• Sonuç bulunamadı

2.2. Aktörlerin Liberya Çatışması İçindeki Müdahaleleri

2.2.4 Savaş ve Kara Büyü

Savaşlar boyunca günlük olarak çok sayıda asker öldürülmektedir. Fakat onlar sadece mermilerden, patlamalardan ve zehirli gazlar tarafından öldürülmemektedir, onlar ayrıca siperlerden uzak ve görünüşte güvenli olduklarında bile birçok hastalığa yenik düşerek, kaza yoluyla ve boğularak ölmektedirler. Belirli bir birimden yönlendirilmeden, tüm askerler karşı tarafı yenmek için ellerinden geleni yapmaktadır. Cephede, siperler, yeraltı sığınakları, kask, gaz maskesi ve sağduyu gibi şeyler askerlere bir koruma sağlardı. Bazen askeriyenin sağladığı bazen de kendilerinin buldukları veya yaptıkları zırhları giymiş olabilirler. Onlar çatışma boyunca onları yaşatacak ve koruyacak uygun önlemler bulmaya çalıştılar. Askerler bu büyülü gücü veya korumayı elde ettiklerinde onlar asla ölümden korkmazlar, savaşla memnun olurlar ve bitmesini istemezler. Kara Büyü çoğu insanın kabullenmeyi başaramadığı bir şeydir. Bazıları bunun bir güç olduğuna inanırken bazıları batıl inanç veya hafif bir halüsinasyon olduğuna inanmaktadır. Fakat Afrika kıtasında kara büyü batıl bir hurafe olarak değil hayata yardımcı olan bir şey olarak görülmektedir. O vardır ve özellikle savaş zamanında birçok insanın hayatında büyük role sahip olmuştur. Liberya’da savaş boyunca mermiyi askerlerden uzaklaştıran şeyler her türlü olağan dışı eşya koruyucu olarak tanıtıldı.

Batı medyasında Liberya savaşı hükümet yolsuzluğunun ötesinde “Kabilecilik” ve Juju bir ikili olarak sunulma eğilimi gösterdi. Liberya savaşının sadece etnisiteye odaklanmayıp bu savaşın görünmezliği veya yaralanmamayı sağlayan ritüel malzemelerinin ve uygulamaların kullanımını da dahil ettiği için, bu “büyülü” savaş teknikleri ve savunmaları (çoğu zaman Juju olarak lanse edilen) da yabancı medyada öne çıkarılmaktaydı. Bu gücü kullanan neredeyse herkes savaşı bitirmeyi kabul etmez. Örneğin, Liberya iç savaşını takip eden Washington Post muhabiri savaşı şu ifadelerle tanımlamaktadır: “Bu savaş Sivrisinek lakaplı bir general ile yapılan bir savaştır. Askerlerin çatışmaya gitmeden önce uyuşturucu aldıkları ve tırnak uçlarını açık kırmızı renkle boyadıkları bir savaştır. Bu savaş savaşçıların düşmanlarına karşı dünyanın en akıl almaz zulümlerini gerçekleştirmeden önce kadın peruklarını, çoraplarını ve hatta Donald Duck cadı bayramı maskelerini giydikleri bir savaştır. Bu savaş, askerlerin çatışmaya gitmeden önce kıyafetlerini soyup “çırılçıplak askerler birliği” adını verdikleri asker birliğine ev sahipliği yapan bir savaştır. Bu savaş, genç çocuk askerlerin

76

bir elinde oyuncak ayı ve plastik bebekler bir elinde AK-47S (otomatik kalaşnikov model 47S) taşıdıkları ve oyuncak ayılarından zaferlerini ilan ettikleri bir savaştır. Bu savaş, savaşçıların “Juju”- Batı Afrika büyüsünün onları düşman mermilerinden koruyacağına inandıkları ve yüzlerini çamur ve makyajla boyadıkları bir savaştır. Tabi ki bu savaşın en zayıf noktasıdır ve kimse bunların savaşın uzatılmasında etkisinin olduğunu düşünmeyecektir, fakat etkisi vardır. Bu Afrika büyüsü ve batıl inançları, savaşın en zayıf noktası olarak sayılır, ancak neredeyse akıl almaz derecede korkunçtur. Bu vahşetin öncüleri; kendilerine oyuncu ve dövüş sanatları ustasından esinlenerek “Chuck Norris”, “tek ayaklı şeytan”, biraz gülünç olan “General Sivrisinek” ve “General Sivrisinek Spreyi” gibi şok edici isimler veren generallerdir. Bunlar arasında en kötü şöhretli çıplak ismi doğrulayan korkutucu savaş ağası “General Çırılçıplak”tır. O, çıplak vücutlarının her taraflarını muska ve nazarlıklar kaplayan tüm takipçilerine öncülük etmiştir ve hepsi çırılçıplak bir şekilde savaşmıştır.

General Çırılçıplak’ın gerçek adı Joshua Milton Blahyi idi, fakat nazarlıkları ve inancı nedeniyle çırılçıplak olarak tanınıyordu. Nazarlıkları sayesinde, çatışma boyunca şahsen 20.000 kişiyi öldürdüğünü iddia etmektedir. O, şok edici yamyamlık ve cinayet eylemleri yapan birisi olarak bilinmekteydi. Joshua Milton Blahyi, 11 yaşında rütbeli bir rahipti ve genç bir kızı öldürüp kalbini yediğinde ilk ritüel cinayetini işledi. Kumandan olmadan önce, Krahn kabilesinin başrahibi olarak hizmet etmekteydi. Zamanla Cumhurbaşkanı Samuel Doe hükümetinde başrahip pozisyonuna yükselmeyi başardı ve Doe’nun danışmanı olarak görev aldı. Savaşı kazanmak için büyülü güçlere muhtaç olan tek askeri lider değildi, Cumhurbaşkanı Samuel K. Doe da aynı şeylere inanıyordu. Doe, kara büyü tarafından korunduğunu ve birçok şey yapıp sorumluluktan kurtulabileceğini iddia etmekteydi. Savaş, doğası itibariyle korkunç eylemlerle doludur, fakat bu generaller ve askerler bu korkunçlukları en uç noktalara taşıdılar. Onlar, binlerce masum insanı savaş yüzünden ve çatışmalarda başarılı olmak ve tanrılarını tatmin etmek için öldürdüler. Ayrıca en çok korumayı onlar sağladığı için bebekleri kurban ettiler. Ritüel güç yarışmaları hem askerler hem de kumandanlar arasında iyi bir şekilde devam etmekteydi. Birbirilerine manevi kabiliyetlerini sergilemeleri ve birbirilerine meydan okumaları savaşı ve/veya Liberya halkını bağışlamadı. Önde gelen bir Liberya yazarı şunları hatırlatıyor: Samuel K. Doe, sadece mermi geçirmez olarak değil aynı zamanda uçak kazaları da dahil olmak üzere tehlike karşısında ortadan kaybolan bir güç olarak kabul edildi. Onun, başta Togo olmak üzere Afrika’nın her yerinden gelen Juju adamlarının oluşturduğu bir heyeti vardı. Birisini öldürmeden önce dua ettiğini iddia etmekteydi. Gücünü korumak için gerçekleştirdiği ritüellerden bazıları kan

77

içmeyi ve hamile kadınların fetüslerini yemeyi içeriyordu. Doe’nun ölümünden iki yıl sonra savaş geçici bir çıkmaza girdiğinde, doğaüstü güçlere sahip birisi olarak bilinen Doe’nun katili Prince Johnson, ölümünden sonra bile Doe’nun manevi gücünün Liberya halkının hala peşini bırakmadığını iddia etmiştir. Prince Johnson, rüyasında Liberya halkı arasında bölünmeye neden olan Doe’nun cesedinin karnında bir yüzük gördüğünü iddia etmiştir. Johnson savaşın uzamasının nedeni olarak Doe’nun ruhunun mezarının ötesinden gelen etkisi olarak yorumladı ve Doe’nun cesedinin çıkarılıp yakılmasını emretti.

Bu inançların etkileri Robert Kaplan’ın 1994 tarihli “Önümüzdeki Anarşi” adlı makalesinde belirtilmektedir. Bu makalede yazar Sierra Leone’de “Juju savaşçılarını” hepimizi içine alacak olan bir kaosun habercisi olarak nitelendirmektedir. Neden kimsenin savaştaki bu alışkanlığı tehlikeli olarak görmediğini merak ediyorum. Birgit Meyer, Peter ve Pels’ten alıntı (2003): Söz konusu bu ritüel tekniklere “kapanma ve karanlık” denir. Bu teknikler Batı Afrika’nın yukarı Gine Kıyısına entegrasyondan küresel Atlantik Köle ticareti sistemine entegrasyonunu çoğaltır.

1990’lı yılların ortalarında dünya basını Liberya’da gerçekleşen trajediden haberdar oldu. Savaşın haberini yapmaya giden birçok gazeteci genel olarak kendileriyle resim çektirmekten mutlu olan askerlerin sıradışı dekorasyonlarından ve teçhizatlarından büyülenmişti. Örneğin, onlar kendilerini mermilerden koruması için kullandıkları insan kemikleri veya farklı garip eşyayla dolaşıyordu. Gerçekte, birçok Liberyalı ve diğer Batı Afrikalılar, Liberya savaşının alışılmışın dışında ve korkunç olduğunu düşünmektedir. Açık olmak gerekirse, Liberya iç ve gerilla savaşları, karakterler, şiddet, vahşet, gerilim, barbarlık ve korkunçluk açısından diğer savaşları geçmiştir. Batı dini, mantıksız bir ruh gücüne dayandığı için ahlaki bir topluma uymayan bir animist inanç tarafından baltalanmaktadır. Burada ruhlar bir insanın başka insandan veya bir grubun başka bir gruptan intikam alması için kullanılmaktadır. “Liberya iç savaşında gerçekleşen zulümlerin çoğu Juju ruhları inanışına bağlanmıştır ve BBC Focus on Africa magazininde, komşu ülke Sierra Leone’de isyancıların önlerinde her zaman geriye doğru yürüyen ve nereye gittiğini görmek için aynaya bakan genç bir kadına sahip oldukları" söyleniyordu. Bu onu görünmez kılmaktaydı ve böylece düşman konumlarını aşarak orada muskalar gömerek isyancıların başarma şanslarını yükseltecekti.”

78

2.3. Mevcut Liberya’da çatışma sonrası sorunlar