• Sonuç bulunamadı

3. YAPISAL JEOLOJİ

3.1. Paleotektonik Dönem

3.1.2. KD-GB doğrultulu oblik faylar

3.1.2.1. Batı Anadolu’daki KD-GB yönlü horst-graben yapısının gelişim süreci

3.1.2.1.2. Seyitömer Grabeni

Çalışma alanının batısında, yaklaşık KD-GB gidişli (K50°

-60°D) bir çizgisel havza bulunur. Bu yapısal havza, ilk olarak tarafımızdan tespit edilerek, Seyitömer Grabeni olarak adlanmış ve bu şekilde tanıtılacaktır. Grabenin KD ve GB kapanımı çalışma alanında gözlenememektedir. Gözlenebilen uzanımı yaklaşık 30km’dir. Genişliği ise yaklaşık 14km kadardır.

Jeoloji haritasına (Şekil 1.4) ilk bakışta Karaöz Horstu’ndaki temel kayaçlardan oluşan morfolojik eşik sanki daha büyük bir havzayı doğu ve batı olarak ikiye ayırmış gibidir. Ancak Seyitömer Grabeni havza tabanında (Beke fm., ve üzerinde Tunçbilek fm.) bulunan çökeller, inceleme alanının doğusundaki havzada (Sabuncupınar Grabeni) bulunmamaktadır. Benzer şekilde, doğudaki KD-GB gidişli havzada yüzeyleyen tüflerin de (Sabuncupınar formasyonu Çayca üyesi) Seyitömer havzasında aynı yoğunlukta görülmemiştir.

Her iki havzanın ortak çökelleri (Çokköy ve Emet formasyonları) muhtemelen bu grabenleri (Seyitömer ve Sabuncupınar), Karaöz Horstu’nu ve Yellice Horstu’nu da örten bir paleogölün ürünleridir.

Seyitömer Grabeni adını verdiğimiz KD-GB oluğa özgü, graben dolgusu çökeller Beke ve Tunçbilek formasyonlarıdır. Ancak bu birimler, Ayvalı Köyü güneyindeki alanda ve Avdan Köyü kuzeyinde de, mostra vermektedir. Bu durum muhtemelen, horstun faylarla parçalanarak graben düzeyine eriştiği alanlarda göl sularının, dolayısıyla çökellerin horstu aşmasıyla meydana gelmiş olmalıdır.

Seyitömer Grabeni, günümüz morfolojisini, grabeni sınırlayan KD-GB faylarla kazanmış olmalıdır. Grabenin batı kenarını sınırlayan Gümüşgölcük Fayı (GgF) yaklaşık 7km uzunluğunda, normal fay karakterindedir. K60°D doğrultulu fay morfolojide belirgindir ve litoloji farklılığıyla kendini gösterir. Tavşanlı Zonu’na ait kayaçlarla Neojen çökelleri burada karşı karşıya gelmiştir. Ancak bitki örtüsüyle kaplı alanda düzlem gözlenememiştir.

Grabenin doğu kenarında ise kenar fayı olabilecek süreklilik gösteren belirgin bir fay düzlemi takip edilememiştir. Fay muhtemelen daha genç çökellerle örtülmüş olmalıdır. Ancak çalışma alanının jeoloji haritasına bakıldığında, Karakişi Köyü batısında, Gümüşköy dolaylarında gözlenen KD-GB doğrultulu faylar, orta kesimde Kirazpınar formasyonunun KD-GB gidişli formasyon sınırı, Ovacık melanjı ve Kınık ofiyolitine ait yüzleklerin yine KD-GB çizgisel gidişi, grabenin doğu kenarının da normal ya da oblik normal bir fayla denetlendiğini önermektedir.

Bu fayların, çökelmeyi doğrudan denetlemediği ve çökelmeyle eş yaşlı gelişmiş ve geniş bir çökelme alanını daha küçük havzalara bölerek bu dar havzalarda çökelmenin devam etmiş olabileceği düşünülebilir. Zira birbirine yakın havzalar olan Tunçbilek-Seyitömer alanlarına ait kömürlü seviyeler arasında benzerlikler gözlense de bu kömürlü düzeylerin çökeldiği bataklık-göl ortamının tek bir göl ya da bataklık olmadığı fikri daha baskındır. Çünkü Ege Bölgesi’ndeki pek çok linyit yatağı, litolojik ve dönemsel açıdan birbirine benzer havzalarda gelişmiştir, ancak bunlar ne tamamen birbiriyle aynı, ne de tamamen farklıdır. Bunlar arasında yaş, litoloji, ısıl değer, kül içeriği, kükürt salınımı gibi parametrelerde küçük farklılıklar da vardır. Bu durumda aynı göl ya da bataklık ortamı ürünü olsa idiler tüm bu değerlerin ortak olması gerekirdi. Dolayısıyla tarafımızdan, fayların havzaları şekillendirdiği ve aynı dönemde farklı havzalar geliştiği düşünülmektedir. Benzer görünen bu havzaların farklı havzalar olduğu fikri, Çelik ve Karayiğit (2004) tarafından tespit edilen kömürleşme derecesi ve yansıtma değerlerinin tamamen farklılık göstermesiyle de uyumludur.

Ayrıca yukarıdaki çökelme ile eş yaşlı graben gelişimi fikri şunun cevabını da destekleyememektedir: Eğer sedimantasyon ile tektonik aktivite, yani grabenin

gelişimi aynı döneme rastlıyorsa, yani eş yaşlı ise, bir dingin ortam, bir bataklık ortamı nasıl gelişti de kömür oluştu? Dolayısıyla tektonikçe aktif bir ortamda çökel istifin, tekrarlayan, Beke formasyonu benzeri, kaba kırıntılı, köşeli çakıl ve bloklar içeren bir istif olması gerekirdi.

O halde grabenin gelişimi çok hızlı olmayıp, uzun periyotlardaki küçük blok çökmeleriyle meydana gelmiş olmalıdır. Böylelikle çökelme esnasında horstların üzerini aşan çökeller, faylanma (graben gelişimi) sebebiyle yeniden graben içine çekilmiş, horstlardaki nispeten ince bir kalınlığa sahip kırıntılı istif, zamanla kolayca aşınmış, horstun üzerinde faylarla oluşan ceplerde de kısmen korunmuş olmalıdır.

Beke ve Tunçbilek formasyonlarının Sabuncupınar Grabeni içerisinde hiç gözlenemiyor olması, aradaki bu eşiğin (Karaöz Horstu) Miyosen boyunca tam olarak su altı olmadığını ve yukarıda olduğu gibi burada da havzalar arası bağlantının bulunmadığını düşündürmektedir. Beke ve Tunçbilek formasyonunun Sabuncupınar Grabeni’ne sadece kuzeydeki Avdan yöresinde yaklaşabilmesi, bu alanda muhtemelen o dönemde de aktif olan Ilıca fayının oluşturduğu morfolojiyi izlemiş olmasındandır. Böylece o bölgeye göl suları sokulabilmiş ve kısmen horstun üzerine tırmanarak çökelmeyi desteklemiş olmalıdır.

Seyitömer Grabeni, çökel yaşlarına göre, Alt-Orta Miyosen’de gelişmiş olmalıdır. Ancak gelişim, muhtemelen düzenli ve sürekli olmamıştır. Yukarıda anlatıldığı gibi, havza birkaç fazda açılarak gelişimini sürdürmüş olmalıdır. Dulkadir ve Vakıf köylerinin kuzeyinde temel serisini sınırlayan faylar ve Karcık Köyü güneyinde devam eden KD-GB gidişli fay, grabenin genel gidişini gösterir. Bu faylar olasıdır ki grabenin oluşumu sırasında gelişmiş ve sonrasında reaktive olmuş basamak fayların kalıntılarıdır.

Yukarıdaki bilgiler ışığında bölgede gelişen Seyitömer Grabeni’nin yaklaşık KD-GB doğrultulu olması ve çökelleri için öngörülen yaş verileri dikkate alındığında bölge için Paleotektonik dönemde gelişmiş önemli yapılarındandır.