• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM III: İLGİLİ YAYIN VE ARAŞTIRMALAR 3.1 SANAT EĞİTİMİ

3.1.2. Sanat Eğitimi Kavramının Tanımı

Sanat eğitimi; hem ussal hem duyusal eğitim anlayışı olup, kişinin düşünsel ve duygusal alanda eğitimini gerçekleştirmek, yaratıcılığını geliştirmek ve bireyi estetik bir bilince ulaştırmak amacını taşıyan bir süreçtir diyebiliriz. Sanat eğitimi, okul öncesi çağda başlaması gereken, dolayısıyla uzun bir zamanı kapsayan, yaratıcılığı hedefleyen bir süreç olup, aynı zamanda iyi bir sanat eğitimcisinin işidir.

Sanat eğitimi,yeni bir tanım olarak sanat ve bilim çevrelerince benimsenmiş görünse de, terim, kavram ve kapsam olarak tam yerine oturduğu söylenemez. Çünkü bugüne kadar bu terim yerine ya da alanı belirlemeye yönelik kullanılan terimler oldukça fazladır. (resim-iş, sanat öğretimi, sanat yoluyla öğretim, estetik eğitim, güzel sanatlar eğitimi, plastik sanatlar eğitimi, sanata doğru eğitim, temel sanat eğitim v.b.) (Yolcu,2004:86)

Elbette tüm bu kavramlar dersin tanımına, kapsamına yönelik karmaşaya neden olmakta, zihin karışıklığı yaratmaktadır. Bu karmaşıklığın başlıca nedeni, değişen eğitim politikaları süreçlerinde dersin amacına yönelik olan değişik anlayışlarda olabilir. Örneğin;Herbert Read, Klaus Kowalski “sanat yoluyla eğitim” anlayışını savunan eğitimcilerdendir. Wienecke’ye göre ise “sanat için eğitim” anlayışı geçerlidir. Bu anlayışlar doğrultusunda da her defasında bu eğitimin tanım olarak adlandırılmasının ne olacağı sorunsalı da beraberinde gelmiştir. Sanat eğitiminin usçu mu yoksa duyusal bir yaklaşımla mı ele alınması gerekliliği sürekli tartışılmış, buna yönelik kuramlar ortaya atılmıştır. Dolayısıyla sanat eğitimini tanımlamak konusunda da sıkıntılar yaşanmış, ortaya atılan kuramlara göre de tanımlar belirlendiği görülmektedir. Tanımlar bir anlamda da içeriği açıklar nitelikteki açıklamalardır, bir anlamda da sanat eğitimi tanımı, hedeflenen amaçları genel olarak ortaya koyar nitelikte olmalıdır. Ortaya konulmuş tüm tanımların perspektifinden bakıldığında, irdelenmiş tüm kuramların bütünlükçü bir sanat eğitimi anlayışını gerçekleştirmeye yönelik olduğunu görürüz. Sanat eğitimini bireyin hem estetik, yaratıcı, özgün fikirlere sahip, sanat eserlerinin değerini bilen, sanat tarihi süreci hakkında bilgi sahibi olabilen niteliklerini vermek anlamında uygulanan bir ders niteliğinde düşünmek; hem de sanat eğitimini kişiliği geliştirmede, topluma duyarlı bireyler yetiştirmede, diğer derslere olan ilgisini ve başarısını artırmada, sadece diğer derslere değil, yaşamın her alanına yönelen, çok yönlü bireyler yetiştirmede uygulanan bir ders niteliğinde düşünmek, bu kuramların hepsini birden kapsayan bir düşünme biçimidir. Çünkü sanat eğitimi oldukça kapsamlı, kapsamlı olmasından kaynaklı da uzun bir eğitim süreci gereksinmektedir.

...Ülkemizde, bu konu ile ilgili olarak özellikle 1992’den bugüne değişik toplantılar, paneller ve yayınlar yapılmış; ne yazık ki herhangi bir sonuç alınamamıştır. Geniş katılımlı olarak, ilk kez 1995 yılında Gazi Eğitim Fakültesi’nde yapılan ve Resim-İş Eğitim bölüm başkanlarının ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin katıldığı toplantıda adlandırma sorunu tartışılmış ve önerilerde bulunulmuştur. Yapılan öneriye göre, eğitim fakültelerinde yer alan ilgili bölümün adının “Sanat Eğitimi Bölümü”, ilk ve ortaöğretim kurumlarındaki resim ya da resim-iş dersi adının da “Sanat” veya “Sanat Eğitimi” olarak değiştirilmesi; ilgili öğretmenin adının da “Sanat Öğretmeni” olması öngörülmüştür. Ne var ki, bu önerilerin hiçbiri gerçekleşmemiş, derslerin adı bugün de (2004) önceki adıyla kullanılagelmiştir. (Yolcu,Kasım 2004:87,88)

Burada tezin kapsamı açısından kastedilen ders “Resim-İş Eğitimi” dersidir. Resim-İş Eğitimi dersinin adı, 2005 yılında yapılan değişiklikle de Görsel Sanatlar Eğitimi olarak değiştirilmiştir. İlköğretimin birinci kademesinde görsel sanatlar adı ile uygulamaya geçirilmiş; ikinci kademede ise bu uygulamanın 2006-2007 eğitim- öğretim yılında başlayacağı yayınlanmıştır. Bu aslında genel bir kavram olup, tüm görsel olan sanatları kapsarken, ilköğretimde Görsel Sanatlar Eğitimi adı altında işlenen ders yine Resim-İş Eğitimi olmaktadır.

Sanat eğitimi, okullarda bugün yer alan Resim İş dersi karşılığı olarak kullanılmak istenen bir kavramdır...Resim İş dersi, sanat eğitim, sanat öğretimi, estetik eğitim, temel sanat eğitimi, sanat yoluyla eğitim, sanata doğru eğitim...gibi birçok tanım ve kavram, ülkemizde oldukça yerleşmemiş bir durumu sergiler. (Kırışoğlu,Temmuz 2005:2)

Kavramın tam olarak yerine oturmaması bir çok nedene bağlanabilir. Ancak tezimizde sanat eğitimi ile kast edilen,resim iş dersinin bireye kazandırdığı nitelikler ile ilgilidir. Bu dersin hedeflediklerinin bireyde oluşturacağı kazanımların bilgisine erişebilmektir.

Sanat eğitimi, “plastik sanatlar” olarak anlaşılmaktadır. Resim-İş eğitimi kapsamını; uygulamalı çalışmalar, sanat eseri inceleme(eleştiri),sanat tarihi ve estetik eğitimi oluşturur.

“...sanatsal öğrenme büyümenin doğal ve otomatik bir sonucu değildir.” (Kırışoğlu, Temmuz 2005:101)

Sanat eğitimi, insanın duymasını, hissetmesini ve görmesini sağlayan bilgilendirme ve yönlendirme sürecidir. Sanatsal gelişme kendi başına, bireyin bedensel büyümesine ve zihinsel gelişimine paralel olarak kendiliğinden gelişen bir nitelik değildir. Böyle olsaydı sanat eğitimi ile hedeflenen ideal insan modeline ulaşmak konusunda hiçbir kaygı ya da sıkıntı yaşanmayacaktı. Dolayısıyla hedeflenen kazanımlar, sanat eğitimi sürecinden geçen bireylerin edinebilecekleri kazanımlardır. Doğal olarak ya da kendiliğinden gelişen bir süreç olsaydı, bireyler evlerinde resim

etkinlikleri gerçekleştirerek sanatın bilgisine erişebilirlerdi. Aslında yalnızca sanatın bilgisine erişmenin de ötesine geçerek, sanatın bilgisi ve deneyimi ile insan olmakla ilgili değerlere de ulaşmanın yolunu açan bir eğitim olma özelliği ile de diğer alanlara karşı özgün bir nitelikle de karşımıza çıkar sanat eğitimi.

...Sanat eğitiminin örgün ve yaygın eğitim içindeki tanımını şöyle yapmak mümkündür: Kişinin duygularını, düşüncelerini, izlenimlerini, yetenek ve yaratıcılığını estetik bir düzeye ulaştırmak ve bu düzeyde bir anlatıma ulaştırabilmek amacıyla yapılan eğitim faaliyetlerinin tümü. (Yolcu,Kasım 2004:88)

Sanat eğitimi kişinin kendisini psikolojik, zihinsel ve duygusal açılardan ifade etme sürecidir. Bu süreç, planlanmış, amaçları ve bu amaçlar sonucunda oluşacak davranışların tespit edildiği bir süreçtir. Her bireyde varsayılan yaratıcı potansiyelin ortaya çıkarıldığı, ortaya çıkarılan potansiyelin de geliştirilmesi amacını güden bir eğitimdir. Bireyin kendini anlatışına, çevresini algılamasına, çevresini anlatış biçimine estetik kaygıyı da kazandıran bir eğitim olma özelliğinden dolayı, insanın sağlıklı ruhsal gelişim sürecini de destekleyen bir amacı da güder.

Duymayı, hissetmeyi, görmeyi, seçmeyi bilinçli yaşayan birey ancak yaratıcı, paylaşımcı, sentez yapabilen, çözümleme yetisine sahip kişidir. Geleneksel eğitimde öğrencinin pasif konumda oluşunu düşünürsek, sanat eğitiminin tüm bu süreçleri öğrenciye yaşatması bakımından ne derece önemli bir eğitim olduğunun farkına varabiliriz. Sanat eğitiminin başlıca amaçlarından biri de her defasında yeni bir şey ortaya koyabilmektir, yeni bir düşünüş, yeni bir buluş gibi.

“Sanat yoluyla eğitim”, “sanat için eğitim” ikileminin oluşmasında, yıllardır süregelen toplumsal bir tartışmanın da payı var diye düşünülebilir. Kimileri “Sanat sanat içindir” derken, kimileri de “Sanat toplum içindir” düşüncesini savunur. Oysa sanat öyle geniş bir anlamı içerir ki, hem sanat sanat içindir, hem de toplum için. Sanatçının içinde hem kendini ifade etme ihtiyacı, hem de anlaşılma ihtiyacı birlikte şekillenir. Kendini ifade eden sanatçı toplumsal gerçeklerin de bir aynası durumundadır. Sanatçı kişi kendini toplumdan soyutlayamaz, çünkü yaşadığı

dünyaya karşı duyarlı bir kişilik taşır. Değer yargıları gelişmiştir ve bu doğrultuda eser verir.

“Eğitimsel anlamda sanatsal öğrenme, öğretici ile öğrenen(öğretmen-öğrenci) arasında önceden programlanmış estetiksel etkinlikler çerçevesinde oluşan amaçlı, anlamlı ilişkilerle gerçekleşir....” (Artut, Eylül 2004:87)

Sanat eğitiminde Artut’un da değindiği gibi amaçlı ve anlamlı bir süreç söz konusudur. Resim etkinliği hiçbir zaman öğretmenin sadece konuyu öğrencilere söyledikten sonra masasına oturup, öğrencilerini karşıdan izlediği bir eğitim-öğretim tarzı değildir. Öğretmenin aktif olarak öğrencileri ile birlikte çalışması, yeni düşüncelerin ışığında eserlerin oluşturulması ve bu ortamın öğretmen tarafından önceden planlanması gerekliliği vardır. Uygulanan her etkinliğin bireye kazandıracağı nitelikler önceden düzenlenirken, öğretmenin deneyimi ve birikimi de, planlanmış olanların dışında gelişen doğal ortamı da karşılayabilecek nitelikte olmalıdır. Böylesi bir etkinlikten amaçlı ve anlamlı ilişkiler olarak söz edebiliriz.

“Sanat eğitimi, bireyin tüm ruhsal ve bedensel eğitimi bütünlüğü içinde estetik kaygı, düşünce ve görüşlerinin geliştirilmesini yetenek ve yaratıcılık gücünün olgunlaştırılmasını, sanatsal değerlere hoşgörü ile yaklaşma çabasını esas alır.” (Artut, Eylül 2004:91)

Resim İş eğitimi etkinlikleri bireyin ruhsal, kişisel, bedensel, zihinsel işlevlerinin işin içinde olduğu bir bütünlükle gerçekleştirilir. Tüm bu işlevlerin yaratıcılık anlayışı ile geliştirildiği, yaratıcılığa yönlendirilen bu işlevlerin de estetik kaygı ile oluşturulmasına olanak tanıyan bir anlayışla ele alındığı bir eğitim anlayışıdır sanat eğitimi.

Sanat eğitimi aslında hem sanat üreticisi hem de sanat tüketicisi yetiştirmeye yönelik bir eğitim sürecidir. Sanat üreticisi yetiştirmek; akademik eğitimi alarak bir ressam ve resim öğretmeni olma amacını güden bireyler için geçerli olup; bilinçli bir sanat tüketicisi yetiştirmekse; sanat bilincine erişmiş, bilgisel, bilişsel, duyusal ve

duygusal eğitim ihtiyaçları sanat eğitimi yoluyla karşılanmış bireyler yetiştirmek anlamına gelir. Sanat eğitimi bu iki amacı da kapsar.

Sanat eğitimi bir el becerisi dersi değildir. Sanat eğitimi, toplumun bir kesiminin ve hatta bazı eğitimcilerin bile düşündüğünün tersine “bu derse yeteneğim yok, elimden bir şey gelmez” anlayışından uzak olan bir derstir. Çünkü her birey kendisine özgü bir yetiye sahiptir ve bu yeti sanat eğitimiyle geliştirilebilir. Amaç, yetiştirmek durumunda olduğu her bireyi yaratıcılığa yöneltip, eğitim-öğretimin ve sanat eğitiminin tüm ereklerine sağlıklı şekilde ulaşabilmektir.

Sanat ve eğitim kavramları birbirinden ayrı düşünüldüğünde farklı tanımlar ortaya koymak mümkün. Fakat “sanat eğitimi” dediğimizde; “sanat yoluyla eğitim”, “sanata yönelik eğitim” gibi kavramlardan söz etmek gerekliliği ortaya çıkar. Tarihsel gelişim süreci içerisinde bu kavramlar ele alınmış, üzerinde uzun, yoğun tartışmalar geliştirilmiştir. Yine tarihsel süreç içinde ülkelerin siyasi politik durumlarına, ülkelerin kültür politikasına yönelik olarak değiştirilmeye, buna göre planlanmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla bu iki kavramdan biri koşullara göre önem ve değişiklik kazanmıştır. Öncelikle bu kavramları tek tek alıp incelemek ve eğitim dizgesi içinde yerlerinin ne olduğunun bilincine varmak gerekliliği vardır.

Sanat eğitimi, çocuğun çevresini, kendisini anlamasında, çözümlemesinde etkili bir eğitim sürecidir. Bu süreçte keşfettiği şeyler doğrultusunda çocuk yeni bilgiler edinecek, yeni ve eski bilgileri sentezleyerek yepyeni bilgiler ekleyecek, değişik bilgiler arasında ilgiler kuracak, davranış ve kişilik gelişimini olumlu yönde gerçekleştirecek fırsatı ve ortamı bulur. Her çocuk kendi kültürel çevresinde büyür, yetişir, öğrenir. Bu çevrenin bakışıyla bakar biraz da yaşama. Eğitim bu bildikleri arasından yanlışları ayıklar yerine yenilerini ve doğruları koymaya çabalar. Sanat eğitimi yoluyla da bireyin kültürel çevresiyle iletişimi daha güçlü ve anlaşılır olacaktır. Çağdaş sanat eğitimi çevresine duyarlı bireyler yetiştirmeyi hedeflerken, çevresiyle yararlı bir etkileşim içine girmesine, estetik ihtiyaçlarını karşılamasına, ürün ortaya koyabilmesine, yorumlama yetilerini geliştirmesine fırsat tanır ve bireyin kendi yaşantısını daha anlamlı hale getirebilmesini gerçekleştirir.

Yaratıcı düşünme uzun bir eğitim sürecini kapsar. Bu süreçte kişi kendi kişiliğinin oluşumunu gerçekleştirirken, buluş yapma yönünde önemli adımlar atar, dolayısıyla eğitim-öğretim süreci kalıcılık özelliği kazanır. En çok yakındığımız durumlardan biri olan ezberci yaklaşımdan uzaklaşmanın tek yoludur yaratıcı olabilmek. Yaratıcılığını ortaya çıkarabilme ve yaratıcılığını geliştirebilme fırsatını sağlama yolu da sanat eğitiminden geçer.

Yaratıcı ortam sağlanırken, birey yetenekli ve yeteneksiz şeklinde iki farklı kategoriye ayrılmaz. Sanat eğitimi faklı özelliklere sahip her birey için gereklidir. Burada her bireyin farklı özellikleri doğrultusunda yaratıcı olması hedeflenir. Elbette yine sanat eğitimi yaratıcı olan ve yaratıcı olmayan şeklinde bireyleri sınıflamaz. Kişinin ahlaklı, toplumun yüce değerlerini kavrayabilen biri olarak yetişmesi elbette bireyin topluma uyumu, sağlıklı bir birey olarak yetişmesi anlamına gelmektedir. Toplumun var olan değerlerinin yanında yenilerini yaratma yetisi de yine sanat eğitiminin işidir. Topluma yararlı, ben duygusundan çok kendisiyle birlikte başkalarının da çıkarlarını gözeten, bütünlükçü düşünen bir zihniyetin oluşumuna her toplumun ihtiyacı vardır.

İnsana ait tüm duygu ve düşünceler renkler ve biçimlerle somutlaştırılır, birey bu somutlaştırma uygulamasının içinde kendisi ile baş başa kaldığı için kendine birtakım sorular sormaya başlar. Yaptığı şey bir çeşit sorgulamadır, eleştiridir aslında. Tüm bu süreçlerin sonunda da kişiliğin geliştiği görülebilir.

Sanat eğitimi için; bir bütünlük içinde, bireye estetik bilinç kazandıran, değer bilincini geliştiren, ruhsal açıdan denge kurabilme yetisini veren, topluma duyarlı ve sorumlu, kendini tanıyan ve gerçekleştiren, sanat eserine ilgi duyan, değerini bilen, yaratıcı bireyler yetiştirme açısından ele alınan hedeflerin amaçlarına ulaşma sürecidir diyebiliriz.