lâle devrinden îtibâren Batı ile ilişkilerin arttığı, Batılı yaşam tarzının ve üslûpların mekâna yansıdığı bir yüzyıldır. 18. yüzyılda nüfus artışına bağlı olarak ortaya çıkan yeni yapılaşmalarla sokak genişlikleri gittikçe daralmıştır (Enlil, 2000). İstanbul bütününe 19. yüzyıl başında; yerleşim alanlarının suriçi geneline yayıldığı, Sarayburnu bölgesinde saray ve köşklerin yer aldığı görülmektedir. Şehrin tepeleri üzerinde, silueti oluşturan Sultan ve Vezir külliyeleri bulunmaktadır. Ticârî merkez, Eminönü ve Kapalıçarşı çevresinde yoğunlaşmakta ve Haliç yönünde kıyıda kapanlar ve iskeleler yer almaktadır (Ertuğrul, 2011, s.22).

Osmanlı’da 16. yüzyıldan Tanzimat’a kadar, çoğunlukla merkezde yer alan kamu yapıları kârgir, etrafında oluşan mahallelerde bulunan konut dokusu ahşap, az katlı, avlulu ya da bahçeli yapılardır (Orhonlu, 1981, s.2). Bu dönemde, hanedana ve kamuya ait yapıların, inşai anlamda yapım, bakım, onarım işlerinin yönetimi ile denetiminden sorumlu Hassa Mimarlar Ocağı, Yeniçeri Ocağı’nın parçasıdır ve sadece sarayın yapı işleriyle değil, saray dışında merkezde ve eyaletlerdeki yapı işlerini yöneten ve denetleyen bir örgüttür (Turan, 1964, s.163; Ortaylı, 1974, s.11). Hassa mimarları şehri teftiş eder, yapıların şahnişinlerinin geniş olmamasına, sokakların kapanmamasına, binaların sokakları daraltacak şekilde genişletilmemesine, sur diplerine bina yapılmamasına, tabakhanelerin ve çömlekçilerin konutların bulunduğu bölgelerde bulunmamasına dikkat eder, mevcut yapı nizamına uymayan binalara izin vermez, yapılanları yıktırırdı (Ortaylı, 1974, s.12). Tanzimat öncesi Osmanlı şehrinde yönetim ve denetim anlamında, belediye hizmetleri kadılık sistemi içinde örgütlenmektedir. Kadının başyardımcısı mimarbaşıdır ve günümüzde belediye ile ilgili işler kadının iznine bağlıdır (Ortaylı, 1976, s.104).

Cami, medrese gibi dini-kültürel işlevli ya da kale, sur gibi askeri yapıların ya da yol, kanal ve su sistemleri gibi altyapıların yapım, bakım, onarım işleri, Hassa Mimarbaşı kontrolünde bulunan mesleki örgütlenmelerin sorumluluğundaki vakıf kurumu yoluyla gerçekleştirilmektedir. Öte yandan mahallelerde, her mülk sahibi ise kendi dükkânı veya evi önündeki yolun onarım ve bakımından sorumludur (Özcan, 2006, s.152). Yangın ve deprem gibi afetler sonrasında kentin harap olan bölgeleri hızla yenilenmiştir. Afetler sonrası çıkartılan özel hükümler ve uygulamalar bu yenilemeleri desteklemiştir. Afetler sonrası yapı malzemesinde değer artışlarını önlemek için

89 tedbirler alınmış, yangın yerlerindeki evler yenilenmeden, yeni evlerin yapımına izin verilmemiş, 1509 tarihli İstanbul depreminde her evden 20 akçe toplanmış, 1718 tarihli İstanbul yangınında yanan cami ve mescitler yenilenmiştir (Madran, 2009, s.7).

5.1.3. Tanzîmat (1839) – Cumhuriyet (1923) Dönemi

Osmanlı mimarlığı ve İstanbul’u ve en fazla etkileyen dönemlerden biri olan Tanzimat dönemini farklı yapan, bu dönemin temel düşüncesinin batıya yöneliş olmasıdır. Bu dönemde sur dışında kalan mahalle ve bölgelerin önem kazanması dikkat çeken gelişmelerdendir. İstanbul’un sur içine yoğunlaşan eski görünümüne, Beyoğlu ve kıyılardaki yerleşimler de eklenmeye başlamıştır.

Şehrin düzenlenmesi amacıyla kabul edilen tasarım ilkeleri, Osmanlı başkentinin tüm bölgelerinde aynı olacak şekilde belirlenmiştir. Tanzîmat Fermanı’nın ilânı ile, hükümetçe, Mustafa Reşîd Paşa’nın düşüncesi doğrultusunda, yabancı uzmanlara danışma kararı alınır. 1839’da görevlendirilen Helmut von Moltke, İstanbul’un yoğun dokusu içinde kolay ulaşımı sağlamak için sokakların ve rıhtımların düzenlenmesi, meydanların oluşturulması, yangın tedbiri olarak ahşâp yerine kâgir bina yapılması gibi öneriler getirir(Çelik, 1998) (Harita 7).

Harita 7. 1836 Moltke Haritasında

Benzer Belgeler