• Sonuç bulunamadı

Farklı bilim dallarına göre çeşitli şekillerde tanımlanan sahâbî, hadis ilminde Hz. Peygamber’e mümin bir şekilde mülaki olan ve müslüman olarak ölen kimseye denilmektedir (İbn Hacer, 1995, 1/158). Hz. Peygamber’in en hayırlı nesil diye tanıttığı sahâbe dönemi (Ahmed b. Hanbel, 4/426-427;

Buhârî, “Fezâilü’s-sahâbe”, 1; Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 212; Ebû Dâvûd,

“Sünnet”, 10; Tirmizî, Tirmizî, “Menâkıb”, 57), bisetten başlamak üzere yaklaşık yüz yirmi yıllık bir dönemi kapsamaktadır (Sindî, 2010, 4/451;

Azîmâbâdî, 1990, 12/267). Bir kimsenin akranlarına karşı üstünlüğünü ifade eden (İbn Manzûr, ts., 11/524-525) efdaliyet kavramı ise kelâm ilminin meselelerinden birini teşkil etmekte olup insan-melek, peygamberler ve insanlar arasındaki üstünlük şeklinde işlenmiştir (Topaloğlu & Çelebi, 2010, 298). Buna göre Resûl-i Ekrem’den sonra insanlar arasında kimin üstün olduğu sorunu, Hz. Peygamber’in vefatının ardından hilafet/imamet tartışmaları çerçevesinde ele alınmıştır (Acar & Durmuş, 2018, 294).

Ümmetin ilk nesli olan sahâbe dinde önemli bir yere sahiptir (Efendioğlu, 2019, 39). Bu bağlamda gerek Kur’an-ı Kerim (el-Bakara, 2/143, 218; Âl-i İmrân, 3/110; Enfâl, 8/74; et-Tevbe, 9/20-22, 100, 117; Feth, 48/29; el-Hadîd, 57/10; el-Haşr, 59/8) gerek Hz. Peygamber tarafından onlar hakkında övücü ifadeler kullanılması (Ahmed b. Hanbel, 5/357; Buhârî, “Fezâilü’s-sahâbe”, 1; Müslim, “Fezâilü’s-“Fezâilü’s-sahâbe”, 212; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 9; Tirmizî,

“Fiten”, 45), ayrıcalıklarına işaret edilmesi ve ümmet arasındaki konumlarından bahsedilmesi çok doğaldır (Efendioğlu, 2019, 52). Ancak sahâbîler fazilet bakımından aynı seviyede değildir. Müslüman olmadaki kıdem, İslâmiyet için fedakârlıkta bulunmak gibi sebeplerden dolayı sahâbe-i kirâm arasında fazilet ve derece farklılığı söz konusu olmuştur (Efendioğlu, 1995, 12/535). Ancak ehl-i sünnet’in bir ekol olarak ortaya çıkışından önceki dönemlerde selef âlimleri ve muhaddisler, ashabın faziletini tartışmak üzere eserler kaleme almamışlar, onlar bu konuya bidat fırkalarına karşı selef akidesini savunmak maksadıyla yazdıkları “Kitâbü’s-Sünne” türü eserlerin

içinde yer vermişlerdir (Efendioğlu, 1995, 12/536). Nitekim Ebû Dâvûd da eserinde konuya ilişkin rivayetleri tahric etmiştir.

Sahâbe arasındaki efdaliyet konusunda Abdullah İbn Ömer, kendilerinin Hz. Peygamber döneminde hiçbir kimseyi Ebû Bekir’e denk tutmadıklarını ondan sonra Hz. Ömer sonra da Hz. Osman gelir dediklerini ifade etmiş ve diğer sahâbîleri fazilet bakımından birbirleriyle mukayese etmediklerinden bahsetmiştir (Buhârî, “Fezâilü’s-sahâbe”, 7; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 8). Bu doğ-rultuda Azîmâbâdî, Hattâbî’den nakille ilgili rivayette yer alan, “Biz, peygam-ber döneminde hiç kimseyi Hz. Ebû Bekir’e denk tutmazdık.” ifadesinin “… İş hak-kında onlara danış…” (Âl-i İmrân, 3/159) ayetinde bahsedilen şura üyeleri ol-duğunu belirtmiş, söz konusu haberde Hz. Ali’den bahsedilmemesini ise onun henüz çocuk yaşta olmasıyla açıklamıştır. Yine Hattâbî, Hz. Osman mı yoksa Hz. Ali mi daha faziletli tartışmasında bir ihtilafın varlığından da bah-setmiş ve selef ulemasının çoğunluğunun Hz. Osman’ın Hz. Ali’ye; Kûfelilere göre ise Ali’nin (r.a.) Osman’a (r.a.) takdim edileceği görüşünde olduklarını (Hattâbî, 1932, 4/302) söylemiştir (Azîmâbâdî, 1990, 12/248).

Yine rivayete göre Hz. Peygamber, hastalığı esnasında insanlara namaz kıldırması için Ebû Bekir’e (r.a.) haber verilmesini istemiş, onu bulamayan Abdullah b. Zem`a (ö. ?) Hz. Ömer’e haber vermişti. Bunun üzerine Hz.

Ömer, halkın önüne geçip tekbir aldığında onun sesini işiten Resûl-i Ekrem, Ebû Bekir’in (r.a.) nerede olduğunu sormuş ve o varken bir başkasının namaz kıldırmasına hem Allah’ın hem de Müslümanların razı olmayacağını söylemiştir (Ahmed b. Hanbel, 4/322; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 12). Bu olayda da ilk iki halife arasındaki fazilet derecesi ifade edilmiş hatta Hz. Ali, Allah Resûlü’nün Hz. Ebû Bekir’i din işlerinde öne geçirdiğini ve bu sebeple de kimsenin onu geride bırakamayacağını ifade etmiştir (İsfehânî, ts., 151-152).

Hz. Ali’nin oğullarından Muhammed b. Hanefiyye (ö. 81/700),

“Ömer’den sonra en faziletli insan kim?” sorusuna babasının, “Osman.” diye ce-vap vereceğini tahmin edip böyle bir yanıt almaktan korktuğu için, “Ömer’den sonra en hayırlı insan sensin, değil mi babacığım?” diye sormuş Hz. Ali ise, “Ben, sadece Müslümanlardan birisiyim.” cevabını vermişti (Buhârî, “Fezâilü’s-sahâbe”, 5; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 8). Söz konusu rivayetlerden hareketle Sehârenfûrî, ehl-i sünnetin, efdaliyette hilafet durumunu gözettiğini buna

göre sahâbe arasındaki fazilet derecelendirmesinin, Ebû Bekir-Ömer-Osman ve Ali şeklinde olduğunu ve bu konuda icma meydana geldiğini belirtmiş ve ashâbtan hiçbir kimsenin bu hususa itiraz etmediğini ifade etmiştir (Sehârenfûrî, 2006, 13/38-39).

Sahâbe arasındaki efdaliyet meselesine ilişkin başkaca haberler de varid olmuştur. Rivayete göre bir adam, Hz. Peygamber’e gelip rüyasında gökten yere uzanan bir ip gördüğünü Resûl-i Ekrem’in bu ipi tutup yükseldiğini, sonra bir başkasının daha ona tutunup yükseldiğini, yine bir şahsın aynı tu-tumu sergilediğini sonra bir başka kişinin ipi tuttuğunu ancak söz konusu ipin koptuğunu akabinde ise mezkûr ipin çözüldüğü yerden ulandığını ve o adamın da iple birlikte yükseldiğini anlatmıştı (Buhârî, “Ta`bîr”, 47; Müslim,

“Rüyâ”, 17; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 9; İbn Mâce, “Ta`bîrü’r-rüyâ”, 10; Tirmizî,

“Rüyâ”, 10). Sehârenfûrî, bahsedilen haberle ilgili göğe yükselenlerin Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) olduğunu ancak Osman’ın (r.a.) akrabalarına idare-cilik tevdi etmesi sebebiyle ilk iki halifeden farklı bir tutum sergilediğini bu nedenle de şikâyetlerin arttığını ve neticede onun şehit edildiğine yönelik de-ğerlendirmelerde bulunmuş (Sehârenfûrî, 2006, 13/44) dolayısıyla elinde ip kopan kimsenin Osman (r.a.) olduğunu belirtmiştir (Sehârenfûrî, 2006, 13/42).

Daha sonra söz konusu ipin Ali’nin (r.a.) halifeliği ile tekrar bağlandığını ifade etmiş (Sehârenfûrî, 2006, 13/43) ve mezkûr açıklamasıyla efdaliyetteki sırala-mayı ortaya koymuştur. Ayrıca benzeri bir derecelendirme yine bir adamın rüyasında gökten sarkıtılan bir kovadan sırasıyla Ebû Bekir (r.a.), Ömer (r.a.), Osman (r.a.) ve Ali’nin (r.a.) su içmesinden bahsedilen rivayette de söz konu-su edildiği görülmektedir (Ahmed b. Hanbel, 5/21, 6/4; Ebû Dâvûd, “Sün-net”, 9).

Azîmâbâdî ise bir sahâbînin Hz. Peygamber’e gelip rüyasında gökyü-zünden bir terazinin indiğini ve onunla Resûl-i Ekrem’in Ebû Bekir; Ebû Be-kir’in Ömer; Ömer’in Osman ile tartılması sonrasında ilgili terazinin göğe kaldırıldığını anlatması akabinde Hz. Peygamber’in yüzünde hoşnutsuzluk emaresinin görüldüğünden bahseden rivayetle (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 9) ala-kalı Ali el-Kârî’nin (ö. 104/1605) ilgili haberde Ali (r.a.) ve Osman’ın (r.a.) üs-tünlüğü konusunda bir ihtilafın varlığına işaret eden açıklamasına (Kârî, 1994, 10/426) yer vermiştir. Bu bağlamda Azîmâbâdî, anlatılan olayda Resûl-i

Ek-rem’in memnuniyetsizliğini fazilet derecelerinin sadece ismi anılan sahâbe ile sınırlandırılmasına bağlamıştır (Azîmâbâdî, 1990, 12/252-253).

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi sahâbe arasındaki efdaliyet meselesi, imamet tartışmaları ile gündeme gelmiştir. Bu doğrultuda Süfyân es-Sevrî (ö.

161/778) Allah’ın emirlerini hakkıyla yerine getiren ve Resûl-i Ekrem’in sün-netini aynen uygulayan (Azîmâbâdî, 1990, 12/249; Sehârenfûrî, 2006, 13/41) râşid halifeleri; Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Ömer b. Abdülazîz olarak sıralamış (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 8), Hz. Ali’nin hilafet makamına Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’den daha layık olduğunu iddia eden kişinin, Ensâr ve Muhâcirîn ile tüm sahâbeyi hatalı davranmakla suçlaması sebebiyle selef aki-desine aykırı davranan bidatçi bir vasfa bürüneceğini belirtmiş (Sehârenfûrî, 2006, 13/40) hatta amellerinin Allah katında kabul edilmeyeceğini ifade etmiş-tir (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 8). Azîmâbâdî de söz konusu iddia sahiplerini Şia’ya mensup kimseler şeklinde nitelemiş ve mezkûr inancı fasit bir akide olarak tanımlamıştır (Azîmâbâdî, 1990, 12/249).

Benzer Belgeler