• Sonuç bulunamadı

Soğuk Savaş’ın bitmesiyle dünya yeni bir durum değerlendirme olayı içerisine girmiştir. Tek kutuplu ABD hakimiyetine dayalı bir dünyada NATO gibi kuruluşların devamı için, yeni düşmanların ortaya çıkarılması ihtiyacı doğmuştur. Bunun için Medeniyetler Çatışması teorisini ortaya çıkararak adeta

170

bir sipariş yapılmışçasına yeni düşmanlar ortaya çıkarmaya çalışmış olan, Samuel Huntington, 18 Nisan 1927’de, Newyork ABD’de doğdu. İlginç bir profesör olan Huntington, Harvard Üniversite’sindeki görevi yanında birçok araştırma kuruluşunda da danışmanlık yaptı. Askeri politikalar, strateji ve sivil- asker ilişkileri konusunda uzmandır. Yahudi kökenli olan Huntington, politik gelişme ve az gelişmiş ülkelerle ilgili politikalar konusunda kitap ve makale sahibidir. Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı teorisiyle tüm dünyanın tepkilerini üzerine çekmiştir (Aydın, 2003:90), ancak bu teorinin pratikte ne kadar kabul gördüğü hakkındaki görüşler tam olarak net değildir.

Huntington teorisinde; “Dünya siyaseti yeni bir safhaya giriyor ve entellektüeller daha başkalarıyla birlikte bu durum karşısında, tarihin sonu, milli devletlerarasında geleneksel rekabetlerin geri dönüşü, globalizm ve tribalizm pistonlarının çekişmesi yüzünden milli devletin gerilemesi türünden görünüşlerin her biri doğmakta olan realitenin muhtelif yönlerini yakalıyor. Bununla beraber, onların tamamı, muhtemelen gelecek yıllarda global politikanın alacağı vaziyetin hayati ve gerçekten merkezi bir yönünü (Huntington, 2001:22) gözden kaçırıyorlar.

Huntington 21. yüzyılda Medeniyetlerin Çatışacağını ileri sürmektedir: “Dünya tarihini farklı bir gözle okumak gerekir. 19.yüzyıl, ulus-devletlerin birbiriyle yaptığı savaşlara sahne oldu, bu da imparatorlukların yıkılmasıyla sonuçlandı. 20.yüzyıl ise ideolojiler çağıydı. 20.yüzyıl boyunca, SSCB ve Çin’in temsil ettiği komünizm ile ABD ve Batılı ülkelerin temsil ettiği kapitalizmin Soğuk Savaşına tanık olundu. 21.yüzyıl ise artık ulus-devletlerin veya ideolojilerin değil, bunlardan daha kapsamlı bir şemsiye oluşturan medeniyetlerin çatışmasına sahne olacak.’’ (Aydın, 2003:90-91) şekilde biçimlendirilme çalışmaları mevcuttur. Bunu da küreselleşme yanlılarının bir faaliyeti olarak görmek mümkündür.

Medeniyet kimliği, gelecekte gittikçe artan bir şekilde ehemmiyet kazanacak ve dünya büyük ölçüde, belli başlı sekiz medeniyet arasındaki etkileşimle şekillenecektir. Bunların içine, Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hint, Slav- Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri giriyor. Geleceğin en mühim mücadeleleri, bu medeniyetlerin birini diğerinden ayıran kültürel fay kırıkları boyunca meydana gelecektir (Huntington, 2001:25). Bu

171

bağlamda; Batı’nın bundan sonra karşılaşacağı meydan okuma kesinlikle islam aleminden gelecektir. Zira, “İslam kanlı sınırlara haizdir” (Huntington,2018:584) ifadesiyle Huntington İslam medeniyetini hedef olarak göstermektedir.

Niçin böyle olacak? Huntington’a göre;

Birincisi: Medeniyetler arasındaki farklılıklar sadece hakiki değil esaslıdır. Medeniyetler arasındaki din, kültür, tarih, gelenek, inanç farklılıkları bir anda yok olmazlar, asırların ürünüdür.

İkincisi: Dünya küreselleşerek bir köy halini alıyor. Farklı medeniyetlerin insanları arasındaki etkileşimler gittikçe artıyor; bu artan etkileşimler medeniyet şuurunu ve medeniyetlerin kendi bünyelerindeki müşterekliklerin yanı sıra medeniyetler arasındaki ayrılıkların farkedilmesini güçlendiriyor.

Üçüncüsü: Dünya çapındaki sosyal değişme ve ekonomik modernleşme süreçleri, insanları çok eski mahalli kimliklerden koparıyor.

Dördüncüsü: Medeniyet şuurunun gelişmesi Batı’nın iki yönlü rolü tarafından güçlendiriliyor.

Beşincisi: Siyasi ve ekonomik olanlara nisbetle daha az değişme istidadı gösteren kültürel hususiyet ve farklılıkların, uyuşma ve ayrışmaları da bu yüzden, onlara göre daha kolaydır.

Altıncısı: Ekonomik bölgecilik artıyor. Gelecekte, bölgesel ekonomik blokların ehemmiyeti, muhtemelen artmaya devam edecektir (Huntington, 2001:25-27).

Bu fay kırıklarının medeniyetler arası mücadeleyi artırarak çatışmaya sebep olacağına dair Huntington’un görüşleridir. Ancak bu görüşler günümüze baktığımızda gerçekleşti mi?

Huntington; İslam ve Batı arasındaki etkileşim her iki tarafta da bir medeniyet çatışması olarak görülüyor. “Batı’nın bundan sonra karşılaşacağı meydan okuma kesinlikle Müslüman aleminden gelecektir. Yeni bir dünya düzeni için mücadele, Müslüman coğrafyasında olacaktır.” (Huntington, 2018:584) derken,

172

Batı ile İslam medeniyeti arasındaki çatışmanın yeni bir dünya düzenine geçişini sağlayacaktır sözü küreselleşme yanlılarının dilidir. Bu kavram tamamıyla militaristlerin politikaları olarak görülmelidir. Ancak 11 Eylül’den sonra oluşan İslam karşıtı Batı referanslı algı, Batı ile İslam medeniyetleri arasındaki fay kırıklarını derinleştirmiştir.

Yine Huntington’un Medeniyetler çatışması tezini eleştiren Davutoğlu’na göre; tezin Batı-dışı dünyada yaptığı olumsuz yankılar Batılı stratejisyenleri ve liderleri yeni diyalog arayışlarına sevketmiştir. Bunun sembolik ve kurumsal açılımları da devreye sokulmuştur. ABD’nin resmi törenlerine Müslüman din adamlarının da katılması Clinton’ın Türkiye ve Hindistan örneklerinde olduğu gibi diğer medeniyet havzalarına beşiklik ve merkezlik etmiş olan ülkelere yaptığı gezilerde, bu havzaların insanlık birikimine yaptığı katkıları özellikle vurgulamıştır (Davutoğlu, 2016:255). Bu bağlamda görülüyor ki; Batılı siyasetçiler ve düşünürler medeniyetler arası çatışmaların risklerini görmüş ve bu olayı nasıl sulha çevireceklerini fiili olarak göstermeye çalışmaktalar. Ancak samimiyet dereceleri ne kadar?

Bugünkü dünya da İslam-Hindu ve Asya medeniyetlerini dışlayarak ve çatıştırarak, dünyada düzen ve sulh kurmanın imkanı mümkün olamamaktadır. Özdağ’a göre; Huntington’un genelde Batıdışı medeniyetlere mensup bütün toplumları küçümseyen, özelde İslam alemini ve Konfüçyen kültür dairesindeki Çin’i hasım sayarak Batı medeniyeti ve milletleri için derhal tedbir alınması gereken bir tehdit ve tehlikeli olarak görmesi, göstermesi bilimsel bir tehdit değil, gerçeği çarpıtıcı, Batı kamuoyunu, hükümetlerini saldırgan emel ve planları doğrultusunda hazırlayıcı siyasi bir eylemdir. Kışkırtıcı bir psikolojik savaş operasyonudur (Yılmaz, 2018c:585). Özdağ’ın bu görüşü, Huntington’un gerçek niyetini daha iyi açıklamaktadır.