• Sonuç bulunamadı

4. OSMANLILARIN BALKANLAR’DAKİ FETİHLERİ

4.1. OSMANLILARIN BALKAN AKINLARI ÜZERİNE

Osmanoğulları’nın Balkanlar’daki yayılımı ve iskan faaliyetlerinin doğru anlaşılması kuruluşa dair çözümlemeler adına önem taşır. Osman Bey’in lider tayin edilmesi sırasında akıncı alpler arasından seçilmesi daha önce de değinildiği gibi ‘’primus inter pares’’ denilen eşitler arasında birinci olma halidir. Seçilmesi doğrultusunda alperenlerin görüş birliği vardır.

İslam dininde devlet yönetimi konusunda İslam peygamberinin uygulamalarına ve Hulefa-i Raşidin Dönemi’ne bakıldığı zaman herhangi bir idare biçiminin yazılı olarak belirlenmediği görülür. Kur’an’da devletin idaresinde altı çizilen sözcük adaletle yönetmektir. Bunun ne şekilde uygulanacağı ise insanlara bırakılmıştır. Osmanlı devletinin kuruluşu sırasında izlenen yol Orta Asya İslam Öncesi devlet geleneğinden beslenir. Boy başlarından kurulu bir konseyin içlerinden Tanrı’nın kutunu taşıdığına inandıkları bir boy beyini başlarına getirmeleri suretiyle oluşturdukları il yönetimleri İslam ile çatışmayan bir biçime sahiptir.

19

Saltanat İslam hukukçularının bir kısmına göre İslam hukukuna uygun değildir. Raşit halifelerden hiç birisi oğlunu ya da yakınını veliaht yapmamıştır. Hz. Ömer oğlunu veliaht yapmasını önerenlere ‘’bir evden bir kurban yeter’’ cevabını vermiş, Hz. Ali ise ölüm döşeğinde veliaht sorulduğunda ‘’Sizi peygamberin bıraktığı gibi bırakıyorum’’ demiştir.14 Ancak Türklerin boylar halinde İslam’ı benimseye başladıkları yüzyıllarda peygamber ve dört halife zamanındaki devlet geleneği terk edilerek saltanat usulüne geçilmiş, Roma İmparatorluğu etkili bir Emevi Devleti örneği ve Sasani İmparatorluğu etkili bir Abbasi İmparatorluğu örneği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Karahanlı, Gazneli, Selçuklu gibi ilk Türk devletleri bir yandan İslamlaşırken, diğer yandan devlet düzenlerini saltanat usulüne göre şekillendirmiş, Orta Asya İslam Öncesi devlet geleneklerinden bir anlamda uzaklaşmıştır. Moğol baskınlarından kaçarak Orta Asya ‘dan Anadolu’ya inen göçebe Türkmenler ise İslamlaşsalar bile Orta Asya geleneklerini, Şamanizmden gelen bazı alışkanlıklarını devam ettirecektir.

Osmanoğulları Orta Asya Türk devleti geleneğine uygun olarak Osman Bey’i akıncı beyler içinden seçmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’ne göre oldukça farklı bir ruha sahip olan Osmanoğulları’nın samimi duruşu Balkanlar’ın fethinde, insanların onları kabulünde, uyguladıkları istimalet sisteminde ve iskan politikalarında etkili olmuş, bu durum ifadesini Oruç Bey’in tarihinde ‘’garibleri sevenler’’ olarak bulmuştur. Selçuklular döneminde Anadolu’da ortaya çıkan halk ile seçkinler arasındaki ayrım, konuşulan dil ve inanılan dinde de bir ikilik ortaya koymuştur. Selçuklu seçkinleri ve devletin kendisi için Farsça ve Arapça öncelikli dil ve sünni duruş hakim iken, Türkmenler Türkçe olarak anlaşmaya devam ediyordu. İslami anlayışları da oldukça farklıydı. Bu zümrede eski inanç ve ananeler yeni dinin şemsiyesi altında yaşamaya devam etmekte olup babalar ve dedelerin önderliğinde yayılan bu anlayışın en önemli temsilcileri Kalenderiler ve Haydariler olmuştur.15 Yanı sıra Anadolu’da Türkmenler gelmezden önce var olan dinsel inançlardan da etkilendikleri düşünülmektedir. Osmanoğulları ile Balkanlara taşınacak olan İslam dini Selçuklular döneminde ortaya çıkan halk İslam’ı olacak, özellikle de Bektaşi tekkeleri ile tüm Balkanları etkisi altına alacaktı.

14 Osman KAŞIKÇI, Osmanlı’da Devlet Başkanlığı, Yitik Hazine Yayınları, 2011, 6.

15 Rıza YILDIRIM, ‘’Anadolu’da İslâmiyet: Gaziler Çağında (XII.-XIV. Asırlar) Türkmen İslâm

Yorumunun Sünnî-Alevî Niteliği Üzerine Bazı Değerlendirmeler’’, Osmanlı Araştırmaları, Sayı: 43,

93-124.http://www.isam.org.tr/documents/_dosyalar/_pdfler/osmanli_arastirmalari_dergisi/osmanl%C4%B1 _sy43/2014_43_riza_yildirim.pdf

20

Balkanlar’daki yayılma döneminde Osmanlı Devleti’nin idari kuruluşu, büyük ölçüde askeri örgütlenmeyi izliyor ve açıkça merkezi bir sistemi amaçlıyordu. Eyalet ya da beylerbeyliğinin bir altındaki kademe olan sancaklar, sancakbeyi adı verilen askeri valilerce yönetiliyordu. Bütün bu sancaklar Rumeli eyaletinin birer parçasıydı. Rumeli eyaletinin başında da, beylerbeyi sıfatıyla özel sınır birlikleri dahil bütün eyalet güçlerine hükmeden bir askeri komutan-vali bulunuyordu. Osmanlı ordusunun en aktif unsuru olan sınır birliklerini kumanda eden uc beyleri 1360-1453 döneminde imparatorluğun iç ve dış siyasetinde çok önemli bir rol oynadılar.16 Osmanlı Devleti uç beyleri aracılığıyla Balkanlar’ın yamalı bohçaya benzeyen görünümü içinde feodal beylerin arasındaki rekabetten istifade etti. Önce feodal beyler ile müttefik olan uç beyler, ardından onları denetim altına almaya başlayarak kendi denetimlerini kurdular. 14. yüzyıl boyunca bu uc beylerinin baskısı altında kalan yerel prenslerin çoğu, sürekli akınlara hedef olmamak adına Osmanlı üstbeyliğini kabullenerek ehl-i zimmet reaya statüsüne kavuşmuştur. Erken dönem Osmanlı uçlarının etkisi, Osmanlı yönetimindeki Balkanların kendine has etnik bileşimine de yansımıştır. 14. yüzyılda sırasıyla Trakya, D. Bulgaristan, Makedonya ve Teselya’da peşpeşe oluşan uç bölgeleri, Filibe (Plovdiv), Sofya, Babadağ, Silistre, Vidin, Üsküp, Serez, Tırhala (Trikkala) ve Ergiri (Argyrokastron) gibi merkezler etrafında Türk göçmenlerin ve kültürünün ağır bastığı kesimler haline geldiler. Bu yörelerde Türk köylülerinin yoğun biçimde yerleşmesi, kolonizasyona öncülük eden derviş zaviyeleri ve yarı-göçer Yörük gruplarının iskanı gibi unsurlarıyla, daha önce B. Anadolu’daki Türk yayılmasına benzer çizgiler taşıyordu.17

Anadolu’da Selçuklu Devleti yönetiminde ötelenen heterodoks Türkmenler Osmanlı akınları ile Balkanlar’a yerleşirken, bölgede bulunan Ortodoks papazlarda onlar ile işbirliğine gidiyordu. Macaristan ve Venedik’in Balkanlar’daki etkinliği Katolik olmaları sebebiyle Ortodoks ahaliyi endişelendiriyordu. Balkan devletlerinde saray ve yerel aristokrasi genellikle Batı yanlısı bir politika izliyordu. Bu ayrıcalıklı zümreler, Batı’dan gelecek askeri yardım karşılığında Roma Katolik ayininin üstünlüğünü bile kabul ediyorlardı. Bu tutum, halkı feodal efendilerinden önemli ölçüde soğuttuğu gibi, seçkinler arasında da daima Osmanlı yanlısı bir hizbin varlığına yol açıyordu. Osmanlılar

16 Halil İNALCIK, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Eren Yayınları, 1997, 49.

21

koruyuculuğunu benimsedikleri Ortodoks Kilisesi’nin din adamlarına kendi devlet örgütlenmeleri içinde yer ayırdıkları için Macarların ve Venediklilerin bütün çabalarına karşın daha ilk fetihlerden itibaren bir Balkan gücü olarak sahneye çıktılar.

4.2. OSMANLILARIN YUNANİSTAN ÜZERİNE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ