• Sonuç bulunamadı

2007-2009 küresel finansal krizle birlikte yeni bir kavram olarak karşımıza çıkan kur savaşlarının tarihi Bretton Woods (1944) sistemine kadar dayanmaktadır.

Bretton Woods sistemi uluslararası para birimlerini Amerikan Dolarına endeksleyen bir anlaşmadır ve bu anlaşma çerçevesinde basılan her Amerikan Doları’nın altın karşılığı bulunmak zorundadır. Ne var ki bu sistem büyük ekonomiler arasındaki dengesizliklerin giderek kendini hissettirmesiyle 1970’lerin başında sekteye uğramış, Doların değeri düşürülerek altınla olan bağlantısına son verilmiş ve büyük ekonomilerin paraları ile Dolar arasında dalgalı kur sistemine geçilmiştir. Bu gelişme kur savaşlarını hazırlayan süreç olmuştur. 1985 yılına gelindiğinde ABD,

“paralarınızı ucuz tutuyorsunuz” diyerek Almanya ve Japonya’yı masaya davet etmiş ve “kur savaşı”nı imzalanan Plaza Anlaşması ile masada kazanmıştır. Neticede Japon Yeni ve Alman Markı, Dolara karşı değerlenmiştir (Küçüközmen, 2013).

Kur savaşları deyimi, ihracatı artırmak, ithalatı sınırlamak için kendi paralarının değerini öteki paralara karşı düşük tutmak için girişilen çabaları ifade etmektedir.

Birkaç ülke paralarının değerini düşük tutarak dünya pazarındaki yerini genişletmeye yönelince öteki ülkeler de benzer hamlelere girişiyorlar. Karşılıklı adımların sonunda herkesin zarar göreceği aşamaya kadar gitmesi kur savaşlarının korkulan gelişim sürecini yansıtıyor. Bretton Woods Konferansının amaçlarından birisi de bu olayın dış ticaret savaşları versiyonunu önlemekti. Bir ülke, cari açığını gidermek için ithalat kısıtlamalarına giderse öteki ülkeler de aynı yolu izlemeye başlayabilir ve bu durumda dünya ticaret hacmi küçülür. Kapitalizmin temel önermelerinden birisi

50

“dünyada ticaret ne kadar artarsa refah da o kadar artar” olduğu için bu gelişmenin dünyada refahı düşüreceği düşünülmektedir. IMF, Dünya Bankası ve sonradan eklenen Dünya Ticaret Örgütü (WTO) bu tür ithalat kısıtlamalarına yol açacak gelişmeleri önlemek için tasarlanmışlardır. Günümüzde dış ticaret savaşlarının yerini kur savaşları almış bulunmaktadır (Eğilmez, 2013).

Kur savaşları terimi Brezilya Maliye Bakanı Guido Mantega tarafından 2010 yılının Eylül ayında ABD’nin uyguladığı genişletici para politikasına yönelik eleştirilerinde ortaya çıkmıştır. Mantega’nın FED tarafından deflasyonu önlemek ve ekonomiyi canlandırmak adına uygulanan geleneksel olmayan para politikasının komşudan dilenme politikası4 (beggar the neighbor) olduğunu belirtmiştir. Söz konusu politika ile birlikte sermaye akımlarını yoğun bir şekilde gelişen ülkelere yöneleceğini ve buna bağlı olarak gelişen ülkelerde yüksek enflasyon, ulusal para biriminin değer kazanması, uluslararası rekabet dezavantajı ve varlık fiyatlarında kaygı verecek düzeyde yukarı yönlü baskılar şeklinde olumsuz makroekonomik etkiler yaratacağını belirtmiştir (Eichengreen, 2013: 1).

Son birkaç yılda Japon Yen’i bütün para birimlerine karşı değer kazandı.

Japonya’da yeni hükümet işbaşına gelince ilk işi Yenin eski haline gelmesi için önlemler almak oldu. Bu durumda Japonya’da ihracat ucuzlarken ithalat pahalı hale geliyor. Japonya’nın Yen’in değerini düşürmeye yönelik olarak izlediği politika kur savaşları diye adlandırılan durumu ortaya çıkardı. Aslında kur savaşları öteden beri vardı. Çin ve Hindistan’ın paralarının değerini düşük tutmaları kur savaşlarının süregelen örneğiydi. ABD’nin bütün uyarılarına karşın bu durum devam edip gitti.

Konu Japonya’nın, Yen’in değerini düşürerek ekonomisini öteki ülkelerin dengelerini bozma pahasına düzeltmeye girişmesi, kur savaşlarının çapını büyüttü. Bu girişime en

4 Komşudan dilenme politikası korumacılık uygulamalarına dayanmaktadır. Ödemeler dengesi sıkıntısı çeken, ya da başka bir ekonomik dengesizlikle karşılaşmış olan bir ülke bu dengesizlikleri, başka ülkelerin ödemeler dengesini ya da başka ekonomik dengelerini bozacak bir takım düzenlemelerle düzeltmeye çalışıyorsa buna komşudan dilenme politikası şeklinde adlandırılır.

51

açık tepki Fransa’dan geldi. Şimdilerde en büyük korku Avrupa’nın kur savaşlarına girip girmeyeceği. Fransa, Euro’nun son dönemde kazandığı yüksek değerden oldukça rahatsız görünüyor. Buna karşılık Almanya Euro’nun Dolar karşısındaki değerinin 1,30 ile 1,40 arasında salınmasından rahatsız olmadığını söylüyor. Son zamanlarda ekonomi konularında Avrupa’da sıklıkla rastlanan bir başka uzlaşmazlık noktasındayız (Eğilmez, 2013).

Türkiye, tarihi boyunca kur savaşlarının içinde olmuştur. 1930’lardan 1980’lere kadar sabit kur rejimine dayalı bir ithal ikamesi modeli uyguladı. Bebek sanayilerini korumaya aldı. Gümrük vergileri, kotalar, ek vergiler (fonlar), ihracatta vergi iadesi ve diğer sübvansiyonların hemen hepsi uygulandı. Ama ne yazık ki o bebek sanayilerin çok azı dünya çapında oyuncu yetiştirebildi. Türkiye, bütün o korumacılık deneyimine karşın dünyaya kendi markalarını çıkaramadı. 1980’lerde model değişikliğine gidildi. Bu kez koruma duvarları yavaş yavaş kaldırılarak serbest kur rejimiyle birlikte ihracata dönük büyüme modeline geçildi. 1980’lerde model değişikliğine gidilirken korumacılık döviz kuruna dönük hale getirilerek biçimlendirildi. Türkiye, 1980’lerden 2000’lere kadar, TL’yi değersiz tutarak, ihracatı destekleyen, ithalatı kısıtlayan bir döviz kuru politikası izledi. Bu aşamada da dünya çapında markalar yaratılamadı. Bugün uygulanan model daha da farklı bir durumu yansıtıyor. TL’yi ne çok düşük değerli ne de aşırı değersiz tutmak hedeflenmiyor. Bu çerçevede Türkiye, TL’nin hafif değerli olduğu bir politika izliyor. Yani Türkiye, daha geri planda olsa da, kur savaşlarının içinde bulunuyor (Eğilmez, 2013)

Kalaycı (2013) küresel finansal krizle birlikte ticari korumacılığın arttığını ve bu durumun kur savaşları ile daha da hızlanabileceğini belirtmektedir. Ticari yönden korumacılık politikalarının küresel ticaret hacmini daraltabileceği; ayrıca serbest ticarete dayalı bütünleşme hareketlerinin aksayabileceğini ve bu durumun dış ticaret açıklarını daha da arttıracak şekilde disiplinsiz kur savaşları hızlanma tehlikesi baş gösterebileceğini belirtmiştir.

52