• Sonuç bulunamadı

Müzikal Film, ġarkılı, ġarkıcılı Filmler Dönem

2.3. YeĢilçam Sineması ve Film Müzikler

2.3.4. Müzikal Film, ġarkılı, ġarkıcılı Filmler Dönem

Müzikal film döneminin başlangıç yıllarında dünya sineması, ses tekniği üzerinde hararetli tartışmalara girmiştir. 1928 yılında Eisenstein, Alexsandrov ve Pudovkin ortak bir bildiri ile, sesin sinema üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri üzerine görüşlerini bildirmişlerdir. Bu bildiride ses için sinemayı tiyatronun filme çekilmiş biçimiymiş gibi algılara yol açma ihtimali olduğu belirtilmiş, aynı zamanda da sinemasal anlatı ve montaj olgusuna getireceği olanaklar açısından olumlu bir niteliğe sahip olduğu hakkında yorumlar yapılmıştır. Bununla birlikte Rene Clair de aynı dönemde ses olgusunun sinemasal işlevi üzerine hem pratik anlamda hem de kavramsal düzeyde öneriler getirmiştir. Charlie Chaplin ise ses olgusuna olumlu bir perspektiften yaklaşmamıştır. Bu gibi tartışmaların yaşandığı bir dönemde müzikallerin temelleri atılmış, popüler ve ticari sinema, sesli sinemanın olanaklarını yavaş yavaş kullanmıştır (Ertürk, 1999: 37).

1927 yılında çekilen Caz Şarkıcısı filmiyle müzikal film türünün temelleri atılmış; bütün film şirketleri, Caz Şarkıcısı‟nın bu başarısından esinlenerek sesli filme yönelmiş ve bu yöneliş beraberinde büyük başarıları getirmiştir. Sinemanın böyle bir atılım göstermesi, birçok müzisyeni sesli film için müzik üretmeye teşvik etmiştir. Genel anlamda Broadway müzikalleri için çalışan bu sanatçılar, artık sinemada da boy göstermeye başlamışlardır. Zamanla Amerika‟da çekilen müzikaller, Avrupa için emsal olmuş, aynı zamanda Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin geleneksel sinema dillerinin oluşumunda etkili rol oynamıştır. 1931 yılında Hindistan‟da çekilen ilk sesli film, sinemanın ülke içinde sektör haline gelmesini sağlayan bol şarkılı bir müzikal olmuştur. Hint sineması, her ne kadar batı sinemalarından ilham alsa da çoğunlukla kendini, kendi geleneklerinden beslemiş, müziğin filmin ana düşüncesine dayandığı bir sinema diline sahip olmuştur. Bu anlamda Hint sineması, batı kaynaklarından beslenme ile batılılaşma olguları arasındaki farkı ayırt

etmiş, batı ülkelerinden sinemasal anlamda yararlanarak geleneksel Hint sinemasının oluşumunu sağlamışlardır. Böyle bir durum Mısır sineması için de söz konusu olmuştur. Aynı Hint sinemasında olduğu gibi bol şarkılı ve müzikli melodramlar, Mısır sinemasının şekillenmesinde oldukça önemli rol oynamıştır. Bu filmler, özellikle ülkemizde sinema üretiminde çok büyük önem taşımıştır. Geleneksel değerlerimiz anlamında olsun, eğlence kültürü anlamında olsun yaşamımızın tarih boyunca birçok alanında bu ülkeyle paralellik göstermesi, ister istemez sinemada da yansımasını bulmuştur. Muhsin Ertuğrul‟un film çekmeye son verdiği yıllarda, bu yılları izleyen İkinci Dünya Savaşı‟nın zor şartları altında Türk insanı Mısır‟dan ithal edilmiş filmlerle sinemayla olan ilişkisini sürdürme olanağı bulmuştur. Bununla birlikte Ertuğrul sonrası Türk sinemasında bu filmlerin etkileri çekilen filmlerle kendini göstermiş, Mısır sineması deyim yerindeyse Türk sinemasında hayat bulmuştur. Şarkılı filmler veya şarkıcı filmleri, geleneksel Mısır sinemasında oldukça karşılaşılan türler olmuştur. Muhammed Abdulvahap ve Ümmü Gülsüm, Mısır sinemasında çok önemli kişiler olmuşlardır. Bununla birlikte, birçok müzisyen de dönemin Mısır sinemasında kendini gösterme olanağı elde etmiştir (Dalgın, 2011: 22- 23). Konumuz açısından önem taşıyan bir olgu da zamanla bu tarz filmlerin Türk sinemasında çok büyük önem kazanmış olmasıdır. Mısır filmleri üzerine yaptığı müzikal çalışmalarla ön plana çıkan Sadeddin Kaynak, dönemin önemli ismi olmuştur.

Müzikal filmler, sesli dönemde çekilen ilk tür olmuştur. Bu dönemde müzikal, opera sanatının sinemadaki devamı veya tiyatronun bir türü olarak değerlendirilmiştir. Müzikallerin ses ve müzik birlikteliği ile varlık bulması, bu durumun sebebini teşkil etmiştir. Müzikal, sinemanın bir türü olarak, dans ve müzik öğeleri temelinde şekillenen, danslı ve şarkılı bölümlerin bir olay örgüsünde anlam kazandığı bir bütünlüktür. Müzikallerde müziğin görevi desteklemekten öte, filmin biçimine, anlatımına kendi temposunu aktarabilmesidir. Müzikal

kavramı, en basit anlamıyla; kaynağı ekranda görülebilen veya filmdeki aksiyondan kaynağının ima edildiği sesler anlamına gelen diegetik müzik olgusunu büyük ölçüde kapsayan film demektir (Yarkın, 2013: 30).

Müzikal filmler, teknik gelişmelerle yakından ilişkisi olan filmlerdir. Bu filmlerde, ses tekniğinin yeterli düzeyde olması, geniş perde, renk, vb. gibi teknik olanaklar çok büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda müzikaller, çok fazla kadro, bütçe ve emek gerektiren yapımlar olmuşlardır. Müzikal filmler, tüm bu sebeplerden dolayı çok fazla sayıda seyirciye ulaşmayı bir amaç olarak edinmişler, popüler kültürün eğlence aracı olmuşlardır (Yarkın, 2013: 31).

Çalışmamızın bu kısmını müzikal filmler, şarkılı filmler şeklinde aynı başlık altında oluşturmuş olsak bile, şunu belirtmekte fayda görüyoruz; şarkılı filmler ile müzikal filmler aynı anlam bütünlüğünde buluşan kavramlar değillerdir. Bu anlamda şarkılı filmlerde, şarkılı film kurgusunda şarkı yerleştirilen filmdir. Yani burada film de ön plana çıkmaktadır; fakat müzikal filmlerde anlatının kendisinde müziğin ağır basması gibi bir özellikle durum farklılaşmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun ister sessizliği yenmek, ister Amerikan filmlerini taklit etmek, isterse de iktidarın yönetilen insanları oyalama amacı, dünya sineması literatüründe neredeyse tüm ülke sinemaları, sesli sinemaya geçerken şarkılı film üretme yoluna girmiştir. Bu anlamda, Amerikan sineması, çok kısa bir dönemde şarkılı filmleri, müzikal film kalıbı içerisinde değerlendirerek sorununu çözmüştür. Bununla birlikte, üçüncü dünya ülkeleri sinemaları, şarkılı film modasını kolay kolay terk edememişler, aynı zamanda sinemaya yeni adım atan komşu ülkelerin sinemalarını da etkilemişlerdir. Arjantin‟in Carlos Gardel‟li, Mısır‟ın Abdülvahap‟lı, Meksika‟nın Jorge Negrete‟li filmleri 1950 yıllarına kadar birçok ülkede izlenmiş, taklit edilmiş böylelikle bu kalıcılık kendisine yer edinmiştir (Alço, 2011: 11-12).

Sessiz ve sesli sinema dönemini dünya sineması boyutunda inceledikten sonra bir de bu dönemlerin Türkiye‟de nasıl şekillendiğini, Yeşilçam sinemasındaki oluşumu hazırlamaları bakımından incelemek, dönemin değerlendirmesini yaparken yararı olacaktır.