• Sonuç bulunamadı

SEYYİD ALİ SULTAN TEKKESİ’NİN BALKAN TARİHİNDEKİ YERİ

7. DİMETOKA’DA BİR BEKTAŞİ DERGAHI: SEYYİD ALİ SULTAN

7.4. SEYYİD ALİ SULTAN TEKKESİ’NİN BALKAN TARİHİNDEKİ YERİ

Araştırmacılar Balkanlı Müslümanları iki ayrı kategoride araştırmak gerektiğini vurgular. Anadolu’dan Balkanlara geçip yerleşen Müslüman Türkler bir yanda, Balkanların yerli halkından olup İslamiyet’i seçmiş olan Müslüman grupları öbür yanda bu iki kategoriyi oluştururlar. Osmanlı Devleti Anadolu’da yerleşmiş olan Türkmenlerin sürgün usulüyle Rumeli’ne yerleştirilmesi politikasını uygulamış, hem fetihler güvence altına alınmış, hem de Balkanlar’da Müslüman nüfus artış göstermiştir. Ancak Dimetoka’nın demografik yapısını incelediğimiz bölümde de değindiğimiz Ömer Lütfü Barkan’ın II. Bayezıd dönemi tahrir defterleri üzerinde yaptığı çalışmalar sadece zorunlu göç ile açıklanamayacak bir Müslüman nüfusu göstermiştir. Halil İnalcık, 13. yüzyılda Türkmen göçlerinin baskısına bağlı olarak Anadolu’dan zorunlu göçlerin dışında isteğe bağlı göçlerin de olmuş olabileceğini düşünür. Gayrimüslim yerleşmeler içindeki Müslüman nüfuslar nev-müslim olarak anılır ve sayıları Balkan demografisini değiştirmeyecek kadar küçüktür. Yörük köylerinde nüfusun tamamı Müslüman ve genellikle fakirlik hakimdir. Yerli halkın İslamlaşması başlıca Rodop bölgesi, Arnavutluk ve Bosna’da yoğunluk göstermiştir. Bu bölgedeki Müslüman halkın anadili Türkçe değildir. Bu İslamlaşma süreci için Osmanlı arşiv kaynaklarının ortaya koyduğu gerçek şudur: İslamlaşma, kesinlikle devletin zoruyla gelişmiş bir süreç değildir. İslamlaşma uzun bir zaman içinde sosyal ve ekonomik faktörlerin etkisi altında tedricen gerçekleşmiştir. Dimetoka’daki nüfusun ilk üç yüz yıllık seyri içindeki İslamlaşma da Seyyid Ali Sultan’ın katkısı üzerinde durulmaktadır. Adına düzenlenmiş velayetname de yerleştiği çevredeki saygınlığı açıkça ifade edilmiştir.

İnançlar ve pratikler, sürekli olarak değişik yönelişlerin etkilerinin sonuçları olmuştur. Ortak unsurlar korunurken farklılaşan unsurlar çok karışık bir nüfusu çekmek için değişir, böylece hiçbir gruba henüz dahil olmayanlara zaten aşina oldukları bir şeyleri bulma

112

olanağı sağlar.99 Bektaşiler geniş meşrepli oldukları için farklı coğrafyalarda kabul görmekte zorlanmazlardı. En güzel örneklerden biri Sarı Saltuk ve onun tüm Balkan coğrafyasına yayılan türbeleridir. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Arnavutluk’ta aziz kültlerini kendilerine mal ederek İslamlaştırdılar. Böylece yerli Hıristiyanlar zahmetsizce ihtida ettiler. Onlara ait gelenekleri bünyelerine katmaktan çekinmediler. İslam ile Hıristiyanlık arasındaki ilişki Balkanlar’da önce Selçukluların Anadolu’ya yayılmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır. J. Birge’ün ‘’Bektaşilik Tarihi’’ adlı çalışmasında bu ilişkiye dair ilgi çekici örnekler verilmiştir: 1196’da tahta çıkan Rükneddin Süleyman henüz Tokat beyi iken daha önceki Türk devletlerinin örneklerini izleyerek Hıristiyan paralarını örnekleyen paralar kestirmiştir. Rükneddin’in parasındaki omzunun üzerinde topuz taşıyan süvari figürü ile Antakyalı Roger’ın kestirdiği paranın düzeni aynıdır. Günümüzde Yale Üniversitesi Koleksiyonu’nda bulunan Danişmendlerin, üzerinde Mesih İsa bulunan paraları buna güzel bir örnektir. I. Keyhüsrev Hıristiyanlar arasında bir sürgün dönemi yaşar ve eşi Hıristiyan’dır. Türkler Anadolu’da Hıristiyanlık’ın bir biçimiyle de değil Bizans Devleti’nin resmi dini olduğu için Ortodoksluk, Haçlı seferleri ve kurulan kontluklar nedeniyle Katoliklik, Anadolu’nun kadim Hıristiyan kültürleri olan Ermeni Gregoryen Hıristiyanlık ve monofizit Süryani Hıristiyanlık biçimleri ile karşılaşarak, etkileşim içine girmiştir. Selçuklu sultanları çağdaşları olan Mevlana ve ardıllarına bağlanmışlar, Türkmen kitleler ise Orta Asya etkili İslam inançları ile Anadolu’ya dahil olarak 13. yüzyılın çalkantılı siyasi süreci içinde çeşitli mistik akımlara bölünmüş, isyana bağlı olarak hepsi Babailik çatısı altında toplanmış ve önce uçlara ardından Osmanlılar’ın sağladığı hareket kabiliyeti içinde Balkanlar’a giderek burada mevcut olan inançlar ile etkileşime geçmişlerdir.

Feridun Emecen, 15. ve 16. yüzyıl tahrir defterlerinin aradan üç yüzyıl geçmesine rağmen çok açık olarak D. Anadolu ve O. Anadolu’da yoğun Hıristiyan nüfusunun varlığını

gösterdiğini belirtir.100 Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya’da dahi,

İslamiyet’in ehl-i sünnet dışındaki tasavvufi tarikatlarinde bu kozmopolit ahalinin yansıması görülür. Babailik çatısı altında buluşan bu akımlar muhtelif ahaliye sahip devletlerde, hem tahsilli hem cahil sınıfa aynı derecede müsait ve öncekilere felsefi bir

99 John Kıngsley BİRGE, Bektaşilik Tarihi, Çev. Reha ÇAMUROĞLU, Ant Yayınları, 1991, 19.

100 Feridun EMECEN, Osmanlı İmpartorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi, İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2015, 17.

113

dayanak ve sonrakilere bir alay esrar ve hurafe verir; hepsi için münasip bir uzlaşı şekli ve karşılıklı hoşgörü için esas temin eder.101

Türklerin Orta Asya üzerinden gelerek önce Anadolu’yu, Babai İsyanı sonrasında ise batıya doğru kayarak Balkanlar’ı yurt edinme çabaları, kurdukları devlet düzenlerinin, toprak sitemi ve vergilendirme politikalarının, idareciler ve halk arasındaki ilişkilerin şekillenmesinde akınlarda yararlılık gösteren ve oradan oraya taşınan dervişlerin rolü büyük olmuştur. Özellikle vergi verme konusunda zaman zaman rahatsızlıklarını sesli olarak dillendirmekten çekinmeyen konar göçer gruplar ile idareciler arasında problemler yaşansa da bu durum hiçbir zaman kategorik bir kopuşa sebep olmamıştır.102

Dimetoka’daki tekke 16. yüzyılda Bektaşilik ananelerinin bir tarikat olarak ortaya çıkmasında büyük katkıları olan Balım Sultan’ın yetiştiği dergah olma özelliğini taşımaktadır. Seyyid Ali Sultan’ın yerleştiği ve kurduğu, Balım Sultan’ın yetiştiği Dimetoka’daki tekke, Balkanlar’ın en önemli Bektaşi merkezidir ve Balkanlara yayılmış olan çok sayıda Bektaşi dergahının merkezi konumundadır. Balkanlar’daki bir diğer önemli Bektaşi merkezi Arnavutluk’taki Todori Dağı’ndadır. Ancak bu iki merkez Anadolu’daki üç büyük merkezle, Hacı Bektaş Veli ile ilişkilendirilen Sulucakarahöyük dergahı, Seyyid Ali Sultan’ın da müridi olduğu Abdal Musa’nın kurduğu Elmalı-Tekkeköy dergahı ve Akyazılı Bektaşi dergahları ile de ilişkilidir.

Dimetoka’nın hemen dışında kurulan Seyyid Ali Sultan tekkesi siyasi, sosyal, ekonomik, dini unsurlarla değerlendirilmesinin yanı sıra mimari olarak da değerlendirilmelidir. Osmanlı dönemi tarikat yapıları çeşitli terimlerle ifade edilmilegelmiştir. Bunlardan ‘’gülşenihane, kadirihane, kalenderhane ve mevlevihane’’ yapının belli bir tarikata ya da zümreye aidiyeti, ‘’asitane’’ ve ‘’zaviye’’ ise yapıların, bağlı bulundukları tarikat içindeki statülerini belirlemektedir. Belirli bir tarikatın kolunun merkezi olan asitaneler, genellikle tarikat kurucularının türbelerini barındırdığından ‘’pir evi, pir makamı, huzur-u pir’’ sıfatını da taşırlar. Zaviyeler ise asitanelere bağımlı tarikat tesisleridir. ‘’Dergah’’, ‘’hankah’’ ve ‘’tekke’’ ise ne belirli bir tarikata, ne kuruluş amacını yansıtan bir fonksiyon şemasına, ne de bunların doğurduğu bir mimari tipe tekabül eder. Erken

101 F.W. Hasluck, Bektaşilik İncelemeleri, Çev. Ragıb Hulusi ÖZDEN, Haz. Mehmet KANAR, Say Yayınları, 2012, 146.

114

dönemde ‘’buk’a’’ ve ‘’imaret’’ gibi muğlak terimlerin de devreye girmesiyle ortaya çıkan bu terminoloji karmaşası içinde, yalnızca ‘’tekke’’ terimi, diğerlerine oranla çok daha yaygın ve ‘’kapsayıcı’’ biçimde kullanılmakta, tam teşekküllü asitanelerden en mütevazi zaviyelere kadar her türlü tarikat yapısını ifade edebilmektedir.103 Bu bağlamda Seyyid Ali Sultan ile anılan yapıyı ‘’tekke’’ olarak anmak daha uygun görünüyor.