• Sonuç bulunamadı

Savaşın Müslümanlar Üzerindeki Etkisi

3. Endülüs’ün Fethinden Puvatya Savaşı’na Kadar Siyasî-Askerî Gelişmeler

3.4. Savaşın Müslümanlar Üzerindeki Etkisi

İslâm dünyasının Puvatya Muharebesine karşı olan bakışı Avrupalılar ile taban tabana zıt yönde şekillenmiştir. Müslüman tarihçiler, savaşa İslâm dünyası açısından fazla değer atfetmemişlerdir, zira savaşın sonuçları Avrupa’daki Müslüman varlığını doğrudan etkilememiştir. Savaş, İslâm kaynaklarında ‘‘Belâtü’ş-Şühedâ’’ olarak aktarılmaktadır. Bu adlandırma ‘‘Şehitler yolu’’ manasına gelmektedir. İslâm tarihçileri bu savaşı Avrupalılar gibi hayati sonuçlar doğuran bir minvalde okumamışlar, akından dönen birliklerin dönüş yolunda uğradıkları bir çarpışma olarak değerlendirmişlerdir. İspanya’daki varlığın sürüyor olması ve zaten Frank bölgesine yapılan seferin fetihten ziyade bir akın faaliyeti olması hasebiyle Müslüman tarihçilerinin bu savaşın üzerinde yoğunlaşmamış oldukları görülmektedir.468 İslâm tarihçilerinin bu savaş üzerinde yeterince durmamaları, batılı tarihçilerin olayı çok fazla abartmalarına ve aşırı mübalağalı rakamlar verecek kadar savaşı ileri bir noktaya taşımalarına fırsat vermiştir.

Ancak Müslüman tarihçiler bu savaşın üzerinde fazla durmasalar da, Puvatya Savaşı sonuçları itibariyle, Müslümanlar açısından olumsuz etkileri olmuştur diyebiliriz. Müslümanları hüzünlendiren, ancak fetih aşkından geri bırakmayan bir savaş olmuştur. İç çekişmeleri hızlandıran ve gerileme sürecine götüren bir savaş olmuştur. Maneviyatın önüne maddiyat geçtiğinde, savaş sonuçlarının Müslümanların istemediği şekilde ortaya çıkabileceği gerçeği görülmüştür.

Zamanla bu savaş; şark-garb, kuzeyli-güneyli gibi iki tarafın karşılaşmasında sembol olmuştur. Her iki tarafın muhayyilesinde derin izler ve önemli etkiler bırakmıştır. Bu savaştan sonra, Müslümanlar da, Fransa’daki fetihlerini ağırdan almışlardır. Eskisi kadar hızlı olmasa da askerî akınlar devam etmiştir. Müslümanlar iki asır Fransa’da ve sekiz asır Endülüs'te egemenliklerini

468 Abdülkadir Aksöz, “Avrupa Tarihi’nde Bir Kırılma: Puvatya Muharebesi”, Turan İlim ve

sürdürmüşlerdir.

Bu değerlendirmeler ışığında Puvatya savaşının Müslümanlar üzerindeki etkisini şöyle özetleyebiliriz:

a. Müslümanlar açısından üzüntüsü ve acısı çok hissedilen bir savaş olarak tarih sahnesindeki yerini almıştır. Çünkü bu savaş, hem komutanlarının hem de başta tâbiînden olmak üzere çok sayıda müslümanın şehit olmasına sebep olmuştur. Bu savaşta Müslümanların birçok şehit vermesi ve tabiînden bazı seçkin insanların şehit olmasıyla, özellikle de başkomutan Abdurrahman b. Abdullah el- Gāfikî’nin savaş meydanında şehit düşmesiyle, Müslümanlar üzerinde olumsuz bir etki bırakmıştır. Touluse (Tuluz) savaşında komutan Semh b. Mâlik el-Havlânî ve birçok Müslüman şehit olduğu zaman, Abdurrahman el-Gāfikî’de derin izler bıraktığı gibi. Ancak bu üzüntü ve acı Müslümanları sarsmış olsa da onları i‘lâ-yı kelimetullâhı cihana yayma arzusundan vazgeçirmemiştir. Bu doğrultuda fetihlere yeniden başlamışlardır.

b. Bu savaş ile Müslümanların Fransa topraklarında bir süre duraklamasına neden olmuştur. Ancak bu süre fazla uzun sürmemiş Abdurrrahman el- Gāfikî’den sonra başa geçen valilerden bazıları tekrar güney Fransa bölgesinde fetih hareketlerine devam etmişlerdir. Böylece Puvatya'da Müslümanların durdurulması, her şeyin sonu anlamına gelmemiştir. Puvatya savaşını takip eden yıllarda fetihlerin hızının kesilmediği, halife Hişam b. Abdülmelik (105-125/724-743) tarafından yeni orduların bölgeye gönderildiği ifade edilmektedir. Buna göre Bu savaştan iki yıl sonra Müslümananlar Rhone vadisinde bulundular, Arles ve Avignon şehirlerini istila etmeyi başardılar.469 Bunun ötesinde Müslüman

İspanya, yüzyıllar boyunca dimdik ayakta durabilmiş, hatta kudreti bir miktar artmıştır.470 Kısaca Puvatya savaşıyla güney Fransa’da fetih

hareketlerinin duraklaması sürekli değil geçici olmuştur.

469 Watt, İslâm Avrupa’da, 27. 470 Watt, İslâm Avrupa’da, 23.

c. Müslümanlar Puvatya savaşında büyük miktarda toprak kaybına uğramamışlardır. Bu nedenle Avrupalıların büyüttüğü kadar Fransa için coğrafî bir kazanım olmamıştır. Sadece belli bir bölgeden geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle Müslüman Araplar, Endülüs ve Galya bölgesindeki topraklarının tümünü ellerinden bırakmamışlardır. Bilakis Müslümanlar geri çekildikleri Puvatya savaşının hemen ardından eskiden ellerinde olan yerleri geri almışlar, hatta iki asır daha Fransa'da varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak Abdurrahman el-Gāfikî’nin bu savaşı Araplar'ın Fransa topraklarındaki son ciddi çabası olmuştur. Elbette bundan sonra da fetih hareketleri devam etmiştir. Ancak bu savaş kadar Müslümanları etkilememiştir. Ayrıca hilafet merkezinden 10.000 km. uzaktaki güney Fransa'ya kadar giden Müslümanların bulunduğu bu nokta, İslâm tarihi boyunca, Müslümanların Fransa topraklarında ulaştığı en ileri yer olmuştur. Şimdiki Fransa’nın başkenti Paris’e 20 km. yaklaşma gayretini göstermişlerdir. Aynı zamanda bu sınır, Batı Avrupa’da Müslümanların ulaşabildiği son noktadır.

d. Bu savaş, o tarihe kadar Endülüs’de, Müslümanlar arasında (Araplar- Berberîler arasında) iç sükûneti ve birliği sağlayan, halklar arasında kaynaşmayı ve adaleti tesis eden Abdurrahman el-Gāfikî’nin şehit düşmesiyle, özellikle Afrika’da başlayan Berberî isyanlarının Endülüs’e de sıçramasına kapı açmıştır. 123/741 yılında kuzey Afrika'da başlayan Berberî isyanları Endülüs'e de sıçramıştır. Bundan sonra gelen valiler aynı zamanda bu Berberî isyanları ile de uğraşmak zorunda kalmışlardır.471 Bundan sonraki yıllarda Emevi devletinin yıkılmasına

doğru ileyen süreç bu bölgeyi de etkilemiştir. İç anlaşmazlıklar, Arapların kendi aralarındaki problemleri, Arap-Berberî çekişmeleri Endulüs'te bazı dâhilî sıkıntıları doğurmuştur. Böylece Müslüman fâtihler, enerjilerini savaş meydanlarında düşmanlara karşı değil,

birbirlerine karşı kullanmaya başlamışlardır.472

e. Puvatya savaşı, tarihi olayların meydana gelişinde, dinî ve siyasî faktörlerin yanında içtimaî ve iktisadî faktörlerin de etkili olacağını göstermiştir. Müslümanların bundan sonraki fetih hareketlerinde, bu durumu da göz önünde bulundurmaları gerektiği gerçeğini ortaya çıkmıştır. Bunun en acı örneğini ganimetlerini yanlarında taşırken tatmışlardır. Ganimete verdikleri önemden dolayı savaş sırasında ordu düzenelerini kaybetmek suretiyle yaptıkları hata onlar için bir ders niteliğindedir.

f. Bu savaş Müslümanların bu topraklardaki fetih coşkusunu bir müddet geri bırakmıştır. Daha sonra iç çekişmelerle gerileme süreci içerisinde Avrupa kıtasından çekilmelerinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Ancak İslâm ordusunun büyük bir bölümünün geri çekildiği gerekçesiyle, ilk dönem İslâm tarihçileri, bu savaşı diğer savaşlardan farklı olmadığı için önemsememişlerdir. Bu savaşın sıradan bir savaş olduğunu, diğer savaşlardan farklı olmadığını; ancak kazanan tarafın bu defa Franklar olduğunu söyleyenler de olmuştur. Bazı tarihçiler de, savaş sonunda Müslümanların güney Fransa’yı terk etmek zorunda kaldıklarını belirtmişlerdir. İslâm tarihçileri, bu savaşın Avrupalılar tarafından büyütüldüğünü kadar bir kıymet taşımadığını hissettirmek için, tarihe detaylı kayıt düşmek istememişlerdir. Elbette bunda, komutanlarının ve çok sayıda Müslümanın şehit olması ve bu acı durumu unutma yahut hatırlamama isteğide olması da söz konusudur. g. Müslümanların gayri-müslim ülkesinde girişilen büyük fetihlerde

komutanlarının ölümü, her ne kadar bir başarısızlıkmış gibi görünse de, aksine Müslümanlar, bu kişilerin şehit mertebesine ulaştıklarına inanarak, o kahramanlarla gurur duymuşlardır. Bunlardan 102/721 yılında Toulouse’da Akitanya dükü Eudes karşısında Semh b. Mâlik el- Havlânî, 107/726 yılında Anbese b. Suhaym el-Kelbî, 114/732 yılında Puvatya’da Abdurrahman el-Gāfikî örnek olarak gösterilebilir. Kısaca

dînî anlayış onların fetih azmini kaybettirmemiştir. Bu savaş onları ana gayelerinden saptırmamıştır. İ‘lâ-yi kelimetullâhı için Allah yolunda yapılan her cihad ve akabinde şehitlik, inanılarak girilen her savaşta Müslümanlar için ana gaye olmuştur.

h. Müslümanlar biraz daha sebat etseler ve ganimet beklentisi içinde olmasalardı zafer kazanma durumunda olacaklardı. Manevî hedeflerden uzaklaşılmadığı sürece, zafer daima Müslümanlardan yana olmuştur. Maddî hedefler ön plana çıktığında ise, mağlubiyetler de yaşanmıştır. Her mağlubiyette yaşanan üzüntü gibi bu savaşta Müslümanları üzmüştür. Müslümanlar, bu savaş sayesinde, savaşlarda sebat ettiklerinde ve Allah’ın uğrunda cihad etmek gayesi içinde olduklarında Allah (c.c.) zafer nasip edeceğini, ancak dünyalık bir metâ için çaba harcadıklarında ise her türlü sonuca açık olduklarını bir kez daha hatırladılar. Manevî yüce hedeflerden sapılmadığı sürece mükâfat göreceklerini, maddî hedefler ön plana çıktığı veya iç anlaşmazlıklara düşüldüğü zaman ise sıkıntı çekeceklerini idrak ettiler.