• Sonuç bulunamadı

Sefer Giderleri ve Asker Maaşlarının Ödenmesi Gibi Ekonomiye

BÖLÜM 1: DEĞERLENDİRME

1.2 Muhteva Özellikleri

1.2.3 Sefer Giderleri ve Asker Maaşlarının Ödenmesi Gibi Ekonomiye

Ordunun sefere çıkması hiç şüphesiz muhteşem bir gelir kaynağı gerektirmektedir. Bu kadar büyük bir insan kitlesinin toplu hareketi, konaklaması, yemesi, içmesi ve başlı başına seferin kendisi, mühimmatı, cephanesi vs. malzemesi, askerlerin ve diğer görevlilerin maaşlarının ödenmesi gibi, bir çok ekonomiye dayalı meseleyi beraberinde getirmektedir. Çalışmakta olduğumuz defterde de, sefer için gelire ihtiyaç olduğu, asker maaşlarının ödenmesi için bazı yerlerin hazineye ödeme yapması gerektiği gibi konular, hükümlerde görülmektedir. Buna dair bir hükümde ‘sefer-i hümâyûnuma me’mûr olan kapıkulları mevâcibi ve nafakaları içün ziyâde hazîne tedâriki lâzım ve mühimm olup,... gümrük-i mezbûr malından elli bin guruş ta’yîn ve havâle’ olunması gerektiği bildirilmektedir80.

Sefer kararı alındığı ve seferde görev alacak askerlere maaş verilebilmesi için gelire ihtiyaç olduğu, bunun tamamlanması için, hükmün muhatabı olan makamın bir an evvel harekete geçmesi gerektiğini anlatan hükümler mevcuttur81. Bu hükümlerde gönderilmesi gereken gelirlerin, birkaç defa istenmesine rağmen gönderilmediği de anlaşılmaktadır. Bu konuda ihmalleri anlaşılan görevlilere ise, görevden alınacakları uyarısı yapılmaktadır82.

77 Hkm. 103. 78 Hkm. 42, 61, 63, 124, 300. 79 Hkm.112. 80 Hkm. 6, 28. 81 Hkm. 6, 24, 27, 28. 82 Hkm. 24.

Sebebi açıklanmaksızın, hazineye borcu olan devlet görevlisine gönderilen fermanlarda acele olarak ödemenin yapılması tenbih edilmektedir83.

Sözünü ettiğimiz bu büyük insan kitlesinin, ordunun, hareketi fiziki olarak da birtakım problemlere neden olmaktadır. Bu nedenle sefere katılması konusunda bilgilendirilen ve göreve çağrılan çeşitli askerî grupların da geçtikleri yerlerde halka zarar verdiğini, biz bazı hükümlerin satır aralarından çıkarıyoruz ki, bu hükümlerde orduya katılmak üzere yola çıkan asker grupların komutanlarına hitab edilerek, geçilen yerlerin ahalisine zarar verilmemesi, parasız ve de zorla mal veya hayvanlarına el konulmaması hususlarında hassas davranmaları istenmektedir: ‘...esnâ-ı tarîkde tebâtu’ ve tesâkulden ve fukarâ’ ve zuafâya zulm ve taaddîden ve meccânen kimesnenin bir habbesi alınup verilmekden bigâyet tecennüb ve ittikâ etmek...’.84 Ve çok sayıda sancağa aynı emir yollanmaktadır.

Bir önceki başlık altında belirttiğimiz üzere, devlet mühimmat ve asker sıkıntısı çekmektedir. Bunlara ödeme yapacak kaynak sıkıntısı çekmektedir. Örneğin bazı hükümlerde, sefer zamanı devletin asker için gerekli olan yiyecek ve mühimmatı taşımak için yeterli gemiye sahip olmadığı ve gemi bulunarak söz konusu malzemenin taşınmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Devletin, asker yiyeceğini taşıyacak gemiyi bulamaması, ekonomik anlamda ne durumda olduğunu ortaya koymaktadır85.

Yine devletin ekonomik durumuyla ilgili olarak, devletin asker maaşlarını ödemekte zorlandığı, ödenen miktarların askerlerin ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığı ve bu hallerini askerlerin bizzat devlete haber verdikleri, sefer masraflarını karşılayamadıklarından kendilerinin yerine nefer tedarik edilmesi gibi konularda hükümler vardır86. Devletin asker maaşlarını ödeyememesi, sefere giden askerde sıkıntıya neden olmakta ve asker firar etmekte ya da yanına topladığı kendi gibi bir kaçıyla beraber, eşkıyalık yapmakta idi. Böylece, seferde ülkeyi korumakla görevli olan kolluk kuvvetinin bizatihi kendisi, büyük bir güvenlik sorununa dönüşüyordu. 83 Hkm. 42. 84 Hkm 112 ve 111, 167. 85 Hkm. 208, 212. 86 Hkm. 10.

Yine de devletin, sefere katılan askerin maaşını ödemekte titiz davrandığını söylemek mümkündür. Bununla ilgili de oldukça hüküm mevcuttur87. Maaşlarının ödenmemesini, kaçmalarına bir gerekçe olarak gösterdiğimiz askerlerin aksine, maaşları ödendiği halde firar eden ve maaşlarını alarak, hizmette bulunmadan ordudan kaçan misaller de yok değildir88.

Ekonomiye dair hükümlere örnek vermek gerekirse, Trablusgarb ocağının giderlerinin gelirlerini aştığı ve masraflarını azaltma yoluna gitmeleri gerektiği, merkez tarafından, ocak ileri gelenlerinden istenmektedir. Bu şöyle ifade olunmaktadır: ‘Trablusgarb ocağının bu ana değin, îrâdı masârifine gâlib olmağla.... cümleniz bi yere gelip, istişâre eyleyüp, îrâd ve masârifinizi tahrîr ve defter edüp, ulûfe ve vezâyif ve sâ’ir masârifinizin izdiyâdlarını tenzîl ve tahkîk edüp...’. Halkın ekonomisine dair iki güzel misalden ilki ise, vergiler'in çokluğundan yerini terk eden halka dairdir ki bununla ilgili hüküm şöyledir: ‘...kesret-i tekâlif vürûdundan cevr ve taaddîden nâhiyesinin ahâlîsi etrâfa dağılıp, perâkende ve perîşân olup... etrâfa münteşir olan ahâlî...’.89 Bir diğeri ise cizyesini ödememek için eskiden beri oturdukları yerlerini terk ederek, çevre nahiyelere dağılan zimmî ahaliye dairdir90.

1.2.4 Ordudan Firar Eden Askerlere ve Başıbozuk Askerlerin Halka Eziyetine Dair Hükümler

İncelemekte olduğumuz 101 numaralı mühimme defterinde, içinde bulunulan yüzyılın bir getirisi olarak, seferlerin bir hayli yer aldığını söylemiştik. Savaşların ve seferlerin XVII. yüzyılın genel karakterinde belirleyici derecede çok olması olgusuna, Osmanlı topraklarının geniş olması ve bazı kurumların, ocakların bozulmaya yüz tutması ve Osmanlı Devleti’nin söz konusu yüzyıllarda içinde bulunduğu siyasî ortam gibi gerçekler eklenince devletin yetersiz kaldığı durumlar ortaya çıkmıştır. Yukarıda belirttiğimiz üzere, devlet için oldukça külfet getirmiş olan sefer meselesinde, maddi olarak verilenlere ek olarak, işin hissi ve psikolojik yönden de, devlet için sıkıntı verici olduğu gerçeğiyle karşılaşılmaktadır. Bu noktada asker kaçakları, ordudan firar eden çeşitli askerî grup mensupları dikkat çekicidir. Bu kaçaklar, seferin ya da olası bir savaşın kaderini tehlikeye sokmakla kalmayıp, belli bölgelerde güvenlik, asayiş vs. konularında tehdid unsuru oluşturarak, devleti bu gibi bir güvenlik 87 Hkm. 104. 88 Hkm. 46. 89 Hkm.110. 90 Hkm. 351.

sorununu çözmek mecburiyetinde bırakarak, sorunların çoğalmasına ve çözümünün mümkünsüz hale gelmesine sebebiyet vermektedirler. Haksız vergi talepleri, devletin asker talepleri, gideri çok olan devlete ürün yetiştirme zorunluluğu, eşkıya baskısı gibi daha çok sayılabilecek olumsuzluklara maruz kalan halk, devletin çarkını döndürebilmek için, üretim yapabilecek huzur ve sükûnet ortamından da, bu asker kaçakları nedeniyle uzaklaşmış bulunuyordu.

Olayın psikolojik yönüne gelince, meydanlarda düşmana korku salan Osmanlı imajının da, bu kaçaklar vasıtasıyla zedelenmiş olması, savaşların ve düşmanın psikolojik yönünü etkilemesi gibi önemli bir sonucu ortaya koymaktadır. Tabiki bu kaçakların da kendi içinde özel sebepleri olmakla birlikte, bunu açıklamak konumuzun çok dışına taşmayı beraberinde getireceğinden, bu konuda bir cümleyle yetinilecektir.

Zaten asker sıkıntısı çekmekte olan devlet, toplayabildiği askerin de seferden kaçması halinde, savaş ya da seferin selameti konusunda sıkıntı duymaktadır. Bir de bu asker kaçaklarının yaptığı halkı tedirgin edici ve zor durumda bırakıcı hareketlerin önünü almak için kuvvet sevketmek zorunda kalacaktır. Bunun için ise, sefere gelmekte olan paşa gibi bir üst düzey yöneticisini, yolu üzerindeki meseleyi çözümlemekle görevlendirmek yoluna gitmek zorunda kalacaktır.

Başlıktan da anlaşıldığı üzere bu başlık altında seferden, savaştan ya da savunmadan kaçan askerler konu alınmış, halka verdikleri zararlar, bunun önlenmesine dair tedbirler, bunların yakalanması için görevlendirilen kimseler hükümlerde yer almıştır. Devlet bu tür kaçakların önlenmesi için bir takım tedbirlere başvurmuştur. Tabiki bunların başında sefer, savunma ya da savaş için görevlendirilen askerin yoklanması, kaydedilmesi, defterlerinin merkeze yollanması gelmektedir91. Örneğin Limni adasının muhafazasında olan askerlerin yoklanmasına dair bir hükümde, ‘mezbûrları kemâ-fi-l-evvel cezîre-i merkûm muhâfazasında ibka’ eyleyüp ve hâlâ mevcûdların malûm olmak içün zâbitlerin ma’rifetiyle yoklanup, mevcûdlarını sıhhati üzere ale’l-esâmî defter edüp, ma’mûlün bih olmak üzere defterin mühürleyüp Âsîtâne-i Saâdet-medârıma irsâl eylemen’ için diyerek, yoklanmaları emri, Limni muhâfızına bildirilmektedir92. Ona göre de ulûfelerinin dağıtılması, ocakta kayıtlı olmasına rağmen, sefer sırasında mevcut olmayanlara ödeme yapılmaması ve bu konuda titiz ve uyanık

91

Hkm. 38, 105, 122, 162, 221, 301, 319, 329, 346, 347.

92

davranılması hususları, devletin yöneticilerden taleb ettiği konulardır. Buna ek olarak, sefere katılmadığı halde, yerine adam konulması gibi yöntemlerle maaş almaya çalışan askerleri konu alan hükümler de vardır. Bunlara maaş verilmemesi, uyanık olunması ve güvenilir adamlar aracılığıyla yoklanmaları hükümlerde bildirilmektedir93. Bu da askerî ocaklardaki bozulmaya dikkat çekecek güzel örnekler arasındadır.

Ordudan kaçan bu askerler, daha önce sözünü ettiğimiz gibi asayişi bozucu hareketlere girişmişlerdir. Bu huzursuzluk ve eşkıyalık hareketlerini yapanlar kimi zaman, sefere gitmeyen ve toplu olarak hareket eden yeniçeriler olmuş94; kimi zaman da, levent ya da sarıca ve sekban gibi askerî gruplar95 ve kimi zaman da Türk ve Kürt aşiretlerinden yollanan askerler96 olmuştur. Defterde bu başıbozukların, halkın canına ve ırzına yönelik tasallutlarını ayrıntılarıyla ilgili makamlara bildiren hükümler mevcuttur97. Bu hükümlerde, ‘birkaç nefer bölükbaşı zuhûr ve her biri nice hazele ile Aydın ve Saruhan sancaklarında kapusuz gezüp, fukarânın meccânen zâd ve zahîre ve emtiaların alup, fesâda sâî olup, o makûle eşkıyâ her kande ise pay-i vechgâh ele getirilmesi’ şeklinde, bunların yakalanması istekleri dile getirilmiştir98. Ya da Belgrad savunmasında olan Mısır askerinden olmuştur bu kaçaklar99. Mısır’dan sevkedilen askerin Belgrad’da savunmada kullanılması, eğer göründüğü şekilde ihtiyaç dolayısıyla ise, dikkat çekici bir örneği teşkil etmektedir.

Sarıca, sekban gibi bir takım başıbozuk askeri grupların, halkın asayiş ve güvenliğini tehdit ettiği, halkın ellerinden mal ve yiyecek gibi şeyleri cebren aldıkları ve bu ve benzeri zulümler yaptıkları; bu zulmün sona erdirilmesi, söz konusu askerlerin ele geçirilmesi, cezalandırılması ve ele geçirdikleri malların sahiplerine iade edilmesi, bu konudaki hükümlerin içerikleridir100. Bunlar arasında asker bölükbaşıları gibi komutan vasfındaki kimselerin, başlarına topladıkları sarıca ve sekbanlarla bu tür hareketlere giriştikleri örnekler de mevcuttur101. 93 Hkm. 38, 58. 94 Hkm, 14, 107, 213. 95 Hkm. 7, 85, 95, 148, 181. 96 Hkm. 318. 97 Hkm. 14, 17, 18, 19. 98 Hkm. 7. 99 Hkm. 122. 100 Hkm. 7, 85, 95. 101 Hkm, 7, 85.

Bu askerler arasında, deniz kuvvetlerinde görev alan levent, gemi reisleri ve benzeri askerî gruplar da bulunmakta ve halka eziyetleri sadece mallarına el koymakla son bulmayarak, içlerinde işi halktan esir almaya kadar götürenler de bulunmaktadır102. Ya da ücret almalarına karşılık hizmet etmeyerek kaçan leventleri konu alan hükümler mevcuttur103. Kaçan bu leventlerin durumu ve teslim edilmeleri gereği bir hükümde; ‘Nehr-i Tuna tarafına me’mûr olan firkateler esnâ-yı tarîkde limanlara yanaşdıklarında, levendâtından ba’zıları taht-ı kazânızda firâr etmek ihtimâlleri olur ise, ol makûleler pây-i hâl ele getirilüp, firkatelerine irsâl olunmak lâzım ve mühîmm olmağın’ şeklinde ifade edilmişdir104. Bu tür eşkıyalık yapan sarıca ve sekbanların zaman zaman kendilerine deli ve gönüllü askerlerinden oldukları izlenimi vererek kendilerini kamufle ettikleri de gözlenmektedir105.

Bu firar hareketlerinin ciddi sayılarda olduğunu anlatan hükümler mevcuttur ki, buna dair bir hükümde, sefere yaklaşık olarak bin kişi civarında gelip, yarısı kaçan askerlerden söz edilmektedir. Hatta bunlar, ücretlerini de aldıkları halde kaçmışlardır. Hükümde bunların yakalanması ve gereğinin yapılması, ‘edâ’-yı hidmet etmeden firâr eyleyenleri ol tarafda teftîş ve buldurulup, aldıkları bahşiş ve ulûfeleri gerü mîrî içün, mezbûrlardan tahsîl ettirüp, sâ’irlerine mûcib-i ibret içün bir kaçının şer’le haklarından gelesin’ ifadesiyle ilgililerden taleb edilmiştir106.

1.2.5 Eşkıyalık Hareketlerine Dair Hükümler

XVII. yüzyıl Osmanlı tarihi içinde önemli bir yer tutan ve devleti en çok uğraştıran meseleler içinde en başta gelenlerden biri olan eşkıyalık hareketleri, çalışmakta olduğumuz defterde de en çok yer alan hükümlerden olmuştur. Bu konuda defterde, yaklaşık olarak otuz iki hüküm bulunmaktadır. Bu hükümlerde, bir takım eşkıyanın halka zulüm ettiği, mallarını gasp ettiği, yolcuların yollarını kesip, yiyecek ve eşyalarını yağmaladıkları anlatılmakta olup; bu anlatımlar, Osmanlı tarihinin bu döneminin genel fotoğrafına çok uygundur.

Asker kaçaklarının halka yaptıkları zulümleri ve haksızlıkları yukarıda anlatmıştık. Ancak bunlar arasında, öyle örnekler var ki, halka eziyetleri, mallarını soymakla, evlerini

102 Hkm. 36, 226. 103 Hkm. 46. 104 Hkm. 47. 105 Hkm. 95. 106 Hkm 336.

basmakla kalmıyor, çok sayıda katletme faaliyetlerine giriştikleri anlaşılıyor107. Asker kaçaklarının yanı sıra eşkıyalığı meslek edinmiş ve bunu sürekli adet haline getirmiş olan kimselerin, ‘ebnâ-yi sebîlin yoluna inüp, kat’-ı tarîk ve katl-i nüfûs eyleyen eşkıyâdan, Mizargrad kazâsında celeblik ile ticâret eyleyen kimesnelerin yoluna inüp, iki neferin katl ve birin mecrûh edüp, bin guruşların ve yanlarında bulunan sâ’ir eşyâların gâret etmekle’ ifadesiyle vermiş oldukları zararlar anlatılmış ve bunların yakalanarak merkeze yollanmaları yöneticilerden istenmiştir108. Yine, gece yarısı ahalinin evlerini basıp, canlarına kıyan, eşkıyayı konu alan hükümler mevcuttur109.

Genelde halkın çoğu zaman eşkıyadan şikayet ettiği hükümler bulunmakla birlikte,

bunun aksine, halktan eşkıyaya yardım edenleri konu alan hüküm de mevcuttur. Bu tür durumlarda, eşkıyanın zulmünden bunalan halk, gemilerle eşkıyalara erzak vs. taşındığını gerekçe göstererek, bulundukları mahalle gemi gelişinin yasaklanmasını talep edecek kadar zor durumlara düşmüştür110.

Bazı hükümlerde, eşkıyanın isimleri açıkça verilmekte ve o yörede sakin olan halkın evini basıp, namusuna tasallut eden eşkıyanın, yolcu olarak geçen halkı ise çamaşırlarına kadar soyduğu anlaşılmaktadır111. Eşkıyalık faaliyetleri o dereceye varmıştır ki, bir vilayetin birçok bölgesinde eşkıyaların ortaya çıktığı ve bunların ortadan kaldırılması emri, aynı hüküm içinde yer almaktadır. Trabzon’un Vize kazasındaki eşkıyanın ortadan kaldırılmasını içeren hükmün sonunda, Ok kazasındaki eşkıyanın da cezalandırılması isteği yer almıştır. Hatta hükmün sonunda liste halinde eşkıyaların isimleri yer almaktadır112.

Bu eşkıyalar arasında çeşitli Türkmen ve Kürt aşiretleri de yer almakta olup, bunların zarar ve ziyanlarının halk üzerinden giderilmesi, sefere eksik kuvvetle çıkılması sonucunu dahi doğurmaktadır. Sefer başladığı halde, sefere katılmayarak, bu eşkıya faaliyetlerini bastırmakla görevlendirilen sancakbeylerine ek olarak, bölgede devlet adına bulunan tüm görevliler göreve çağrılmış, el birliğiyle bunların bölgeden çıkarılması, zulümlerinin sonlandırılması istenmiştir. Bunlardan, ‘ele geçen eşkıyâsından dahi fesâd ve şekâvetleri mütebeyyin ve muayyen olanların bilâ-teehhür cezâların verilüp, emri müştebih olanların 107 Hkm. 188. 108 Hkm. 44, 129, 209, 210. 109 Hkm. 228. 110 Hkm. 69, 70. 111 Hkm. 71. 112 Hkm. 106.

ahvâlleri, .... Müslümanlardan tefahhus ve istiksâ olunup, sicil-i şer’-i şerîf müstehak oldukları ukubât-ı meşrûadan, katli iktizâ edenleri katl ve habsi iktizâ edenleri habs’ etmek konusunda çok sayıda ferman gönderilmiştir113.

Bu eşkıyalık faaliyetleri içinde, isimleri açık olarak bildirilen, geniş bir cemaat ve aşiret çevresinin toplu olarak eşkıyalık yaptığı örnekler de vardır. O bölgenin devlet görevlilerinin tamamı bu hususu devlete arz ettiği gibi, devlet de bunların ortadan kaldırılması hususunda, bölgede devleti temsil edebilecek her türlü gücü bunları ortadan kaldırmakta kullanmıştır. O kadar ki, yolcuların yollarını kesip soyan, mallarına el koyan, oturan ahalinin evlerini basıp, namuslarına ve canlarına kasteden bu başıbozuklar, ülkeyi tam bir kaos havasına sürüklüyordu. Bağında bahçesinde çalışmaya giden, üreten çiftçi de bundan nasibini alıyor, hatta köylere girip çıkmak imkansız hale geliyordu ki, bu insanların günlük hayatını da oldukça sekteye uğratıyordu114.

Eşkıyalık hareketlerinin ailecek yapıldığı da dikkat çeken bir unsur olarak karşımıza çıkmakta; bir hükümden, eşkıyalık yapan baba yakalanırken, oğlunun ve kardeşinin eşkıyalığa devam ettiği öğrenilmektedir115. Bazı hükümlerde ise, bir bölgenin tüm ahalisinin eşkıyalıkla uğraştığı ve sonradan aman dileyerek, bundan döndüklerini ve hatta, içlerinden eşkıya çıkarsa, bunların kendilerince yakalanıp teslim edileceğini ‘bade’l-yevm haydûdluk etmeyüp, kendi hâllerinde sâkin ve içlerinden haydûd zuhûr eder ise, ahz ve teslîm eylemek üzere istîmân ettikleri’ni şeklinde taahhüd ettikleri durumlar mevcuttur116.

Bazı durumlar da vardır ki; bizatihi devletin görevlileri eşkıyalık yapmış, halka baskı yapmıştır. Vergisini devletin belirlediği ölçülerle ödeyen halktan, harici para taleb etmelerinin yanı sıra, yanlarına atlılar alarak halkın evlerini basarak mal ve yiyeceklerine el koyan subaşılar mevcuttur. Devlet ise bunun doğruluğu ispatlandığı an, bu görevlilerin asılmalarını emretmiştir: ‘...bu kadar atlu ile karye-be-karye gezüp, fukarâya bu vech üzere zulm ve taaddî eylediği şer’an sâbit olur ise, mezbûru salb edüp, arz eyleyesiz’.117 Bazı hükümlerde ise, devlet görevlilerinin eşkıya ile birlikte hareket ettiği, ağız birliği yaptığı anlatılmıştır118.

113 Hkm. 113, 114. 114 Hkm. 119. 115 Hkm. 237. 116 Hkm. 303, 345. 117 Hkm 84, 148. 118 Hkm. 239.

Eşkıyalığın denizde de korsanlık adı altında devam ettiği bilinmektedir. Defterde, belirli bölgelerin korsan saldırısından korunması konusunda, o bölgedeki kalelerden asker takviye edilmesi gerektiği hakkındaki hükümler mevcuttur119. Ya da, denize yakın olan mahallerin ahalileri de, buraya yanaşan fırkatelerin baskısına maruz kalmış, gemi tayfalarının vs. ahaliden esir aldıkları, katlettikleri, hayvanlarını öldürüp, mallarını gaspettikleri olayların yer aldığı hükümler mevcuttur ki bu durum hükümde; ‘... on sekiz aded karye, deryâya karîb olmağla, bu sene-i mezbûrda dört def’a harb içün firkateleri gelüp ahâlîsinden kimini esîr ve kimini katl ve emvâl (ve) erzâkların gâret ve devâbb (ve) mevâşîlerin helâk eylediklerin bildirüp, ol bâbda hükm-i hümâyûnum ricâsına ilhâhlarıyla arz eylediği ecilden ol havâlînin hıfz u hırâseti’ gerektiği şeklinde anlatılmıştır120.

Bu eşkıyalık hareketleri arasında, çok ilginç ve durumun vehâmetini ortaya koyan hükümler vardır. Bunların en başında da, sefer için merkezden Erdel hâkimi ve Orta Macar kralı Tökeli İmre’ye gönderilen akçenin, bir manastırdan çalınması gelir; bu iş için görevlendirilen kapı kethudası ve adamları dahi bu paranın çalınması uğrunda öldürülmüşlerdir. Olay hükümde, ‘bir bölük eşkıyâ manastır-ı mezbûrda mezkûrı ale’l-gafle basup, muhârebe ederek, kendüsün ve nice refîklerin dahi katledüp, yanında olan eşkıyâlarıyla irsâl olunan akçeyi gâret eyledikleri’ şeklinde anlatılır121. Eşkıyanın cesareti o derece artmış ki, sefer için askere taşınan yiyecek vs. mühimmat taşıyan gemilere saldırdıklarını anlatan hükümler mevcuttur122.

Eşkıyalık meselesinde, halkın meseleyi mahkemeye bildirdiği durumlar çoğunlukta bulunmaktadır. Eşkıyanın yakalanması konusunda halkın gelen görevliye yardımcı olması, halkla birlikte hareket edilmesi, emirlerde belirtilmiştir123.

Bazı durumlarda ise, eşkıyalarla birlikte suçsuz kimseler tutulmuş ve hapsedilmiş, bu yanlışlığın düzeltilmesi için ferman gönderilmiş124, bazen de emin olup araştırılmadan tutuklunun salıverilmemesi tenbih edilmiştir125.

119 Hkm. 72. 120 Hkm. 226. 121 Hkm 211. 122 Hkm. 275. 123 Hkm 274. 124 Hkm. 78. 125 Hkm. 93.

Devlet kimi zaman bazı bölgelerin eşkıya vs.den korumasında özellikle Rumeli’de, aynı bölgede oturan ahaliden Martolos vb. gruplar oluşturarak, bölgeyi koruma yoluna gitmiştir. Ancak öyle anlaşılıyor ki, halkı korumak üzere oluşturulan bu grupların bizatihi kendisi halka zulmetmiş, bu sefer halk onların baskılarından korunmak durumunda kalınmış ve sonunda olaylar çıkaran bu grupların ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir126. Ya da türeyen eşkıyanın ‘eli silah tutan il erleri marifetiyle yakalanarak, katledilmeleri’ istenmekle, adeta, halkın bu anlamda kendi yağıyla kavrulması istenmiştir127.

Eşkıyaların yakalanması ile ilgili hükümler genellikle, sonuçsuz gözüküp, hep yakalanmaları hakkında emirleri içerirken, bazı hükümlerde, yakalanmış eşkıyaların İstanbul’da Divan’da yargılandıkları ve bunların arkadaşlarının merkeze gönderilmesi istekleri yer almıştır. Genellikle, bu konuyla ilgili hükümler tekrar gönderilen hükümler olmaktadır, ya istenen eşkıyalar yakalanamamakta ya da bu konuda görevlendirilen devlet görevlileri ve aşiret reisleri, işi ağırdan almakta, görevi yerine getirme eğiliminde olmamaktadırlar128.

Benzer Belgeler