• Sonuç bulunamadı

∼ 20 ∼

—Acele etmesek iyi olur. Hele ortama bir ayak uyduralım, gerisi kolay…

Garson, yetmişlik rakıyı mezelerle birlikte Cebbar’la Behçet’in önüne bırakıp ayrıldı. Cebbar, rakıyı açtı, bardakları doldurdu. Gece geç saatlere kadar içip, plânlarını şekillendirdiler.

***

Sabah vaktiydi. Cemil ve eşi sohbet ederek kahvaltı yapıyorlardı:

…Demek adamlar iş başı yaptılar! Akşam, adamları pek gözünün tutmadığını söylemiştin.

—Tutmadı, evet. Bana bir bardak daha çay versene. İçip hemen gitmem gerekiyor. İşlerimiz çok yoğun…

Cemil, kahvaltısını yapıp, eşiyle vedalaştıktan sonra, iş yerine geldi. Kendisini her zamanki gibi kapı önünde sekreteri Canan karşıladı:

—Günaydın Cemil Bey. Behçet Bey geldi. Kapı kilitli olduğundan aşağıya indi. Az sonra gelir.

—Gelsin bakalım. “O’na da bir anahtar lâzım” diye, mırıldandı.

—Efendim, bi’şey mi söylediniz?!

Cemil, konuşmadan kapısını açıp, ofisine girdi. Günlük iş plânını sumeninden çıkartıp önüne koydu. Bilgisayarını açıp, çalışmaya başlayacaktı ki; tam bu sırada kapısı açıldı. Gelen Behçet’ti:

—Günaydın. Hani benim masam?

—Personel müdürüne çık. O, sana depodan bir masa ayarlasın.

—Baksana sen! Neden telefon edip, masamı yollamasını söylemiyorsun da beni oraya kadar yolluyorsun? Hemen telefon et!

Cemil, başını kaldırdı. Meşhur kısık bakışlarını Behçet’in gözleriyle buluşturdu. Alaycı bir yüz ifadesiyle:

—Emriniz olur, dedi; Mustafa Bey’e telefon ederek, bir masa yollamasını istedi. Yarım saat sonra Behçet’in masasıyla koltuğu geldi. Behçet yalnız başına masasını kurdu, koltuğuna geçip oturdu:

—Hışt, alo. O bilgisayarda ne iş yapıyorsun? İlminden ben de faydalansam fena mı olur?

Behçet’in lâubalî konuşmaları, Cemil’i çileden çıkarıyordu.

İş yerinde olmasa, O’na bir güzel dayak atardı, ama iş yerindeydi ve yapılması gereken önemli işleri vardı; sabrediyordu:

—Senin kafan böyle şeylere basmaz aslanım. Senin mesleğini icra edeceğin yer değildir burası. Sokaklar senin gibi serserilerle doludur. Git, mesleğini orada icra et. Konuşurken de benimle edepli konuş.

—Seninle işimiz var be! Ne aksi adamsın öyle! İki kelâm etmeye gelmiyorsun, dedikten sonra;, “sen de bir gün düzeleceksin” diye, söylendi. Bu mırıldanmayı Cemil duymuştu, ama…

Telefon görüşmesi yapmakta olan Canan, görüşmesini tamamladıktan sonra Cemil’in makamına geldi:

—Efendim, başkanımız sizi bekliyor…

—Tamam Canan. Ben gelene kadar benim yerimde durur musun?

Canan, zoraki bir gülümsemeyle:

—Tabi Cemil Bey, dedi, Cemil’in koltuğuna oturdu.

Behçet, gözlerini bu güzel ve şık bayana dikti:

—Hey bayan! Sen ne kadar da güzel şeysin öyle. Valla, adın sana çok yakışıyor…

Canan suskundu, konuşmak istemiyordu. Başını öne eğmiş, biran evvel Cemil’in gelmesini bekliyordu.

***

Sanal Cinayet

∼ 22 ∼

…Az evvel Nergis Holding’in başkanı Naci Bey ile Kortun Holding’in başkanı Lütfi Bey aradılar. Biraz sonra burada olacaklar. Galiba önemli sıkıntıları var. Onlarla görüşürken, seninde yanımda olmanı istedim. Birer kahve içer miyiz Cemil?

—Sağ olun başkanım. Ben çay alayım.

Az sonra Kahve ve çay geldi. Henüz birkaç yudum almışlardı ki, tüm zarafetiyle Filiz Hanım içeri girdi:

—Efendim, Naci Bey ve Lütfi Bey geldiler.

—Hemen içeri al onları kızım.

Lütfi Bey ve Naci Bey, tebessüm ederek içeri girdiler.

Önce Naci Bey, ardından Lütfi Bey, Tayfun Bey’in elini sıktılar:

—Hoş geldiniz, nasılsınız?

—Hoş bulduk dostum. Biz iyiyiz…

Cemil, oturduğu yerden kalkıp, misafirlere “hoş geldiniz”

dedi ve yerine oturdu. Tayfun Bey, bakışlarını iki dostu üzerinde gezdirdi:

—Konu nedir Naci Bey?

—Konumuz; şirketlerimizi büyüttük, çoğalttık. Türkiye içindeki çalışmalarımız tamam gibi, ancak yurt dışına da açılmak istiyoruz. Siz, dünyanın saygın iş adamlarındansınız. Çok tanıdığınız var. Faaliyetlerimize uygun birkaç iş adamıyla bizi tanıştırmanı isteyecektim.

—Hangi alanda?

—Tekstil alanında bağlantı kurarsanız, bizim için iyi bir başlangıç olur.

—Naci Beyciğim, senin isteklerini önemsiyorum. Biz, eski dostlarız; ancak senin yurt dışı bağlantılarını ben takip edemeyeceğim; çünkü hafta sonu yeni bir iş bağlantısı yapmak üzere Almanya’ya gideceğim. Vekilim Cemil, senin sorununu ben gelmeden çözer. Bu konuda kalbini ferah tut.

—Sen tamam dedikten sonra…

Tayfun Bey, Naci Bey’den sonra Lütfi Bey’e yöneldi:

—Sizin konunuz nedir Lütfi Bey?

Lütfi Bey, oturduğu yerden şöyle bir toparlandı. Elini çenesinde gezdirdi:

—Ben de aynı konuyla ilgili senden yardım isteyecektim.

—Demek siz de yurt dışına açılmak istiyorsunuz? Peki, hangi alanda?

—Oyuncak sanayi. Düşüncem; ya Korelilerle, ya da Çinlilerle iş birliği yapmak.

Tayfun Bey’in yanaklarında ince bir çizgi oluştu.

Bakışlarını Cemil’e çevirdi:

—Cemil, bu işleri çözebilecek kimler var?

Cemil bir an düşündü:

—Birkaç sene evvel Koreli Wang’la bir iş görüşmesi yapmıştınız. Onların bu iş için uygun olabileceklerini düşünüyorum efendim.

—İyi ama onlar oyuncak sektöründen çıkacaklarını söylemişlerdi, unuttun mu?

—Hayır, unutmadım efendim. Belki çekilmemişlerdir.

Çekilseler bile hâlâ çevreleri vardır, diye düşünüyorum.

Tayfun Bey ince, kır düşmüş bıyığını sıvazladı:

—Haklısın. Bu işlerle bizzat ilgilenmeni istiyorum. Ben gelmeden de bu işleri hallet. Ayrıca sık sık depoya git, sevkiyatları denetle.

Talimatları alan Cemil, kalkmak için hazırlanmaya başladı:

—Siz merak etmeyin efendim. Her şey kontrol altında olacaktır.

—Peki Cemil. Sen işlerinin başına dön. Raporları da eksiksiz tamamla.

Cemil çıktıktan sonra, Tayfun Bey, iki dostuna yöneldi:

Sanal Cinayet

∼ 24 ∼

—Siz siz olun, şirketlerinizde birkaç yetenekli eleman bulundurun. Cemil benim sağ kolumdur. Çok zeki ve yırtıcı bir yaradılışı vardır. O varken asla gözüm arkamda kalmaz.

Göreceksiniz, ben gelmeden bu işleri halletmiş olacaktır.

Naci Bey, cılız sesiyle mırıldandı:

—İnsan evlâdı bulmak çok zor dostum. Hiç kimseye güven kalmamış.

Lütfi Bey’in de suratında bir memnuniyet çizgisi oluşmuştu:

—Ben kalksam iyi olacak dostum. Kalbimizi ferahlattın.

Senin gibi bir dostum varken, rahat rahat işlerimin başına dönebilirim artık. Müsaadenizle.

Tayfun Bey, gitmeye hazırlanan dostlarını uğurlamak için ayağa kalktı:

—Güle güle. Döndüğümde tekrar görüşeceğiz.

***

B

ehçet’le Cebbar, holding çalışanlarını daha yakından tanımak istemişlerdi. Tanışmak için ilk girdikleri servis, personel servisiydi. Behçet, elindeki iri taneli tespihini sallayarak bir personelin yanına yaklaştı:

—Hey küçük hanım! Şu anda yaptığın iş hakkında bilgi verir misin?

Kız, zayıf cüssesiyle, titreyerek oturduğu yerden kalktı:

—Kim olduğunuzu öğrenebilir miyim?

Behçet, sırıttı, sesini daha da yükseltti:

—Ben Behçet! Yanımdaki de Cebbar! Anlaşılmayan bir şey var mı?

Kız, titrek bir sesle cevap verdi:

—Ben Aylin. Altı yıldır burada çalışıyorum. Personel dosyalarını tutuyorum.

—Personel dosyalarını tutmak bir marifet mi? Hangi okuldan mezun oldun sen?

—Marmara Üniversitesi’nden mezun oldum.

Behçet, başını kıza yaklaştırdı, gözlerini iyice açtı:

—Haa! Güzel! Şurada personel dosyalarını tanzim etmek için dört yıl okudun öyle mi? Yazık, çok yazık!

Kızın sıkıntısı büyüyordu. Bir anda vücudundan ter taneciklerinin yuvarlandığını hissetti. Cebbar, Behçet’in personelle diyalogu bitince bir erkek personele yöneldi. Elindeki tespihi personelin gözüne sokarcasına uzattı:

—Ayağa kalk! Adını söyle!

Delikanlı, endişeli bakışlarıyla, ayağa kalktı:

—Adım Harun! Peki, ama siz kimsiniz?

—Az evvel kim olduğumuzu söylemiştik. Biz, Tayfun Bey’in kuzenleriyiz. Artık bu holdingde biz de varız. Çalışmaya başlamadan evvel bu holdingin kimlere emanet edildiğini görmek istedik.

Delikanlı, yutkunarak;

—Ya! Demek öyle! Hoş geldiniz o zaman, diyebildi ancak.

Behçet, Cebbar’a seslendi:

—Gidelim kuzen. Gördük bu holdingin kimlere emanet edildiğini.

Tam çıkacakları sırada, Personel Müdürü Mustafa Bey’le karşılaştılar. Bu tatsız karşılaşma Mustafa Bey’i şaşırtmıştı:

—Merhaba beyler! Nasılsınız?

Sanal Cinayet

∼ 26 ∼

Mustafa Bey’in bu nazik sözlerine karşılık; Cebbar, Mustafa Bey’i omzundan iterek cevap verdi. Mustafa Bey, personelleri karşısında aşağılanmasına bozulmuştu:

—Allah Allah! Ne iştir ya, diye arkalarından söylendi.

Kendine soru sorulan Aylin yerinden kalktı. Kızarmış suratında kısa bir süre ellerini gezdirdi:

—Mustafa Bey! Bunlar gerçekten patronumuzun kuzenleri mi? Şayet öyleyse; bu holdingin bunlardan çok çekeceği var demektir. Patronumuz böyle bir hatayı nasıl yaptı, anlayamıyorum.

Mustafa Bey, boş bir sandalyeye oturdu. Gözlüğünü yavaşça gözlerine yerleştirip; tedirgin bir halde, pantolonunun arka cebinden çıkardığı mendiliyle çıplak kafasında biriken ter taneciklerini sildi:

—Patronun işine akıl erdiremiyorum. Söyleyin bana, buraya neden gelmişler?

Harun ayağa kalktı. Sinirinden eli ayağı titriyordu:

—Bizlerle tanışmaya gelmişler. Artık burada çalışacaklarmış! Sanki şehir eşkıyası gibiydiler.

—Zaten öyleler. Hapisten yeni çıkmışlar. Tayfun Bey, onlara acıdığından burada çalışmalarına izin verdi. İkisi de üniversite mezunu…

Mustafa Bey, bunları anlatırken; çalışanlar da karamsar ifadelerle birbirlerinin suratlarına bakıyorlardı.

—Bu konu burada kapanacak. Hiç kimse konuyla ilgili tek kelime etmeyecek. Anlaşıldı mı arkadaşlar? diye, personellerini uyardı.

Harun, tekrar ayağa kalktı:

—Peki, ama neden? Adamların ne kadar olumsuz oldukları ortadayken, hiç kimse bunları uyarmayacak mı?

Resmen hakaret ediyorlar, resmen patronluk yapmaya çalışıyorlar!

Mustafa Bey, elini Harun’a doğru uzattı:

—Otur, otur! Seni anlıyorum. Cebbar, birkaç güne kadar buradan ayrılacak. Behçet’in de kulağını çekerim, meraklanmayın.

Cebbar’ın az evvel Mustafa Bey’i nasıl itelediğini gören personeli, şaşkın bir yüz ifadesiyle gülümsediler.

Aylin yüzünde donup kalan son gülümsemesiyle yerinden kalktı:

—İnşallah Mustafa Bey. Umarım kulaklarını çekebilirsiniz!

Personelleriyle konuşmasını bitiren Mustafa Bey, Cemil’in odasına geldi. Suratındaki bozuk ifade Cemil’in dikkatinden kaçmamıştı:

—Hayırdır Mustafa Bey! Ne o surat!

Mustafa Bey’in suratında zoraki bir gülümseme belirdi:

—Yok bi’şey Cemilcim!

Cemil ısrar etti:

—Var, var! Hele söyle! Neler oldu?

—Ya, şu iki zibidiye canım sıkıldı. Personel servisine girip, abuk sabuk konuşmuşlar. Personelimin morali sıfırın altında.

Daha ne olsun Cemil!

Mustafa Bey, sözlerini bitirdiği anda Cebbar’la Behçet salınarak içeri girdiler. Behçet, ağzını genişleterek konuşmaya başladı:

—Zibidi ha! Kime söyledin o kelimeyi Mustafa?

Mustafa Bey, yardım istercesine patlak gözlerini Cemile çevirdi.

Sanal Cinayet

∼ 28 ∼

Cemil, yerinden doğruldu:

—Oturun da öyle konuşalım.

Cebbar’la Behçet, alaycı ifadelerle oturdular.

—Konuş Cemil Efendi! Seni dinliyoruz, dedi Behçet.

Cemil, kendinden emin bir görüntü sergiliyordu. Onların kabadayılığına aldırış bile etmiyordu:

—Sizin yaptığınız çok yanlıştır. Ben sizinle patronunuz olarak konuşuyorum. Şunu unutmayın; sizi istediğim anda kolunuzdan tutar, kapı dışarı ederim. Bu konuyu Tayfun Bey’e bilerek ve isteyerek iletmiyorum. Sizleri ben adam edeceğim. Bir daha asla personeli sıkıntıya sokmayacak, üzerinize vazife olmayan işlere de burnunuzu sokmayacaksınız. Haddinizi bilin!

Yerinizi bilin!

Cebbar kendinden emin bir edayla bacak bacak üstüne attı:

—Ya, demek öyle? Bizi patrona ispiyon etmekle mi tehdit ediyorsun? Öyle mi anlamalıyım? Kralına şikâyet et be! Senden korkan namerttir!

Behçet, elindeki tespihini bir fırıldak gibi çeviriyordu.

Cebbar’ın sözü bitince söze iştirak etti. Suratında şeytanî bir gülümseme belirdi:

—Bize kafa tutanların kafaları kopmuştur! Sen akıllı adamsın Cemil. Bizimle uğraşılmaması gerektiğini umarım anlayabilmişsindir. Saygılarımla, bu da sana kapak olsun!

Behçet sözünü bitirmişti. Cebbar, hiddetle yerinden kalktı;

Behçet’in kolundan çekerek dışarı çıkarttı. Mustafa Bey ise tek bir kelime edememenin sıkıntısını yaşıyordu:

—Cemil, bu adamlarla fazla uğraşılmaz. Bunları işten atsan bile, bu adamlar bize dışarıda da rahat vermezler. Hepimiz

çoluk-çocuk sahibiyiz. Bırakalım, Tayfun Bey versin kararı, dedi, cesaretini yitirmiş sesiyle.

—Haklısın Mustafa Bey; ancak başıma herhangi bir iş gelirse, bu işleri benim başıma bu adamların açtığından hiç kimseye bahsetmeyecek; aksine onlarla aramın çok iyi olduğunu söyleyeceksin. Bu benim senden çok özel ricalarımdır.

Mustafa Bey, Cemil’in özel ricalarını büyük bir tedirginlik içinde dinledikten sonra, omuzları çözmüş bir halde yerinden kalktı:

—Öyle vakti gelmiş. Ben çıkayım Cemil.

—Ben de çıkıyorum. Dışarıda yiyeceğim yemeği. Hem hava alır, hem rahatlamış olurum. Daraldım iyice.

Cemil’in çıkmakta olduğunu gören Canan seslendi:

—Çıkıyor musunuz Cemil Bey?

—Evet, yemeğe gidiyorum. Sinirden, stresten midem kazınmaya başladı.

Cemil, hızlı adımlarla iş yerinden ayrıldı. İş yerine yakın olan temiz bir lokantaya geldi. Garsona siparişlerini verip beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra garson pideleri getirdi.

—Teşekkür ederim aslanım. Pidelerin yanında ayran iyi gider. Bana tuzlu bir ayran getir.

Garson, hemen ayranı da getirip bıraktı. Cemil, henüz birkaç lokma almıştı ki, arkasından bir ses işitti; dönüp baktı:

—Sen miydin Canan? Hayırdır?

—Ben de çok daraldım. Öğle yemeğimi dışarıda yemek istemiştim. Sizin burada olduğunuzu görünce yanınıza geldim.

Birlikte yeriz diye düşündüm.

Cemil, bakışlarını kısıp gülümsedi:

—İyi etmişsin. Ne istersin?

—Bana da pide lütfen.

Sanal Cinayet

∼ 30 ∼

Cemil, Canan Hanım’a da pide söyledi. Az sonra pideler, ayranlar geldi.

—Çok korkuyorum. Nasıl davranacağımı şaşırıyorum bazen.

—Behçet’ten mi korkuyorsun? Korkma diyemeyeceğim;

çünkü korkulacak tipler. Fazla muhatap olmazsın, olur biter.

—Aman! Ne muhatap olacağım o serserilerle! dediği anda, karşıdan gelen iki kişiye takıldı gözleri:

—Aaa! Olamaz ya! Buraya geliyorlar! Allah kahretsin!

Cemil, Canan’ın baktığı yöne doğru baktı: “İti an, çomağı hazırla” diye, mırıldandı. Cemil’i gören Behçet’le Cebbar, sırıtarak yaklaştılar.

—Behçet! Bak patronumuz da buradaymış. Kim bilir, şimdi bize neler ısmarlayacak.

—Patronumuzun eli açıktır. Müsaade var mı patron?

Oturalım mı yanınıza?

—Oturun bakalım. Biz misafiri severiz. İstediğinizi sipariş edin.

Cebbar, koca ellerini ovuşturdu:

—Patron dediğin böyle olur…

—Ee! Patronu havalandıracaksın Almanya’ya. Şimdi de bu fıstığı mı havalandırmayı düşünüyorsun?

—Konuşmalarına dikkat et Behçet. Adam gibi otur, yemeğini ye. Sonra da yallah!

—İyi be! Ne bağırıyorsun öyle?

Canan, henüz iki lokma aldığı pidesini öylece bırakıp, çantasını kaptığı gibi oradan ayrıldı. Cemil, Canan’ın arkasından ne diyeceğini bilemeden bakakaldı:

—Allah ikinizin de belâsını verecek! Ne utanmaz, ne arlanmaz adamlarsınız…

Behçet, sırıtarak Cemil’e baktı:

—Biliyorum, beni sevmiyorsun Cemil. Ancak unutma ki, bir gün olur seveceğin tutar. Bir gün olur, bana muhtaç olursun.

O zaman beni sevmediğine pişman bile olabilirsin.

Cemil, önündeki pideleri olduğu gibi bıraktı; hesapları da ödeyip, hızlı adımlarla işinin başına döndü. Odasında söyleniyordu:

—İşimi mi yapacağım, yoksa bu iki dürzüyle mi uğraşacağım?

Cemil’in sesli mırıldanmalarını Canan işitmiş, Cemil’in yanına kadar gelmişti:

—Sizi orada tek başınıza bırakıp geldim. Özür dilerim…

—Bırak şimdi bunları Canan. İşimiz, holdingin işinden daha büyük, daha da büyüyecek. Bana biraz müsaade et. Kapıyı çek, kimseyi de içeri alma. Patronun istediği raporları hazırlamam gerekiyor.

Canan, hiç ses çıkarmadan kapıyı çekip, yerine geçti.

***

C

uma günü, saat on sularında, holdinge bağlı tüm şirketlerin hesap cetvellerini tek tek bilgisayarından inceliyor, gerekli gördüklerinin de dökümlerini alıyordu. Cemil’in bu çalışması saat on dörde kadar sürmüş; elde ettiği dökümler beş dosyaya ancak sığabilmişti. Cemil, dosyaları alıp Filiz Hanım’ın yanına geldi:

—Patron müsait mi Filiz?

Filiz, gülmeyi unutmuş donuk yüzünü bilgisayarından Cemil’e çevirdi:

—Evet, müsait. Girebilirsiniz?

Cemil, kapıyı yavaşça tıklatıp içeri girdi:

Sanal Cinayet

∼ 32 ∼

—Başkanım, istediğiniz raporları hazırladım. Siz gelinceye kadar da Naci Bey’in ve Lütfi Bey’in işlerini tamamlamaya çalışacağım. Umarım büyük bir aksilik olmaz.

Tayfun Bey, “sen bu işleri de halledersin” der gibi manalı bir bakış fırlattı:

—Halletmeye çalışma Cemil. Hallet. Göreyim seni…

Patronuyla son görüşmelerini yapıp, ofisine döndü.

Arkasındaki ahşap dosya dolabından ince, kırmızı bir dosyayı alıp önüne koydu. Dosyayı büyük bir dikkatle okuyup incelemeye başladı. Aradığını bulamamıştı. Dosyayı sert bir şekilde masasına vurup, Canan’ı yanına çağırdı. Canan tüm zarafetiyle Cemil’in odasına süzüldü.

—Canan, Silva Koçeryan’ın ve Wang’ın dosyalarını getirebilir misin?

—Tabi! Wang’ın Firmasının adını hatırlayamadım!

—TA-MA!

—Hı, hatırladım. Birazdan getiririm.

Canan yerine geçmişti. Cemil, önündeki beyaz sayfalara;

her iki firmaya hitaben İngilizce olarak iş tekliflerini yazmaya başladı. On beş dakika sonra da Canan tekrar içeri girdi:

—Getirdim Cemil Bey, buyurun…

—Sağ ol Canan. Birazdan sana iki yazı vereceğim. O yazıları bilgisayarında yazıp, hemen ilgili yerlere fakslayacaksın.

Ayrıca birkaç gün gözün faksta olsun. Her an cevap gelebilir. Çok önemli…

Canan, kafası dağınık olan Cemil’e bir hatırlatmada bulunmak istedi:

—Bugün cuma Cemil Bey!

—Ee! Ne olmuş cumaysa?

—Saat on sekizde başkanımızın hava limanında olması gerekiyordu da…

—Hay Allah! Kafam öyle karışık ki; neyi, nasıl takip edeceğimi unutuyorum. Hatırlattığın için teşekkür ederim Canan.

Cemil, tekrar işine yöneldiği anda telefonu çaldı:

—Cemil, on dakika sonra çıkıyoruz. Hazır ol.

—Peki efendim. Hemen hazırlanıyorum.

On dakika sonra, Tayfun Bey, Cemil Bey, Mustafa Bey ve Behçet, hava limanına doğru yol almaya başladılar. Kırk dakikalık bir yolculuk sonunda hava limanına geldiler. Cemil, Tayfun Bey’in uçak biletini çek ettirip döndü::

—Birazdan uçağınız havalanacak Başkanım. İş görüşmeleriniz kaç gün sürecek?

—İki haftalığına gidiyorum Cemil. Oradaki işlerimi iyice rayına oturtmadan dönemem. Aksi halde tekrar gitmem gerekir, deyip yanında hazır ol vaziyetinde bekleyen Mustafa Bey’e döndü:

—Mustafa Bey, ben gelinceye kadar Cemil ile birlikte hareket et. Herhangi bir tatsızlık durumunda da ne yapacağınızı biliyorsunuz! diyerek, Behçet’e de kısa bir mesaj bıraktı. Kendini unutulmuş hisseden Behçet, kendine verilen mesajı anlayamamıştı:

—Gözün arkanda kalmasın Tayfun. Unutma! Burada dağ gibi kuzenin Behçet var…

—Biliyorum Behçet! Eksik olma! Söyleyin Cebbar’a, yarından itibaren inşaatların başına geçsin…

Konuşmalar esnasında Almanya uçağının kalmak üzere olduğunu belirten bir anons salonda çınladı. Tayfun Bey, çantasını aldı, tek tek kurmayları Cemil ve Mustafa Bey’le tokalaştı. Behçet’e de sadece acı bir bakışla veda etti.

3. BÖLÜM

P

atronu Tayfun Bey’i uğurlayan Cemil, mutluluk kaynağı olan evine dönmüştü. Akşam yemeğini yemişler, balkona çıkmışlardı. Hava, yavaş yavaş kararmaya yüz tutmuştu. Jale, akşam yemeğinden sonra, her zaman olduğu gibi çayları demlemiş, servis yapıyordu:

—Çaylarınız hazır.

Cemil, uzanıp çayını aldı:

—Şansımızdan bugün hava harika. Hafif hafif rüzgârda esiyor. Sıkıntılarımı, yorgunluğumu alıp, başka tarafa sürüklüyor.

Cemil’in bu manalı sözü Şule’nin dikkatini çekti:

—Hayırdır Cemil! Hangi sıkıntıdan bahsediyorsun?

—Hiç. İş sıkıntısı. Başka ne olacak ki!

Bu arada Volkan, ablasıyla oynamak için odasından tavlayı getirmişti:

—Seni rakip olarak görmüyorum. Babam bugün keyifsiz olduğu için mecburen seninle oynayacağım.

Jale, kardeşinin bu sözlerine bozulur gibi oldu. “ben sana sorarım” der gibi başını salladı:

—Kendini beğenmiş, aptal şey… Hadi ilk zarı sen at.

İki kardeş, itişe kakışa tavla oynamaya başladılar. Cemil ve Eşi sessizlik içinde gece lâmbalarının aydınlattığı caddeyi, caddeden gelip geçenleri seyrediyorlardı. Şule, birden başını uzatıp, dikkatle bakmaya başladı: “Allah Allah! Ben mi yanlış görüyorum acaba? Adam resmen burayı gözetliyor ayol” diye, mırıldandı.

—Ne dedin? Ne söyleniyorsun kendi kendine?

—Galiba birisi bizi gözetliyor Cemil. Bak şu direğin yanındaki adama.

Sanal Cinayet

∼ 38 ∼

Cemil, dikkatle gösterilen direğe baktı. Oradaki bir kişi, sürekli kendilerini gözetliyordu. Emin olana kadar adamı seyretti.

Evet, adam resmen evlerini gözetliyordu. Cemil, yavaş hareketlerle yerinden kalktı:

—Benim evimi gözetleyecek adamın…

—Nereye Cemil? Dur bir dakika!

—Siz burada kalın. Kimse benimle gelmesin. Birazdan dönerim, diyerek odasına girdi. Hışımla elbisesini giyinip, kendini dışarı attı. Adam, hâlâ oradaydı. Adama yavaş adımlarla yaklaştı:

—Siz burada kalın. Kimse benimle gelmesin. Birazdan dönerim, diyerek odasına girdi. Hışımla elbisesini giyinip, kendini dışarı attı. Adam, hâlâ oradaydı. Adama yavaş adımlarla yaklaştı:

Benzer Belgeler