• Sonuç bulunamadı

5. SÜLEYMÂNİYE BÖLGESİNİN TÂRİHÎ GELİŞİM VE DEĞİŞİM SÜRECİ

5.4. Bölgedeki diğer Mahalleler ve Önemli Yapılar

5.4.1. Bölgedeki Diğer Mahalleler

Bu bölümde, Fatih’ten sonra Osmanlı döneminde çeşitli zamanlarda kurulmuş olan mahalleler ile mahallelere isimlerini vererek merkezlerini teşkil eden ve çalışma alanı sınırları içinde kalan, külliye, cami, mescid ve banileri anlatılacaktır. Bunlar, Fevziye, Süleymâniye Elmâruf, Kepenekçi Sinân, Kâtip Şemseddin ve Revani Çelebi mahalleleridir.

134 Burmalı Mescid Mahallesi:(Fevziye Mahallesi)Şehzâde Camii ile Atatürk Bulvarı arasındaki bölgededir. Şehzâde Başı Mâliye Şubesi mahallelerindendir (Ölçer, 2014). Şehzâde Câmii’nin komşuluğunda, Bozdoğan Kemeri’nin Marmara tarafında ve İstanbul Belediye Başkanlığı’nın karşısında bulunan mescid, minâresinin şeklinden dolayı Burmalı Mescîd olarak bilinmektedir. Çevresindeki yerleşme bölgesinin istimlâk edilerek yıkılmasıyla, etrafı tamamen açılmıştır. Kitâbe yeri boştur. Hadîkat-ül Cevâmi’ye göre, Mısır kadılarından olan Mevlânâ Emin Nûreddin Osman Efendi tarafından yaptırılmıştır (Yüksel, 1983; Galitekin, 2001; Eyice, 1980). Mescidin yanında medfun bulunan bânîsinin ölüm tarihinin 1554 yılı olması, Burmalı Mescîd’in bir 16. yüzyıl eseri olduğu düşündürmekle birlikte, 1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde Emîn Nûreddin Mescidi adıyla kayıtlı 1497 tarihli bir vakfiyesi bulunmaktadır. Vakfiyesine göre Eski Saray yakınında 14 hücre ve 15 dükkân, Murâd Paşa Hanı yanında 31 hücre, 6 dükkan ve mahzen, Kazancılar Çarşısında 3 dükkân, Bit Pazarı yakınında 2 dükkân, Semek kapısı yanında 6 dükkân ve evler, Yeni Bezzâz Mahallesinde büyük ahır, Mescidin karşısında imâm için iki, müezzin için bir ev ile Gebze’de, Zağra Eskihisarı’nda hamamlar, Hereke’de değirmen mescide vakfedilmiş, ayrıca çok sayıda hayır sahibi de buraya vakıflar tahsis etmiştir. Bunlardan bazıları, Şehzâde Câmii’nin yapımı için istimlâk edilmişlerdir (Yüksel, 1983; Eyice, 1992). Burmalı Mescid’in, Osmanlı’nın son dönemine kadar, devlet büyüklerinin konaklarının bulunduğu bir mahallesi olmuştur. Mescidin karşısında konağı bulunan, Hadîkatü’l- Cevâmi‘ye göre, defterdarlıktan vezirliğe yükselen, ancak 1759’da İzmit’te idâm edilen Müezzinzâde Halîmî Mustafa Paşa’nın babası, daha sonra rûznâmçe kesedarlığına yükselen Burmalı Mescid’in müezzini Ali Efendi’dir (Galitekin, 2001). Haziresinde; Emin Nûreddin Osman Efendi’den başka, Müezzinzâde Halîmî Mustafa Paşa’nın ve 1753’te vefât eden hattat İbrâhim Ağa’nın da kabri vardır. 19. yüzyılda, Ahmed Muhtar Paşa ile Rifat Paşa’nın konakları da bu mahalledeydi (Eyice, 1992).

Burmalı Mescid’in mahallesi, 1911 Uzunçarşı-Mercan yangınında kül olmuş ve mescid fazla hasar görmeden kutulmakla birlikte, mahallesi ortadan kalkmışır (Eyice, 1992). Cumhuriyet döneminde, Burmalı Mescîd Şehzâde Câmii’ne yakınlığı dolayısıyla 1928 tarihli câmilerin sayılarını kısıtlayan Tâlimatnâme’ye göre kadro dışı bırakılarak kaderine terkedilmiştir. 1936’da harap halde bulunan mescidin yıkımı düşünülürken, marangoz atölyesine kiralanmıştır (Eyice, 1992). Burmalı Mescîd’in

135 vakfiyesinde bulunan sıbyan mektebi ve çeşmesi kaybolmuş, sadece küçük hazîresi mevcuttur. Minaresinin biçimiyle sanat değeri yüksek bir mimari örneği olan ve 1961 yılında Vakıflar tarafından tâmir edilen Burmalı Mescid, yok olan mahallesinin yerinde bulunan parkın içinde bulunmakta ve kullanılmaktadır (Eyice, 1992).

Süleymâniye Elmâruf Mahallesi: (Süleymâniye Mahallesi) Külliyenin yapımından önce kurulmuş Vefâ ve Beyazıt Han nahiyeleri içinde kalan mahalle, nahiye ismi olarak listelerde yer almasa da, Süleymâniye Külliyesi çevresindeki bölgenin, tarih boyunca ve günümüzde de bu ismi taşıdığı görülmektedir. Aynı nedenle bölgede yapılan çalışmalar benzer şekilde isimlendirilendirilmektedir. Süleymâniye Külliyesi ve Vakfiyesi ile ilgili, çeşitli disiplinler tarafından yapılan araştırmalar, çıkarılan yayınlar ve akademik çalışmalar önemli bir külliyat oluşturmakla birlikte, bu çalışmanın kapsamı itibarıyla külliye kısaca ele alınmıştır.

Süleymâniye Külliyesi, farklı işlevleri olan yapıları bir arada bulunduran geleneksel külliye kavramının en bilinen temsilcilerindendir. Eski Saray (Sarây-ı Atîk-i Âmire) arazisinin bir kısmı ile Vefa’ya doğru bir alan, inşaat alanı olarak uygun görülmüş, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en önemli eseri kabul edilen Külliye, Kanûnî Sultan Süleyman’ın vakfı olarak bu alanda inşa edilmiştir. Bünyesinde bulunan, dârülhadis, dârülkurrâ, tıp medresesi ve şifâhâne, sıbyan mektebi, imaret, han, hamam, sıra dükkânlar, türbeler ve haziresi ile, topografya ve yerleşimle bütünleşerek, yaklaşık altmış dönüm bir alanda yerleşmiştir. (Mülayim, 2012)

Süleymâniye’yi diğer Osmanlı külliyelerine göre üstün bir konuma getiren, mükemmel bir tasarım anlayışıyla inşa edilmesinin yanında, yönlendirici ve bütünleyici bir şehir planlama örneği olması ile toplum hayatına her alanda temas eden bir vakıf eseri olmasıdır. (Mülayim, 2012) Şehir içindeki yer seçim kararı; sosyal, psikolojik, işlevsel ve estetik etkileri bakımından, detaylı düşünülmüş bir stratejinin eseri olduğunu göstermektedir.

Külliyede dinî, eğitim, sağlık ve sosyal alanlarda yüzlerce insan istihdam edilerek bu ailelerin geçimi ve üretilen iş ile toplum hizmetlerinin yerine getirilmesi sağlanmıştır. Kanunî vakfiyesinde görev, yetki ve sorumlulukları belirlenen 781 kişi ayrı ayrı alanlarda iş imkânı bulmuştur. Dinî hizmetler alanında 218 kişi câmi ile 262 kişi türbelerde, eğitim alanında 3 kişi sıbyan mektebi ile 30 kişi medreselerde, sağlık

136 alanında 30 kişi dâru’ş-şifâ ile 5 kişi tıp medresesinde ve sosyal alanda 51 kişi de imarette çalışmışlardır (Kürkçüoğlu, 1962; Yılmaz, 2008).

Külliye içerisinde en önemli hizmet, eğitim sahasında olmuş, kurulduğu devirden 19. yüzyıla kadar Osmanlı medrese sisteminin en üst seviyesini oluşturmuştur (Mülayim, 2012). Medreselerde, beş müderris ve beş muid tarafından her dönemde 23 öğrenciye eğitim verilmiş, devletin eğitim, yargı ve dini hizmetlerini yürütecek elemanlar yetiştirilmiştir. Medreselerde eğitim daha çok temel İslam ilimler olan Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Kelam ağırlıklı Osmanlı eğitimi sistemine model olacak eğitim verilmiştir. (Yılmaz, 2008)

Fatih Dâruşşifâsı’nda usta-çırak usulüyle hekim yetiştirilirken Süleymâniye’de tıp eğitimi veren müstakil bir medrese inşa edilmiş, tıp eğitimi, sağlık hizmetleri ve ilaç imalâtı birarada yürütülmüştür. Tıp eğitimi ve sağlık hizmetleri, Süleymâniye Külliyesi bünyesinde bulunan tıp medresesi ve dâru’ş-şifada dönemin en ileri teknikleriyle din ve milliyet ayırımı yapılmadan ücretsiz verilmiş, hazırlanan ilaçlar, dâru’ş-şifada tedavi gören hastaların dışında İstanbul’un diğer sağlık kurumlarının ilaç ihtiyacı buradan karşılanmıştır. (Mülayim, 2012; Yılmaz, 2008)

Külliyenin hizmet yapıları yanında, Süleymâniye Vakfiyesi, kapsamı itibarıyla, çok önemli bir strateji belgesi olarak görülmelidir.

Kepenekçi Sinan Mescidi Mahallesi: Kantarcılar’da, Kepenekçi Hoca Sinan Efendi (Ö.1562) tarafından 1535 yılında yaptırılmıştır. Hadîkatü’l Cevâmi’ye göre, bânîsi Sinan-ı Mühtedî; Sofiyye tarikatına mensuptur, bir risâlesi vardır ve Emir Buhâri Câmii karşısında medfûndur. Ayrıca, Mescîd’e yakın mektebi civarında oğlu Süleyman Efendi medfûn olduğu ve mahallesinin bulunduğu yine Hadîka’da bildirilmektedir. (Galitekin, 2001, s.243) Mahallesi, Demirtaş Mahallesine katılmıştır (Ölçer, 2014). Kepenekçi Sinan Câmii, çeşitli târihlerde tâmirler görmüştür. 1968 yılında, büyük bir onarım görmüş, en son 1991 yılında yine tâmirden geçmiştir. Mescîd, yol yükseltilmesi nedeniyle çukurda kalmıştır (Yüksel, 2004). Daha önce câminin yanında bulunan Kepenekçi Sinan Medresesi günümüze ulaşamamıştır.

Cankurtaran Mescidi Mahallesi: (Kâtip Şemseddin Camii) Banisi, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sır katibi olan, 2.Bayezid’in sır katibi Şemsettin Kasım’dır (Sarıcaoğlu, 2009, s.117). Cami, Cankurtaran Mescidi ismiyle de bilinir. Kendi adıyla

137 anılan mahallenin Ağakapusu civarındadır. 1500’lü yılların başında yapıldığı tahmin edilen cami, uzun yıllar harab bir vaziyette kalmıştır. Kaynaklarda, minaresinden ufak bir bakiye ile mezarların kaldığı bahsedilmektedir (Öz,1962, s.39). 1982 yılında mahallelinin desteği ile tekrar inşa edilip ibadete açılmıştır. Hakkında fazla malumat bulunmayan Katib Şemsettin Kasım, banisi olduğu mescidin haziresinde medfundur. (Galitekin, 2001, s.115)

Vakıf Tahrir Defteri 909/1503 tarihli vakfiye suretinde “Katib Şemsüddin Mescidi” olarak kayıtlı camiye, 48.000 akçe nakit, evler, dükkânlar, arsa, hücreler, imam ve müezzin için birer evin vakfedildiği, yıllık gelirinin de 10.044 akçe olduğu yazmaktadır. Cami hakkında yeterli bilgi bulunmamakta olup, vakfiyesinde mevzu edilen Katib Şemsüddin Mektebi’ne ait herhangi bir iz kalmamıştır. Mekteble ilgili olarak vakfiye defterlerinde, yıllık odun tahsisatı ve muallime verilecek ücret hakkında malumat vardır. (Yüksel, 1983, s.272)

Revani Çelebi Mescidi Mahallesi: Vefa Kırkçeşme’de olup banisi 2.Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde yaşayan “Revani” mahlasıyla bilinen Edirneli İlyas Şüca’dır. Doğum tarihi ile ilgili net bir bilgi bulunmayan Revani Efendi 1523 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş ve kendi yaptırdığı mescidin haziresine defnolmuştur (Yüksel, 1983).

Şair olan İlyas Şüca Efendi, şiirlerinde “Revani” mahlasını kullanmış ve bu şekilde anıla gelmiştir. Bazı kaynaklarda da Revani Çelebi olarak geçmektedir. 2.Bayezid döneminde saray çevresindeki şairler arasına girdiği, saraydan para ve hediyeler aldığı kayıtlarda bulunmaktadır. Bu dönemde “Surre Emini” vazifesiyle Mekke ve Medine’de de bulunmuştur (Erünsal, 2008, s.30).

1509 yılında, Şehzade Selim’in yanına Trabzon’a gider ve burada itibar görür. Selim’in tahta çıktığı 1512 yılında beraber İstanbul’a gelirler. Yavuz Sultan Selim döneminde “Matbah-ı Âmire kâtipliği ve eminliği” ile Ayasofya Camii ve Bursa Kaplıcaları mütevelliliği görevlerini ifa etmiştir. İsmi ile anılan Saraçhane’de Bozdoğan Kemeri yanındaki mescidin inşasına da Ayasofya Camii Mütevellisi iken başlamıştır. Rivayete göre mescidinin inşaatı esnasında buradan geçen Yavuz Sultan Selim Han mescidi çok beğenmiş ve kime ait olduğunu sormuş. Ayasofya mütevellisi Revâni Çelebi’ye ait olduğu cevabını alınca da, “Hoş Ayasofya, sen yılda bir mescid doğurursun” demiştir (Galitekin, 2001, s.171).

138 Bazı kaynaklarda “Koğacılar Mescidi” olarak da geçen Revani Efendi Mescidi için, Vakıf Tahrir Defteri 1520 tarihli vakfiye suretinde, imam ve müezzin için birer ev, mescid avlusunda 15 hücre, 7 dükkân, bozahane, debbağ dükkanı ve arsalar vakfedilmiştir (Yüksel, 1983, s.437). Şair Revani Efendi’nin günümüze ulaşabilen iki eseri vardır. Bunlar, kendi adıyla anılan “Divan”ı ve Sultan Selim’e arz ettiği “İşretname” isimli eseridir (Erünsal, 2008, s.30).

1908 yılındaki Vefa yangınında oldukça harap ve kullanılamaz hale gelen cami, 1940'lı yıllardaki imar faaliyetleri sonucu yıkılmıştır. Yerine Hıfzıssıhha Enstitüsü yapıldı. Şu an ise bu bina İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı olarak kullanılmaktadır. Günümüzde, mescidin bulunduğu sokağa bir özür mahiyetinde “Revani Çelebi Sokağı” ismi verilmiştir (Kaya, 2011).

Caminin haziresinde bulunan Revani Efendi’nin mezar taşı kayıp olup, hakkındaki son malumat, İhtifalci Mehmed Ziya Bey’in 1924 tarihinde bölgede yaptığı araştırmalar sırasında Revani’nin mezar taşıyla ilgili verdiği bilgilerdir. (Kaya, 2011, s.52)

Benzer Belgeler