• Sonuç bulunamadı

Sesli Sinema Döneminde Film Müziği Sesin sinemada kullanım amaçlarını:

2.3. YeĢilçam Sineması ve Film Müzikler

2.3.3. Sesli Sinema Döneminde Film Müziği Sesin sinemada kullanım amaçlarını:

* Gerçekçilik duygusu yaratmak, * Dramatik etki yaratmak,

* Ses dekoru kullanmak şeklinde açıklamak mümkündür (Yarkın, 2013: 12).

W.K.L. Dickson ile Edison, 1890‟lı yıllarda kineteskop üzerinde çalışırken sadece görüntü üzerinde değil aynı zamanda ses üzerinde de çalışmışlardır. Kineteskop ve Edison‟un daha önceden icat ettiği

fonografın birleştirilmesiyle oluşan kinetophone, bu amaç için hazırlanmış son model olmuştur. Bu model için hazırlanan filmlerin büyük çoğunluğunu revülerde, müzikhollerde çalışanların gösterileri oluşturmuştur. Böylelikle müzik tam anlamıyla olmasa da ilk sesli film örneklerinde bulunmuştur. Film müziği anlamında önemli iki olay mevcuttur. Bunlardan ilki, 1919 yılında Almanya‟da Joseph Massole, Joseph Engl, Hans Vogt adlı üç kişinin geliştirmiş olduğu Tri-Ergon adını verdikleri sesli film sistemi, diğer ise Lee DeForest‟in 1922 yılında geliştirdiği Phonofilm sistemi olmuştur. Lee DeForest, buluşundan bir yıl sonra New York‟ta, sessiz film müzik bestecisi Hugo Reisenfeld ile birlikte DeForest Phonofilm şirketini kurmuş, 1927 yılının sonuna kadar da Phonofilm her hafta bir-iki bobinlik sesli film gösterileri gerçekleştirmiştir. Operalardan sahneler, ünlü müzisyenlerin çalışmaları gibi gelenekselleşmiş gösterimlerin yanı sıra ünlü kişilerin konuşmalarını veren filmlerin de gösterimleri yapılmıştır ( Konuralp, 2004: 29-31).

Başarılı Rus yönetmen ve sinema kuramcısı Sergei Eisenstein, sessiz dönemde bile müziği özenle kullanmaya çalışmıştır. Potemkin Zırhlısı filminin hazırlık aşamasında Bach‟ın müziklerinden bir skor oluşturmuş; fakat film için besteci Edmund Meisel‟e müzik siparişi verilince Berlin‟e giderek besteci ile bazı sahneler için ne tür müzik istediğinde dair görüşme yapmıştır. Sesli dönemde ise besteci Prokofiev ile çalışmış, hatta bazen çekimleri Prokofiev‟in müziklerine göre oluşturmuş, bunlara göre montaj yapmıştır (Konuralp, 2004: 33).

1926 yılında Don Juan filminin prömiyerinde, Warner Bros stüdyoları, basit efektleri senkronize olması amacıyla Vitaphone sistemini kullanmıştır (Tonks, 2006: 12). Seyircilerin bu sisteme verdikleri tepkilerle stüdyolar bekleme kararı almıştır. Bir sonraki yılda stüdyolar, „Beş Büyük Anlaşma‟yı imzalamışlardır. Bu anlaşmanın imzalanmasında, tek bir sistem üzerinde uzlaşmadan ve bu sistemin işe yarayacağından emin olmadan önce ses senkronizasyonunu geciktirme

kararı etkili olmuş, aynı zamanda stüdyolar, bütçelerini de garanti altına almışlardır. 1927 yılına gelindiğinde Warner Bros, Caz Şarkıcısı filminde basit bir mikrofon yerleştirerek Al Johnson‟un „You ain‟t heard nothing yet‟ sözlerinin duyulması sinema sektörü adına önemli bir gelişme olmuştur. 1929 yılında, Alfred Hitchcock‟un, Blackmail filminde mikrofonu çiçek saksılarının içine saklaması ve diğer yönetmenlerin de bu tarz uygulamalara başvurması, yapımcılarda tamamen senkronize edilmiş „sesli film‟ oluşturma fikrini cazip kılmıştır (Tonks, 2006:12). Bu şekilde Caz Şarkıcısı filmi, hem filmde diyalog kullanımı anlamında ilk olması açısından hem de sinemada müzikal bir döneme ön ayak olması açısından önemli bir film olarak kendisine yer edinmiştir (Doğan, 2009: 98).

Gerçek anlamda, müzik ve sinema arasındaki ilişki, sesli sinemada kendini göstermiştir. Bu dönemde, sinema filmleri, müzik endüstrisinde büyük önemi olan yıldız sisteminin oluşmasında çok büyük rol oynamıştır. Başrollerinde şarkıcıların yer aldığı birçok film yapılmış; Bing Crosby, Frank Sinatra, John Boles gibi isimler, yaptıkları müzikal ağırlıklı filmlerle ünlerine ün katmışlardır. Bu şekilde müzikal faaliyetlerin geniş kitlelere daha fazla yayılması söz konusu olmuştur (Bektaş, 2007: 41). 1930‟lu yıllar, Amerikan sinemasında müzikallerin ön plana çıktığı yıllar olmuştur. Dolayısıyla Avrupa da müzikallerin bu başarısından oldukça etkilenmiştir (Erdoğan ve Beşevli, 2005: 105).

Sesli sinema döneminde müzik iki şekilde kullanılmıştır:

 Görüntüye Göre Hazırlanmış Senkron Müzik

 Müziğe Göre Hazırlanmış Senkron Görüntü (Akgün, 2009: 37).

2.3.3.1. Görüntüye Göre HazırlanmıĢ Senkron Müzik

Burada filmin çekimi bitip, montajı gerçekleştirildikten sonra, müzikli sahneler için hazırlanmış müzik eş zamanlı (senkron) olarak

uygulanmaktadır. Bu müzik önemini, sahnelenen oyunla bütünlük sağlamasından almaktadır. Bu bütünlük bazen o kadar fazla bir şekilde oluşabilir ki, müziklerin anlatımda sözün yerini alması mümkün olabilmektedir. Bu tarz kullanım, Hollywood sinemasında geçerliliğini halen devam ettirirken, çağdaş Avrupa sinemasında neredeyse geçerliliğini yitirmiştir (Akgün, 2009: 37).

2.3.3.2. Müziğe Göre HazırlanmıĢ Senkron Görüntü

Serbest görüntü adını alan bu uygulamada daha önce filmden bağımsız olarak özgün biçimde oluşturulmuş bir müziği resmetmek esas olmuştur. Müzikaller, müziğe göre hazırlanmış senkron görüntüye en yaygın örnekler olmuşlardır. Bu uygulamanın en uç örneği olarak Walt Disney‟in Fantasia adlı çizgi filmini görmek mümkündür. Müzik için hazırlanmış senkron görüntüleri ticari uygulama şeklinde görmek de mümkün olabilmektedir. Yapımcıların en çok başvurduğu tarz olan bu uygulamada sinema kullanılarak müzik ön plana çıkarılmaktadır. Türk sinemasında bu türün başat örneklerini Orhan Gencebay, Zeki Müren, İbrahim Tatlıses gibi isimlerin yer aldığı filmlerle verilmiştir (Akgün, 2009: 37-38).

2.3.3.3. Filme Göre Müzik

Bu başlıkta yer alan çalışmalarda yani film için hazırlanmış müziklerde başlangıçtan, senaryo aşamasından itibaren ele alınma söz konusu olmaktadır. Bu müzikten; görüntü ile müziğin kaynaştırılarak yeni bir yapı kurmasını sağlaması, filme bir karakter kazandırması, yer aldığı filminin anlatımına destek olması beklenmektedir. Bir anlamda bu uygulamada müziğin konumu, görüntüyle tamamlayıcı bir şekilde ifade bulmaktadır. Böyle bir yaklaşım, sinema ve film müziği açısından en uygun yaklaşım niteliği taşımaktadır (Akgün, 2009: 38).