• Sonuç bulunamadı

Serebellar RRMS 1 Var Yok Lise Yok 2 876 K 31 7 Sensoriyel RRMS 0,5 Yok Var Üniversite Yok

GEREÇ VE YÖNTEMLER

A B Resim 1 MS lezyonlarının MRG (T2W) de görünümü A Hemisferal B-Posterior

4 Serebellar RRMS 1 Var Yok Lise Yok 2 876 K 31 7 Sensoriyel RRMS 0,5 Yok Var Üniversite Yok

3 8127 E 26 5 Sensoriyel RRMS 1 Var Var Universite Yok 4 8301 K 38 5 Sensoriyel RRMS 0,5 Var Var Ortaokul Yok 5 43380 E 26 4 Sensoriyel RRMS 0 Var Var Üniversite Yok

6 178372 K 37 14

Görme kaybı

Sensoriyel RRMS 2,5 Var Var Lise Yok 7 33859 K 47 2 Görme kaybı RRMS 0 Yok Var ilkokul Yok

8 2185 E 17 8 Motor RRMS 1 Yok Var Lise Yok

9 51870 K 30 11 Motor RRMS 2 Yok Var ilkokul Yok

10 114606 E 33 7 Sensoriyel Motor RRMS 2 Var Var Lise Yok 11 111576 K 32 2 Sensoriyel RRMS 2 Var Yok İlkokul Yok

12 54743 K 31 2

Görme kaybı Sensoriyel

RRMS 0 Yok Var Lise Yok

13 121858 K 29 2 Sensoriyel RRMS 0 Var Var Ortaokul Yok

14 34462 K 30 12 Motor RRMS 5 Var Var ilkokul Yok

15 47847 K 30 14 Görme kaybı RRMS 3,5 Var Var ilkokul Yok

16 98876 E 20 8 Motor RRMS 2,5 Var Var Lise Yok

17 42859 E 43 10 Motor RRMS 3,5 Var Var ilkokul Yok 18 70777 K 19 4 Sensoriyel RRMS 1 Var Var Ortaokul Yok 19 168434 K 18 2 Sensoriyel RRMS 2,5 Var Var Ortaokul Yok 20 127606 K 35 2 Sensoriyel Motor RRMS 2 Var Var ilkokul Yok

TARTIŞMA

Multipl Skleroz, inflamatuar aktiviteli, demiyelinizan ve akson hasarı ile karekterize olan, kronik bir MSS hastalığıdır. MS’i tanımlayan temel özellik lezyonların farklı zamanlarda ve lokalizasyonda gelişmesidir. MS hastalarının yaklaşık %70’inde lezyonlar 20 ve 40 yaş arasında görülmektedir (1,2). Bizim çalışmaya aldığımız hastaların yaş ortalaması 36.3±9,2 olarak hesaplandı ve hastalığın başlangıç yaşı ortalamasının, kadınlarda 31,28±7.2 ve erkeklerde ise 27,5±9.3 olduğu görüldü.

MS lezyonları, MSS’nin farklı bölümlerinde oluşabileceğinden çok çeşitli semptom ve belirtiler gösterebilir (17). En sık görülen otonomik disfonksiyon idrar yapma kontrolündeki yetersizliktir. Hastaların %50-80 inde görülebilmektedir (4,44) Konstipasyon, fekal inkontinanstan daha sık görülen bir otonom sinir sistemi disfonksiyonudur (44). Ayrıca Ereksiyon bozukluğuna bağlı empotans, erkek hastaların yaklaşık %50 sinde görülebilmekte ve sıklıkla kalıcı olabilmektedir. Kadınlarda ise vulval ve vajinal aneztezi, orgazm olamama ve vajinal kayganlıkta azalma en sık görülen otonom sinir sistemi tutulumunu gösteren cinsel semptomlardır (42,44).

Otonom Sinir Sisteminin santral kontrolünden sorumlu yapılar frontal korteks ile hipokampus, amigdala ve olfaktor korteksten oluşmuş olan limbik sistem ve hipotalamustur (62). Ayrıca bunların medullla spinaliste ve diğer bölgelerde subkortikal bağlantıları var olduğundan aslında otonom sinir sisteminin merkezi kontrolünün oldukça geniş bir bölgeye yayılmış olduğu söylenebilir (4).

hemisferik lezyon olduğu görüldü. Bu çalışmada hemisferik veya beyin sapı lezyonunun varlığı ile elektrofizyolojik ya da transkranyal Doppler çalışmasında bulduğumuz otonom bulgular arasında anlamlı bir ilişki saptamadık, ancak Saari ve ark. (12) yaptıkları çalışmada MRG ile gösterilmiş mezensefalon lezyonlarının yaygınlığı ile otonom bulgular arasında anlamlı ilişki olduğunu göstermişlerdir. Benzer şekilde Vita ve ark. (63), kesin MS tanısı konmuş 40 hastaya kardiyovasküler otonomik derin nefes almaya kalp atım cevabı, güçlü el sıkma testi gibi testlerin olduğu bir otonom test bataryası uygulamış ve otonomik disfonksiyonun varlığı ile klinik ve beyin sapı MRG görüntülemede lezyon varlığı arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermişlerdir. Monge-Argiles ve ark. (64) da yaptıkları çalışmada MS’li hastalarda otonomik fonksiyon bozukluklarının yalnızca beyin sapındaki lezyonlarla ilişkili olduğunu ifade etmişler ve beyin sapındaki otonomik nukleus ve ilişkili bağlantılarına zarar vermeyen lezyonların otonom disfonksiyona yol açmayacağını ileri sürmüşlerdir.

Çalışmamız ile literatürdeki bu bulguların uyumsuzluğunun birkaç sebebi olabilir: İlk olarak bizim çalışmaya aldığımız hasta sayısı (20 MS’li hasta) oldukça kısıtlı idi ve bunun yanı sıra hastalarımızdan beyin sapı lezyonu olmayan sadece 5 hasta bulunmaktaydı. Ayrıca çalışmamızda otonom değerlendirme amacıyla kullanılan testler diğer çalışmalarda kullanılan testlerden farklıydı. Nitekim Frontoni M ve ark. (65) da, 16 MS’li hastada otonom fonksiyonları değerlendirmek amacıyla R-R interval değişimleri ve eğik masada arteryel kan basıncı ve kalp atım sayısı değişimlerini inceleyerek yaptıkları çalışmada otonom disfonksiyonla MRG lezyonlarının lokalizasyonu arasında herhangi bir korelasyon saptamamışlar. Benzer şekilde Anema ve ark. (46) yaptıkları çalışmada, MS’li hastalarda beyin sapı tutulumu ile otonomik bozukluk arasında bir korelasyon bulamamışlar ve kardiovasküler otonomik bulguların, beyin sapı lezyonlarının dışında da örneğin suprameduller refleks yolların tutulumunda veya spinal korddaki lezyonlarla da ilişkili olabileceği ifade etmişlerdir. MS’li hastalarda otonom sinir sisteminin değerlendirilmesi amacıyla sempatik deri yanıtlarını inceleyerek yapılan bir çok elektrofizyolojik çalışma bulunmaktadır (7, 53, 54). Zakrzewska-Pniewska ve ark. (53) MS’li hastalarda otonom sinir sistemi tutulumunu değerlendirmede etkili ve noninvazif bir yöntem olan sempatik deri yanıtlarını kullanmıştır ve kesin tanısı konmuş 25 hastadan 19’unda (%76) anormal sempatik deri yanıtları elde etmiştir. Bu çalışmada MS’li hastalarda hem alt hem üst

ekstremitede anormal yanıtlar elde edildiği gibi sempatik deri yanıtlarının hem latanslarında hem de amplitüdlerinde anormal değerler bulunmuştur. Linden ve ark. (54) ise 30 randomize MS hastasında yaptıkları çalışmada sempatik deri yanıtı testinin sonuçlarının, motor uyarılmış potansiyel ve somatosensorial uyarılmış potansiyeller ile korele olduğunu göstererek sempatik deri yanıtı testinin, MS tanı sürecinde diğer tanısal yöntemlere ek bir fayda sağlayabileceği ileri sürmüşlerdir. Elie ve Louboutin (7) de 70 MS hastası üzerinde yaptıkları çalışmada, şüpheli ve olası MS hastalarında patolojik olarak kayıtlanan sempatik deri yanıtı değerlerinin, anormal uyarılmış potansiyellerden daha fazla oranda görüldüğünü bildirmişlerdir. Bizim çalışmamızda da MS’li hastalarda sempatik deri yanıtı ortalama amplitüd değerleri, kontrol grubu olgularına göre anlamlı şekilde daha düşük bulundu. Benzer şekilde MS’li hastaların sempatik deri yanıtı ortalama latans değerlerinin, kontrol grubu olgularına göre daha uzun olduğu (1441±540 msn, 1342±142 msn) görüldü ancak iki grup arasında istatiksel açıdan anlamlı fark bulunamadı.

Otonom sinir sistemini değerlendirmek amacıyla kullanılan testlerden bir diğeri de istirahatte ve hiperventilasyonda R-R interval değişikliklerini incelemektir. Brezinova ve ark. (5) MS’li hastalarda otonom sinir sistemi fonksiyonlarını değerlendirmek için diğer kardiovasküler testlerle birlikte R-R interval değişimini incelemiştir ve sonuçta hiperventilasyonla R-R intervalinde bir değişiklik olmadığını göstermişlerdir. Frontoni ve ark. (65) da yaptıkları çalışmada 16 MS’li hastadan yalnızca dördünde RR interval değişikliği olduğunu göstermişlerdir. Bizim çalışmamızda da istirahatte ve hiperventilasyon esnasında R-R interval değişimi açısından MS’li hastalarla kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunamadı.

TCD serebral kan akım hızlarında oluşabilecek değişikliklerin dinamik bir şekilde izlenmesine olanak tanıyan noninvaziv bir ultrasonografi yöntemidir (66-68). Bu yöntemle serebral kan akımı doğrudan bir şekilde gösterilememekte ancak serebral kan akım hızları monitorize edilebilmektedir. MS’li hastalarda da TCD ile yapılmış olan çalışmalar bulunmaktadır. Uzuner ve ark.(69) yaptıkları bir çalışmada görsel uyarıya posterior serebral arterin verdiği yanıtın atak geçiren MS hastalarında kontrol grubuna göre belirgin şekilde daha düşük olduğunu ve görsel uyarıya posterior serebral arterin verdiği yanıtın, görsel uyarılmış potansiyellerle elde edilen p100 dalgası ile negatif korelasyon gösterdiğini bildirmişlerdir. Nöronal bir uyarı gerçekleştiğinde serebral kan akım hızlarındaki değişimlerin serebral kan akımı

değişimleri ile korele olduğu gösterilmiştir (69). Normalde bir kişi ayağa kalktığında yer çekiminin etkisiyle oluşan değişiklikleri kompanse edebilmek için nörokardiyojenik ve otonomik sistemler; vasküler, sinirsel ve hormonal düzenlemeler yaparak homeostazisi sağlar. Bu esnada özellikle serebral perfüzyon basıncında oluşan dalgalanmalara karşın serebral kan akımının belirli aralıklarda tutulması gereklidir (70). Tilt esnasında serebral kan akımının korunmasının sempatik sinir sisteminin aktivasyonu veya parasempatik sistemin inhibisyonu ile kalp hızının ve kan basıncının ayarlanması sayesinde gerçekleştiği bilinmektedir (71). Daha çok baroreseptör refleks ile ilişkili bu yanıtlar dışında, son yıllarda yapılan çalışmalarda periferik vasküler yapıların da ortostatik değişikliklere karşı serebral kan akımının korunmasında önemli olduğu gösterilmiştir (72). Daha önce yapılmış olan TCD çalışmalarında tilt pozisyonuna getirilen bireylerde OSA’dan elde edilen serebral kan akım hızlarında düşme olduğu gösterilmiştir (66,68). OSA kan akım hızlarında gerçekleşen bu düşme serebral kan akımında azalmaya veya vazodilatasyona bağlı olabilir, ancak tilt pozisyonuna getirilen kişilerde sempatik sistemin aktive olduğu dolayısıyla vazodilatasyon yerine vazokonstriksiyon gerçekleştiği bilinmektedir (73). Bu yüzden tilt pozisyonunda görülen serebral kan akım hızlarındaki azalmanın doğrudan serebral kan akımı azalmasıyla korele olduğu düşünülebilir. Biz de bu çalışmamızda tilt pozisyonunda oluşan serebral kan akım değişikliklerini dinamik ve noninvaziv bir şekilde izlememize olanak sağlayan TCD’yi kullandık. MS’li hastalar yatar pozisyondan, tilt pozisyonuna getirildikten 90 saniye sonra 2 dakikalık aralıklarla ölçümler yaptık. Tilt pozisyonuna getirilen hastalarda refleks kan basıncı ve nabız değişikliklerinin etkisini göz ardı edebilmek ve pozisyon değiştirilirken prob yönlerinde oluşabilecek hataları düzeltebilmek için ilk ölçümler 90. saniyede gerçekleştirildi. Çalışmamızda olgular pasif olarak tilt pozisyonuna alındıktan sonra, MS’li hastalarla kontrol grubundaki olguların ortalama arteryel kan basıncı değişimi arasında anlamlı fark bulunmadı. Olgular pasif olarak tilt pozisyonuna alındıktan 90 saniye sonra, MS’li hastalar grubundaki olgularda ve kontrol grubundaki olgularda ortalama nabız değerlerinde artış tespit edilmesine rağmen bu artışta, MS’li hastalar grubu ile kontrol grubu olguları arasında anlamlı bir fark gösterilemedi. Literatürde bu konu ile ilgili çelişkili bilgiler mevcuttur (4,12,46) Saari ve ark.(12) 51 MS hastası ve 50 sağlıklı kontrol grubunda yaptıkları çalışmada, tilt testinde MS hastalarının kalp atım cevabındaki artışın, kontrol grubuna göre anlamlı şekilde düşük olduğunu ve

arteryel kan basıncında daha belirgin azalma görüldüğünü bildirmişlerdir. Anema ve ark. (46) 34 klinik olarak kesin MS hastası ve 63 sağlıklı gönüllüden oluşmuş kontrol grubu ile yaptıkları çalışmada, ayakta kan basıncı cevabının MS hastalarının %13 ünde ve ayakta kalp atım cevabının hastaların %28 inde anormal olduğunu bildirmişlerdir. McDougall ve McLeod (4) ise MS’li hastalarda postural hipotansiyona çok seyrek rastlandığını parasempatik kardiovasküler otonomik anormalliklerin hastaların yalnızca %16’sında olduğunu ve sempatik kardiovasküler otonomik testlerde sadece %13 MS’li hastada anormal bulguların saptandığını bildirmişler ve parasempatik kardiovasküler otonomik testlerde anormallik saptanması ile hastalığın şiddeti arasında anlamlı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşlerdir. Literatürde saptanan bu çelişkili sonuçların en önemli nedenleri çalışmaya alınan MS’li hastaların sayısında, hastalık şiddetinde ve arteryel kan basıncını ve kalp atım sayısını ölçmede kullanılan yöntem farklılıklarıdır. Biz bu çalışmada nispeten kısıtlı sayıda orta derecede disabilite oluşmuş relapsing remitting MS’li hastada Tilt testini uyguladık ve arteryel kan basıncı ölçümleri ile kalp atım sayısı ölçümlerini manuel olarak yaptık. Ayrıca çalışmaya postüral hipotansiyonu olan MS’li hastaları almadık.

Yatar pozisyondan pasif olarak tilt pozisyonuna alınan olgularda serebral kan akım hızında gerçekleşen düşmenin değerlendirilmesi otonom fonksiyonlar hakkında bilgi verebilir. Zvan ve ark. (74) tarafından yapılan çalışmada tilt pozisyonuna alınan otonom nöropatili diabetik hastalarda OSA kan akım hızlarında kontrol grubuna göre daha hızlı bir düşüş gerçekleştiği gösterilmiştir. Benzer şekilde Mankovsky ve arkadaşları (75) tarafından yapılan çalışmada da ortostatik hipotansiyonu ve otonom nöropatisi olan hastalarda serebral kan akım hızları kontrol grubuna göre daha fazla düşüş göstermiştir. Bu çalışmada otonom nöropatisi olan ancak ortostatik hipotansiyonu olmayan hastalar ile kontrol grubu arasında ve otonom nöropatisi olmayan hastalar arsında serebral kan akım hızlarının değişimi açısından bir farklılık bulunmamıştır.

Bizim çalışmamızda MS’li hastalarından ve kontrol grubu olgularından istirahatte TCD ile OSA’dan elde edilen ortalama kan akım hızı değerleri karşılaştırıldığında iki grup arasında anlamlı fark bulunmadı, ancak olgular pasif olarak tilt pozisyonuna alındıktan sonra, MS’li hastalarda kontrol grubundaki olgulara göre ortalama kan akım hızı değerlerinde anlamlı şekilde daha fazla düşme olduğu görüldü. Pasif tilt pozisyonuna alınan hastalarla kontrol grubundaki olguların 90 saniye sonra ve ardı

sıra yapılan 5 ölçümde OSA’dan elde edilen ortalama kan akım hızı değerlerinin başlangıç değerlerine göre değişimleri ayrı ayrı karşılaştırıldığında, MS’li hastalarda kontrol grubuna göre tilt pozisyonuna alındıktan 90 saniye sonra OSA’dan elde edilen ortalama kan akım hızı değerlerinin belirgin şekilde daha fazla düştüğü, ancak daha sonra yapılan ardı sıra 4 ölçümde MS’li hastalar ile kontrol grubu olguları arasında ortalama kan akım hızı değerlerinin başlangıca göre değişimi açısından anlamlı bir farklılık olmadığı saptandı.

Aynı zamanda çalışma sonuçlarımız hastalar pasif olarak tilt pozisyonuna alındığında TCD ile OSA’dan elde edilen ortalama kan akım hızlarında gerçekleşen düşmenin hastalık şiddeti arttıkça daha belirginleştiğini göstermiştir. Benzer şekilde McDougall ve McLeod (4) da MS’li hastalarda kardiovasküler otonomik testlerde anormallik saptanması ile hastalığın şiddeti arasında anlamlı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak literatürde ters yönde görüşlerde bulunmaktadır. Bilinska ve ark. (52) çalışmalarında MS’li hastalarda sudomotor fonksiyonların ve kardiovasküler fonksiyonların, hastalık süresi ve EDSS skorlarıyla ilişkisini incelemişler ve bu testlerde anormallik görülmesi ile hastalık süresi ve EDSS skorları arasında bir korelasyon olmadığını bildirmişlerdir. Çalışmamızda MS’li hastalarda otonom fonksiyonları elektrofizyolojik ve ultrasonografik yöntemlerle inceledik. Literatürde MS’li hastalarda otonom fonksiyonları elektrofizyolojik yöntemlerle araştıran ve çelişkili sonuçlar ortaya koyan bir çok çalışma bulunmaktadır (7,14,15,51-55,57,66- 71). Benzer şekilde pasif olarak tilt pozisyonuna alınan hastalarda, arteryel kan basıncı ve kalp atım hızı değişimlerini inceleyen bir çok çalışma da literatürde yer almaktadır. Ancak bizim çalışmamız pasif olarak tilt poziyonuna alınan hastalarda serebral kan akım hızlarının değişimini inceleyen ilk çalışmadır. Çalışmamız sonucunda kolay uygulanabilir ve non invazif bir test olan TCD ile MS’li hastalarda otonom fonksiyonları incelemenin mümkün olabileceği ileri sürülebilir.

SONUÇLAR

MS, inflamatuar aktiviteyle birlikte belirgin demiyelinizasyon ve akson hasarı ile karekterize olan kronik bir MSS hastalığıdır. Hastalık etyopatogenezinin, genetik yatkınlık zemininde çevresel faktörlerin tetiklediği otoimmün bir proçes olduğu düşünülmektedir. Otonom Sinir Sisteminin, MSS deki kontrol bölgeleri ve bağlantıları da MS’li hastalarda etkilenmektedir. Çalışmamıza Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda takip edilen 20 RRMS’li hasta ve 20 sağlıklı gönüllü kontrol grubu olarak alınmıştır. Hasta ve kontrol grubu olgularına, otonom sinir sisteminin değerlendirilmesine yönelik elektrofizyolojik testler uygulanmış ve tilt pozisyonuna getirilen olguların kalp atım hızlarında, OAB’lerinde ve TCD ile OSA’lardan elde edilen OKAH’larında görülen değişimler incelenerek vaka-kontrol çalışmamız sonuçlandırılmıştır.

Sonuçlarımız aşağıda belirtilmektedir:

-20 MS’li hastanın 14 kadın (hastaların %70’i) ve 6 erkek (hastaların %30’u) hastadan oluştuğu görüldü.

-MS’li hastalarda sempatik deri yanıtı ortalama amplitüt değeri kontrol grubu olgularına göre anlamlı şekilde daha düşük olarak bulunurken, sempatik deri yanıtı ortalama latans değerleri arasında iki grup arasında istatiksel açıdan anlamlı fark bulunamadı.

-İstirahatte ve hiperventilasyon esnasında R-R interval değişimi açısından MS’li hastalarla kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunamadı.

-Kontrol grubundaki olgularda ve MS’li hastalarda yatar pozisyondan HUT ile 80º dikey pozisyona getirildikten 90 saniye sonra ve ardı sıra 2 dakikalık aralıklarla

yapılan 5 ölçümde OSA de ölçülen OKAH değerlerinin anlamlı şekilde düştüğü görüldü.

-Olgular pasif olarak tilt pozisyonuna alındıktan sonra, MS’li hastalarda kontrol grubundaki olgulara göre ortalama OKAH değerlerinin anlamlı şekilde daha fazla düştüğü görüldü.

-EDSS skoru ≥ 2 olan MS’li hastalarda, EDSS skoru < 2 olan hastalara göre tilt pozisyonuna alındıktan 90 saniye sonra OKAH değerlerinin belirgin şekilde daha fazla düştüğü görüldü.

ÖZET

Multipl Skleroz belirgin demiyelinizasyon ve akson hasarı ile karekterize olan, kronik bir Merkezi Sinir Sistemi hastalığıdır. Multipl Skleroz’u tanımlayan temel özellik, lezyonların farklı zamanlarda ve birden çok yerde etkili olabilmesidir. İstem dışı yaşamsal faaliyetlerimizden olan viseral ve homeostatik fonksiyonların sürdürülebilmesi için otonom sinir sisteminin görevini yapabilmesi gerekmektedir. Otonom Sinir Sisteminin, Merkezi Sinir Sistemindeki kontrol bölgeleri ve bağlantıları da MS’li hastalarda etkilenebilmektedir.

Bizim bu çalışmadaki amacımız; Multipl Skleroz’lu hastalarda otonom sinir sistemi fonksiyonlarını elektrofizyolojik yöntemlerle ve Transkranyal Dopler yardımıyla değerlendirmektir.

Çalışmamıza, 18-55 yaşları arasında 1 yıldan daha uzun süredir relapsing remitting Multipl Skleroz tanısı ile Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji servisinde takip edilen 20 hasta alınmıştır. Ayrıca hastalarla aynı yaş ve cinsiyet grubundan 20 kişilik sağlıklı, gönüllü kontrol grubu oluşturulmuştur.

Her iki gruba da “ayakta durmaya kalp atım yanıtı” (30/15 testi), elektromiyografi ile “sempatik deri yanıt” ve “R-R interval değişim” testi yapıldı ve pasif olarak tilt pozisyonuna alınan hastaların ortalama arteryel basınçlarında, kalp atım hızlarında ve “transkranyal dopler” ile ölçülen orta serebral arter kan akım hızlarında oluşan değişimler kaydedildi.

Multipl Sklerozlu hastalarda sempatik deri yanıtı ortalama amplitüt değeri kontrol grubu olgularına göre anlamlı şekilde daha düşük olarak bulunurken, sempatik deri

fark bulunamadı. İstirahatte ve hiperventilasyon esnasında R-R interval değişimi açısından hastalarla kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunamadı.

Kontrol grubundaki olgularda ve hastalarda yatar pozisyondan pasif olarak 80º dikey pozisyona getirildikten 90 saniye sonra ve ardı sıra 2 dakikalık aralıklarla yapılan 5 ölçümde orta serebral arterden ölçülen ortalama kan akım hızı değerlerinin anlamlı şekilde düştüğü görüldü ve bu düşüş hastalarda kontrol grubundaki olgulara göre daha belirgin olarak saptandı. Benzer şekilde hastalık şiddeti daha fazla olan multipl sklerozlu hastalarda ortalama kan akım hızlarında saptanan düşme daha belirgindi.

Çalışmamız pasif olarak tilt pozisyonuna alınan hastalarda serebral kan akım hızlarının değişimini inceleyen ilk çalışmadır. Çalışmamız sonucunda kolay uygulanabilir ve non invazif bir test olan transkranyal Doppler ile multipl sklerozlu hastalarda otonom fonksiyonları incelemenin mümkün olabileceği ileri sürülebilir.

Anahtar Kelimeler: Multipl Skleroz, Otonom Sinir Sistemi, Transkranyal Doppler, Elektrofizyoloji

SUMMARY

Multiple sclerosis is a chronic inflammatory disease of central nervous system, and is characterized with demyelination and axonal loss. The main characteristic of multiple sclerosis is the dissemination of the lesions in time and space. Autonomic nervous system maintains normal visseral and hameostatic functions which are necessary for life. Connections and control points of autonomic nervous system of central nervous system may be affected in patients with multiple sclerosis. In this study, we aimed to evaluate the functions of the autonomic nervous system using electrophsiological tests and transcranial doppler ultrasound in patients with multiple sclerosis.

Twenty patients (age range; 18 to 55 years), admitted to Department of Neurology, School of Medicine, University of Trakya were included in this study. All of the patients had the diagnosis of relapsing remitting multiple sclerosis more than a year. Age and sex matched 20 healthy subjects were accepted as control group. In both groups, “heart rate response to standing” (30/15 test), “blood pressure response”, “sympathetic skin response” and “RR interval variability” were performed. The changes of blood pressure and heart rate, and the changes of blood flow

Benzer Belgeler